HACCA GİDERKEN OKUNACAK DUA


Haccın farz olmasından sonra Allâh Resûlü’nün yapmış olduğu ilk ve son hac, Vedâ Haccı’dır. Resûlullâh bu haccında Müslümanlarla vedâlaşınca insanlar; “Bu vedâ haccıdır.” demişler ve bu isim meşhur olmuştur. Peygamber Efendimiz ise bundan “Haccetü’l-İslâm” ismiyle bahsederdi.

Arabistan’ın baştan başa Müslüman olduğu ve İslâm’ın haşmet ve hâkimiyetinin son derece güçlendiği, Hicret’in onuncu yılına denk gelen bu hacca, bütün Müslümanlar Hazret-i Peygamber tarafından dâvet edildi.

Allâh ve Resûlullâh aşkıyla dolup taşan gönüller, bu dâvete topyekûn icâbet eyledi. Bu haber, Medîne’nin dışına ulaşınca, insanlar her taraftan akın akın geldiler. Yolda onlara katılanların hadd ü hesâbı yoktu. Etrâfı gözün alabildiğince büyük kalabalıklar kaplamıştı. Dört bir yandan Hazret-i Peygamber ile haccedebilmek için koşup gelen mü’minlerin sayısı yüz yirmi bin civârındaydı. Hepsi tek bir yürek hâlinde, hayâl ötesi ulvî bir manzara sergiliyorlardı.

Fahr-i Kâinât Efendimiz hac ve ihram hakkında oradakilere kısa bir bilgi verdikten sonra, yola çıktı. Varlık Nûru, hacda kurban etmek üzere yanında yüz kadar deve götürüyordu. Resûlullâh yol boyunca Müslümanlara hep hacdan bahsetti. Îrâd buyurduğu hutbesinde ihrâmın ve haccın vâciblerini, sünnetlerini anlattı. Zülhuleyfe’ye geldiğinde Akîk Vâdisi’nde Müslümanlara şöyle dedi:

“Rabbim tarafından gönderilen Cebrâîl bu gece bana gelip: «Bu mübârek vâdide namaz kıl ve hem hacca hem de umreye niyet ettim de!» buyurdu.” (Buhârî, Hac, 16)


HACCA GİDERKEN OKUNACAK DUA

Orada iki rekât da ihram namazı kıldı. Allâh’a hamd ü senâda bulunup tesbîh ettikten ve tekbîr getirdikten sonra:

“Ey Allâh’ım! Bunu bana içinde riyâ ve süm’a (gösteriş ve şöhret) bulunmayan mebrûr ve makbûl bir hac kıl!” diyerek duâ etti. (İbn-i Mâce, Menâsik, 4)

Zülhuleyfe’de ihrâma girip:

لَبَّيْكَ، اَللّهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ. اِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ

diyerek telbiyeye başladı. (Buhârî, Hac, 26)

Daha sonra da:

“Sizden kim hac ve umreye niyet etmek isterse bunu yapsın!” buyurdu.

Allâh Resûlü ihrâma girip telbiyeye başladıktan sonra, Cebrâîl’in (a.s.) gelerek:

“Yâ Muhammed! Ashâbına telbiyede seslerini yükseltmelerini emret! Çünkü bu, haccın alâmetlerindendir!” dediğini bildirdi. (İbn-i Mâce, Menâsik, 16)

Yerler ve gökler, getirilen telbiye sesleriyle çınlıyor; huşû ve huzur, her yeri bir ağ gibi örüyordu.

Hazret-i Peygamber, uğradığı yerlerde Müslümanlara imâm olup namaz kıldırıyordu. Daha sonra bir vefâ ve muhabbet tezâhürü olarak Fahr-i Kâinât Efendimiz’in namaz kıldırdığı yerlere mescidler yapılmıştır.


PEYGAMBERİMİZİN KABE’Yİ GÖRÜNCE OKUDUĞU DUA

Resûlullâh Beytullâh’ı görünce ellerini kaldırdı ve:

“Ey Allâh’ım! Bu Beytinin şerefini, azametini, keremini ve heybetini artır. Ona hac ve umre ile tâzîmde bulunanların da şereflerini, keremlerini, heybetlerini, tâzîmlerini ve iyiliklerini artır!” diyerek duâ etti. (İbn-i Sa’d, II, 173)

Ridâsının bir ucunu sağ koltuğunun altından alıp sol omuzunun üzerine atmış ve sağ kolunu açmış olduğu hâlde Mescid-i Harâm’a girip Hacer-i Esved rüknüne vardı ve onu istilâm etti. Bu esnâda gözleri yaşla doldu. Hacer-i Esved’i öptü, ellerini onun üzerine koyduktan sonra yüzüne sürdü.

“Allâh’ım! Sana îmân ederek, kitâbını tasdîk ederek, peygamberlerinin sünnetine ittibâ ederek (başlıyorum).” diyerek Hacer-i Esved köşesinden tavâfa başladı. (Heysemî, III, 240)


HACERÜL ESVED’İN KARŞISINDA OKUNACAK DUA – HACERÜL ESVED DUASI

Tavâfın ilk üç devresinde adımlarını kısaltıp omuzlarını silkeleyerek hızlı ve çalımlı bir şekilde yürüdü. Rükn-i Yemânî ve Hacer-i Esved hizâsına geldikçe:

“…Ey Rabbimiz! Bize dünyâda da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azâbından koru!” (el-Bakara, 201) âyetini okumakta idi. Varlık Nûru Efendimiz, tavâfın bu bölümünü tamamlayınca Hacer-i Esved’i öptü, ellerini onun üzerine koyduktan sonra yüzüne sürdü. Bundan sonra insanların arasından güçlükle geçip Makâm-ı İbrâhîm’e ulaştı. Makâm’ı kendisiyle Beytullâh arasına alarak iki rekât namaz kıldı. Sonra dönüp tekrar Hacer-i Esved’i istilâm etti ve Hazret-i Ömer’e:

“Ey Ömer! Sen güçlü-kuvvetli bir adamsın. Hacer-i Esved’e erişmek için insanları sıkıştırarak zayıflara eziyet etme! Ne rahatsız ol ne de rahatsız et. Tenhâ bulursan Hacer-i Esved’i istilâm et ve öp, aksi takdirde uzaktan «el sürüp öpme» işâreti yap, kelime-i tevhîd okuyarak ve tekbîr getirerek geç!” buyurdu. (Heysemî, III, 241; Ahmed, I, 28)


PEYGAMBERİMİZİN HAC YAPARKEN OKUDUĞU DUA

Resûlullâh bundan sonra Kâbe’nin Benî Mahzûm kapısından çıkıp Safâ Tepesi’ne gitti. Oraya yaklaşınca:

“Şüphe yok ki Safâ ile Merve, Allâh’ın nişânelerindendir.” (el-Bakara, 158) âyetini okudu ve:

“Allâh’ın âyette ilk olarak zikrettiğinden başlıyorum!” buyurarak sa’y yapmaya Safâ’dan başlamak üzere oraya yöneldi. Beytullâh’ı görünce ona bakarak tehlîl ve tekbîr getirdi. Üç veya yedi defâ:

“Bir olan Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun eşi ve ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. Diriltir, öldürür. O her şeye kâdirdir. Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Allâh vaadini yerine getirdi; kuluna yardım etti, düşmanlık için toplanmış olan bütün orduları yalnız başına bozguna uğrattı.” buyurdu. (İbn-i Mâce, Menâsik, 84)

Sonra, Safâ’dan Merve Tepesi’ne doğru yürüyerek indi. Allâh Resûlü, sa’y vâdisinin ortasına gelince yürüyüşünü hızlandırıyor, burayı geçince tabiî yürüyüşüne dönüyordu. Bu esnâda:

“Yâ Rab! Beni bağışla ve bana rahmet et! En azîz, en kerîm olan Sen’sin!” diyerek duâ ediyordu. (Heysemî, III, 248)

Resûl-i Ekrem Merve Tepesi’ne vardığında, Safâ’da yaptıklarını aynen tekrarladı. Safâ ile Merve arasında yedi defâ gidip gelerek sa’yı Merve’de tamamladı.


TEVRİYE GÜNÜ

Resûlullâh Mekke’de dört gün kaldı. Beşinci gün (Tevriye günü) Beytullâh’ı tavâf ettikten sonra devesine bindi. Minâ’ya varıp öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını orada kıldı. Güneş doğuncaya kadar bekledi. Zilhicce’nin dokuzunda sabahleyin Arafat’a doğru hareket etti. Minâ’dan Arafat’a varıncaya kadar telbiye getirmeye devâm etti.


PEYGAMBERİMİZİN ARAFAT VAKFE DUASI

Arafat vakfe duası nedir?                                                                                                        

Peygamber Efendimiz’in Arafat Vakfesi’nde okuduğu dualar…                                                                                                  

Vedâ Hutbesi’nden sonra Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh- ezân okudu. Efendimiz, cem yaparak önce öğle namazının farzını, ardından da tekrar kâmet getirtip ikindi namazının farzını kıldırdı. Namazdan sonra devesi Kasvâ’ya binip Cebelü’r-Rahme’nin dibindeki vakfe yerine vardı. Kasvâ’nın göğsünü kayalara doğru çevirdi ve kıbleye döndü. Güneş batıp sarılığı gidinceye kadar vakfe yaptı.

Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vakfede bir eliyle devesinin yularını tutup diğer elini kaldırarak kulluğunun ve kalbî hayâtının hassâsiyetini ifâde eden uzunca bir duâ yaptı. Bu duânın bir kısmı şöyledir:

“Ey Allâh’ım! Sen’in buyurduğun şekilde ve bizim söylediğimizden daha üstün olarak Sana hamd olsun! Ey Allâh’ım! Benim namazım, ibâdetim, hayâtım ve ölümüm Sen’in içindir! Dönüşüm Sanadır!

Ey Allâh’ım! Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden, işlerin dağınıklığından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden Sana sığınırım!

Ey Allâh’ım! Gözümde bir nûr, kulağımda bir nûr, kalbimde bir nûr yarat! Ey Allâh’ım! Göğsüme genişlik ver! İşimi kolaylaştır! Ey Allâh’ım! Sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birdenbire gelip çatacak azâbından ve bütün gazabından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Beni doğru yoluna ulaştır! Geçmişimi, geleceğimi bağışla!

Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, ey gökleri ve yeri yaratan Allâh’ım! Sesler türlü türlü dillerle coşup Sana doğru yükseliyor, Sen’den taleplerde bulunuyor! Benim isteğim de; dünyâ halkının beni unuttuğu imtihan yurdunda Sen’in beni hatırlamandır!

Ey Allâh’ım! Sen sözümü işitiyor, bulunduğum yeri görüyor, gizli açık neyim varsa biliyorsun! İşlerimden hiçbiri Sana gizli değildir! Ben çâresizim, yoksulum, Sen’den yardım ve emân diliyorum! Korkuyorum, kusurlarımı îtirâf ediyorum! Bir çâresiz Sen’den nasıl isterse, ben de öyle istiyorum! Zelil bir günahkâr Sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum! Sen’in yüce huzûrunda boynunu bükmüş, Sen’in için gözlerinden yaşlar boşanan, Sen’in uğrunda bütün varlığını fedâ eden, Sen’in için yüzünü topraklara süren bir kulun Sana nasıl duâ ederse, ben de öyle duâ ediyorum! Ey Rabbim! Duâmın kabûl edilmesinden beni mahrum bırakma! Bana Raûf ve Rahîm ol, ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 166-168; Heysemî, III, 252; İbn-i Kayyım, II, 237)


SELEFİ SALİHİNİN ARAFAT’TA YAPTIĞI DUALAR

Selef-i sâlihînin Arafat’ta yaptığı duâlardan bir kısmı da şöyledir:

“İlâhî! Sana karşı kim kendisini övebilir? İlâhî! Dilim mâsiyetlerle tutulmuş, benim Sana vesîle kılacak ne işe yarar bir amelim ne de emelden başka bir şefaatçim var! İlâhî! Biliyorum ki; kusurlarım yüzünden ne huzûrunda mevkiim ne de Sen’den özür dilemeye yüzüm kalmıştır! Fakat Sen keremlilerin en keremlisisin! İlâhî! Ben merhametine nâil olmaya lâyık değilsem, merhametin bana yetişebilir! Çünkü Sen’in rahmetin her şeyi kuşatacak derecede geniştir! İlâhî! Benim kusurum ne kadar büyük de olsa, Sen’in affının yanında küçük kalır! Sen onları bana bağışlayıver ey kerem sâhibi Allâh’ım!

Rabbim! Sen ancak itaatkâr kullarını affedeceksen, günahkârlar kime gidip sığınsınlar? Rabbim! Sen sâdece takvâ sâhibi kullarına rahmet ve merhamet edeceksen, mücrimler kimden yardım istesinler!

Ben Sana her an muhtâcım! Sen’in ise bana hiçbir ihtiyâcın yoktur! Sen ancak yaratanım olarak beni bağışlarsın! Beni şu durduğum yerden, bütün hâcetlerimi yerine getirmiş, taleplerimi ihsan buyurmuş, temennîlerimi gerçekleştirmiş olarak döndür!

Ey isteyenlerin ihtiyaçlarına sâhip ve mâlik olan Allâh’ım! Ey susmakta olanların içlerinden geçirdiklerini bilen Allâh’ım! Ey kendisinden başka yardım beklenecek başka Rab bulunmayan Allâh’ım! Ey kendisinin üstünde korkulacak başka bir yaratıcı bulunmayan Allâh’ım! Ey yanına varılacak veziri, rüşvet verilecek kapıcısı bulunmayan Allâh’ım! Ey dilekler çoğaldıkça cömertlik ve keremi artan; ihtiyaçlar çoğaldıkça fazl u ihsânı çoğalan Allâh’ım! Ey Allâh’ım! Sen her misâfiri ağırlarsın! Bizler de Sen’in misâfirleriniz! Bizleri cennetinde ağırla!

Ey Allâh’ım! Her kâfileye hediye, her isteyene atiyye verilir; her ziyâretçiye ikrâm edilir! Her sevap umana sevap verilir! Bizler topluca Sen’in Beyt-i Harâm’ına geldik! Şu büyük meşâirde vakfeye durduk! Şu mübârek yerlerde hazır bulunduk! Ümîdimiz, yüce katındaki sevap ve mükâfâta nâil olmaktır! Ümîdimizi boşa çıkarma Allâh’ım!” (Gazâlî, İhyâ, I, 337-338; Beyhakî, Şuabu’l-Îman, II, 25-26)

Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Arafat’ta bulunduğu sırada, yanına Necid halkından bâzı kimseler gelerek:   “–Yâ Rasûlallâh! Hac nasıldır, ne ile tamam olur?” diye sordular.       Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:                                                                                      

“–Hac Arafat’tır. Kim Müzdelife gecesi sabah namazından önce Arafat’a gelirse o hacca yetişmiş olur. Minâ günleri üçtür. Acele edip orada iki gün kalan kimseye günah yoktur. Geciken kimseye de günah yoktur.” buyurdu. (İbn-i Mâce, Menâsik, 57)

Daha önce de geçtiği gibi iki rekât ihram namazı kıldıktan sonra niyet edilmelidir, çünkü hac bir ibâdettir. Amel ve ibâdetlerin sıhhati ise niyet üzerine mevkuftur.

Eğer sadece hacca niyet edilirse, şöyle niyet edilmelidir.

اَللّٰهُمَّ إِنِّي أُرِيدُ الْحَجَّ فَيَسِّرْهُ لِي وَتَقَبَّلْهُ مِنِّي

Allahümme inni üridü’l hacca feyesirhu li ve tekabbelhu minni

Allah’ım ben hacca niyet ediyorum, onu benim için kolay kıl ve benden onu kabul buyur.


Eğer sadece Umreye niyet edilirse, şöyle niyet edilmelidir.

اَللّٰهُمَّ إِنِّي أُرِيدُ الْعُمْرَةَ فَيَسِّرْهَا لِي وَتَقَبَّلْهَا مِنِّي

Allahümme inni üridül umrete feyessirhali ve tekebbelha minni.

Allah’ım ben umre yapmak istiyorum. Benim için onu kolay kıl ve benden onu kabul buyur.


Eğer hac ve umre ihramı ise, şöyle niyet edilmelidir:

اَللّٰهُمَّ إِنِّي أُرِيدُ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ فَيَسِّرْهُمَا لِي وَتَقَبَّلْهُمَا مِنِّي

Allahümme inni üredü’l hacce vel umrete feyessirhuma li ve tekabbelhuma minni.

Allah’ım ben hac ve umre, her ikisini de birlikte yapmak istiyorum. Onları bana kolay kıl ve benden onları kabul buyur.


Eğer bu lafızların Arabçaları ezberde değilse, o zaman sadece türkçe vs. dillerde tercümeleri söylenmelidir. Bundan sonra da üç defa yüksek ve gür sesle telbiye okunmalıdır.


Bundan sonra salavat-ı şerife okunmalı ve bunun akabinde de her ne dua istenirse yapılmalıdır. Telbiye’den sonra şu duanın yapılması ise müstehabtır.


اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ رِضَاكَ وَالْجَنَّةَ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ غَضَبِكَ وَالنَّارِ.

Allahümme inni eseluke rıdake vel cennete ve euzubike min ğadabike vennâr.

Allah’ım ben Senden hoşnutluğunu ve cenneti istiyorum. Senin öfken ve cehennem ateşinden senin zâtına sığınıyorum.


Eğer ilk hac ise özellikle farza niyet yapılmalıdır, dille söylenmesi güzeldir. Niyet ve telbiye’den sonra ihrama girilmiştir. Artık ihrama girildiktan sonra yasak ve memnû olan şeylerden kaçınılmalıdır.

İzah: Hac ve umreye niyet ederken kolaylık duası şunun için edilmelidir ki; Hac âzimüşşan bir ibâdettir ve onu edâ etmede çok büyük meşakkat vardır. Meşakkat şunun içindir ki; hac herhangi bir vakitte edâ edilmemektedir, aksine 8. Zilhicce’den 13-14. Zilhicce’ye kadar farklı vakitlerde edâ edilmektedir. Bir tek yerde de edâ edilmemektedir, aksine farklı yerlere gidilerek edâ edilmesi gerekmektedir. Nitekim bazen Arafat’ta açık alanda vakfe yapılması, bazen Safa-Merve arasında say yapılması, bazen gecenin Müzdelife’de geçirilmesi, gündüzün Mina’nın zorlu, (yani taşlık ve dağlık) zemininde geçirilmesi, bazen bir insan seli içinde şeytan taşlaması, bazen de kavurucu sıcakta Beytullah’ın tavaf edilmesi gerekmektedir. Lihâza bu nedenlerden dolayı haccı edâ etmede intihâî[1] külfet ve meşakkat olunca, o zaman yakînen kolaylık ve sühûletle hac farizasının edâ olması için dua edilmesi müstehap olacaktır.


Kabuliyyet duası da şunun için edilmektedir ki; her ibâdetin kabul olması gereklidir. İşte bu nedenledir ki; Seyyidina İbrâhim ve İsmâil aleyhisselâm Beytullah’ı inşâ ederken tekrar tekrar:

رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

Ey Rabbimiz bizden kabul buyur. Şüphesiz Sen işitensin ve bilensin”[2] duasında bulunmuşlardır.


Elbette farz namazların edâsı için bu türde dua mezkûr değildir, çünkü namazın edâsı muhtasar bir vakitte bir tek yerde olmaktadır, onun için de namazın edâsı âdeten sehl ve kolaydır. Bundan dolayı da kolaylık duası yapılmasına gerek yoktur.


FAYDALI BILGILER

Sefer için evden ayrılırken şu duaları okumak:

Osman radıyallahu anh’dan rivâyet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: Bir Müslüman sefer vs. niyetiyle evinden çıkarken şu duayı okursa: Ben Allah’a îman ettim, onun ipine sımsıkı sarıldım, ona tevekkül ettim. Ben yakînen inanıyorum ki kuvvet ve kudret ancak Allah’ındır. O müslümana evden bu çıkışın hayrı mutlaka nasib olacak ve bu çıkışın şerrinden o, mahfuz tutulacaktır.

İzah: İnsan bir işi için evden dışarı çıktığında, değişik hâller ve muhtelif kimselerle karşılaşmakta ve tanışmaktadır. Eğer Allah Teâlâ’nın yardım ve tevfiki onunla birlikte olmaz, himaye edilip korunmazsa, olabilir ki o zulüm ve cehaletle mest olabilir ve hoş olmayan herhangi bir şeye müptela olabilir. Ya başka bir kimsenin sapıtıp yoldan çıkmasına sebep olabilir yahut biriyle herhangi bir kavga niza olabilir ve bunda (bu olayda) o herhangi zalimâne ve cahilane bir harekette bulunabilir veyahut bizzat kendisi zulüm, haksızlık, cehalet ve ahmâklığa hedef olabilir. İşte bunun içindir ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evden dışarı çıkarken Allah’ın tertemiz adını alma, ona karşı kendi îman, itimat ve tevekkülünü yenilemeye ilave olarak (zikri geçen) bütün bu tevekküllerden de ondan himaye istiyor ve kendi ameliyle sanki kendisinden her adımda Allah Teâlâ’nın yardım, tevfik, hifazet ve himayesine muhtaç olduğuna şehâdet ediyordu.


Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim evinden çıktığı zaman şu duâyı okursa, kendisine melekler tarafından, «Senin ihtiyaçların görüldü ve sen her türlü şerden korundun» denilir. Şeytan muradına eremeden ondan uzaklaşır.”


بِسْمِ اللّٰهِ تَوَ كَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ، لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ

(Bismillahi tevekkeltü ala’llah, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh)

Allah’ın adıyla (evimden çıkıyorum.) Allah’a güvenip dayandım. Bir hayır elde etmek veya bir şerden sakınmaktaki başarı ancak Allah’ın izniyle olur.


Bir rivâyette şöyle geçmektedir: (Bu duâyı okuduktan sonra) ona, «Sana doğru yol gösterildi, ihtiyacın giderildi, sen muhafaza edildin» denilir. Şeytan ondan uzaklaşır, başka bir şeytan önceki şeytana «Kendisine doğru yol gösterilen, ihtiyaçları görülen ve muhafaza olunan bir kişiyi sen nasıl ele geçirebilirsin ki?» der.

İzah: Yani bu muhtasarcık hadîs-i şerifte söylenmek istenen şudur ki, kul evinden adımını dışarıya attığında kendi zâtını tamamen âciz, tâkatsız, Allah’ın koruması ve yardımına muhtaç kabul ederek kendisini onun himaye ve korumasına havale etmelidir. Böyle yaptığı takdirde Allah onu kendi himaye ve hifazetine alacak, şeytan ona hiçbir zarar ve eziyet veremeyecektir.


Evden ayrılırken selâm vermek:

Katâde radıyallahu anh’den rivâyet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Siz bir eve girdiğiniz zaman, o evin halkına selâm veriniz. Evden çıkıp gideceğiniz zaman ev halkına selâm vererek vedâlaşınız.


Yolcu uğurlamak:

Muaz b. Cebel radıyallahu anh’den rivâyet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu Yemen’e gönderirken uğurlamak için onunla birlikte çıkmıştı. Hz. Muaz da binek üzerinde idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Muaz’ın bineğinin yanısıra yürüyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Muaz’a yaptığı vasiyetleri tamamlayınca, “Ey Muaz, olur ki, bu seneden sonra beni göremezsin. Belki de (Medîne’ye döndüğünde) mescidim ve kabrimin yanından geçersin” buyurdular. Bunun üzerine Muaz radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayrılığı (ve onu bir daha göremeyeceği) korkusuyla ağladı. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mübârek yüzleriyle Medîne’ye iltifat ederek şöyle buyurdular: “Bana insanların en yakın olanları kim olursa olsun, her nerede bulunursa bulunsun, takvâ sâhibi olanlardır.

İzah: Görüşmeye geleni, yahut misafiri uğurlarken evin dışına kadar onunla birlikte çıkmak veyahut yolculuğa niyetlenen kimseyle birlikte şehrin dışına kadar veyahut bir müddet onu uğurlamak mesnun ve müstehabtır. Nitekim Ebû Hureyre radıyallahu anh buyuruyor ki:


إِنَّ مِنَ السُّنَّةِ أَنْ يَخْرُجَ الرَّجُلُ مَعَ ضَيْفِهِ إِلَى بَابِ الدَّارِ

Kişinin misafirini birlikte evin kapısına kadar uğurlaması sünnettendir, yani Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem öyle yaparlardı.


Yolculuğa uğurlarken şu duayı okumak:

Abdullah el-Hatmî radıyallahu anh diyor ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir orduyu yolcularken şöyle buyururdu: “Estevdiullahe dîneküm ve emâneteküm ve havâtîme a’mâliküm” “Ben sizin dininizi, emanetinizi ve amellerinizin sonucunu Allah Te­âlâ’ya havale ediyorum. (O’nun korumasına verilmiş olan şeyler zâyi olmaz.

İzah: Birini uğurlarken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mamulü şu idi ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun elini mübârek ellerine alırlar ve yukarıda geçen duayı okurlardı.


Sefere gidenler için vasiyet ve duada bulunmak:

Ebû Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, “Ey Allah’ın Rasûlü, ben sefere niyet ettim. Bana biraz vasiyet ve nasihatta bulununuz” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ilk olarak şu vasiyette bulundu ki: “Allah korkusu ve onun hoşnutsuzluğundan kaçınma fikrini gerekli bil. (Bu konuda zerre kadar bile umursamazlık ve gaflete düşme). İkinci olarak şunu aklında bulundur ki, yolculuk esnasında bir yükseğe ulaştığında «Allah-u Ekber» de.” Adam huzur-u risaletten ayrılıp giderken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun için şöyle duada bulundular:

Allah’ım hayır ve âfiyetle ona mesafeyi, (yani gideceği yolu) kat ettir ve seferi onun için kolay kıl.

Deniz yolculuğunda batmak veya tufandan korunmak için aşağıdaki âyet-i celileleri okumaktır:

وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰيهَا وَمُرْسٰيهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَحِيمٌ

Allah “Oraya binin; yürümesi ve durması Allah’ın ismiyledir, Rabbin bağışlar ve merhamet eder” dedi.[3]

وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

Onlar Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyâmet günü O’nun avucundadır; gökler O’nun kudretiyle dürülmüş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.

Bineğe binerken şu duayı okumak:

Ali b. Rebîa rahmetullahi aleyh diyor ki: Ben Hz. Ali radıyallahu anh’nin huzuruna geldim. Ona binmesi için bir hayvan getirildi, ayağını üzengiye koyunca بِسْمِ اللّٰهِ “Bismillah” dedi. Sonra,

Sûbhanellezi sahharalenâ hâzâ ve mâkunnâ lehû mukrinîn, ve innâ ila rabbinâ lemunkalibûn.

Bu bineği bizim hizmetimize veren Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik. Ve şüphesiz biz O’na döneceğiz” dedi ve üç defa اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ “Elhamdulillah”, üç defa اللّٰهُ أَكْبَرُ “Allahu Ekber” dedikten sonra,

Subhâneke innî zalemtü nefsî fağfirlî innehû lâ ya’firu’z zünûbe illâ ente

Ya Rabbi sen her türlü noksan sıfatlardan münezzehsin. Ben nefsime zulmettim. Çünkü senden başka günahları bağışlayan yoktur” buyurdu ve gülümsedi. Bunun üzerine, “Ey Emir’ül Mü’minîn, siz niçin gülümsediniz?” dediler, buyurdu ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ı gördüm. Benim yaptığım gibi yaptı (duayı okudu,) sonra gülümsedi.” «Neden gülümsedin ya Rasûlallah?» diye sordum. «Muhakkak senin Rabbin, kulu ‘Yâ Rabb! Günahlarımı bağışla’ dediği zaman, ‘Benden başkasının günahları bağışlamayacağını biliyor’ diye ondan razı oldu. Ben bundan dolayı gülümsedim» buyurdu.”


Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’den rivâyet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sefere çıkmak için bineğe oturduğu zaman üç defa اللّٰهُ أَكْبَرُ “Allahu Ekber” der sonra şu duayı okurdu:

Subhanellezi sahhara lenâ hâzâ ve mâ künna lehû mukrinîn ve innâ ilâ rabbinâ lemunkalibûn, Allahumme innâ nes’elüke fî seferinâ hâza’l birre ve’t takvâ ve minel ameli mâ terdâ, Allahumme hevvin aleynâ seferenâ hâzâ vatvi annâ bu’dehû, Allahumme ente’s sâhibu fi’s seferi, ve’l halîfetü fi’l ehli, Allâhumme innî eûzü bike min ve’sâi’s seferi ve keâbet’il menzari ve sûi’l munkalebi fi’l mâlî ve’l ehli

Bu bineği bizim hizmetimize veren Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yoksa biz bunlara güç yediremezdik. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz. Allah’ım! Biz bu seferimizde Sen’den iyilik ve takvâ ve Senin razı olacağın ameller isteriz. Allah’ım! Bizim bu yolculuğumuzu kolaylaştır ve uzak yerleri bize yakın et. Allah’ım! Sen seferde bizimle berabersin. Geride kalan ailelerimizin koruyucususun. Allah’ım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü manzaralarından, mallarımız ve çoluk çoğumuz üzerinde meydana gelebilecek kötü değişmelerden Sana sığınırım.””


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seferden dönerken aynı duayı okur ve şunu da ilave ederdi:


آئِبُونَ، تَائِبُونَ، عَابِدُونَ، لِرَبِّنَا حَامِدُونَ

Âibûne, tâibûne, âbidûne, lirabbinâ hâmidûn

Biz seferden dönüyoruz. Günahlardan tevbe ediyor, ibâdet ediyor, secde ediyor ve Rabbimize hamd ediyoruz.

İzah: Bu duanın her cüzü kendi içinde çok büyük mâneviyat taşımaktadır. Bu hadîs-i şerifte ilk olarak şu söylenmiştir ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz deveye bindikten sonra önce üç defa اللّٰهُ أَكْبَرُ “Allahu Ekber” derlerdi. O zamanda özellikle deve gibi bir bineğe bindikten sonra, bizzat binicinin kendinde üstünlük ve büyüklük hissi veya vesvesesi meydana gelebilirdi. Bunun gibi görenlerin kalbinde de onun azâmet ve büyüklüğünün tasavvuru gelebilirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç defa “Allahu Ekber” diyerek bunun üzerine üç darbe indirmiştir. Bizzat kendini ve başkalarını azâmet ve büyüklüğün sadece Allah için olduğundan haberdar etmiştir. Ondan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:


سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ

Bu bineği bizim hizmetimize veren Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yoksa biz buna güç yetiremezdik” demiştir.

Bunda şunun itiraf ve izhârı vardır ki; bu bineği bizim için musahhar etmek ve bize bu şekilde onu kullanma kudreti vermek de Allah’ın kerem ve lutfudur. Bizim bir kemalimiz değildir. Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:


وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ

Ve şüphesiz biz ona döneceğiz” demiştir.

Yani nasıl biz bugün bu seferi yapıyorsak, bunun gibi bir gün bu dünyadan sefer yaparak asıl maksad ve matlup olan kendi Mevlamıza döneceğiz. O sefer hakiki sefer olacak ki, onun düşünce ve hazırlığından kul hiçbir zaman gafil kalmamalıdır. Ondan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ilk olarak şu duayı yapmıştır:


اَللّٰهُمَّ إِنَّا نَسْأَلُكَ فِي سَفَرِنَا هٰذَا الْبِرَّ وَالتَّقْوَى وَمِنَ الْعَمَلِ مَا تَرْضَى

Allah’ım bu seferde bana iyilik, takvâ ve senin hoşnut olacağın amellerin tevkifini ver.” Hiç şüphesiz Allah’a ve âhiret gününe îman eden kullar için en önemli mesele budur. Onun için onların ilk duaları bu olmalıdır. Ondan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seferde kolaylık ve seferin çabucak tamamlanması için dua etmiştir. Ondan sonra da Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yüce Allah’ın huzurunda şunları arz etmiştir:


, اَللّٰهُمَّ أَنْتَ الصَّاحِبُ فِي السَّفَرِ، وَالْخَلِيفَةُ فِي الْأَهْلِ

Allah’ım! Sen seferde benim gerçek arkadaşım ve refikimsin. Benim itimadım senin refakâtın ve yardımınadır. Bırakarak gitmekte olduğum evim, ocağım, ehlim ve çocuklarımın koruyucusu ve gözeticisi de sensin. Tevekkül ve itimadım senin koruyuculuğunadır.

Bu müsbet dualardan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seferin meşakkatlerinden yahut sefer esnasında veya döndükten sonra herhangi bir sıkıntı ve hâdiseyle karşılaşmaktan Allah’a sığınmıştır. Bunun hülâsası şudur ki; seferde de senin rahmetinle âfiyet ve kolaylık nasib olsun, döndükten sonra da hayır ve âfiyet göreyim.

Hadis-i şerifin sonunda şu beyan edilmiştir ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dönüş için seferin başladığı zaman Allahu Teâlâ’nın huzurunda bütün bu duaları arz eder ve sonunda da şu ilave kelimeleri söylerlerdi:


آئِبُونَ تَائِبُونَ عَابِدُونَ سَاجِدُونَ لِرَبِّنَا حَامِدُونَ

Yani biz kendi kusur ve hatalarımızdan tevbe ediyoruz. Biz kendi Rabbimize, Mâlikimize ve Mevlamıza ibâdet ve hamdü senâ ediyoruz.

Birazcık düşünülürse ki; sefer için bineğe binerken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mübârek kalbinde bu virdler oluyor ve bu kelimelerin kalıbında da mübârek dillerinden süzülüyordu. Öyleyse halvetteki hususi vakitlerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hâli nice oluyordu!!!

Peygamberlerinin bıraktığı böylesi hazine mahfuz ve korunmuş olan bu ümmet ne kadar kısmetli ve bahtiyardır ve bundan habersiz ve müstefid olmaktan mahrum olan ümmetin yüzde doksan dokuzu, hatta daha fazlası da ne kadar ibret alınmaya layık bedbaht ve kısmetsizdir.

Yüksek bir yere ve dağa çıkarken اَللّٰهُ أَكْبَرُ “Allahu ekber” Aşağı inerken سُبْحَانَ اللّٰهِ “Subhanallah”, düz yerde اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ “Elhamdulillah”, ormandan geçerken لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَكْبَرُ “Lailahe illallahu vallahu ekber” denmelidir.


Seferde bir yerde konaklayınca şu duayı okumak:

Havle binti Hakîm es-Sülemiyye radıyallahu anhâ diyor ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim bir yere iner de: «Eûzü bikelimâtillâhi’t tâmmâti min şerri mâ’halak»

«Bütün mahlûkâtın şerrinden, Allah’ın (fayda ve şifâ veren) kelimeleri vasıtayla Allah’a sığınırım» derse, konakladığı yerden hareket edinceye kadar hiçbir şey ona zarar veremez.”[4]


Seferde korkulduğu zaman şu duayı okumak:

لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ ﴿١﴾ إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاۤءِ وَالصَّيْفِ ﴿٢﴾ فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هٰذَا الْبَيْتِ ﴿٣﴾ اَلَّذ۪ي أَطْعَمَهُمْ مِنْ جُوعٍ وَآمَنَهُمْ مِنْ خَوْفٍ ﴿٤﴾

“Kureyş kabilesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır. Öyleyse kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Ev’in (Kâbe’nin) Rabbine kulluk etsinler.”

İzah: Eğer sefer ve Hazarda herhangi bir yerde düşman vs.’den zarar ulaşacağı korkusu olursa, Kureyş sûresi sonuna kadar okunmalıdır. Hz. Ebul Hasan Kazvini rahmetullahi aleyh buyuruyor ki: “Bu sûre her türlü noksan ve zarardan eman vericidir ve mücerreb bir ameldir.”


Bir beldeye girerken şu duayı okumak:

İbn Ömer radıyallahu anh diyor ki: Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sefer yapardık. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mamulü şuydu ki; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem girmek istediği belde gözüktüğü zaman üç defa:

 “Allah’ım bizim için bu beldeyi mübârek kıl” der, sonra da şu duayı okurlardı: “Allah’ım bu beldenin en iyi ürünlerini bizim için rızık yap. Bizim sevgimizi bu beldedekilerin kalbine koy ve bu beldede bulunan senin sâlih kullarının sevgisini de bizim kalbimize koy.


Mekke’ye yaklaşıp Harem bölgesine girince okunacak dua;


Hareme Girince Okunacak Dua

Allah’ım! Burası senin haremindir, emin kıldığın yerdir. Beni cehenneme girmekten koru. Kullarını dirilttiğin gün beni azabından güvende kıl, beni dostlarından ve itaatkâr olanlardan eyle” diye dua eder.


TAVAF DUALARI

Tavafa niyet kalp ile yapılmalı ve dille de şu dua okunmalıdır.

اَللّٰهُمَّ إِنِّي أُرِيدُ طَوَافَ بَيْتِكَ فَيَسِّرْهُ لِي وَتَقَبَّلْهُ مِنِّي

“Allahumme inni uridu tavafe beytike fe yessihulî ve tegabbelhu minni.”


Mültezamin karşısına gelindiğinde şu dua okunmalıdır.

 اَللّٰهُمَّ إِيمَانًا بِكَ وَتَصْدِيقًا بِكِتَابِكَ وَوَفَاءً بِعَهْدِكَ وَاتِّبَاعًا لِسُنَّةِ نَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ.

“Allahumme imanen bike ve tasdikan bi kitabike ve vefaen bi ahdike vettibaen li sunneti nebiyyike muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem.”


Kâbe’nin kapısının önünde veya hizasında;

 “Allahümme inne hazel beyte beytüke ve’l harame haramüke ve’l emne emnüke ve haza makamü’l a’zi bike minennari”


 Makam-ı İbrâhim’in hizasına gelindiğinde şu dua okunmalıdır.

اَللّٰهُمَّ إِنَّ هٰذَا الْبَيْتَ بَيْتُكَ وَالْحَرَمَ حَرَمُكَ وَالْأَمْنَ أَمْنُكَ وَهٰذَا مَقَامُ الْعَائِذِ بِكَ مِنَ النَّارِ فَأَجِرْنِي مِنَ النَّارِ.

“Allahumme inna hazel beyte beytuke vel harame Haremuke velemne emnuke ve haza makamul âizibike minen nar. Fe ecirni minen nar.”


Rükn-ü Şami’nin hizasına gelindiğinde şu dua okunmalıdır.

اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الشَّكِّ وَالشِّرْكِ وَالشِّقَاقِ وَالنِّفَاقِ وَسُوءِ الْأَخْلَاقِ وَسُوءِ الْمُنْقَلَبِ فِي الْأَهْلِ وَالْمَالِ وَالْوَلَدِ.

“Allahumme inni euzu bike mineşşakki ve veşşirki veşşikāki vennifakı ve suil ahlakı ve suil munkalebi fil ehli vel mâlî vel veledi.”


Mizabı rahmetin hizasına gelindiğinde şu dua okunmalıdır.

 اَللّٰهُمَّ أَظِلَّنِي تَحْتَ ظِلِّ عَرْشِكَ يَوْمَ لَا ظِلَّ إِلَّا ظِلُّ عَرْشِكَ وَلَا باَقِيَ إِلَّا وَجْهُكَ وَاسْقِنِي مِنْ حَوْضِ نَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ  شَرْبَةً هَنِيئَةً لَا أَظْمَأُ بَعْدَهَا أَبَدًا.

“Allahumme ezilleni tahte zilli ârşike yevme la zille illa zilli ârşike vela bakıye illa vechuke veskıni min havdi nebiyyike muhammedin sallallahu aleyhi veselleme şerbeten hanieten la ezmeu ba’deha ebeden.”


Rükn-ü Yemâni’den öteye geçince şu dua okunmalıdır.

 رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ.

“Rabbena atina fiddunya haseneten ve fil âhireti haseneten ve kına azâbennar.”


Tavaf esnasında şu dua okunmalıdır.

اَللّٰهُمَّ قَنِّعْنِي بِمَا رَزَقْتَنِي وَبَارِكْ لِي فِيهِ وَاخْلُفْ عَلَى كُلِّ غَائِبَةٍ لِي بِخَيْرٍ.
لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ.

“Allahumme kanni’ni bima razakteni ve barikli fihi vehluf âla külli ğaibetil li bi hayrin. La ilahe illallahu vahduhu la şerike leh, lehul mülkü ve lehulhamd, ve huve âla külli şeyin kadir.”

İzah: Bütün bu dualar Selef-i sâlihinden rivâyet edilmiştir. Bu konuda Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dan hususi hiçbir dua sâbit değildir. Tavaf esnasında telbiye getirilmemelidir. Bilinen dualar, istenilen zikir ve tesbihatlar yapılmalıdır.


Rükn-ü Yemâni ve Hacerü’l Esved arasında:

رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ.

“Rabbena atina fiddunya haseneten ve fil âhireti haseneten vekına azâbennar.”

duasının okunması Efendilerin Efendisinde sâbittir.


Tavaf esnasında şu duanın okunması da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dan sâbittir.

اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكُ الرَّاحَةَ عِنْدَ الْمَوْتِ وَالْعَفْوَ عِنْدَ الْحِسَابِ

“Allahumme inni es’elukur rahate indel mevti vel afve indel hasâbi.”


Her şavtın başlangıcında; 

“Sübhannahi velhamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü vekber, vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim. Allahümme imanen bike ve’tastigan bikitabike ve’fa’en biahdike vettibaen li-sünneti nebiyyike ve habibike Muhammed’in (sav).”


Rükn-ü Yemâni’ye ulaşıldığında şu dua da Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den sâbittir.

اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْكُفْرِ الْفَاقَةِ وَمَوَافِقِ الْخِزْيِ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ

“Allahumme inni euzu bike minel kufril fakati ve mevafikıl hizyi fiddunya vel âhireti.”


Mültezemde durarak her ne isteniyorsa dua yapılmalıdır.

Orada yapılan dualar makbul olmaktadır. Orada şu dua da okunmalıdır:

اَللّٰهُمَّ رَبَّ هٰذَا الْبَيْتِ الْعَتِيقِ أَعْتِقْ رِقَابَنَا مِنَ النَّارِ وَأَعِزْنَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ وَبَارِكْ لَنَا فِيمَا أَعْطَيْتَنَا. اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا مِنَ أَكْرَمِ وَفْتِكَ عَلَيْكَ. اَللّٰهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ عَلَى نَعْمَائِكَ وَأَفْضَلُ صَلَاتِكَ عَلَى سَيِّدِ أَنْبِيَائِكَ وَجَمِيعِ رُسُلِكَ وَأَصْفِيَائِكَ وَعَلَى آلِهِ وَأَصْحَبِهِ وَأَوْلِيَائِكَ.

“Allahumme rabbe hazal beytel âtikı a’tik rikabena minennari ve aîzna mineşşeytanir racimi ve barik bena fima e’teytena allahummecâlna mine ekremi veftike âleyke allahumme lekel hamdu âla ne’meike ve efdalu sâlatike âla seyyidi Enbiyâ ike ve cemiî rusilike ve esfiyâike ve âla alihi ve eshabihi ve evliyaike.”


İzah: Tavaf şavtları arasında genel bir âdet hâlini alan dua okumanın şer’î bir sübûtu yoktur. Şavt tahsisi olmadan bu dualardan sadece birkaçıyla ilgili zayıf rivâyetler gelmiştir. Elbette bir iki dua mutemed rivâyetle sâbittir, ancak onların da herhangi bir şavtla muhtas olması sâbit değildir.


ZEMZEM İÇERKEN OKUNACAK DUA VE FAZILETI

İki rekât tavaf namazı kılındıktan sonra zemzem kuyusuna gelinerek eğer mümkünse bizzat ondan şu şekilde, Besmele çekip ayakta kıble istikāmetine yönelerek şu dua okunarak kana kana zemzem içilmelidir.

İbn Abbâs radıyallahu anh diyor ki: “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e zemzemden sundum, ayakta olduğu hâlde içti.”

İbn Abbâs radıyallahu anh diyor ki: “Rasûlullah sav  zemzem suyu içince şu duayı okudu:

اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْئَلُكَ عِلْماً ناَفِعاً وَرِزْقاً وَاسِعاً وَشِفآءً مِنْ كُلِّ دَآءٍ

Okunuşu:”Allahümme inni es’elüke ılmen nefian ve rizgan vesian ve şifeen min külli dein “

Anlamı: “Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım senden, menfaat veren (yararlı ) ilim, geniş rızık ve her dert ve hastalıktan şifa niyaz ederim.” ”

Bu duanın dışında “Zemzem ne niyetle içilirse o yararı sağlar” (İbn Mâce, Menasik, 78) hadis-i şerifi gereği maddi ve manevi tüm dertlerimize şifa olması niyetiyle içilebilir.


[1]
        Sonla, nihâyetle ilgili.

[2]
        Bakara, 2/127.

[3]
        Hûd 11/41.

[4]
        Müslim, ez-Zikr ve’d-Duâ 54, No:2708

[5]
        Muhtas: Bir kimse veya bir şey için ayrılmış olan, birine veya bir şeye mahsus, husûsî, özel.