Ravza-i Mutahhara’daki Minberler:

(360 Derece Tur lütfen tıklayın)

Resûl-i Ekrem’in minberi ilk sıralarda bir hurma kütüğünden ibaret idi. Efendimiz ona dayanarak hutbe okuyordu. Daha sonraki yıllarda kendisi için iki basamaklı, ahşap bir minber yapıldı ve önceleri kendisine dayandığı hurma kütüğünden çocuk ağlamasına benzer bir inilti duyulduğu için Efendimiz ona sarılıp sakinleştirdi. Gerçek bir mucize olarak yaşanan bu hadise üzerine Peygamberimiz kendisinden ayrılmak istemeyen bu hurma kütüğünü minberin altına gömdürmüştür.

Efendimiz’in vefatına kadar kullandığı iki basamaklı ahşap minber Hz. Muâviye zamanında dört basamak ilavesiyle, altı basamaklı bir hâle getirilmiş, I. Velid döneminde ise basamak sayısı dokuza çıkarılmıştır.

Peygamberimiz zamanından beri yeri korunan minberin altına daha sonraki dönemlerde mermer bir platform yapılmıştır. Şimdi, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in: “Minberim, cennetteki havuzumun üzerindedir. “Minberim, cennet sarayları içinde bir saraydadır.” buyurduğu bu ahşap minberin yerinde Sultan III. Murad Han’ın yaptırdığı mermer minber bulunmaktadır. Bütünüyle gerçek bir sanat eseri olan bu muhteşem minber bugün de kullanılmakta olup, hutbeler burada okunmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.s), mescitte önceleri bir hurma kütüğüne dayanarak cemaate hitap ediyordu. Daha sonra üç basamaklı ahşap bir minber yaptırmış ve sahabeye buradan hitap etmiştir. Bu minber, Emeviler döneminde altı basamak daha ilave edilerek uzun süre kullanılmıştır. Memlûkler Hac Yolcusu Rehberİ 68 zamanında, Sultan Kayıtbay’ın 1483 yılında gönderdiği mermerden yapılan minber kullanılmıştır. Ancak bu minber daha sonra Kuba Mescidine nakledilmiştir. Bunun yerine Osmanlı Sultanı III. Murat’ın, 1590 yılında Mescid-i Nebevî için özel olarak yaptırdığı minber kullanılmaya başlanmıştır. III. Murat’ın hediye ettiği minber tezyinat ve süsleme bakımından bir şaheser olup hâlen günümüzde de kullanılmaktadır

Hurma Kütüğünün Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e Sevgi ve Hasreti

Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e verilen en büyük mûcize Kur’ân-ı Kerîm olmakla beraber, kendisine pek çok harikulâde mûcize bahşedilmiş ve bu mûcizeler, gerek konuyu ihtivâ eden kitaplarda, gerekse de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nübüvvet delillerini cem etmek maksadıyla telif edilmiş eserlerde detaylarıyla yer almıştır. Bu hissî mucizeler, cemâdâtın (cansız varlıklar) Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile mûcizevî bir şekilde irtibat kurmalarını da ihtivâ eder.

Mü’minlerin ibâdet hayatında Cumâ günü önemli bir yer tutar ve Cumâ günü denildiğinde de akla gelen ilk şeylerden biri hutbe olur. Hutbe minberi, minber de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in minber edindiği hurma kütüğünü hatırlatır…

Hurma kütüğünün ona karşı gösterdiği hasret ve sevgi hisleri, bize bütün bu haberlerin doğruluğunu gösterip teyid eder. Bu hadîs bizatihi meşhurdur (yaygındır). Onun hakkında haber mütevâtirdir. Bu hadîsi sahîh ehli tahric etmiştir (kökünü bulup nakletmiştir). Sahâbe-i Kirâm’dan şu on üç (veya daha fazla) kişi rivâyet etmiştir. Onlardan şu isimleri verebiliriz:  Ubey ibni Ka’b, Cabir ibni Abdillâh. Enes ibni Malik, Abdullah ibni Ömer, Abdullah ibni Abbas, Sehl ibni Sa‘d, Ebû Saîd el- Hudrî, Bureyde, Ümmi Seleme, el-Muttalib ibni Ebî Vedâ‘a (Radıyallâhu Anhum). İşte bu sahâbîlerin hepsi aynı anlama gelen hadîsler rivayet etmişlerdir.

Câbir (Radıyallahu Anh) anlatıyor: “Mescid, hurma kökleri (kütükleri) üzerinde kurulmuştu. Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) hutbe îrâd edeceği zaman o kütüklerden birine çıkardı. Sonra kendisine minber yapılınca, (mezkûr) kütüğün deve sesine benzeyen bir sesle (hasretten ve iştiyaktan) inlediğini duyduk.”[1]

Enes (Radıyallahu Anh)ın rivâyetinde şu ilave bulunmaktadır: “Mescid bile onun sesinden sarsıldı (sallandı).”[2]

Sehl ibni Sa‘d (Radıyallahu Anh)ın rivâyetinde şu ilave bulunmaktadır: “Onu gören insanların ağlaması da çoğaldı.”[3]

el-Muttalib ibni Ebî Vedâ‘a (Radıyallahu Anh)  ile Ubey (Radıyallahu Anh)ın rivâyetlerinde: “Çatlayıp yerinden oynadı… Nihayet Râsûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) geldi, mübarek elini üzerine koydu da (ancak ondan) sonra sustu.” ifadeleri yer almaktadır. Diğer bir rivâyette, hurma kökünün susmasının ardından Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Zikirden yitirdiği şeyden dolayı ağlıyor bu” şeklindeki açıklaması yer bulmaktadır.

Başka bir rivâyette, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu aktarılmıştır: “Nefsim yed-i (kudretinde) olana yemin ederim ki, eğer onu kucaklamasaydım (okşamasaydım) hasret ve hüznünden dolayı kıyamete kadar böyle ağlayacaktı.”[4]

Hasan el-Basrî (Rahimehullâh) bu kıssayı anlattığı zaman ağlar ve derdi ki: “Ey Allah’ın kulları, odun odunken Rasûlullâh’ın şevkine dayanamayıp ağlıyor! Ona kavuşmaya hasret çekmeye siz (daha ehaksınız!)”

Hurma Kütüğünün Âkıbeti

Konuyu aktaran kaynaklar bize hurma kütüğü hakkında farklı rivâyetler kaydetmektedir. el-Muttalib, Sehl ibni Sa‘d ve Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anhum)un rivâyetine göre, Rasûlullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in emriyle minberin altına gömülmüştür.

Sehl ibni Sa‘d (Radıyallahu Anh)dan nakledilen bazı rivâyetlerde, minberin altında gömüldüğü bilgisinin yanı sıra tavana konduğu yönünde bilgiler vardır.

Ubey (Radıyallahu Anh)dan şöyle nakledilmiştir: “Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) namaz kıldığı zaman, onun üstünde kılardı. Mescid yıkılınca, Ubey onu aldı. Kurt yiyip (onu) bitirinceye kadar Ubey’in yanında kaldı. Sonra çürüdü (eriyip gitti).”

İmâm el-Beyhakî’nin de Delâil’inde kaydettiği bir rivâyette şöyle anlatılmıştır: “Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onu kendine çağırdı. Yeri yararak ona geldi. Onu okşadı ve yerine dönmesini emretti. Bunun üzerine o da yerine döndü.”

Büreyde (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona dedi ki: “İstersen seni bulunduğun bahçeye vereyim, tekrar dal budak sal ve eski haline gel! Tekrar yaprakların ve meyven olsun. İstersen seni cennete dikeyim de Allah dostları meyvenden yesin.” Bunu dedikten sonra Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona kulak verdi ve onun şöyle dediğini duydu: “Beni cennete dik ve benden Allah dostları yesin ve eskiyip çürümeyeceğim bir yerde olayım!” (Ağacın bu sesini) Peygamber’in yanında olan kimse de duydu.

Sonra Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şu mukabelede bulundu: “(İstediğini) yapacağım! Sonra (mübarek sözlerine şunu da) ilâve etti: “Dâr-ı bekayı, dâr-ı fenâya (geçici dünyaya) tercih etti!..”

Kadı İyâz (Rahimehullâh) eş-Şifâ’da bu rivâyetleri açıklayarak naklettikten sonra şöyle der: “İşte gördüğün gibi bu hadîsi, sahih ehli köklerini bulup çıkarmışlardır ve onu sahabe(i-İzam)dan (Radıyallahu Anhum) isimlerini zikrettiğimiz zevattan, onların iki misli olan (çoklukta) tabiînden rivayet etmişlerdir.”

“Bu adedin dûnunda olan rivâyet edildiği zaman, bu baba önem gösterenler için kesin bir bilgi hâsıl oluyor. (Bunda haydi haydi, kesin kesin bilgi hâsıl olur). Ayakları doğru yolda dimdik kılan ancak Allah (Celle Celâluhû)dur!”[5]

Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Minberinde Mucizeleri

Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mescid-i Nebevî’de îrâd ettiği hutbelerini ilk senelerde hurma kütüğünün üzerinden okurdu. Daha sonra sade bir mimariye sahip oturma yerinden ve iki basamaktan müteşekkil bir minber yapıldı. Bu minber Emevîler döneminde sökülmek istendiğinde harikulâde hâller yaşandı ve sökmekten vazgeçilip yükseltilmesi yönünde karar alındı. 654 senesine kadar ayakta kalan minber maalesef aynı sene vuku bulan büyük yangında yanmıştır. Bu hâdise Abbâsî Devletinin çöküşünün işareti sayılmıştır. Mescid-i Nebevî’de günümüzde yer alan minber, Osmanlı Sultânı 3. Murâd Hân’ın yaptırdığı minberdir.

Mescid-i Nebevî’de bulunan ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ait olan minber yangın sonuncu ortadan kalkıncaya kadar farklı camilerde daha büyük minber yapmaktan çekinilmiş, bu minberin ortadan kalkmasının ardından çeşitli İslâm merkezlerinde muhtelif minberler inşa edilmiş ve mimârî gelişmelerden minberler de nasiplenmiştir.

İlerleyen asırlarda sanat ve estetiğin âdeta önemli bir detayı hâline gelen minberler, günümüz cami mimarisinde de önemli bir yer tutmaktadır. Ahşaptan mermere kadar çeşitli malzemelerle yapılan minberlerde fildişi kakma, çekme-kabartma ve kündekâri gibi tekniklerin uygulandığı sedef ve diğer şekillerde kaplamalı önemli detaylar görülebilmekte, her coğrafyada bulunan camilerde, bulunduğu coğrafyanın mimârî özellikleri ve minberlerin yapıldığı tarih aralığında etkili olan mimârî anlayış göze çarpmaktadır.

Minberler günümüzde daha çok Cuma ve Bayram hutbelerinin îrâd edildiği unsurlar olarak bilinse de tarihte bu iki hutbe dışında muhtelif vesilelerle îrâd edilmiş olan hutbelerin de mahalli olmuşlardır.

Dipnotlar

[1] Buhârî, Cuma, 26
[2] Tirmizi, Menakıb 9
[3] Dârîmî, Mukaddime: 6
[4] Dârîmî, Mukaddime: 6
[5] Konuyla ilgili detaylı malûmat için bkz. Kadı İyâz, Şifâ-i Şerîf, Bedir Yayınevi, İstanbul, s.301-303

Peygamber Efendimiz’in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) minberi farklı dönemlerde birkaç kez sökülmeye teşebbüs edilmiş fakat yaşanan olağanüstü hâller sebebiyle vazgeçilmiştir. Kaynaklarımızda bu konuyla ilgili rivâyetler müstakil başlıklar altında derç edilmiştir.

1- Muaviye ibni Ebî Süfyân (Radıyallâhu Anh) halifeliği sırasında, Medine’de bulunan Mervan ibni Hakem’e: “Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in minberini bana gönder!” diye haber salarak minberin sökülüp kendisine gönderilmesini emretti.

Mervan mescide gidip minberi yerinden sökünce, Medine’ye birden karanlık çöktü ve şiddetli bir fırtına koptu! Güpegündüz gökte yıldızlar görünmeye başladı! Göz gözü görmez, adam adamı tanıyamaz oldu! Bunun üzerine Mervan, halkın yanına varıp: “Ey Medineliler! Mü’minler emîri, Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) minberinin konulduğu yerden değiştirilemeyeceğini daha iyi bilir. O bana ancak minberi yerden yükseltmemi ve onun şerefini gözetmemi emretmişti. Mescidin cemaati çoğaldığı için, minberin basamaklarını arttırıp onu yükselttim!” dedi. Daha sonra marangozları çağırıp, minbere alt tarafından altı basamak daha ekleyerek basamakları dokuza çıkarttı.

Hicretin 50. Senesinde Yaşananlar

Başka bir rivâyete göre; Muaviye ibni Ebî Süfyan (Radıyallâhu Anh), hicretin 50. yılında hacca gelmişti. Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) minberini söktürüp Medine’den Şam’a nakletmek istedi ve Sa‘dü’l-Kuraz’ın yanında bulunan asayı istetti.

Minber söktürülünce, güneş tutulup gökte yıldızlar görünmeye başladı!  Medineliler bundan son derecede telaşa düştüler. Cabir ibni Abdillâh ile Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anhümâ), Muâviye ibni Ebî Süfyan’a (Radıyallâhu Anh) gidip: “Ey mü’minler emiri! Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) minberinin konulmuş olduğu yerden sökülüp götürülmesi de, asasının Şam’a nakledilmesi de doğru olmaz!” dediler.

Bunun üzerine, Muâviye ibni Ebî Süfyan (Radıyallâhu Anh) minberi götürmekten vazgeçip yerinde bıraktı ve: “Ben ona güve düşmüş olmasından korkmuştum da, söktürüp altına bakmak istemiştim!” diyerek, yaptığı şeyden dolayı Medinelilerden özür diledi.

Konuyla İlgili Diğer Rivâyetler

2- Emevî halifelerinden Abdulmelik ibni Mervan da, Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) minberini yerinden söküp götürmeye kalkışmıştı. Kabîsa ibni Züeyb ona: “Yapacağın işten dolayı, sana Allah’ı hatırlatırım! O daha önce yerinden kaldırııldığında, güneş tutuldu! Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Minberimin üzerinde günahkâr olarak yemin eden kişi, Cehennemdeki yerine hazırlansın! O, Medine’de, Medinelilerin yanında hukuku kesip atmıştır!’ buyurdu” deyince, Abdülmelik minberi yerinde bıraktı.

3- Abdülmelik’in oğlu Velid de hacca geldiği zaman bunu yapmaya kalkışınca Saîd ibni Müseyyeb, Ömer ibni Abdilaziz’e: “Adamınla konuş! Mescide ve Allah’a saldırmasın! Yoksa gazaba uğrar!” diye haber gönderdi.

Ömer ibni Abdilaziz (Radıyallâhu Anh) gidip onunla konuşunca, Velid minberi yerinde bıraktı.

Kaynak: Merhûm Mustafa Âsım Köksal Hoca Efendi’nin İslâm Tarihi adlı eserinin 7.cildinin 176-178. sayfalarından derlenmiştir.

Minberi Nebi’de yer alan kitabe

Muhteşem mermer minber camiye hicri 988 yılında Osmanlı Sultanı III Murad tarafından yerleştirilmiş.

En üste “Kelime-i Tevhid’imiz La İlahe İllallah, Muhammedün Resulullah” yazılı

Takip eden alt kemer ;

Kuşak kuşak ayrılan bu bölümde enfes bir şiir takip ediliyor, aşağıda görüldüğü gibi , minberde soldan sağa doğru (satırları kastediliyor), her bölüm alt alta üç bölüm “ 1, 2,3” ile ayrılarak ve de yan yana dört bölüm , her bölüm “ / “ ayracı ile ayrılarak ;

1- Gönderen Sultan Murad bin Selim / Ahireti için dua istirham ediyor / kullukta zirveye çıkana kadar sabret / Daima güvenle dua edilen bu yerde

2- Mustafa Sallahu Aleyhi vessellem’in yanında bizi cennetine al/ bizim efendimiz her işimizde huzur ve esenlik ver / minberi şartlar üzerine kurulmuştur / O kalbe doğruyu ve hakikati öğütler/

3- bu minberi hakikate rehber olarak yükseltin ve hakikati övün/ sabrederek daima doğruluk rehberiniz olsun / tarihten ilham alın / Minberin Koruyucusu Sultan Murad, Hicri 988