ASHAB-I SUFFE KİMDİR?
(360 Derece Tur lütfen tıklayın)
Peygamber Efendimiz döneminde kurulan, ilim ve irfan mektebi olup ismi ve kalitesiyle 1400 yıl sonra günümüze kadar gelen Ashâb-ı Suffe nedir? Ashâb-ı Suffe kimdir?
Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse, ilim elde etmek arzusuyla bir yola girerse, Allah o kişiyi cennetin yollarından birine sevk eder. Melekler yaptığından hoşnut oldukları için ilim öğrenmek isteyen kimsenin üzerine kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde bulunan her şey, hattâ suyun altındaki balıklar bile âlim için Allâh’a istiğfar ederler. Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, mîras olarak altın ve gümüş bırakmazlar; onlar ilmi miras bırakırlar. Kim bu mîrâsı alırsa, büyük bir nasip almış olur.” (Ebû Dâvûd, İlim, 1/3641; Tirmizî, İlim, 19/2682)
ASHABI SUFFE NEDİR?
Allah Resûlü, ashâbının tâlim ve terbiyesine çok büyük ehemmiyet vermiştir. Nitekim Mescid-i Nebevî’nin arka tarafına, etrafı açık ve üstü hurma dallarıyla örtülü bir suffe (gölgelik, çardak) yaptırmıştır. Uzaktan gelen ve âilesi olmayan fakir müslümanlar burada kalırdı. Onlara “Ashâb-ı Suffe” veya “Ehl-i Suffe” denirdi.(İbn-i Sa’d, I, 255)
Bâzı kaynaklarda Suffe Ehli’nden olduğu söylenen yüzden fazla sahâbînin ismi zikredilir. Bunların maîşetlerini Resûlullah temin eder ve hâli vakti yerinde olan sahâbeyi de onlara yardımcı olmaya teşvik ederdi.
Kendisi de Ashâb-ı Suffe’den olan Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle buyurmuştur:
“Suffe Ehli, İslâm misâfirleriydi. Onların ne sığınacak bir âileleri ne malları ne de bir kimseleri vardı. Bir sadaka geldiğinde Peygamber Efendimiz onlara gönderir, kendisi ondan hiçbir şey almazdı. Şâyet gelen bir hediye ise kendisi ondan bir parça alıp kalanını Ashâb-ı Suffe’ye gönderirdi. Böylece gelen hediyeyi onlarla paylaşırdı.” (Buhârî, Rikâk, 17)
Yine Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:
“Ben Suffe Ehli’nden yetmiş kişiyi gördüm. Hiçbirinin üzerinde bütün vücûdunu örten bir elbise yoktu…” (Buhârî, Salât, 58)
ASHABI SUFFE KİMDİR?
Ashâb-ı Suffe, dînin menbaına en yakın, Allah Rasûlü’nün meclisine en müdâvim insanlardı. Yüksek seviyede ve âdeta hızlandırılmış bir eğitim görüyorlardı. Bu sebeple yetişmeleri daha hızlı oluyordu. Muallimleri, başta Resûlullah olmak üzere Übey bin Kâ’b, İbn-i Mes’ûd, Muâz bin Cebel ve Ubâde bin Sâmit gibi genç ve âlim sahâbîlerdi.
En çok hadîs-i şerîf rivâyet eden sahâbîler (müksirûn) umûmiyetle onlar arasından çıkmıştır. Bunların başında gelen Ebû Hüreyre (r.a.) şunları söyler:
“İnsanlar, «Ebû Hüreyre çok hadîs naklediyor.» diye şaşırıyorlar… Muhâcir kardeşlerimiz çarşıda, pazarda ticaretle; Ensâr kardeşlerimiz tarlada, bahçede ziraatle meşgûl iken, Ebû Hüreyre karın tokluğuna Allah Resûlü’nün yanında bulunuyor, onların şâhid olmadığı nice şeylere şâhit oluyor, onların ezberleyemediklerini ezberliyordu.” (Buhârî, İlim, 42)
İslâm’ı öğrenmek için kısa bir süreliğine Medîne’ye gelen heyetler, bir taraftan Peygamber Efendimiz ile görüşürken diğer taraftan da Ashâb-ı Suffe’den, bilmedikleri hususları öğreniyorlardı. Medîne dışında yeni Müslüman olan kabîlelere İslâm’ı öğretmek üzere bir muallim göndermek gerektiğinde, yine Suffe ashâbı arasından seçiliyordu.
Suffe Ashabı Sahabeler Kimlerdir?
Asháb-ı Suffa’nın İsimleri
Peygamber Efendimiz, Medine’ye hicretinin ardından Mescid-i Nebevî‘yi inşa ettirirken ailesine ait odaların yanı sıra mescidin güney tarafına düşen giriş kısmında kimsesiz fakir sahabîlerin barınması için bir gölgelik yaptırdı. Üzeri hurma dallarıyla kapatıldığı için oraya “Suffe” adı verilmişti. Kâbe’nin kıble olmasıyla birlikte bu gölgelik mescidin kuzeyine alındı, daha sonra genişletilen Mescid-i Nebevî’ye dahil edildi. Yoksul sahabîlerin ve kimsesizlerin barındığı Suffe, ilerleyen zamanlarda bir eğitim mekânına erişti.
Suffe, Ashâb-ı Suffe’nin vakitlerini, Resûlullah’ı dinleyip ondan İslâm’ın esaslarını öğrenerek geçirmeleri nedeniyle, kısa zamanda bir eğitim kurumu haline geldi. Sahabeler bu mekânda gecesini ve gündüzünü geçiren kimselerdi. Ashâb-ı Suffe’nin eğitim ve öğretim işleriyle bizzat ilgilenen Resûl-i Ekrem, Suffe’de dersler veriyordu. İslâm hukuku alanında ortaya çıkan ehl-i hadîs ve ehl-i re’y ekollerinin ilk temsilcileri kabul edilen Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Mes’ûd gibi birçok sahabi de Suffe’de yetişti.Suffe’de yetişen bu sahabelerden bazısına, Efendimiz Aleyhisselam, özel olarak belli adetlerde okumak üzere esma-i Hüsnâ verdiği de kaynaklarda belirtilir.
İşte öne çıkan vasıflarıyla Peygamber Efendimizin övdüğü ashab-ı suffe mensubu sahabeler…
Bilal-i Habeşî, Peygamber Efendimiz tarafından seçilen müezzindir. Aslen Habeşistan’lıdır. Son derece mert ve dürüst davranışlıydı. Sesinin güzelliği ve Peygamber Efendimizin şahsî hizmetlerini gören sahabe olarak biliniyordu. O, açıktan Müslüman olduğunu söyleyen ilk yedi kahraman sahabeden birisidir. İslâm’a girdiği için çok eza ve cefa çekti. Yapılan zulüm ve işkencelere meydan okurcasına sabretti. İnancından vazgeçmedi. Korku ve şiddetlerle alay ederek kahramanlaştı. Unutulmayan yiğitlerden oldu. Milyonlarca Müslüman, çocuğuna Bilal adını verdi. Yeryüzünde Müslümanların ibadethaneleri, camileri onun sadasıyla çınladı. Ezan-ı Muhammedî okundukça hep o anıldı. Camilerde ona makam yapıldı. “Ya Hazreti Bilal-i Habeşî” (r.a.} diye yazılar yazıldı. Hat levhaları asıldı. Mübarek belde Şam-ı Şerifte 641 m. senesinde vefat etti. Kabri, Şam’da Babussağîr kabristanlığındadır.
Künyesi Ebu Abdullah’tı. Allah’ın dostu ve Peygamber Efendimizin hallerinin mahremi olarak tanınır. Son Peygamber’e kavuşma hasretiyle baba servetini, dünya rahatını terk edip diyar diyar dolaşarak Medine’ye ulaşan bir iman eriydi. Hak dine girmek, ahir zaman nebîsini görmek için her türlü çileye razı oldu. Köle olarak satıldı. Fakat sonunda, Habib-i Ekrem (s.a) Efendimizin: “Selman bizdendir. Ehl-i Beyt’ten’dir.” iltifatına mazhar olarak onun ailesine katıldı. “Cennet üç kişiye müştaktır. Ali, Ammar ve Selman.” buyurulan Fârisî Medayin’de vali iken vefat etti.
Ensar ve muhacirlerin komutanıydı ve her haliyle Allah’a yönelmişti. Aşere-i mübeşşeredendi ve ümmetin emini olarak nam salmıştı. Dünyada iken cennetle müjdelenen 10 bahtiyardan birisi olan Ebû Ubeyde bin Cerrah, İslam’a ilk gönül verenlerdendi. Ebû Ubeyde bin Cerrah, Hicret’in 18’inci yılında 58 yaşındayken taundan vefat etti.
Ashabın seçkinlerindendi. Erbâbın zineti olarak ünlenmişti. İnancı uğruna gösterdiği fedakârlıklar, İslâm’ın yüceliğinin bir vesikası olan kahramandı. Uzun boylu, kara yağız, ela gözlü ve geniş omuzluydu. Son derece sade ve nezih yaşadı. Hiçbir namazını kazaya bırakmadı. İslâm’ın ilk şehitleri olarak tarihe geçen Yasir ailesi kıyamete kadar gelecek müminlere bu davranışlarıyla tükenmeyen bir şeref, bir asalet bıraktılar.Hz. Ali (r.a) devrinde Cemel ve Sıffın’de 93 yaşlarında çarpışırken şehit düştü. Hz. Ali (r.a)’ın kıldırdığı cenaze namazından sonra oraya defnedildi. Ammar 62 hadis-i şerif rivayet etti. Buhari’de geçen bir rivayet şöyledir: “Üç şeyi nefsinde toplayan kimse imanın tamamını elde etmiş olur. 1- Kendi aleyhine de olsa insafı elden bırakmamak, 2- Herkese selâm vermek, 3-Fakir iken bile sadaka vermek.”
İslam’a gelenlerin altıncısıdır. İlim hazinesi ve Eshâb-ı kiramın meşhurlarındandı. Genç iken iman etti. Kur’an-ı Kerîm’i ve çok hadis-i şerif ezberledi. İki kere Habeşistan’a ve Medine’ye hicret etti. Bütün gazâlarda ve Yermük muharebesinde bulundu. Cennetle müjdelendi. Mekke’de ilk defa ve açıkça herkesin önünde Kur’ân-ı Kerîm okudu. İbn-i Mesud Hazret-i Osman’ın hilâfetine kadar Kûfe’de kalıp, O’nun da’veti üzerine Medine-i Münevvere’ye dönmüş, 32 (m. 652) tarihinde, 60 yaşını geçmiş olduğu halde ebedi hayata kavuştu.
HZ. UTBE BİN MESUD
Hürmet sahibi olmakla öne çıkmış, ayıplardan arınmış bir sahabi olarak bilinir. Abdullah bin Mesud(r.a)’un kardeşidir. Utbe bin Mesud (r.a) hakkında Tabiin’in meşhur fakih ve muhaddisi İmam Zühri’nin; “Abdullah bin Mesud bizce kardeşi Utbe’den daha fakih, daha yüksek, sahabelikte ve hicrette daha eski değildir. Fakat Utbe ondan daha erken öldü.” dediği bilinir.
Eshâb-ı kiramın meşhûrlarından ve ilk olarak îmân edenlerindendir. Uzlet yolunu tutmuş, hatalardan yüz çevirmiştir. Hazreti Mikdâd’ın mensûb olduğu kabilesi, düşmanları tarafından hezimete uğratılmış, yerleri, yurtları ve malları ellerinden alınarak dağılıp gitmişlerdir. bu arada, kendisi Mekke’ye düşer ve orada Esved bin Abd-i Yegûs hânedanına sığınır. Bu sırada Resûlullah efendimizin, Peygamberliğini açıkladığını duyunca hemen müslüman olur. Hazreti Mikdâd bin Esved, gittiği yerlerde insanlara Kur’ân-ı Kerim’i öğretti ve hadîs rivâyetinde bulundu. Peygamber efendimiz, kumandanlarından olan Mikdâd bin Esved’i çok severdi. Hakkında şöyle buyurdu: “Allah bana Eshâbımdan dört kişiyi özellikle sevdiğini bildirip, benim, de onları sevmemi emir buyurdu ki: bunlar; Ali, Mikdâd, Selman ve Ebû Zer’dir.”Hazreti Mikdâd bin Esved, herkesin hakkında son derece ihtiyatlı konuşurdu. Ancak işlerinin neticesine bakarak hüküm verirdi. Bu hususta kendisi şöyle bildiriyor: “Ben, bir adamın sonunu görmeden onun hakkında iyi veya fenâ bir şey söylemem! Çünkü buna dair Resûlullah’dan bir şey sorulmuştu da, şu cevabı vermişti: “İnsan kalbi kadar değişen bir şey yoktur!”
Daima takvaya riayetkâr, imtihan ve belâlara karşısındayken de rıza makamından ayrılmayan bir sahabiydi. İslâm ile ilk şereflenen sahabilerdendi. Kûfe şehrinde vefat etti. Cahiliye devrinde köle olarak satılmıştı. Resûlullah Zeyd bin Erkam’ın evinde iken, burada müslüman oldu. İlk müslüman olan erkeklerin altıncısı idi. İslâm’ın ilk günlerinde, müşriklerin kin ve intikamla baktığı bir zamanda müslüman olmak, üstelik Müslümanlığını izhar etmek (açıklamak) kolay iş değildi. Böyle bir şeye cesaret göstermek bir bakıma can, mal, namus, kısaca her şeyini göze almak demekti.
Allah’tan razı ve fenâ ehli, Hakk’a yakınlığa ve didâra tâlib olarak ünlenmişti. Sahabiler arasında temiz mizacı, fazilet ve olgunluğu, hazırcevaplığı ve tatlı latifeleri temayüz eden Suheyb b. Sinan (ra), bilhassa yabancı ve sahipsiz insanlara merhameti ve misafirperverliği ile tanındı. Hz. Peygamber’in davetine icabet eden ilk Müslümanlardandı. Nitekim kaynaklarda onun İslam’ın ilk devresinde imanını açıklayan yedi kişiden dördüncüsü olduğuna dair rivayetler mevcuttur. Hz. Peygamber, Suheyb b. Sinan’ın Müslüman olmasını şu sözleriyle değerlendirmiştir: “İlk Müslümanlar dörttür: Ben Arap milletinin ilk Müslümanıyım. Suheyb b. Sinan Rumların ilk Müslümanı, Selmân-ı Fârisî Farsların ilk Müslümanı, Bilâl de Habeşlilerin ilk Müslümanıdır.” Hicretin 38. yılında (M. 658), 73 yaşında Medine’de vefat etmiş, Cennetü’l-Bakî kabristanına defnolunmuştur.
Ashab arasında saadet küpü ve kanaat denizi olarak anılırdı. İlk Müslümanlardandı. Diğer Müslümanlar gibi Mekke müşriklerinin işkencelerine, ezâ ve cefâlarına maruz kaldı. Bu sebepten ilk defa Habeşistan’a daha sonra Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Askerlerinin rahata alışmaması için fethettiği şehri terk edip yeni bir şehre yerleşen komutandı. Ok atmakta hüner sahibiydi. Bedir, Uhud, Hendek gibi meşhur muharebelerde Efendimizin yanından hiç ayrılmadı. Onu müdafaa için her türlü gayret ve fedakârlığı gösterdi. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz onun şecaat ve mertliğini övdü. Utbe (r.a) dünyaya değer vermezdi. Onun alâyişine, süsüne aldanmazdı. Fıtraten sade yaşar ve zâhidâne bir hayatı severdi.
Yaratılmışlarla gereğinden fazla ülfet etmekten ve iki cihandan yüz çevirmişti. Mekkeli ilk Müslümanlardan, Hz. Ömer’in kardeşiydi. İslam’ın en zor günlerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize teslim olan bir iman eriydi. Çok sabırlı ve cömert bir ahlaka sahipti. Ocağında ateşi sönmez, tenceresi ateşten inmez bir sahabi idi. Misafir gelir de evini bulamaz diye ateşi sabaha kadar yanık tutardı. Vakur, sakin, sessiz bir hayat yaşadı. O, İslam’a davet başlayınca vakit kaybetmeden Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile görüşerek yeni din hakkında bilgi aldı. O güne kadar nazil olan vahyi Efendimizden dinledi. İndirilen ayetleri kendisi de okudu ve manasının derinliğine hayran kalarak hemen Müslüman oldu. O, uzun boylu, güçlü kuvvetli ve iri yapılıydı. Savaş meydanında önüne geleni yere seriyordu. Düşman saflarını yara yara bir hayli içlerine doğru girmişti. Bir ara aniden gelen bir kılıç darbesiyle şehadet şerbetini içti.
HZ. EBU KEBŞE
Hz. Peygamber’in hürriyetine kavuşturduğu kölelerden biriydi. Fars asıllı olup Mekke’nin veya Devs kabilesinin Araplaşmış halkındandır. Adının Evs veya Seleme olduğu da rivayet edilir. Hz. Peygamber’le birlikte Bedir ve Uhud başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Hadis rivayet ettiğine dair kaynaklarda herhangi bir kayda rastlanmayan Ebû Kebşe, Hz. Ömer’in halife seçildiği gün (22 Cemâziyelâhir 13 / 23 Ağustos 634) vefat etmiştir. Ölüm tarihi 23 (643-44) olarak da zikredilir.
HZ. KENNAZ BİN HUSAYN
Daim tevbe halinde olması sebebiyle, tövbekâr olarak bilinirdi. Yüzünü halktan Hakk’a dönmüş bir mü’min olarak nam salmıştı.
Tevazuu ile öne çıkmıştı ve Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin sırdaşıydı. 656 (H. 36) senesinde hazret-i Osman’ın şehîd edilmesinden kırk gün sonra vefat etti. Peygamber efendimizin hicretini işitir işitmez, içlerinden dokuz kişilik bir hey’et, Medîne’ye gelerek müslüman oldular. Hemen bunların arkasından hazret-i Huzeyfe, çok yaşlanmış olan babasını da yanına alarak Medîne’ye gelip, müslüman oldu. Ensâr’dan sayıldı. Huzeyfe (radıyallahü anh) ölüm döşeğinde yattığı vakit; “Dost anî bir baskınla geldi. Pişmanlık fayda vermez. Allah’ım, fakirlik ve hastalıktan hakkımda hayırlı olanı bana ver. Ölüm, hakkımda yaşamaktan hayırlı ise, sana ulaşıncaya kadar ölüm yolunu bana kolaylaştır” diyerek dua etmiştir.
Ukkâşe ibni Mıhsan, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin; “en hayırlı süvâri” iltifâtına mazhar bir sahabeydi. Hakk’ın cezasına uğramaktan korkar ve muhalefet etmekten kaçınırdı. Eline geçen fırsatları kaçırmayan, dikkatli, zeki, cesur bir gençti. Yirmi yaşlarında iken gizli gizli İslâm’ı araştırdı. Kardeşi Ebu Sinan ile birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize teslim olup İslâm’la şereflendi. Kur’an ayetlerini öğrendi. Yakınlarına İslâm’ı anlatarak onların da Müslüman olmaları için gayret etti. Kız kardeşi Ümmü Kays onun vesilesiyle İslâm’a girdi. Mekkeli müşrikler, Ukkâşe gibi yakışıklı, genç bir delikanlının Müslüman olmasını içlerine sindiremediler. Baskı ve işkence ile onu dinden döndürmeye çalıştılar. Fakat bunda başarılı olamadılar. O, asla imanından taviz vermedi. İslâm’dan dönmedi. Sâbit ibni Erkam radıyallahu anh ile birlikte düşman üzerine keşif gücü olarak gönderildiğinde, Tuleyha’ya yaklaşmak için saldırıya geçince orada 44 yaşında şehit oldu.
HZ. MESUD BİN REBİ
Ashab-ı güzinden herkesin çok sevdiği vakar sahibi bir sahabiydi. Mesud b. Rebî Hendek ve daha sonraki bütün savaşlara katıldı, Peygamberimizin yanından ayrılmadı. Hicretin otuzuncu yılında vefat etti.
Eshâb-ı Kiram’ın büyüklerinden ve fıkıh, tefsîr, hadîs ilminde en üstün olanlarından, Hz. Ömer’in oğlu. Peygamber Efendimizle alakalı olan her şeye büyük alaka duyan, her hayrın kapısı olarak anılan bir sahabiydi. Mekke-i Mükerreme’de hicretten ondört (m. 608) sene önce doğup, aynı yerde 73 (m. 692) yılında vefât etti. Kabri Muhasseb’dedir.Babası İslamiyet’le şereflenince, çocuk yaşta müslüman oldu. Medine-i Münevvere ‘ye hicret etti. İslâm terbiyesiyle yetişti. Eyüp Sultan Hazretleriyle İstanbul surları önünde Bizanslılar ile mücadele etti. On beş tane evladı vardı. On biri erkek, dördü kızdı. Abdullah bin Ömer, Peygamber efendimize çok bağlıydı. O’nun (aleyhisselâm) yolunda gitmek, ahlâkı ile ahlaklanmak isterdi. Huzûr-u se’âdetinden ayrılmak istemezdi. Her işte çok araştırıcı, inceleyici ve dikkatliydi. Kur’ân-ı Kerim’in tefsiri hususunda sahabenin ileri gelenlerindendi. Helal ve harama ait hadis-i şeriflerin çoğunu bildirdi.
Zühdüyle Hz. İsa’ya ve şevkiyle Hz. Musa’ya benzetilir. Kendisi ilk Müslümanların beşincisidir. Uzun boylu, esmer tenli, beyaz saçlı ve geniş omuzlu olan Ebû Zerr, zühd ve takvâ, kanaat ve istiğnâ sahibiydi. Bu sebeple Hz. Peygamber’in kendisine “İslâm’ın İsâ’sı” (Mesîhu’l-İslâm) lakabını verdiği kaydedilir. İslam’ın ilk günlerinde müslümanlığın yayılmasında önemi büyük olan dört kişiden biri de Ebû Zer hazretleridir. Ebû Zer, hemen daima Hz. Peygamber’in huzurunda bulunur, ondan istifade ederdi. Öğrenme konusunda büyük arzu ve iştiyak sahibiydi. Bilmediği her şeyi Hz. Peygamber’e sorardı. Hz. Ali onun için “ilim dağarcığı” demiştir. Ebû Zer hazretleri Mekke yakınlarındaki Rebeze’de hicrî 31. yılda vefat etmiştir. Oradan geçmekte olan küçük bir grup cenaze namazını kılıp defnetmiştir.
Rasûlullah (s.a.s)’in, Kur’ân, fıkıh ve hadis ilimlerinde önde gelen ashabından biri. Himmetinin yüceliği ile bilinirdi. Hicrî ikinci yılda Müslüman oldu. Vâkıdî’nin naklettiğine göre, Ebû’d-Derdâ ailesi içinde en son Müslüman olandır. Ebû’d-Derdâ önceleri ticaretle uğraşırken, Müslüman olduktan sonra kendini tamamen zühd ve ibadete verdi. İslâm’a girişinden önce meydana gelen Bedir gazasında bulunmayan Ebû’d-Derdâ, Uhud’da büyük fedakârlık ve şecaat gösterdi. Bu gazadan sonra Resûlullah (s.a.s)’in bütün gazalarında bulundu.
Ümit kapısına dört elle sarılmış bir sahabi olarak anılır. Ebû Lübâbe, Medine’li Evs kabilesine mensuptur. İkinci Akabe biatında İslâm’la şereflendi. Efendimiz onu kabilesine temsilci tayin etti. 12 kişilik seçkin heyet içerisinde yer aldı. Nakîb seçildi. O, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin bütün gazalarına iştirak etti. Bedir’de büyük kahramanlıklar gösterdi. Uhud, Hendek gazvelerinde bulundu. Sevik ve Beni Kaynuka gazvelerine katıldı. Beni Kureyza gazvesinde yahûdilerin isteği üzere Efendimiz onlarla görüşmeğe gönderdi. Orada yanlış bir harekette bulundu ve ömür boyu pişmanlığını duydu. Rasûlullah (s.a) Efendimizin yüzüne bakamadı. Affettirebilmek için kendi kendine ceza verdi. Mescidin direğine kendini bağlattı.Mekke fethinde Amr İbni Avf oğullarının bayrağını taşıdı. Veda Haccında bulundu. İki Cihan Güneşi Efendimizin dâr-ı bekâ’ya göç etmesinden sonra Medine’de kaldı. Evs kabilesinin temsilcisi olarak halifelerin istişare heyetlerinde yer aldı. Emr-i bil-ma’ruf nehy-i ani’l-münker konusunda çok titizdi. Hayatının sonuna kadar bu vazifeye devam etti. Hz. Ali (r.a) devrinde vefat etti. Onbeş civarında hadis-i şerif rivayeti vardır. (fikriyat.com)
Ashâb-ı Suffa’dan Tespit Edilen Sahabe İsimleri
Bazı tabakat müellifleri eserlerinde ehl-i Suffe’yi geniş bir şekilde tanıtmış, bunlardan Ebû Nuaym el-İsfahanî, Hilyetü’l-Evliyâ’ adlı eserinde Suffe’de kalan 100 kadar sahabi hakkında bilgi vermiştir. Bu konuda müstakil bir eser yazan Şemseddin es-Sehâvî ise ehl-i Suffe’den 104 kişiyi tanıtmıştır. (Rüchânü’l-kiffe, s. 87-319).
Suffe, Hz. Peygamber’in
vefatından sonraki yıllarda Mescid-i Nebevî’ye katılmış ve tamamen mescidin
içinde kalmıştır. Kaynaklarda “Suffetü’n-nisâ” adını taşıyan bir başka suffeden
söz edilmektedir (Müsned, II, 145; Ebû Dâvůd, “Hudûd”, 11; Nesâi,
“Kat’u’s-sârik”, 8). Hanım sahâbîlere mahsus olduğu anlaşılan bu suffenin
yeri ve buraya katılanlar hakkında bilgi
bulunmamaktadır.
1) Ebû Hureyre
2) Musab b. Umeyr
3) Abdullah b. Ummü Mektûm
4) Abdullah b. Amr b. Âs
5) Ammâr b. Yâsir
6) Bilâl-i Habeşî
7) Habbâb b. Eret
8) Sad b. Ebî Vakkâs
9) Ebû Ubeyde b. Cerrâh
10) Osman b. Mazûn
11) Huzeyfetü’l-Yemânî
12) Süheyb er-Rumî
13) Ebû Derda
14) Ebû Eyyûb el-Ensarî
15) Ebû Zer
16) Ebû Saîd el-Hudrî
17) Ebû Fâris el-Eslemî
18) Ebû Muveyhibe
19) Ebû Lübâbe
20) Ebû Kebşe
21) Ebu Asib
22) Ebû Reyhane
23) Ebû Sa’lebe
24) Cariye b. Humeyl
25) Selman Farisî
26) Abdullah b. Omer
27) Abdullah b. Mes’ud
28) Abdullah b. Zeyd el-Cühenî
29) Amr b. Abese
30) Vâsile b. Eska’
31) Salim b. Mâkil
32) Sâlim b. Umeyr
33) Sâlim b. Ubeyd el-Eşcaî
34) Abbâd b. Hâlid
35) Ebû Sa’lebe
36) Abdullah b. Hâris
37) Abdullah b. Hubşî
38) Abdullah(Amr) b. Kays
39) Vâbise b. Ma’bed
40) Şükran salih
41) Sefine
42) Rebîa b. Ka’b
43) Ebu Rezîn
44) Nadle b. Ubeyd (Ebû Berze)
45) Şemun b. Yezid
46) Ubeyd
47) İyâd b. Himâr
48) Esma b. Hârise
49) Beşir b. Hasâsiye
50) Abdullah Zü’l-bicâdeyn
51) Abdullah b. Üneys
52) Fadale b. Ubeyd
53) Harise b. Numan
54) Hilâl
55) Ukkâşe b. Mihsan
56) Utbe b. Gazvan
57) Abdurrahman b. Kurt
58) Amr b. Avf
59) Irbaz b. Sâriye
60) Berâ b. Mâlik
61) Abdurrahmân b. Cebr
62) Ebû Seleme
63) Hanzala b. Ebû Âmir
64) Hâzım b. Harmele
65) Abdullah b. Amr b. Harâm
66) Abdullah b. Abdulesed
67) Dukeyn b. Saîd
68) Furât b. Hayyân
69) Kennâz b.husayn
70) Habîb b. Zeyd b. Âsım
71) Hakem b. Umeyr
72) Huzeyfe b. Esid
73) Hureym b. Evs
74) Hureym b. Fatik
75) Evs b. Evs
76) Mistah b. Usâme
77) Zeyd b. Hattâb
78) Uveym b. Sâide
79) Ka’b b. Amr
80) Cerhed b. Huveylid
81) Said b. Âmir
82) Safvân b. Beyda
83) Saîd b. Hallad
84) Şeddâd b. Evs
85) Tihfe b. Kays
86) Talha b. Amr
87) Tafavi ed-Dûsiî
88) Abdullah b. Havâle
89) Hubeyb b. İsâf
90) Utbe b. Nüdür-Abd
91) Ukbe b. Âmir
92) Ubâde b. Kurt
93) Amr b. Tağlib
94) Kurre b. Iyâs
95) Mes’ud b. Rebia
96) Sâbit b. Dahhak
97) Sâbit b. Vedia
98) Sakf b. Amr
99) Muaviye b. Hakem
100) Muâz b. Hâris
101) Cuayl b. Sureka
102) Ebû Yesâr
103) Ebû Fukeyhe