Peygamberimizin Gençlere Verdiği Vazifeler


Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem’e iman eden nice genç sahabi bir an düşünmeksizin İslam sancağını almış ve ötelere ulaştırmak için Peygamber Efendimiz’in vermiş olduğu vazifeleri canları uğruna yerine getirmiştir. İşte Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem’in gençlere tevdî ettiği vazifeler…

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, İslâm’ın yayılması ve öğretilmesinde gençlere büyük vazifeler vermiştir. Zira Cenâb-ı Hakk’ın insana bahşettiği gençlik devresi, böyle ehemmiyetli hizmetlerin îfâsında en büyük sermâyedir. İnsan gençlikte daha fazla enerjiye sahiptir. Vazifesini yerine getirirken muhtaç olduğu kuvvet, cesaret ve gözüpekliği en fazla gençlikte bulabilir.


( Sahabilerin hayatı için adları üstüne tıklayınız!)

YİĞİT GENÇ SAHABİ – HZ. ALİ (R.A.)

Meselâ Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-ʼı bir düşünelim:

Peygamber Efendimiz’in mübârek varlığına kasteden müşrikler, hâin bir plân kurmuşlardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- evinde istirahat ederken, sekiz on kadar katil hep birlikte saldırıp Oʼnun mübârek varlığını yok etmek istiyorlardı. O gece Allah Rasûlü’nün yatağına yatıp onun vücûduna saplanacak mızrakların gönüllü hedefi olmak, ancak kendisini Allah ve Rasûlüʼne adamış mü’min bir gencin îman aşkı ve heyecanıyla mümkün olabilirdi. İşte Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- İslâm târihinin dönüm noktası olan o gece, canını ortaya koyarak unutulmaz bir hizmete imza atmıştır.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- -kendisi hayattayken bile- Hazret-i AliAbdurrahman bin AvfAbdullah bin Mes’udZeyd bin Sâbit gibi genç sahâbîlere, fetvâ verme salâhiyeti tanımıştır. Vahiy kâtiplerini umûmiyetle gençlerden seçmiştir. İslâm’a davet mektuplarını gençlere yazdırmış ve onlarla göndermiştir.

Meselâ Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yaptığı antlaşmaları umûmiyetle Hazret-i Ali’ye yazdırırdı. O ayrı­ca, şahıslarla ilgili yazıları ve mülk fermanlarını da yazardı.[1]


ZEYD BİN SÂBİT

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- 15 yaşında bile olmayan Zeyd bin Sâbit’e Süryânice ve İbrânice gibi, o gün için çok ihtiyaç duyulan yabancı dilleri öğrenme vazifesi vermiştir.

Zeyd bin Sâbit -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana:

«–Zeyd, benim için yahudîlerin diliyle yazmayı öğreniver. Vallâhi ben yazı hususunda yahudîlere güvenmiyorum!» buyurdu.

On beş gün geçmeden onların yazısını öğrendim. Artık yahudîler Peygamber Efendimiz’e mektup yazdıklarında onu kendisine okuyordum. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu mektuplara cevap yazdırmak istediğinde de onun adına yazıveriyordum.”[2]


MUSAB VE MUAZLAR İLE GELEN FETİHLER

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, 25 yaşlarında bir genç olan Mus’ab bin Umeyr’i Medîne’ye muallim olarak göndermiştir. 21 yaşındaki Muaz bin Cebel’i de Yemen’e kadı ve muallim olarak tâyin etmiştir.

Muaz -radıyallâhu anh- Yemen’e giderken Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona:

“−Sana bir dâvâ geldiğinde nasıl ve neye göre hüküm verirsin?” diye sordu. Muaz -radıyallâhu anh-:

“−Allâh’ın Kitâbı’na göre hüküm veririm.” dedi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“−Eğer Allâh’ın Kitâbı’nda aradığın hükmü bulamazsan neye göre hüküm verirsin?” diye sordu. Muaz -radıyallâhu anh-:

“−Rasûlullâh’ın o husustaki sünnetine göre hüküm veririm.” dedi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“−Eğer Rasûlullâh’ın sünnetinde de bir hüküm bulamazsan ne yaparsın?” diye sorunca Muaz -radıyallâhu anh-:

“−O zaman ben de kendi içtihâdımla hüküm veririm.” dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, elini Muâz’ın sadrı üzerine koyarak:

“−Rasûlü’nün elçisini, Rasûlü’nün hoşnut olacağı şeye muvaffak kılan Allâh’a hamd olsun!” buyurdu. (Ahmed, V, 230; İbn-i Sa’d, III, 584; Diyarbekrî, II, 142)


20 YAŞINDA GENÇ BİR VALİ – ATTÂB BİN ESÎD

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke’yi fethettiğinde 20 yaşındaki Attâb bin Esîdi oraya vâli tâyin etmişti.

Diğer taraftan, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birçok savaşta sancağı bizzat kendi eliyle gençlere vermiştir. Meselâ Tebük seferinde Neccar Kabilesi’nin sancağını, Kur’ân’ı diğerlerinden daha iyi bildiği için Zeyd bin Sâbit’e vermiştir. Hazret-i Ali, Bedir savaşında sancaktar olduğunda yirmili yaşlarda idi.

Yine Hayber’in fethinde, Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- en mühim vazifeyi üstlenmiştir. Muhâsara esnâsında müslümanlar bir hayli zorlanmış, yapılan hücumlar geri püskürtüldüğü için yorgun ve bitkin düşmüşlerdi. O gün sona ererken Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle bu­yurdu:

“–Yarın sancağımı öyle bir kimseye vereceğim ki, onun elleriyle Allah, Hayber’in fethini ihsan buyuracak. O kimse, Allâh’ı ve Rasûlü’nü sever, Allah ve Rasûlü de onu se­ver!”

Gazveye iştirâk edenler, sancağın aralarından kime verileceğini düşünüp konuşarak geceyi geçirdiler. Sabah olunca, Allah ve Rasûlü’nün muhabbetine nâil olabilmek ümîdiyle O’nun huzûruna koştular. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hazret-i Ali’yi çağırdı. Ona bir zırh giydirip eline sancağı vererek şöyle buyurdu:

“–Ey Ali, haydi ilerle! Allah Teâlâ fethi müyesser kılıncaya kadar sağa-sola bakınma!”

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- derhâl hareket etti ve fetih onun eliyle müyesser oldu. (Buhârî, Ashâbü’n-Nebî, 9; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 32-34; Heysemî, VI, 151)

İşte Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- genç sahâbîlerini en güzel şekilde yetiştirmiş, onlara îtimâd etmiş ve İslâm’ın kaderinde mühim roller yüklemiştir. Onlar da kendilerine tevdî edilen vazifeleri büyük bir îman aşk ve heyecanıyla îfâ etmişler, İslâm davetini kıtalara ve çağlara taşımışlardır.

[1] İbn-i Sa’d, I, 267, 268, 272, 274, 285; İbn-i Abdilberr, İstiâb, I, 69, İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, I, 62.

[2] Ahmed, V, 186. Bkz. Buhârî, Ahkâm, 40; Ebû Dâvûd, İlim, 3/3645; Tirmizî, İstizan, 22/2715.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş,