HACCIN VÂCİBLERİ


         Mikat’tan ihrama girmek, bunun tafsilatı da inşaallah ileride gelecektir.

1) Safa ve Merve arasında say yapmak, ister bu sayi hac için olsun, ister umre için olsun, İmam Şâfiî’ye göre bu rükündür. İnşaallah bunun tafsilatı da yerinde gelecektir.

         Arafat’ta güneş batıncaya kadar vakfe yapmak, fakat bu hüküm hac günü Arafat’ta vakfe yapan kimse içindir. On Zilhicce günü bayram gecesi Arafat’ta vakfe yapana gelince; onun az bir müddet Arafat’ta kalmasıyla farzla birlikte vacib de edâ olacaktır.

2) Bir saatliğine de olsa, bayram gecesi Müzdelife’de vakfe yapmak. Buna Müzdelife’de gecelemek de denmektedir, fakat gecenin çoğu hissesini orada geçirmek sünnettir. Lihâza eğer bir kimse akşam ve yatsı namazlarına gelip Müzdelife’de kılarsa, beytute (Müzdelife’de geceleme) vücûbu edâ olacaktır, fakat bütün gece fecrin doğmasına kadar Müzdelife’de kalmak, bize göre sünnet-i müekkededir.

         On Zilhicce günü fecrin doğmasından sonra Müzdelife’de bir müddet durmak, buna vukûf-u Müzdelife denmektedir.

3) Remy-i cimar, yani şeytan taşlamak.

4) Hacc-ı kıran ve temettü yapanlar için kurban kesmek.

5) Saçları kestirmek yahut kısalttırmak.

6) Âfâkî, yani Mikat’ın dışından gelenler için veda tavafı yapmak.

İzah: Bazı kitablarda haccın otuz beş (35)’e yakın vâcibi sayılmıştı. Aslında bunlar bila vasıta haccın vâcibleri değildir, aksine haccın efalinin vâcibleridir. Örneğin bazıları ihramın, bazıları tavafın vâcibleridir. Onlar arasında haccın vâcibleri ve haccın şartlarının vâcibleri de sayılmıştır. Velhâsıl bila vasıta haccın vâcibleri sadece altıdır. Efali haccın vâcibleri o efaller beyanında inşaallah gelecektir.


HACCIN VÂCİBLERİNİN HÜKMÜ

Vâciblerin hükmü şudur ki; eğer bunlardan bir vâcip terk edilirse, hac olacaktır, ister unutarak, ister kasıtlı terk edilmiş olsun. Fakat bunun cezası lazım gelecektir, ister kurban şeklinde, ister sadaka şeklinde olsun. Bunların beyanı da inşaallah cinayet bahsinde gelecektir. Elbette eğer herhangi bir fiil muteber bir özürden dolayı terk edilirse, o zaman ceza lazım gelmeyecektir.

İzah: Vâcibin terk edilmesiyle hac câiz olacaktır, fakat dem (kurban) verme gerekecektir, ister ameden ve bilinçli olarak terk edilsin, ister unutularak yahut hataen veya bilgisizlik nedeniyle terk edilmiş olsun. Lihâza ameden bilinçli olarak terk edilmesi durumunda, kişi günahkâr olacaktır ve kurban vermeyle de tevbe etmedikçe günah muaf olmayacaktır.


Detayli Haccin Vacibleri

İhramın vâcipleri nelerdir? İşte cevabı…

İhramın iki vâcibi vardır.

1- Mîkat sınırını ihramsız geçmemek.

Uzaklardan gelip doğrudan Harem bölgesine gidecek olan Âfâkýler, mîkat sınırını ihramsız geçerlerse cezâ (dem) gerekir. Ancak, mîkatı ihrama girmeden geçen kimse, henüz hac veya umre menâsikinden herhangi birine, meselâ kudüm veya umre tavafına başlamadan mîkata dönüp orada ihrama girerse ceza düşer. Bu kişinin, ihramsız geçtiği mîkat sınırı yerine; bulunduğu yere daha yakın bir mîkata gidip orada ihrama girmesi mümkündür. Mîkatı ihramsız geçtikten sonra, hac veya umre menâsikinden birine başlanmışsa artık mîkata dönülse bile ceza düşmez.

2- İhram yasaklarından sakınmak.

İhrama giren kimsenin ihram süresince davranışlarını haccın anlam ve amacıyla da bütünlük sağlayacak şekilde kontrol altında tutması ve belirli yasaklara uyması gerekir.


Arafat vakfesinin vacibi nedir? Vakfenin geçerli olması için ne gerekiyor?                  

Arefe günü gündüz Arafat’a çıkmış olanların güneş batıncaya kadar Arafat’ta beklemeleri vaciptir.                                                                                                                         

Peygamberimiz (s.a.s.), güneş batıncaya kadar Arafat’ta beklemiştir.(Ebû Dâvûd, Menâsik, 61, II, 467. Ahmed, I, 75.)                                                                                                                    

Gündüz Arafat’ta bulunmayıp güneş battıktan sonra Arafat’a gelenler, Arafat vakfesini yapmış olurlar, bu kimseler için her hangi bir ceza da gerekmez.

Malikî mezhebine göre Arafat’ta güneş batıncaya kadar beklemek gerekmez. Az da olsa gündüz Arafat’ta bulunmakla vâcip yerine gelmiş olur. Vakfe yapan kimse gündüz Arafat’tan ayrılması durumunda vakfesinin geçerli olabilmesi için geceleyin gelip kısa bir süre de olsa Arafat’ta bulunması gerekir. (Kâsânî, II, 127. Şirbînî, II, 262-263. İbn Kudâme, V, 155)


MÜZDELİFE VAKFESİNİN VACİPLERİ

Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre Arefe günü Müzdelife’de akşam ve yatsı namazlarını ister münferit is­ter cemaatle olsun, yatsı vakti içinde cem’-i te’hîr ile kılmak vâciptir.

Abdullah ibn Ömer r.a ,“Allah’ın Elçisi, akşam namazı ile yatsı namazını Müzdelife ‘de birleştirerek kıldı. Akşamı üç, yatsıyı iki rekat olarak bir kametle kıldı” demiştir.

Hanefî mezhebinden Ebû Yusuf ile Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Müzdelife’de akşam ile yatsı namazlarını cem-i te’hîr ile kılmak sünnettir.

Bu namazlar yatsı vaktinin çıkmasından endişe edil­medikçe Arafat’ta veya yolda kılınmaz; kılındığı takdirde, henüz yatsı vakti çıkmadan Müzdelife’ye ulaşılırsa, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre yeniden kılınır. Diğer müçtehitlere göre Müzdelife’ye ulaşmadan kılınması mek­ruh ise de kılındığı takdirde iadesi gerekmez.

Cem’-i takdîm ve cem’-i te’hîr ile kılınan namazlarda, iki farz arasında başka namaz kılınması mekruhtur. Bu se­beple akşamın sünneti ve yatsının ilk sünneti kılınmaz. Yat­sının son sünnetiyle vitir kılınır. Cem-i te’hîr ile namaz, bir ezan ve bir kametle kılınır. Yatsı namazı için ayrıca ezan ve ikamet gerekmez.


Şeytan Taşlamanın Geçerli Olmasının Şartları

1. Atılan taşları, dikili sütunlara isabet ettirmek veya yakınlarına düşürmek.

Uzağa düşen taş geçerli olmaz.

2. Taşları, cemrelere el ile fırlatarak atmak.

Taşın atılması gereken yere el ile konması halinde atış geçerli olmaz.

3. Taşın, atılması gereken yere atanın fiili sonucun­da ulaşmış olması.

4. Taşların her birini ayrı ayrı atmak.

Taşların hep birden atılması halinde tek taş atılmış sayılır.

5. Meşru mazereti bulunmayan kimselerin, taşları bizzat kendilerinin atması.

Bu kimselerin taşlarını başkalarına attırmaları geçerli olmaz.

Hastalık, yaşlılık, kötürüm olmak, çok zayıf olup izdi­hamdan zarar görecek halde bulunmak ve benzeri durum­lar meşru mazerettir. Bu tür mazereti olan kimseler taşlarını vekaleten başkalarına attırabilirler. Vekâletin câiz olabilmesi için, kişinin mutlaka bizzat taş atmaktan âciz olması gerekir.Vekil olanlar, önce kendi taşlarını, daha sonra vekili ol­duğu kimselerin taşlarını atarlar. 

6. Atılan şeyin, taş veya taş hükmünde olması.

Kurumuş çamur, tuğla, kiremit ve mermer parçası taş hükmündedir. Demir, tahta, plastik ve benzeri taş ve toprak cinsinden olmayan şeylerin atılmazı caiz değildir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre atılan şey mut­laka taş olmalıdır.

7. Taşların, belirlenen vakitler içinde atılması.

8. Atılması gereken taşların tamamını veya en az dördünü atmak

Cemreye taş atma görevinin yerine getirilmiş olabilmesi için en az dört taş atılması gerekir. Dört taştan sonra eksik bırakılan her taş için bir fitre miktarı sadaka verilir.


TAVAFIN VACİPLERİ NELERDİR?


Tavafın vacipleri sekiz tanedir.


1. Tavafı abdestli yapmak

Tavaf yapan kişinin abdestsiz, cünüp, âdetli ve loğusa olmaması gerekir.

Peygamberimiz (s.a.s.) Mekke’ye geldiklerinde ilk iş olarak abdest almış, sonra da Kâ’be’yi tavaf etmiş, âdetli olan eşi Hz. Aişe’ye,

“Hac yapan kimsenin her yaptığını yap, sadece Kâ’be’yi ta­vaf etme” buyurmuştur.

Tavaf esnasında abdesti bozulan kişinin tavafı bırakıp abdest alarak kaldığı yerden tavafa devam eder, dilerse tava­fı yeniden yapabilir.

Tavafı abdestsiz, cünüp, loğusa veya adetli olarak ya­pan kimse henüz Mekke’den ayrılmamış ise bu tavafı yeni­den yapar. Tavafı yeniden yapmadan mîkât sınırlarının dışı­na çıkarsa ceza gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavaf eden kim­senin cünüp, âdetli ve loğusa olmaması ve abdestli bulunması tavafın vacibi değil tavafın geçerli olmasının şartıdır. Dolayı­sıyla abdestsiz ve cünüp kimse ile âdetli ve loğusa olan hanım­ların yaptıkları tavaf geçerli olmaz. Bu eksikliğin ceza ile telafi edilmesi mümkün değildir. Mutlaka tavafın yeniden yapılması gerekir.

Malikî mezhebine göre kadının âdet döneminde iki kana­ma arasındaki kesinti süresi temizlik hali sayılır. Dolayısıyla bu durumdaki kadının bu ara sürede gusledip ibadetlerini yap­ması gerekir. Buna göre ziyaret tavafını özel hali nedeniyle ya­pamayan ve Mekke’den ayrılmak zorunda kalan bir kadın, ara­da kesinti olması halinde gusledip ziyaret tavafını yapabilir ve her hangi bir ceza da gerekmez. 

Temettu haccı yapmak üzere umre ihramına girdikten sonra âdet gördüğü için umre tavafını yapamayan ve Ara­fat’a çıkma zamanına kadar temizlenemeyen kadın, um­resini iptal eder, hac ihramına girer ve Arafat’a gider. Bu durumda yaptığı hac ifrad haccı olur. Hac menâsikini ta­mamladıktan sonra, iptal ettiği umresini kaza eder ve ceza olarak bir dem keser.

Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu durumda­ki bir kadın, umresini iptal etmez, kıran haccına niyet eder ve vakfesini yapmak üzere Arafat’ a gider. Arafat dönüşünde hac ve umre niyetiyle bir tavaf ve bir sa’y yapar.

2. Tavafı Avret Mahalli Örtülü Olarak Yapmak

Tavaf esnasında kadın ve erkeklerin avret yerlerini örtülü tutmaları gerekir. Cahiliyyet döneminde insanlar,

Kâ’be’yi çıplak olarak tavaf ederlerdi. Resulüllah (s.a.s.), Kâ’be’ nin çıplak olarak tavaf edilmesini men etmiştir:

“Bu yıldan sonra hiçbir müşrik haccetmez, Kâ’beyi hiçbir çıplak kimse tavaf etmez.” 

Dolayısıyla veda ve ziyaret tavaflarını avret yerleri açık olarak yapan kimsenin, tavafı yeniden yapması gerekir. Ye­niden yapmazsa dem gerekir.

İmam Muhammed’e göre nafile tavafı avret yeri açık olarak yapan kimse, bu tavafı Mekke’de iken yeniden yap­ması daha uygundur. Ancak yeniden yapmayıp memleketi­ne dönerse sadaka vermesi gerekir.

Şafiî mezhebine göre tavaf esnasında kadın ve erkeklerin avret yerlerinin örtülü olması, tavafın geçerlilik şartlarından biridir. Tavaf yapmakta olan bir kimsenin kendi kusur ve ihma­li sebebiyle avret yeri açılırsa, tavafın avret mahalli açık olarak yapılan kısmı geçersiz olur, geçersiz yapılan kısmın yeniden yapılması gerekir. Fakat kendi kusur ve ihmali olmaksızın av­ret yeri açılır ve hemen örtünürse tavafı bozulmaz.

3. Teyamün

“Teyamün” sağdan yapmak demektir. Hacer-i Esved‘in bulunduğu köşe Kâ’be’nin sağ tarafı kabul edilir. Dolayısıy­la tavaf, Kâ’be’nin sağından, sol omuz Kâ’be’ye dönük ola­rak yapılır.

4. Tavafın İlk Şavtına Hacer-i Esved‘in Hizasını Geçmeden Başlamak

Tavaf edecek kimsenin, tavafa Hacer-i Evsed‘in hizası­nı geçmeden başlaması vaciptir. Hacer-i Esved‘in hizasını geçtikten sonra tavafa niyet ederse bu şavt geçerli olmaz.

5. Tavafı Yürüyerek Yapmak

Gücü yetenlerin tavafı yürüyerek yapmaları vaciptir. Dinen geçerli bir mazereti olmaksızın tekerlekli sandalye ve benzeri araçlarla yapılan tavaf geçerli olmaz, bu tavafın ye­niden yapılması gerekir. Yapılmadığı takdirde dem gerekir. Fakat geçerli bir mazeret varsa tavaf, sandalye ve benzeri bir araçla yapılabilir.

Yürüyemeyecek kadar hasta, topal, kötürüm ve yaşlı olmak dinen geçerli olan mazeretlerdir.

Şafiî mezhebine göre, tavafın yürüyerek yapılması vacip değil, sünnettir.

6. Tavafı Hatim’in Dışından Yapmak

Tavafın Hatîm’in dışından yapılması vaciptir. Hatim’in içinden yapılan şavt geçerli olmaz, yeniden yapılması gere­kir. Çünkü hatimin çevrelediği alan Kâ’be’den sayılmaktadır. Bunu Hz. Aişe’nin rivayet ettiği şu hadisten anlamaktayız:

“Peygamber (s.a.s.)’e sordum:

Hatim Kâ’be’den midir?

Evet, Kâ’be’dendir, dedi.

Öyle ise neden Kâ’be’ye dahil etmediler? Dedim.

Kavmin (Kureyşliler) Kâ’be’yi yeniden inşa sırasında Hatimi de içine alacak kadar geniş yapmak için yeterli parayı bulamadı, dedi.

Kâ’be’nin kapısı neden yüksekte kalmış ? Dedim.

Kavmin dilediği kimselerin Kâ’be’ye girmelerine izin ver­mek, istemediği kimselere de engel olmak için böyle yaptı. Kureyş, cahiliyet dönemini henüz geride bırakmış olmasalardı ve itiraz edeceklerinden çekinmemiş olsaydım Hatim’i Kâ’be’ye da­hil eder ve Kâ’be’nin kapısını da yer seviyesine indirirdim dedi.

7. Tavafı Yedi Şavta Tamamlamak

Ziyaret, veda ve umre tavaflarının ilk dört şavtını yap­mak farz, tavafı yedi şavta tamamlamak ise vaciptir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavafın yedi şavta tamamlanması farzdır.

8. Tavaf Namazı Kılmak

Her tavaftan sonra iki rekat tavaf namazı kılınır. Bu na­mazın birinci rekatında fatiha’dan sonra Kâfirun, ikinci re­katında ise İhlas suresi okunur. Namazdan sonra şu duanın okunması müstehaptır:

“Allah’ım! Burası senin beldendir. Şu da Mescid-i Haram ve saygın evindir. Ben de senin kulunum ve kulunun çocuğuyum. Buraya Senin rızanı kazanmak için geldim. Sen de bunu bana lütfettin. Beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesiz sen her şeye gücü yetensin.”

Tavaf namazı tavafın vacibi değil müstakil bir ibadettir. Bu sebeple terkinden dolayı dem gerekmez. Ancak bu na­mazı kılmayan kimse, günahkâr olur.

Malikî mezhebine göre tavaf namazını kılmayan kimseye dem gerekir.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre tavaf namazı k ılmak sünnettir.

Tavaftan sonra eğer kerahet vakti değilse bu namaz, geciktirilmeksizin Makam-ı İbrahim’in arka tarafında kı­lınır. Ancak izdiham varsa tavaf yapanlara engel olmamak için Mescid-i Haram’ın her hangi bir yerinde kılınması daha uygun olur. Bu namaz her hangi bir sebeple Mescid-i Haram’da kılınamazsa Harem dışında da kılınabilir.

Şafiî mezhebine göre tavaf namazı kerahet vaktinde de kılınabilir.

Hanefî ve Malikî mezheplerine göre tavaf namazı kıl­madan iki tavafı peş peşe yapmak mekruhtur.

Şafiî, ve Hanbelî mezheplerine göre tavaf namazı k ılmadan iki tavafı peşpeşe kılmakta bir sakınca yoktur.

Veda Tavafı

Âfâkî hacıların Mekke’den ayrılmadan yapmaları gere­ken son tavafa veda veya sader (ayrılma) tavafı denir. “Sader” kelimesi ayrılma anlamına gelir.

Veda tavafı, haccın aslî vaciplerinden biridir.

İmam Malik’e göre veda tavafı sünnettir.

Hac menasikini tamamlayıp Mekke’den ayrılacak olan hacılar, Kâ’be ile vedalaşmak üzere veda tavafını yaparlar. Peygamberimiz (s.a.s.);

“(Sizden) biri, son olarak Kâ’be’yi ziyaret etmeden (Mek­ke’den) ayrılmasın” buyurmuştur.

Harem ve Hıll bölgesi sakinlerinin “veda tavafı” yapma­ları gerekmez. Yapmaya başlamaları durumunda da bu tava­fı tamamlamaları gerekir. Çünkü başlanan bir ibadeti -nafile bile olsatamamlamak vaciptir.

Âfâkî olup da Kurban bayramının üçüncü gününden önce Mekke’de sürekli ikamete niyet edenler de veda tavafı yapmazlar. Bu hususta görüş birliği vardır.

Ebû Hanîfe’ye göre bayramın üçüncü gününden sonra Mekke’de sürekli ikamete niyet eden âfâkîlerin de “veda ta­vafı” yapmaları vaciptir.

Veda tavafını yapmadan yola çıkan kimse, mîkât ma­hallini geçmemişse dönüp tavafını yapması gerekir. Mîkat mahallini geçmişse artık dönmesi gerekmez ancak vacibi terk ettiği için dem gerekir.

Eğer Mîkat sınırını geçtikten sonra dönüp veda tavafı yapmak isterse, mîkât mahallinde umre ihramına girer, um­reyi tamamlar, sonra “veda tavafı” yapar, böylece ceza kalkar.

Adet ve loğusa halindeki kadınların veda tavafı yap­maları vacip değildir. Veda tavafı yapmadan Mekke’den ay­rılabilirler. Ancak bu durumdaki kadınların, Mescid-i Ha­ram’ ın kapısına gelip, dua ederek ayrılmaları müstehaptır.

Veda tavafını yapacak olan kişi, “veda tavafı” diye be­lirlemeden sadece tavafa diye niyet etse yeterlidir. Farz olan ziyaret tavafında sonra yapılan nafile tavaf yapmış ise, veda tavafı yapma imkanı bulamadan Mekke’den ayrıldığı takdir­de, yaptığı nafile tavaf veda tavafı yerine geçer, her hangi bir şey lazım gelmez.

Veda tavafını yaptıktan sonra hemen Mekke’den ayrıl­mak sünnet ise de ayrılmayıp bazı işlerle meşgul olsa yeni­den veda tavafı yapması gerekmez. 

Şafii mezhebine göre, veda tavafının, bütün işler bitirildik­ten sonra tam yola koyulmak üzere iken yapılması ve yapıldık­tan hemen sonra dönüş yolculuğuna başlanması vaciptir.


SAÇLARI TIRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK

a) Haccın aslî vaciplerinden biri de, temettu veya kıran haccı yapanların bayramın birinci günü Mina’da Aka’be cemresini taşlayıp kurban kestikten sonra saçlarını tıraş etmeleri veya kısaltmalarıdır. İfrat haccı yapanlar kurban kesmekle yükümlü olmadıkları için Akabe cemresini taşla­dıktan sonra tıraş olabilirler.

Ebû Hanîfe’ye göre, bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar tıraş olmak veya saçları kısaltmak vâciptir. Geciktirilmesi durumunda dem gerekir.

Şafiî, ve Hanbelî mezheplerine göre saçları tıraş etmenin veya kısaltmanın vakti, arefe gününü bayrama bağlayan gece yarısından sonra; Mâlikî mezhebine göre Aka’be Cemresine taş atıldıktan sonra başlar.

Umrede saçları tıraş etme veya kısaltmanın vakti, sa‘y’den sonradır.

b) Saçları Tıraş Etmenin veya Kısaltmanın Yeri

Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre, ister hac, is­ter umre için olsun, saçları tıraş etmenin veya kısaltmanın yeri Harem bölgesidir. Harem bölgesi dışında yapılan tıraş geçerli ise de vâcip terk edildiği için dem gerekir.

Ebû Yûsuf ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, bu vecîbenin Harem bölgesinde yapılması sünnettir.

c) Tıraş Edilecek veya Kısaltılacak Saçın Miktarı

Saçların tıraş edilmesi veya kısaltılmasında vâcip olan miktar, başın en az dörtte biridir. Başın sadece dörtte birin­de veya daha az kısmında saç varsa, hepsinin tıraş edilmesi veya kısaltılması gerekir. yani , en az başın dörtte biri üzerindeki saçlar bir parmak boğumu aldırılmalıdır. Başın dörtte birinin bile saçını aldırmayan kimse ihramdan çıkamayacaktır. Onun için dikişli elbise giymek, hanımıyla zevciyet münasebetinde bulunmak ayrıca haramdır. Üç beş saçını aldırarak ihram hâlinde elbise giyen kimseler, ihram hâlinde elbise giymektedirler. Bundan dolayı onlara tekrar tekrar dem lazım gelip duracaktır.

Sonra Şâfiî ve Hanefilere göre halak ve kasr her ikisinde de bilittifak başın tamamına istîab efdaldir. Sonra Kasr yaptırılması hâlinde Hanefilere göre derinlik muteberdir, yani bir parmak boğumu veya ondan biraz daha fazla saçların kestirilmesi gereklidir. Şâfiîlere göre ise bir parmak boğumu saçların kestirilmesi efdal ve müstehabdır. Eğer bundan az kestirilirse, bu da kifayet edecektir.

Saçı olmayanların tıraş aletini başlarının üzerinde do­laştırmaları vaciptir.


Tıraş İle Diğer Menâsik Arasında Tertip

Peygamber efendimiz veda haccında bayram sabahı Aka’be cemresini taşladıktan sonra Mina’ya dönmüş, kur­banlarını kesmiş, sonra tıraş olmuştur. Aynı günü Kâ’be’ye gitmiş ve ziyaret tavafını yapıp Mina’ya geri gelmiştir.

Taş atma, kurban kesme ve tıraş olma menâsiki ara­sında Peygamber efendimizin takip ettiği sıraya uymanın vâcip veya sünnet oluşu konusunda müçtehitler farklı gö­rüşler ortaya koymuşlardır.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebine göre tertibe uymak sünnettir. Bu terti­be uyulmadığı takdirde her hangi bir ceza gerekmez.

Ebû Hanîfe’ye göre, bunların ilk üçünde Hz. Peygamber’in takip ettiği sıraya uymak vâciptir. Aksi halde dem ge­rekir. Ancak, ifrad haccı yapanların nâfile olarak kurban kes­meleri durumunda tertibe uymaları vâcip değil, sünnettir.

Mâlikî mezhebine göre Aka’be Cemresi’ ne taş atmanın, tı­raş ve tavaftan önce yapılması vaciptir. 


1. İlk Tahallül: 

Cinsel ilişki dışındaki ihram yasakları bayramın birin­ci günü tıraş olmakla sona erer. Bu hususta Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

 “(Aka’be Cemresinetaş atıp tıraş olduğunuzda kadınlara yaklaşmak dışında, koku sürünmek ve elbise giymek (gibi ya­saklananher şey size helal olur.”

İhramlı kişi, Aka’be cemresini taşlamış, kurban kesmiş, hatta ziyaret tavafını yapmış olsa bile tıraş olmadıkça ih­ramdan çıkmış olmaz.

Şafiî mezhebine göre ilk tahallül; cemerata taş atmak, tı­raş olmak ve farz tavaftan herhangi ikisini yapmakla gerçekleşir.

Eğer daha önce haccın sa’yi yapılmamış ve tavaftan sonra yapılacak ise “tahallül”, tavaf ile birlikte sa’yi de yap­makla gerçekleşir. Bu “tehallül”den sonra nikah kıyma, fâhiş mübâşeret ve cinsel ilişki dışında bütün ihram yasak­ları sona erer.

Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ihramlı kişi, bayra­mın birinci günü Aka’be cemresini taşladıktan sonra başka bir şey yapmadan ilk tahallül gerçekleşmiş ve ihramdan çıkmış olur.


2. İkinci Tehallül:

Cinsel ilişki dahil olmak üzere ihram yasaklarının ta­mamıyla ortadan kalkması demektir. İkinci tehallül, ziyaret tavafının da yapılmasıyla gerçekleşir.

Tıraş olmayı tavaftan sonraya bırakmış olan kişi, ta­vaftan sonra tıraş olunca, birinci ve ikinci tehallülü birlikte gerçekleştirmiş olur.

Şafii, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa’y, haccın rüknü olduğundan, eğer Arafat vakfesinden önce yapılmamış ise, ikinci tehallülün gerçekleşmesi için ziyaret tavafının ardın­dan sa’yin de yapılması gerekir.İkinci tehallülün gerçekleşebilmesi için; Akabe cem­resini taşlama, kurban kesme, tıraş olma, ziyaret tavafı ve sa’yin mutlaka yapılmış olması gerekir. Bunlardan biri eksik olsa ikinci tehallül gerçekleşmez.


SAY’İN VÂCİBLERİ

Say’in vâcibleri başlıca şunlardır:

1) Say’i cenâbet ve hayızdan taharet hâlinde yapılan tavaftan sonra yapmak.

2) Say’a Safa’dan başlamak, Merve de bitirmek.

3) Şer’î bir mazeret bulunmazsa, yaya olarak say yapmak. Eğer şer’î bir özür bulunmadan binek üzerinde say yapılırsa, o zaman dem vâcip olacaktır.

4) Say’in yedi şavtını tamamlamak, yani dört şavt farzdır. Bundan sonraki üç şavt ise vâcibtir. Eğer bir kimse say’in son üç şavtını terkederse, say olacaktır, fakat her şavta bedel olarak yarım sa buğday veya onun kıymetini sadaka yapmak vâcip olacaktır.

5) Umrenin say’inde, umre ihramını say’in sonuna kadar bâkî bırakmak.

6) Safa ve Merve arasındaki bütün mesafeyi kat etmek, yani Safa tepesine topukları değdirerek veya ona çıkarak say’a başlanmalı, Merve’ye giderek ayak parmaklarını değdirmeli veya çıkılmalıdır.

         Say için cenâbet ve hayızdan taharet şart ve vâcip değildir, ister haccın say’i olsun, ister umrenin say’i olsun elbette müstehabdır.

         Günümüzde pek çok kimse şer’î bir mazereti bulunmaksızın tekerlekli sandalye veya motorlu taşıtlar üzerinde say yapmaktadır. Onlar üzerinde dem vâcibtir ve kasıtlı olarak şer’î bir özür bulunmadan böyle yapmak günahtır. Buna ilave diğer say yapanlara da bu vasıtalar yüzünden çok şiddetli eziyet olmaktadır. Bunun günahı da ayrıdır.