31-Hac ve umrenin vaciplerini terk etmenin cezaları nelerdir?


Haccın veya umrenin farzlarının (rükün ve şartlarının) yerine getirilmemesi halinde yapılan hac veya umre geçer­li olmaz. Farzları ihlalin başka bir şeyle telafisi mümkün değildir.

Haccın veya umrenin vaciplerinden birinin terk edil­mesi durumunda hac veya umre fasid olmaz ise de mazeret olmadan terk edilmesi tahrimen mekruhtur.

Mazeret olmadan terk edilen veya zamanında yapılma­yan her vâcip için dem gerekir. 

Sadece umreyi veya sadece haccı ilgilendiren bir vâcibin terk edilmesi sebebiyle tek ceza gerekir.

Hac veya umrenin biri “mustakil (aslî)” diğeri de her bir menasikin vacibi (fer’î) olmak üzere iki çeşit vacibi vardır.

Bu vaciplerden birinin, bir mazeret bulunmaksızın terk edilmesi halinde dem gerekir. Bir mazeret sebebiyle terk edilirse her hangi bir ceza gerekmez.


HACCIN MÜSTAKİL (ASLİ) VACİPLERİ

Sa’y,

Müzdelife vakfesi,

Remy-i cimar (Şeytan taşlama),

Saçları tıraş etme veya kısaltma,

Veda tavafı

Sa’y, tıraş olma ve saçları kısaltma aynı zamanda umre­nin de vaciplerindendir.

Bu müstakil vaciplerin dışında hac ve umre menasikine bağlı (fer’î) vacipler de vardır. Bu vaciplerin de bir mazeret olmaksızın terk edilmesi halinde dem gerekir.


1. MİKAT MAHALLİ İLE İLGİLİ CEZALAR

İster hac, ister ticaret ve isterse ziyaret maksadıyla ol­sun Mekke’ye gitmek isteyen bir kimsenin mîkat mahallini ihrama girerek geçmesi vaciptir. Bu vacibin terk edilmesi halinde dem gerekir. Ancak dönüp Mîkat mahallinde ihra­ma girererse ceza düşer.

Doğrudan Medine’ye gitmek üzere Cidde’ye gelen an­cak her hangi bir sebepten dolayı Mekke’ye gitmek duru­munda kalan kimse, Cidde’de ihrama girer ve herhangi bir ceza gerekmez.

Şafiî mezhebine göre hac ve umre dışında bir maksatla Mekke’ye gidecek olan kimselerin mikat mahallinde ihrama girmeleri vacip değil, sünnettir. Dolayısıyla mikat mahallini ihramsız geçmeleri halinde ceza gerekmez. 


2. TAVAFLA İLGİLİ CEZALAR

a) Bir kimse elbisesinde, bedeninde veya tavaf edilen yerde necaset varken tavaf yaparsa tavafı geçerli olur. An­cak, necaseti temizlemediği için günahakâr olmakla birlikte bu kimseye her hangi bir ceza terettüp etmez.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre necasetten te­mizlik, tavafın geçerlilik şartı olduğundan bu durumda yapılan tavaf geçerli olmaz. Mutlaka usulüne uygun olarak yeniden ya­pılması gerekir.

b) Bir kimse, avret yerleri açık olarak tavaf etse tavafı geçerli olur. Ancak vacibi terk etmesi sebebiyle dem gere­kir. Usulüne uygun olarak tavafı yeniden yaparsa ceza orta­dan kalkar.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavafta avret yerlerinin örtülü olması şarttır. Dolayısıyla avret yeri açık ola­rak yapılan tavaf geçerli olmaz. Tavafın mutlaka usulüne uy­gun olarak yeniden yapılması gerekir.

c) Tavafı geri geri yürüyerek yapmak dem Yeniden yapılması durumunda bu ceza ortadan kalkar.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu şekilde ya­pılan tavaf geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.32

ç) Tavaf namazı mustakil bir vaciptir, terk edilme­siyle her hangi bir ceza gerekmez, ancak bu kimse vitir na­mazı kılmamış gibi günahkâr olur.

Malikî mezhebine göre tavaf namazını kılmayan kimseye dem gerekir.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre göre tavaf namazı kıl­mak sünnettir. Terk edilmesiyle her hangi bir ceza gerekmez. Bu kimse kötü bir davranışta bulunmuş olur.

d) Kudum tavafının tamamını veya şavtlarının yarıdan fazlasını cünüp olarak yapmak dem, abdestsiz olarak yap­mak ise sadaka gerektirir.

Dört şavttan sonra abdestsiz olarak yapılan her şavt için bir fitre miktarı sadaka verilir.

Cezayı gerektirecek şekilde yapılan tavaf yeniden yapı­lırsa ceza düşer.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre abdestli ola­rak yapılması tavafın geçerlilik şartı olduğundan, cünüp veya abdestsiz olarak yapılan tavaf geçersizdir. Yeniden yapılması gerekir.

e) Umre tavafının tamamını veya bir kısmını, hatta bir şavtını cünüp, abdestsiz, loğusa veya adetli olarak yapmak dem Çünkü ihramdan çıkabilmek için tavafın eksiksiz yapılması gerekir. Bu sebeple tavaftaki ek­siklikler “sadaka” ile değil ancak “dem” ile telafi edilebilir. İhramdan çıkmadan tavafın yeniden yapılması halinde ceza ortadan kalkar.

Hanefî bilginlerinden İbn Nüceym’e göre umre tava­fının son üç şavtını veya daha azını abdestsiz olarak yapan kimse abdestsiz yaptığı her şavt için “sadaka” verir.

Kıran haccına niyet eden bir kimse, umrenin tavafını abdestsiz yaparsa dem gerekir. Tavafı yeniden yaparsa ceza düşer. Eğer abdestsiz yaptığı tavaftan sonra sa’yi de yapmış ise bu sa’y geçerli olmaz. Çünkü sa’yin geçerli olabilmesi için ceza gerektirmeyen (muteber) bir tavaftan sonra yapıl­ması şarttır. Dolayısıyla sa’yin yeniden yapılması gerekir.

Umre tavafının son üç şavtını veya daha azını terk et­mek “dem” cezasının gerektirir. İhramdan çıkmadan önce eksik kalan tavaf yapılırsa ceza düşer.

Kıran haccı yapan kimse kudûm tavafını abdestsiz olarak yaparsa tavafı geçerli olmaz. Dolayısıyla muteber yani ceza gerektirmeyen bir tavaftan sonra yapılmadığı için sa’yi de geçerli olmaz. Bu sa’yin daha sonra yeniden yapıl­ması gerekir.

f) Ziyaret tavafının tamamını veya şavtlarının yarıdan çoğunu cünüp, adetli ve loğusa olarak yapan kimseye be­dene; abdestsiz olarak yapan kimseye dem Mek­ke’de bulunduğu süre içinde tavafı yeniden yaparsa ceza düşer.

Ziyaret tavafının son üç veya daha az sayıda şavtını ab-destsiz, cünüp, loğusa veya adetli olarak yapan kimseye, her şavt için bir fitre miktarı sadaka, son üç şavtını veya daha az şavtını terk eden kimseye dem gerekir. Ancak abdest aldıktan veya guslettikten sonra veya kadınlar temiz­lendikten sonra şavtları yeniden yaparlarsa ceza düşer.

Bir mazeret olmaksızın ziyaret tavafının üç veya daha az sayıda şavtını yapmayan, tavafı tekerlekli sandalyeye bi­nerek veya çıplak olarak yapan kimseye dem gerekir. Yeni­den yapılması halinde ceza düşer.

Ebu Hanife’ye göre ziyaret tavafı, başlangıç vaktinden itibaren ömrün sonuna kadar her hangi bir zamanda yapıla­bilir. Ancak bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar yapılmazsa dem gerekir.

Malikî mezhebine göre iki kanama arasındaki kesinti te­mizlik sayıldığından adet halindeki kadının kanaması kısa süre durursa, kanamanın durduğu süre içinde temiz sayılır; gusle­dip ibadetlerini yapması gerekir. Buna göre ziyaret tavafını özel hali nedeniyle yapamayan ve Mekke’den ayrılmak mecburiye­tinde kalan bir kadının kanaması kısa süre durduğunda gus­ledip tavafını yapması mümkün olur ki, bu durumda tavafını temiz olarak yapmış olduğu için her hangi bir ceza ödemesine de gerek kalmaz. 

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre hadesten taha­ret, tavafın geçerlilik şartı olduğundan; abdestsiz, cünüp, loğu­sa ve adetli olarak yapılan tavaf geçerli olmaz, yeniden yapıl­ması gerekir.

Ziyaret tavafının son vakti için bir sınır bulunmadığı gö­rüşünde olanlar şu rivayeti delil almışlardır:

Abdullah b. Abbas (r.a)’dan rivayet edilmiştir: Sahâbîlerden birisi Hz. Peygamber’e, “ Şeytan taşlamadan ziyaret tavafını yaptım (olur mu)?” dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu. Bir başka sahâbî, “Kurban kesmeden önce tıraş oldum (olur mu) dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu. Bir başka sahâbî, “ Şeytan taş lamadan önce kurban kestim (olur mu?” dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu.

g) Vedâ tavafının tamamını veya şavtların yarıdan ço­ğunu terk etmek veya tavafı cünüp olarak yapmak dem

Bu tavafın şavtlarının yarıdan azının terk edilmesi veya tavafın abdestsiz yapılması halinde terk edilen veya abdestsiz yapılan her bir şavt için bir fıtır sadakası verilmesi gerekir.

Veda tavafını yapmadan Mekke’den ayrılan kimse, mikat mahallini geçmeden dönüp tavafını yaparsa ceza düşer. Mîkadı geçtikten sona dönmek isterse mîkat mahallinde umre ihramına girer, umresini yaptıktan sonra veda tavafını yapar. Bu durumda da ceza düşer.

Malikî mezhebine göre veda tavafı sünnet olduğundan terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.


3. SA’Y İLE İLGİLİ CEZALAR

Sa’yin geçerli olması için muteber bir tavaftan sonra yapılması gerekir, aksi takdirde sa’y geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.

Mazeretsiz olarak sa’yi veya şavtlarının yarıdan çoğunu terk etmek veya gücü yettiği halde sa’yi yürüyerek yapma­mak dem gerektirir.

Yürüyemeyecek kadar hasta olmak, kötürüm ve felçli olmak gibi bir mazeret sebebiyle terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.

Sa’yin şavtlarından üç veya daha azının terk edilmesi halinde her bir şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir.

Sa’yin şavtlarında Safa ile Merve arasınındaki mesafe­nin tamamen yürünmeyip eksik bırakılması halinde bütün şavtlar için yürünen mesafe dört şavtı tamamlıyorsa sa’y geçerlidir. Ancak eksik bırakılan her şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa’y, haccın bir rüknüdür. Terk edilmesi halinde hac geçerli olmaz. Her hangi bir cezası ile telafisi de mümkün değildir. Mutlaka yapılması gerekir.


4. ARAFAT VAKFESİYLE İLGİLİ CEZALAR

Gündüz Arafat’a gelip vakfe yapan bir kimse güneş bat­madan önce Arafat’tan ayrılırsa dem gerekir. Güneş batma­dan önce Arafat’a geri dönerse ceza düşer. Güneş battıktan sonra dönerse artık ceza düşmez.

Şafiî ve Mâlîkî mezheplerine göre Arafat’ ta güneş batıncaya kadar beklemek sünnet olduğundan güneş batmadan önce Arafat’ın terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.

Mâlikî mezhebine göre, gecenin bir cüz’ünde Arafat’ ta bu­lunmak vakfenin geçerli olması için şarttır. Bu itibarla güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılıp bir daha dönmeyen kimsenin haccı geçerli olmaz.


5. MÜZDELİFE VAKFESİYLE İLGİLİ CEZALAR

Mazeretsiz olarak Müzdelife vakfesinin yapılmaması dem gerektirir.

Müzdelife’de vakfe yapamayacak derecede hastalık veya âciz olma yahut izdiham sebebiyle Müzdelife’ye zama­nında ulaşamama ile kadınların kalabalık arasında sıkışma korkusu geçerli mazeretlerdir.


6. ŞEYTAN TAŞLAMA (REM-Yİ CİMAR) İLE İLGİLİ CEZALAR

Mazeretsiz olarak şeytan taşlamayı tamamen terk et­mek veya bir günde atılması gereken taşların yarıdan çoğu­nu atmamak dem gerektirir.

Her gün için atılması gereken taşların yarıdan azı atıl­mamış ise, eksik bırakılan her bir taş için bir sadak-i fıtır gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre atılmayan veya eksik bırakılan taşlar, er­tesi gün veya bayramın son günü güneşin batmasına kadar atılırsa ceza düşer.

Bayramın birinci gününden sonraki taşlamalarda kü­çük, orta ve büyük şeytan şeklindeki sıraya uyulması sünnet’tir. Bu sıralamaya uyulmaması halinde her hangi bir ceza erekmez.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu sıralamaya uyulmaması halinde dem gerekir. Sıraya uyarak taşlar yeniden atılırsa ceza düşer.


7. SAÇLARI TIRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK İLE İLGİLİ CEZALAR

İhramlı bir kimse tıraş olmadan veya saçları kısaltma­dan ihramdan çıkamaz.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre tıraşın bayramın ilk üç günü yapılma­sı sünnet olduğundan tıraşın ertelenmesi durumunda her hangi bir ceza gerekmez.

Ebu Hanife’ye göre Harem bölgesi dışında veya bay­ramın üçüncü günü güneşin batmasından sonra tıraş olup ihramdan çıkılması halinde, tıraş vaktinden sonraya erte­lendiği için dem gerekir.

Saçların en az dörtte biri tıraş edilmeden veya kısaltıl­madan ihramdan çıkılmaz.

Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre saçların tamamı tıraş edilmeden veya kısaltılmadan, Şâfiî mezhebine göre en az üç tel saç kesilmeden ihramdan çıkılmaz: bu durumda ihram ya­saklarının ihlali halinde ceza gerekir.

Saçların tıraş edilmesi hükmü erkeklere mahsustur. Kadınlar, sadece saçlarının ucundan parmak ucu kadar keserek ihramdan çıkarlar. Bu miktardan az kesilirse dem gerekir.


8. ŞEYTAN TAŞLAMA, KURBAN KESME VE TIRAŞ OLMA ARASINDAKİ TERTİBE UYMAMA İLE İLGİLİ CEZALAR

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre Aka’be Cem­resine taş atmak, kurban kesmek ve tıraş olmak arasındaki tertibe uymak sünnet olduğundan tertibe uyulmaması ha­linde herhangi bir ceza gerekmez.

Ebû Hanîfe’ye göre, bu tetibe uyulması vacip oldu­ğundan terk edilmesi halinde dem gerekir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Aka’be Cemre­sine taş atmak, kurban kesmek ve tıraş olmak arasındaki terti­be uymak sünnet olduğundan tertibe uyulmaması halinde her­hangi bir ceza gerekmez.

İfrad haccı yapanlara şükür kurbanı kesmek vacip ol­madığından bu kimseler için sadece taş atma ve tıraş olma arasında tertip söz konusudur.


9. HAC VE UMRE İLE İLGİLİ ŞÜKÜR VE CEZA KURBANLARI

Kıran ve temettu kurbanları ile hacla ilgili adak ve ceza kurbanlarının Harem sınırları dışında kesilmesi halinde ge­çerli olmaz. Bu kurbanların Harem bölgesinde yeniden ke­silmesi gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre zikredilen kurbanların bayramdan sonraya ertelenmesi nedeniyle her hangi bir ceza gerekmez.

Ebu Hanife’ye göre kıran ve temettu kurbanlarının bayramın üçüncü günü güneşin batmasına kadar kesilme­mesi halinde dem gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre zikredilen kur­banların bayramdan sonraya ertelenmesi nedeniyle her hangi bir ceza gerekmez.


DETAYLI BILGI


CİNAYETLERİN CEZA VE KEFÂRETLERİ

Hac esnasında işlenen kimi cinayetler. haccın bozulmasını ve kazâsını gerektirirken, kimileri ağırlık derecesine göre çeşitli ceza ve kefâreti gerektirirler.

Cinayetin durumuna göre ödenmesi gereken kefâret ve cezalar şunlardır: Kazâ, bedene, dem, sadaka, bedel ödeme ve oruç.


A) HAC VE UMRENİN BOZULMASINA YOL AÇAN VE KAZA EDİLMESİNİ GEREKTİREN CİNAYETLER

1- Hac için ihrama girdikten sonra henüz Arafat vakfesini yapmadan cinsel ilişkide bulunmak haccı ifsat eder. Bu konuda bütün mezhepler aynı görüştedir. Hac tamamlanmadan ihramdan çıkılamayacağı için bozulan bu haccın yarım bırakılmayıp tamamlanması, ayrıca gelecek senelerde kazâ edilmesi ve işlenen cinayet sebebiyle bir koyun veya keçi kurban edilmesi (dem) gerekir.

Arafat vakfesinden sonra fakat ilk tahallülden önce -yani tıraş olup ihramdan çıkmadan önce- cinsel ilişkide bulunmakla da Hanefîler dışındaki üç mezhebe göre hac bozulur. Hanefîler bu durumda haccın bozulmayacağını, fakat ceza olarak bir sığır veya deve kurban edilmesi gerektiğini söylerler.

2- Umre için ihrama girildikten sonra umre tavafının en az dört şavtı yapılmadan cinsel ilişkide bulunmak da Hanefîler’e göre umrenin bozulmasına yol aça Bozulan umre bırakılmayıp tamamlandıktan sonra ihramdan çıkılması, daha sonra bunun kazâ edilmesi ve işlenen cinayet sebebiyle bir koyun veya keçi kurban edilmesi gerekir.


B) DEVE VEYA SIĞIR KESMEYİ GEREKTİREN CİNAYETLER

1- Hanefîler’e göre Arafat’taki vakfeden sonra fakat ilk tehallülden önce, yani henüz tıraş olmadan, cinsel ilişkide bulunmak.

2- Ziyaret tavafını cünüp olarak yapmak. İlmihal kitaplarında fakihlerin çoğunluğunun görüşü olarak, kadınların hayız ve nifas halinde yani aybaşı ve loğusa iken ziyaret tavafını yapmalarının da aynı şekilde bu cezayı ge- rektirdiği belirtili Bazı âlimler ise sebebi ve temizlenme imkânı iradî olmayan bu mazeret hallerini cünüplükten ayrı tutup temizlenmeden Mekke’den ayrılmak zorunda olan bu durumdaki kadınların ziyaret tavafı yapabileceğini ve bir ceza da gerekmeyeceğini belirtirler. Grup halinde seyahat edilip kafilenin bekleyememesi halinde bu son görüşün getirdiği kolaylıktan istifade edilebilir. Hanefiler dışındaki diğer üç mezhebe göre ise, abdestli olmak tavafın sıhhat (geçerlilik) şartı olduğundan bu haller ile yapılan tavaf, ceza ödemekle de geçerli olmaz.

Cünüp veya abdestsiz olarak yapılan tavaf, hangi tavaf olursa olsun, abdestli olarak yeniden yapılırsa cezası düşer. Cünüp olarak yapılan tavafın abdestli olarak yeniden yapılması vâcip; abdestsiz yapılan tavafın iadesi ise menduptur.


C) KOYUN VEYA KEÇİ KESMEYİ GEREKTİREN CİNAYETLER

Bunlar, hac ve umrenin vâcipleriyle ve ihram yasaklarıyla ilgili cinayetler olmak üzere ikiye ayrılabilir.


Hac ve Umrenin Vâcipleriyle İlgili Olanlar

1- Mîkatı ihramsız geçmek.

2- Sa‘yin tamamını veya en az dört şavtını terketmek yahut özürsüz yürüyerek yapmamak.

3- Müzdelife vakfesini özürsüz olarak terketmek.

4- Şeytan taşlamayı hiç yapmamak veya bir günde atılması gereken taşların yarıdan çoğunu atmamak. Yarıdan çoğu atılmışsa, eksik bırakılan her bir taş için sadaka vermek gerekir.

5- Ziyaret veya umre tavafının son üç şavtını ya da sadece birini yapmamak.

6- Âfâkî olanlar vedâ tavafını veya en az dört şavtını yapmamak.

7- Farz ve vâcip tavaflarda (ziyaret, umre ve vedâ tavaflarında) setr-i avrete uymamak.

8- Ziyaret ve umre tavaflarını abdestsiz; kudüm, vedâ ve umre tavaflarını cünüp olarak yapmak. Tavaf abdestli olarak iade edilirse ceza düş Hanefîler dışındaki üç mezhepte hadesten tahâret, tavafın sıhhat şartı oldu- ğundan, cünüp veya abdestsiz olarak yapılan tavaf sahih olmaz.

9- Arefe günü Arafat’tan güneş batmadan önce ayrılmak.

10- Ebû Hanîfe’ye göre ihramdan çıkmak için Harem bölgesi dışında veya bayram günlerinden sonra tıraş olmak; ziyaret tavafını bayram günlerinden sonra yapmak ve Akabe Cemresi’ne taş atma, kurban kesme ve tıraş olma nüsüklerinde sıraya uymamak. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile diğer üç mezhepte bunlar vâcip olmayıp sünnet olduğundan ceza gerekmez.


İhram Yasaklarıyla ilgili Olanlar

1- Bir defada (aynı yerde ve aynı anda) vücudun veya bir uzvun tamamına güzel koku yahut yağ sürmek. Değişik yerlerde ve zamanlarda sürülürse, her bir uzuv için ayrı ceza gerekir.

İhrama sürülen güzel kokunun eni ve boyu birer karıştan büyük ve kokunun etkisi bir gündüz veya gece süresi devam ederse, koyun veya keçi kesmek gerekir. Bu orana ulaşmazsa sadaka verilir. Vücuda sürülen kokudan ceza gerekmesi için belirtilen miktarda sürülmesi yeterlidir; bir gündüz veya gece süresi etkili olması şart değildir. Hanefîler dışındaki üç mezhepte de güzel kokudan ceza gerekmesi için miktar ve zaman kaydı yoktur; sürülmesi yeterlidir.

2- Vücudun veya saç, sakal gibi bir uzvun tamamına, süslenmek için yağ, jöle, biryantin sürmek veya kına, saç boyası ve benzeri şeylerle boyamak. Tedavi için sürülen ilâç, merhem veya kokusuz krem ve yağlar için bir şey gerekmez.

3- Erkekler bir tam gündüz veya gece süresince giyim eşyası (elbise, iç çamaşırı, çorap, topukları kapatan ayakkabı) giymek, başı ve yüzü örtmek. Kadınlar yüzlerini örtemezler. Bir gündüz veya gece süresinden daha az giyilirse, sadaka yeterlidir. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre, ceza gerekmesi için bir süre geçmesi gerekmez; giyilmesi yeterlidir. Mâlikîler’e göre ise, giyilen şey vücudu sıcak ve soğuktan koruyorsa, kısa bir süre giymekle; sıcak ve soğuktan korumayan incecik bir şey ise bir tam gün giymekle ceza gerekir.

4- Saçın veya sakalın en az dörtte birini veya başka bir uzvun tamamını tıraş etmek. Daha azında sadaka yeterlidir.

5- Bir defada (aynı anda ve aynı yerde) bütün tırnakları veya bir elin yahut bir ayağın tırnaklarının tamamını kesmek. El ve ayaklardan her birinin tırnaklarının tamamı, ayrı ayrı yerlerde ve zamanlarda kesilirse, her biri için ayrı ceza gereki Bir elin veya ayağın tırnaklarının tamamı kesilmeyip bir kısmı kesilirse, kesilen her bir tırnak için sadaka verilir. Bu takdirde verilmesi gereken sadaka toplamı, bir koyun veya keçi bedelini aşarsa, her tırnak için sadaka yerine, istenirse bir dem (koyun veya keçi) kesilebilir. Kendiliğinden kopan veya kırılan tırnaklar için bir şey gerekmez.

6- İlk tehallülden sonra henüz ziyaret tavafını yapmadan cinsel ilişkide bulunmak.

7- İhramlı iken eşini şehvetle öpmek, okşamak, sarılıp kucaklamak gibi cinsel ilişkiye yol açan davranışlarda bulunmak. Şehvetle bakmak veya düşünmekle, boşalma bile olsa bir şey gerekmez.


D) FITIR SADAKASI KADAR BAĞIŞTA BULUNMAYI GEREKTİREN CİNAYETLER

1- Herhangi bir uzvun tamamına değil, bir kısmına güzel koku sürmek.

2- Saç ve sakalın dörtte birinden az kısmını tıraş etmek.

3- Bir el veya ayaktaki tırnaklardan bir kısmını kesmek yahut bir el veya ayaktaki tırnakların tamamını ayrı ayrı yer ve zamanlarda Ancak her tırnak için ayrı ceza ödenir.

4- Her türlü giyim eşyasını bir gündüz veya gece süresinden daha az giymek.

5- Kudüm veya vedâ tavafını abdestsiz olarak yapmak. Diğer üç mezhepte abdestsiz tavaf sahih olmaz.

6- Vedâ tavafı veya sa‘yin, dördüncü şavttan sonraki şavtlarını eksik yapmak veya bu şavtları yürüyerek yapmamak. Eksik bırakılan her şavt için ayrı ceza gerekir.

7- Farz ve vâcip olmayan tavaflarda setr-i avrete uymamak.

8- Şeytan taşlamada, bir günde atılan taşların, yarısından sonrasında eksik taş Eksik atılan her taş için ayrı ceza gerekir.

9- İhramlı veya ihramsız birini tıraş etmek. Başkasına elbise giydirmek veya güzel koku sürmekten bir şey gerekir.


E) BEDEL ÖDEMEYİ GEREKTİREN CİNAYETLER

Bunlar, karada yaşayan av hayvanlarıyla ve Harem bölgesinin av ve bitkileriyle ilgili olanlar olmak üzere iki kısımdır.

aa) Karada Yaşayan Av Hayvanlarıyla İlgili Olanlar

İhramlı iken karada yaşayan av hayvanı avlanırsa, Hanefîler’e göre, bu hayvanın kıymeti takdir edilir. Takdir edilen meblağ, her birine bir fıtır sadakası miktarından daha az veya daha çok olmamak üzere yoksullara dağıtılır veya her fıtır sadakası miktarı için bir gün oruç tutulur. Yahut da, eğer bu meblağ ile bir hedy satın alınabiliyorsa, Harem bölgesinde bir hedy kesilir. Takdir edilen meblağ hedy bedelinden fazla ise, artan kısmın tasadduk edilmesi gerekmez. Eti yenilen av hayvanları için bir koyun veya keçi bedelinden daha fazla kıymet takdir edilebilir ise de fil, arslan, kaplan gibi eti yenmeyen hayvanlara daha fazla kıymet takdir edilmez. Av ölmemiş fakat yaralanmış veya zarar görmüşse, sağlam durumu  ile kusurlu hali arasındaki kıymet farkı takdir edilir. Verilen zarar iyileştikten sonra hayvanda bir eksiklik bırakmazsa, ceza ödemek gerekmez.

Hanefîler dışındaki üç mezhepte ise av hayvanları, benzeri olanlar ve olmayanlar olmak üzere ikiye ayrılır. Meselâ yaban eşeği sığıra; ceylan keçiye ve tavşan oğlağa benzetilmiştir. Avlanan hayvanın benzeri varsa, o Harem bölgesinde kesilip eti yoksullara tasadduk edilir veya takdir edilen bedelin her bir fıtır sadakası miktarı için bir gün oruç tutulur. Benzeri olmayan hayvanların, takdir edilen kıymetlerine itibar edilir.

bb) Harem Bölgesinin Avları ve Bitkileriyle İlgili Olanlar

Harem bölgesiyle ilgili yasaklar sadece ihramlılar için değildir. Bu bölgenin avının avlanması, kendiliğinden biten her türlü canlı/yaş ağaç, bitki ve otlarının kesilmesi veya koparılması, ihramlı ihramsız herkese yasaktır. Hanefîler’e göre Harem bölgesinin avını avlayan kimse  kıymetini tasadduk eder. Bunun yerine oruç tutmak câiz olmaz. Bu bölgede kendiliğinden biten ve insanlar tarafından ekilip dikilen cinsten olmayan ağaç ve bitkileri kesip koparan kimsenin bunların bedelini tasadduk etmesi gerekir. Bunları sahibinin kesmesi ceza gerektirmez. İnsanlar tarafından ekilip dikilen veya insanların ekip diktiği cinsten olan ağaç ve bitkilerin kesilip koparılmasından dolayı ise bir ceza gerekmez.


F) ÖZÜR SEBEBİYLE İHRAMIN YASAKLARINA UYMAMAK

İhram yasakları bir mazeretle de yapılsa, yine ceza gerekir. Ancak bu yasaklar meselâ hastalık veya geçirilen bir kaza sebebiyle başın tıraş edilmesi, örtülmesi yahut elbise giydirilmesi gibi semavî bir mazeretle yapılırsa ceza olarak mutlaka dem (koyun veya keçi kesmek) gerekmez. Böyle bir durumla karşılaşan kişi muhayyer olur. İster peş peşe veya aralıklı olarak üç gün oruç tutar, isterse altı yoksula birer fıtır sadakası kadar bağış yapar, bir yoksula altı gün fıtır sadakası verse de olur, yahut da Harem bölgesinde bir dem keser. Hanefîler’e göre bilgisizlik, yanılma, unutma, baskı (tehdit) gibi semavî olmayan mazeretlerle işlenen yasaklar için muhayyerlik yoktur, koyun veya keçi kurban etmek gerekir. Diğer üç mezhepte ise, semavî olmayan mazeretlerden dolayı da muhayyerlik vardır.


DETAYLI IHRAMIN YASAK BILGILERI


Koku; kendisinden güzel koku gelen, koku olarak kullanılan, kendisinden koku yapılan ve akıl sâhibi kimselerin kendisini koku kabul ettiği her şeydir. Örneğin misk, kâfur, anber, sandal, gül, vers, zâferan, kına, yasemin, menekşe, susam yağı, zeytinyağı vs. gibi diğer koku ve kokulu şeyler.

         Koku sürünmeden murad beden yahut elbiseye, beden ve elbiseden koku gelecek şekilde kokunun bulaşmasıdır, isterse kokunun bir cüzü sürülmesin. Yani eğer bir kimse tecmir yapılan bir yere girer, onun beden ve elbiselerinden koku gelmeye başlarsa, bu da memnûdur. 

         Çiçek, koku ve meyveleri koklamakla bir ceza vâcip olmamaktadır, ancak böyle şeylerin koklanması yine de mekruhtur.

         Kasıtlı olarak koku sürülür yahut unutarak, bilinçli yahut bilinçsiz bir şekilde zorla ya da rızayla koku sürülürse, bütün bu durumlarda ceza vâcib olacaktır. 

         Kokunun kullanımı beden izar, rida, yatak ve ihramlı iken kullanılan bütün giysilerde memnûdur. Bunun gibi kokulu boya, ilaç, yağ sürülmek yahut kokulu bir şeyle beden yahut saçları yıkamak, yahut böyle bir şeyi yemek-içmek hepsi memnûdur.

         Kadın ve erkek her iki taraf içinde ihramlı iken koku sürmek câiz değildir.

         Akil ve baliğ bir muhrim, herhangi bir uzvunun tamamına örneğin baş, baldır, yüz, kalça, el vs. üzerine koku sürer yahut bir uzuvdan fazlasına koku sürerse, o zaman dem vâcip olacaktır, isterse sürer sürmez hemen silmiş olsun, yahut yıkamış olsun. Eğer öyle bir uzvun tamamına sürmez, aksine az yahut çoğu hissesine sürer, yahut burun, kulak, göz, bıyık vs. gibi küçük bir uzva sürerse, o zaman sadece sadaka vâcip olacaktır.

         Uzvun küçük büyük olmasına kokunun az olması hâlinde itibar edilecektir. Eğer koku fazla olursa, ister büyük bir uzvun az bir hissesine sürülmüş olsun, ister küçük bir uzva sürülmüş olsun, her hâlukârda vâcib olacaktır. Kokunun az ve çok olmasının medarı örf üzerinde olacaktır. Hangi miktar örfde fazla kabul edilirse, fazla sayılacaktır. Hangi miktar az görülüyorsa, o da az sayılacaktır. Eğer örf varsa tabii. Eğer örf yoksa, o zaman görenin yahut sürenin bizzat kendisi sürülen miktarı fazla görürse fazladır, az görürse azdır. 

         İhramdan önce koku sürülür, sonra o koku başka bir uzva bulaşırsa, bu durumda bir ceza vâcip olmayacaktır, onu koklamak da mekruh değildir.

         İhrama girmeden evvel koku sürülür ve ihrama girdikten sonra da onun kokusu bâkî kalırsa, bunda bir sakınca yoktur, isterse ne kadar müddet kalırsa kalsın. 

         Eğer bir kimse bir yerde oturur ve bedenin tamamına koku sürerse, sadece bir tek dem vâcip olacaktır. Eğer muhtelif yerlerde sürülürse, o zaman heryer için müstakil dem vâcip olacaktır.

         Eğer vücudun farklı yerlerine koku sürülmüşse, bu durumda koku sürülen yerlerin toplamı büyük bir uzva eşit olursa, o zaman dem vâcip olacaktır, yoksa sadaka vâcip olacaktır.

         Kadın eğer eline kına yakarsa, ona dem vâcip olacaktır. 

         Koku satan dükkânlarda oturmakta bir sakınca yoktur. Elbette koklama niyetiyle oturmak mekruhtur. 

         Bir muhrim eğer başka bir muhrime koku sürerse, bu durumda sürene bir ceza vâcip olmayacaktır, sürdürene ceza vâcip olacaktır. Elbette ihramlı iken başkasına koku sürmek de haramdır.

         Elbiseye koku sürülür yahut koku sürülmüş elbise giyilirse, bakılır. Eğer elbiseye bir karış eninde ve boyunda koku sürülmüş olur, tam bir gün veya tam bir gece giyilirse, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer bir karıştan az miktarda sürülmüş olur yahut tam bir gece veya gündüz giyilmemiş olursa, o zaman sadaka vâcib olacaktır. 

         Eğer koku sürülmüş elbise muhrimin giymesi memnû olan tarzda dikişli olursa, o zaman bu iki cinayet olacaktır. Bunlardan biri koku, diğeri dikiştir. Onun için de iki ayrı dem vâcip olacaktır. 

         Eğer rida yahut izarın ibiğine (bir kenarına) kâfur, anber, misk vs. bir koku bulaşırsa, bu durumda eğer koku fazla olur ve tam bir gün veya tam bir gece bağlı kalırsa, o zaman dem vâcib olacaktır. Eğer az olur yahut tam bir gündüz veya geceden az bağlı kalırsa, o zaman sadaka vâcip olacaktır. 

İzah: Bu hüküm eczaları ve kokusu elbiseye sirâyet eden, yani bulaşan kokularla ilgilidir. Örneğin kâfur, misk vs. herhangi tür kokuların eczaları elbiseye bulaşmaz, aksine döğüldüğünden yahut ateşte ısıtıldığında bulaşabilirse, böyle kokuların dövülmeden elbiseye bağlanmış olmasından dolayı bir şey lazım gelmeyecektir. Örneğin ûd, sandal vs.

         Zâferan boyanmış elbise tam bir gün yahut bir gece giyilirse, dem vâcib olacaktır. Eğer bundan az giyilirse, sadaka vâcip olacaktır. 

         Eğer elbiseye buhur yapılır ve pek çok koku siner ve böyle bir elbise tam bir gün yahut bir gece giyilirse, kurban kesilmelidir. Eğer az sürülür yahut tam bir gece veya gündüz giyilmezse, o zaman sadaka verilmelidir. Eğer koku hiç bulaşmamışsa, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         Eğer muhrim, bir şeyin buhurlandığı bir yere girer, elbiselerinden koku gelmeye başlar, ancak koku elbisesine sürülmemişse, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         İhramdan önce ihram elbiseleri buhurlanır ve onlar giyilerek ihrama girilirse, bir şey vâcip olmayacaktır.

         Zâferanla boyanmış şeye muhrimin yaslanması mekruhtur. 

         Koku nedeniyle ceza vâcip olursa, koku hemen beden ve elbiselerden giderilmelidir. Eğer keffaret ödenir ve koku giderilmezse, o zaman ikinci ceza vâcip olacaktır. Böyle bir koku muhrim olmayan biri varsa, ona yıkatılmalıdır. Bizzat kişi kendisi yıkamamalıdır ya da üzerinden su akıtmalıdır, ona elini sürmemelidir, tâ ki yıkama yapılırken koku kullanımı lazım gelmesin.

         Eğer elbiseye koku sürülesiye hemen çıkartılır yahut yıkanırsa, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır, vücuda ise koku sürülesiye ceza lazım olacaktır. 

         Eğer ağzın her yerine yahut ekser hissesine bulaşacak kadar koku yenirse, dem vâcip olacaktır. Eğer ağzın çoğu hissesine bulaşmayacak miktardan az bir kokusu yerse, o zaman sadaka vâcip olacaktır. Bu hüküm hâlis koku yenmesiyle ilgilidir. Eğer bir yemeğin içine katılarak yerse, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır, isterse kokulu şey gâlip olsun. Eğer pişirilmiş yemek olmazsa, bunda şu tafsilat vardır ki; eğer koku gâlip olursa, o zaman dem vâcib olacaktır, isterse koku gelmesin. Eğer malup olursa, o zaman ne dem, ne de sadaka vâcip olacaktır, isterse koku iyice gelsin. Ancak bu da mektuhtur.

         Tarçın ve baharatların yemeklere katılıp yenmesi câizdir.


YEMEK VE ICECEKLERDEKI KOKULAR

         Çay, kahve vs. gibi içeçek şeylere koku katılırsa, bakılır. Eğer koku gâlipse, dem vâcib olacaktır, koku mağlupsa, sadaka vâcib olacaktır. Eğer birkaç defa içilirse, dem vâcip olacaktır. İçecek şeylere koku katarak pişirilmesinden dolayı bir fark meydana gelmemektedir. İçecek şeylere koku katılırsa, ister pişirilsin, ister pişirilmesin her hâlukârda ceza vâcip olacaktır.

         Limon, soda yahut diğer meşrubat çeşitlerinden hangisine koku karıştırılmazsa, ihramlı iken onların içilmesi câizdir. Hangi meşrubatlara koku katılmışsa, isterse çok cüzi miktarda olsun, böyle meşrubatların içilmesi durumunda sadaka vâcib olacaktır. 

         Üsnan (çöven otu) da eğer onu görenin üsnan yahut sabun zannettiği kadar koku olursa, o zaman sadaka vâcip olacaktır. Eğer pek çok defa üsnan kullanılır ve gören onun koku olduğunu söylerse, o zaman dem vâcip olacaktır, hâlis sabunla yıkamada bir şey vâcip olmayacaktır. Ancak muhrimin kirini pasını gidermesi mekruhtur.

         Eğer koku ilaç olarak sürülür yahut kullanılan ilaçda gâlip miktarda koku olur ve pişirilmemiş olursa, bakılır. Eğer büyük bir uzuv miktarında yahut ondan fazla değil ise, sadaka vâcip olacaktır. Eğer büyük bir uzuv miktarı yahut daha fazlaysa, o zaman dem vâcip olacaktır.

         Bir yaraya pek çok defa kokulu ilaç sürülür yahut aynı yerde başka bir yara daha meydana gelir ve ona da ilaç sürülürse, yahut birinci yara iyileşmeden önce başka bir yerde bir yara daha meydana gelirse, her ikisi için bir ceza kifayet edecektir. Eğer ilk yara iyileştikten sonra ikinci bir yara meydana gelirse, ona da ilaç sürülürse, o zaman ikinci bir ceza daha lazım gelecektir.

         Zeytin yahut susam yağı eğer büyük bir uzuv yahut daha fazlaya koku olarak sürülürse, dem vâcip olacaktır. Eğer ondan az hisseye sürülürse, sadaka vâcip olacaktır. Yenilir veya deva amaçlı sürülürse, o zaman hiçbir şey vâcip olmayacaktır.

         Zeytin yahut susam yağı el ve ayaklarda oluşan çatlaklara sürülür yahut kulak veya burna damlatılırsa, bu durumda ne sadaka, ne de dem vâcip olmayacaktır.

         Zeytin yahut susam yağı gül, menekşe vs. koku yahut çiçek atılır yahut başka bir kokulu şey kâmil bir uzva sürülürse, dem vâcip olacaktır. Ondan azına sürülmüş olması durumunda ise sadaka vâcip olacaktır.

         Don yağı, tereyağı, badem ve ceviz yağının yenmesi ve sürülmesi câizdir. Misk, kâfur, anber gibi bizzat koku olan şeyler deva amaçlı kullanılsa da ceza vâcib olacaktır.

         Kokusuz sürme çekilmesi câizdir. Eğer kokulu olursa, sadaka vâcip olacaktır. İki defadan fazla sürülmesi durumunda da dem vâcip olacaktır.

         Eğer başın tamamı yahut dörtte bir hissesi kınayla boyanır, ancak kına sıvı olur katı olmazsa, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer katı bir vaziyette sürerse, o zaman iki dem vâcip olacaktır. Eğer tam bir gün yahut tam bir gece kına sürekli olarak kalırsa, eğer bir gün yahut bir geceden az kalırsa, o zaman bir dem bir de sadaka vâcip olacaktır. Bir dem koku, bir dem de başı örtme nedeniyle (bu erkeğin hükmüdür). Kadına bir tek dem vâcib olacaktır, çünkü kadının başını örtmesi memnû değildir.

         Sakalın tamamına yahut el içinin tamamına kına yakmayla da dem vâcip olmaktadır.

         Eğer çivit yaprağıyla elde edilen boya, başı örtecek kadar katı olur ve bir gün veya bir gece kalırsa, bir dem vâcip olacaktır. Eğer sıvı ise, o zaman hiçbir şey vâcip olmayacaktır. Fakat buna rağmen sadaka verilmesi evladır.

         Baş ağrısı nedeniyle de olsa hidab yapmayla ceza vâcip olacaktır.

         İhramdan önce başa yapışkan bir şey sürülür yahut başı kapama hükmünde olacak katı bir şey sürülürse, ihram esnasında onun bâkî bırakılması câiz değildir. Elbette başı örtmeyecek ölçüden az miktarda sıvı bir şeyin ihrama girme vaktinde başa sürülmesi câizdir. İhrama girdikten sonra bu kadar az bir şeyin sürülmesi de mekruhtur.


Vücuda sürülen şeyler başlıca üç kısımdır:

1) Renkli olan ve koku sayılan kokular. Örneğin kâfur, sandal, gül, zâferan, zencefil, tarçın, kına, reyhan, menekşe vs. Bunların herhangi bir şekilde kullanımıyla keffaret vâcip olacaktır. Hatta Fukaha’nın dediğine göre bu şeyler göze ilaç olarak sürülürse de keffaret vâcip olacaktır.

2) Kendinde koku bulunmayan ve koku hükmünde olmayan, ne de bir türlü kendilerinde koku yapılamayan şeyler. Örneğin don yağı. Lihâza ister o yenilsin, ister vücuda sürülsün, ister ayaklarda olan yarıklara doldurulsun. Her hâlukârda keffaret vâcip olmayacaktır.

3) Zât itibarıyla koku olmayıp kendisinden koku yapılan hem koku, hem de ilaç amaçlı kullanılan şeyler. Örneğin zeytin ve susam yağlarını bu şeylerde kullanma amacı muteber olacaktır. Eğer onlar yağlanma amaçlı kullanılırsa, koku hükmünde olacaktır. Eğer yemekte yahut ayaklarda oluşan çatlaklarda kullanılırsa, o zaman koku hükmünde olmayacaktır. Ancak şart şudur ki; bu şeyler hâlis olmalıdır. Eğer bu yağlara başka kokulu şeyler karıştırılırsa, o zaman onların hükmü de hâlis koku hükmünde olacaktır.

         Büyük uzvun tamamından azına koku sürmeyle ve küçük uzvun tamamına koku sürmeyle lazım gelen sadaka, kokunun miktarının az olması durumundadır. Eğer koku fazla olursa, o zaman dem vermek vâcip olacaktır. Bu durumda kokunun az ve çokluğuna itibar edilecektir, uzvun büyük, küçük olmasına değil, isterse uzvun dörtte bir hissesine sürülmüş olsun. Lihâza koku az olursa, o zaman büyük uzuvların tamamından azına, küçük uzuvların tamamına sürülmesi hâlinde sadaka lazım gelecektir, yani bu durumda uzva itibar edilecektir.

         Eğer ihramdan sonra muhrim bir uzvunu mutayyeb eder, sonradan terleme vs. ile kendiliğinden koku başka bir uzva müntakil olursa, bu durumda tek bir cinayet lazım gelecektir. 

         Kadının eline kına yakmasıyla dem vâcip olacaktır, çünkü el kâmil bir uzuvdur.

         Mekke-i Mükerreme’de Kâbetullah’ın Hacerü’l Esved rüknüne çoğu vakitlerde koku sürülü olmaktadır. Onun için ihramlı kimseler böyle durumlarda Hacerü’l Esved’in istilâmını öperek ve elle dokunarak yapmamalıdır, aksine işaretle yapmalıdırlar, tâ ki kokunun kullanımı lazım gelmesin.

         Eğer muhrim Hacerü’l Esved’i istilâm eder, ayağına yahut ellerine koku bulaşırsa, bakılır. Eğer bulaşan koku fazla olursa dem, yoksa sadaka vâcip olacaktır.

         Başın dörtte bir hissesine katı kına sürmekle de iki dem vâcib olacaktır. Bunlardan biri koku kullanma cezası, diğeri de başın dörtte birini örtme cezasıdır.


DIKISLI ELBISE GIYMEK

         Erkek için ihramlı iken dikişli elbise giymek yasaktır. Ondan murad bütün bedene yahut herhangi bir uzva göre yapılan elbiselerdir. Giyilen elbise vücudu yahut herhangi bir uzvu kuşatmalıdır, ister dikişli olması nedeniyle bu durum meydana gelsin, yahut bir şeyle yapıştırılarak, yahut yaparak veya herhangi bir yolla bu şekil meydana gelirse gelsin, elbise âdet ve mamüle mutabık kullanılmalıdır.

         Erkek ihram esnasında dikişli elbiseyi genel olarak giyildiği tarzda giyer. Eğer tam bir gün yahut tam bir gece giyilirse, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer bundan az bir saat giymişse, nısf, sa’, buğday tasadduk etmelidir. Eğer bir saatten de az giymişse, o zaman bir avuç buğday vermelidir. Eğer bir günden fazla giyerse, yine de bir dem vâcip olacaktır, isterse kaç gün giyerse giysin. Eğer gece sabah giyme niyetiyle çıkartılır ve her gün sabah giyip gece çıkartılırsa, bu durumda da bir tek dem vâcip olacaktır. Artık giymeyeceğim niyetiyle çıkartır ve ondan sonra tekrar giyerse, o zaman ister ilk keffareti versin, ister vermesin ikinci bir keffaret daha vâcip olacaktır. 

         Bir gün veya bir geceden murad gündüz yahut gecenin miktarıdır, isterse tam bir gece veya gündüz olmasın. Örneğin eğer bir kimse yarım günden yarım geceye kadar giyerse, yine de dem vâcip olacaktır.

         Tam bir gün yahut tam bir gece dikişli elbise giyilerek dem verilir ve elbise çıkartılmayarak devam giyilirse, o zaman ikinci bir dem daha vâcip olacaktır. Eğer henüz dem vermeden günlerce giydikten sonra çıkartırsa, o zaman bir tek dem vâcip olacaktır. 

         Eğer bir zarurete[3] binaen pek çok elbise giyerse, örneğin elbise şalvar, pijama, sarık veya bunların hepsini zaruret olmadan bir mecliste yahut farklı meclislerde bir gün veya bir gece giyerse, bir tek ceza vâcip olacaktır. Eğer bir elbiseyi zaruretten dolayı, birini de zaruretsiz giyerse, o zaman iki ceza vâcip olacaktır.

         Eğer bir elbise giymeye ihtiyaç olur, ikinci bir[4] elbise daha giyilirse, yahut takkeye zaruret olur, sarık da bağlanırsa, o zaman bir tek keffaret vâcip olacaktır, yahut bir kimsenin bir mecliste hem sarığa, hem de elbiseye ihtiyacı olur. Her ikisini de o vakitte giyerse, bir tek keffaret vâcip olacaktır. Eğer elbiseye zaruret olur, sarığa zaruret bulunmazsa, buna rağmen sarık da sarılırsa, o zaman iki keffaret vâcib olacaktır. Bir keffaret zaruret nedeniyle bir keffaret de zaruret olmadan giyme nedeniyledir.

         Dikişle elbise giyerek ihrama girilir veya bir gün giyilmeye devam edilirse, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer az giyilmişse, sadaka verilecektir.

         Ateş nedeniyle elbise giyilir, sonra ateş düşer, ancak elbise devam giyilirse, bundan sonra tekrar ateş başlar yahut başka bir hastalık meydana gelirse, o zaman ikinci bir keffaret vâcip olacaktır. Hülâsa şudur ki; her hastalık ayrı sebep sayılacaktır. Her biri için elbise kullanma nedeniyle müstakil keffaret vâcip olacaktır.

         Zaruret nedeniyle elbise giyilir, sonra zaruretin kalmadığına yakîn olur, ancak giyilmeye devam edilip elbise çıkartılmazsa, bu durumda bir tek keffaret vâcip olacaktır. 

         Her üç günde bir ateş yükselir yahut bir düşmanla mukabele olur, bu nedenle her gün elbisenin giyilip çıkartılması gerekirse, bu bir tek sebep sayılacaktır ve bir tek keffaret vâcip olacaktır. Eğer başka bir ateşli hastalık yahut mukabele için başka bir düşman gelirse, bu ikinci sebep sayılacaktır ve bundan dolayı ikinci bir keffaret daha vâcip olacaktır.

         Eğer elbise çadır gibi örtülür yahut izar gibi bağlanırsa, yahut şalvar alt tarafa bağlanırsa, hiçbir şey vâcip olmayacaktır. Yani dikişli elbiseyi mamulun hilaf-ı giymeden dolayı bir ceza vâcip olmayacaktır.

         Kaftan omuza alınır, düğmeleri bağlanmaz ve kollara giyilmezse, hiçbir şey vâcip olmayacaktır. Fakat bu şekilde giyinmek mekruhtur. Eğer düğmeler düğmelenir yahut kolları giyilirse, bu durumda bir gün veya bir gece giyilmesi hâlinde dem vâcip olacaktır, bundan azında ise sadaka vâcip olacaktır.

         Eğer bir kimsenin yanında sadece şalvar veya pijaması olur, başka elbisesi olmazsa, bundan dolayı onları sökmeden mamüle mutabık giyerse, bakılır. Eğer şalvar veya pijama söküldüğünde izar olabilecek kadar büyük olursa, o zaman[5] dem vâcip olacaktır, yoksa fidye vâcip olacaktır. 

         Kadının dikişli elbise giymesi câizdir, bundan dolayı ona hiçbir ceza aid olmayacaktır. 

         Eğer bir muhrim diğer muhrime elbise giydirirse, bu durumda ceza giydirene değil, giyene vâcib olacaktı. Ancak giydiren de günahkâr olacaktır. 

         İhram esnasında mest, ayakkabı, bot vs. giymek yasaktır. Eğer terlik yoksa, o zaman bu şeylerin topukları açıkta kalacak şekilde topukları kesilerek giyilmesi câizdir. Bundan dolayı bir ceza vâcip olmayacaktır. Eğer topuklar açıkta kalacak şekilde kesilmeden bu şeyler tam bir gün yahut tam bir gece kullanılırsa, o zaman dem vâcip olacaktır, yoksa sadaka vâcip olacaktır.

İzah: Bir tek günde pek çok âzâya elbise giymeyle bir tek cinayet lazım gelecektir, isterse farklı meclis ve vakitlerde giyilmiş olsun. Örneğin sabahleyin sarık takılır, öğlenleyin elbise giyilir, ikindi de pijama giyilirse, bütün bu durumlarda cinayet bir tek sayılacak ve bir günlük keffaret lazım olacaktır. Şart şudur ki; bütün giysiler zaruret nedeniyle giyilmiş olmalıdır yahut hepsi zaruret olmadan giyilmiş olmalıdır. Eğer bazıları zaruret nedeniyle, bazıları da zaruret olmadan giyilirse, o zaman cinayetler de mükerrer olacaktır, çünkü zaruret nedeniyle keffaret muhayyer olarak lazım gelmektedir. Zaruret olmaması durumundaki keffarette ise tahyir[6] yoktur. Gerekli olan cezanın verilmesi vâcip olmaktadır. Onun için zaruret ayrı sebep karar kılınmıştır. Zaruretsizliğin cinayeti de ayrı sebep sayılmıştır. Ben nedenledir ki; keffaret muhayyerede zebah, sadaka ve oruç tutma arasında tahyir olmaktadır, gayri muhayyerede ise bu ihtiyarlar bulunmamaktadır. Bunlar birbirine dâhil de olmamaktadır.


Tenbih:

Bir tek günde pek çok âzâya bir zarurete binaen elbise giyilir, ancak her uzvun zarureti farklı türden olursa, örneğin başağrısı nedeniyle sarık sarılır, şiddetli soğuk nedeniyle elbise giyilirse, bu durumda da bir tek muhayyere keffaret zaruret nedeniyle lazım gelecektir, çünkü mutlak zaruret ayrı sebep, zaruretin bulunmaması da ayrı sebep karar kılınmıştır. Bu tefrikin nedeni yukarıda yazılan tahyir ve âdemi tahyirdir. Bu şudur ki; libas cinayeti koku sürme, tıraş olma, tırnak kestirme vs. bu dört cinayetin bir özürden dolayı işlenmesi hâlinde ihtiyar olmaktadır, ister kişi dem versin, ister altı miskine fıtır sadakası miktarı versin, ister üç gün oruç tutsun mazeretsiz cinayet işlenmesi durumunda bu ihtiyar olmamaktadır, aksine vâcip olan keffaretin kat’i olarak verilmesi gerekmektedir. Eğer dem vâcip olursa, dem verilmelidir. Sadaka vâcip olursa, sadaka verilmelidir. Bunlara bedel oruç tutulmamalıdır, çünkü ihtiyari olmayan keffareti ihtiyari olan keffaretlere dâhil etme hükmü verilmemiştir. Yukarıda geçtiği gibi. Bir zarurete binaen bütün âzâlara elbise giyilmesi durumu bunun hilafınadır, çünkü sebep ve cinayet cinsi birdir, yani bütün elbiseler bir zarurete binaen bir gün giyilmiştir. Zaruret vücudun kısımlarına da şâmildir. Elbette eğer hakikatte cinayet cinsi muhtelif olursa, örneğin bir zarurete binaen saç tıraşı olunur, bir zarurete binaen elbise giyilir, bir zarurete binaen koku sürülür, bir zarurete binaen tırnak kesilirse, bu durumda her cinayetin muhayyere keffareti ayrı ayrı vâcip olacaktır, isterse cinayet sebebi bir tek olsun. Yani zaruret yahut gayrı zaruret. Eğer cinayetin cinsi birse bunun konumu şudur ki, hakikatte o cinayetin sebebine bakılacaktır. Lihâza sebep zaruret yahut gayri zaruret olursa, o zaman bir tek cinayet lazım gelecektir. Eğer önceki zaruret mürtefi olur, ikinci bir zaruret lâhik olursa, o zaman cinayet de müteaddid olacaktır.

Örneğin sabahleyin sarığa ihtiyaç olur, sarık sarılır, sonra bu zaruret kalmaz sarık çözülür. Bundan sonra öğlenleyin başka bir zaruret meydana gelir, bu yüzden elbise giyilirse, bu, iki cinayet sayılacaktır, ister ilk cinayetin keffareti verilsin, ister verilmesin. Eğer ilk zaruret aynen bâkî olur kalkmaz ve ikinci bir zaruret daha meydana gelir, bunun için de bir ihram yasağı terk edilirse, o zaman bir keffaret vâcip olacaktır. Örneğin bir kimsenin bir uzvunda çıban çıkar, o ona koku sürer, daha o iyileşmeden ikinci bir çıban çıkar, ona da koku sürerse, bu durumda bir ceza vâcip olacaktır, çünkü özür illeti bâkîdir. Cinayet cinsi de birdir, yani koku. Eğer özür illeti bir olur, ancak cinsi cinayet muhtelif olursa, örneğin bir çıban çıkar, ona koku sürülür, sonra ikinci bir çıban çıkarsa, ilk çıban da henüz bâkî olursa, isterse uzuv muhtelif olsun, ister müteaddid olsun. Sonra ikinci çıban üzerindeki kıllar hacamat yaptırmak için yahut öylesine kesilirse, bunun gibi bir özüre binaen başka sarık sarılır, sonra aynı özürden dolayı baş traş ettirilirse, bu durumda iki cinayet sayılacaktır ve iki ayrı keffaret verilecektir, çünkü cinayet cinsi muhteliftir, yani koku, saç kestirmek yahut sarık sarmak ve saç kestirmek.

Çıban üzerine koku, yahut bir ilaca koku katarak sürmekle dem aşağıdaki durumlarda vâcip olacaktır. Koku ilaçdan fazla olmalı ve ilaca katılarak pişirilmemiş olmalıdır. Çıban bir uzvun tamamına yahut daha fazlasına yayılmış olmalıdır. Eğer bir uzuvdan az olur ve o uzva hâlis koku yahut ilaca gâlip olan koku sürülürse, o zaman sadaka lazım gelecektir. Eğer ikinci defa sürülürse, dem vâcip olacaktır. Eğer koku ilaca katılarak pişirilirse, bir şey vâcip olmayacaktır. 

         Eğer çıban günlerce kalır ve üzerine defalarca ilaç sürülürse, bir dem vâcip olacaktır. Eğer ondan sonra aynı yerde yahut farklı yerde ikinci bir çıban daha çıkar, ilk çıban da henüz iyileşmemiş olursa, bu durumda aynı ilacın ikinci çıbana sürülmesi hâlinde de bir keffaret vâcip olacaktır. Elbette eğer ilk çıban iyileştikten sonra ikincisi çıkarsa, ister ilkine keffaret verilsin, ister verilmesin ikinci bir keffaret daha vâcip olacaktır.

Erkeğin ihram esnasında başını ve yüzünü örtmesi yasaktır. Kadın içinse sadece yüzünü örtmesi yasaktır. Eğer erkek ihram esnasında başını yahut yüzünün tamamını yahut başının ve yüzünün dörtte birini âdeten örtülen bir şeyle örterse, örneğin sarık, takke, dikişli veya dikişsiz başka bir elbise, ister kasten olsun, ister unutarak, ister uyku esnasında, ister uyanıkken, ister isteyerek, ister zorla, ister kendisi örtüversin, ister bir başkası örtsün, ister bir özre binaen olsun, ister hiçbir özür bulunmadan olsun. Her hâlukârda ceza vâcip olacaktır.

         Eğer tam bir gün yahut tam bir gece veya daha fazla baş veya yüz yahut onların dörtte biri bir örtüyle örtülürse, kadın da sadece yüzünü örterse, bir dem vâcip olacaktır. Eğer dörtte bir hisseden az yahut bir gün veya bir geceden az örtülürse, o zaman sadaka vâcip olacaktır. 

         Eğer baş âdeten örtülmeyen bir şeyle örtülürse, örneğin leğen, sepet, taş, demir, bakır, alüminyum, çelik, altın, gümüş, toprak, tahta, cam vs. ister başın tamamı, ister bir bölümü örtülsün, hiçbir şey lazım gelmeyecektir.

         Eğer muhrim başına çamur sıvarsa, o zaman ceza vâcip olacaktır. 

         Eğer uykulu bir kimse muhrimin başını örter yahut elbise giydirirse, bakılır. Eğer mazeretsiz böyle yapılmışsa, o zaman dem hatmi olacaktır. Eğer bir özre binaen böyle yapılmışsa, o zaman dem ihtiyarî olacaktır ve bu ceza muhrime ait olacaktır.

Kadın üzerine başını örttüğü için bir şey gerekli olmayacaktır. Eğer kadın başını açarsa, yine bir şey vermesi gerekmeyecektir, çünkü ona başını örtmesi sâtir nedeniyle emredilmiştir. Açtığı için de setri terk etme nedeniyle günahkâr olacaktır. Kadının başını örtmesi yahut açması ihram yasaklarından değildir. 

         Eğer başka bir zarurete binaen takke giyilirse, başın bir bölümü açık kalır ve zaruret olmadan önce üzerine sarık takarsa, bu durumda başını takkeden hâli olan kısmına gereksiz yere sarık sarma keffareti ayrıca vâcib olacaktır. Eğer başın takkeden hâli olan bu kısmı başın dörtte bir hissesine eşit olursa, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer dörtte birden az olursa, o zaman sadaka lazım olacaktır ve bu iki ayrı cinayet sayılacaktır. Bunlardan biri zarurettir diğeri de âdemî zaruretdir, isterse uzuv bir tek olsun (فَافْهَمْ).

         Başın hangi hissesinde takke varsa, oraya sarılan sarık mütedâhil olacaktır.

         Başın dörtte bir hissesi ve yüzün dörtte bir hissesi, başın tamamı ve yüzün tamamı hükmündedir, isterse kına yahut çamurla örtülmüş olsun. Elbette kınayla örtülmesi hâlinde iki dem vâcip olacaktır. Bunlardan biri örtme, diğeri de koku nedeniyledir. Kulak, burun ve boynun örtülmesinde bir sakınca yoktur. Çeneden aşağı sarkan sakalın hükmü de budur. Elbisesiz eli burna koymak câizdir, elbiseyle mekruhtur. 

         Bir hastalık bulunmadan başa yahut yüze sargı sarılırsa, ister dörtte bir hisseden azına sarılmış olsun. Bu mekruhtur. Zaruret nedeniyle sarılırsa, mekruh değildir. Ancak her iki durumda da eğer tam bir gün yahut tam bir gece sarılı kalırsa, sadaka verilmesi gerekli olacaktır. Eğer dörtte bir hissesinden fazlasına sarılmışsa, o zaman dem vâcip olacaktır. Lihâza zaruret durumunda keffaret ihtiyarî olacaktır. Öyleyse eğer sadaka vâcip olmuşsa, o zaman bunda bir miskine sadaka verme yahut bir gün oruç tutma arasında ihtiyar olacaktır. Eğer dem vâcip olursa, o zaman dem altı miskine sadaka ve üç gün oruç tutma arasında ihtiyar olacaktır. Zaruret olmadan işlenenen cinayetlerde ise bu ihtiyar olmayacaktır.


SACLARIN VEYA KOLTUK ALTI TIRAS:

Soru şudur; her koltuk altı maksud bilhalakdır. Lihâza her iki koltuk altı tıraş edilmesi durumunda iki ayrı dem vâcip olmalıdır. Hâlbuki siz bir tek dem’i vâcip kılıyorsunuz.

Bu sorunun cevabı şudur; eğer muhrimin iki cinayeti bir türden olursa, ona bir tek zaman vâcip olmaktadır. Nitekim eğer muhrim nure (bir çeşit kıl dökücü) ile vücudundaki bütün kılları temizlerse, ona bir tek dem vâcip olacaktır. Lihâza bunun gibi her iki koltuk altını tıraş etmeyle de bir tek dem vâcip olacaktır. Vücûb-u dem konusunda koltuk altlarını yontmak ve tıraş olmak müsâvidir.

Eğer muhrim bıyıklarını tıraş eder yahut kısaltırsa, o zaman iki âdil şahsın kararıyla ona keffaret yahut ceza vâcip olacaktır. Şöyle ki; iki âdil kimse tıraş edilen yahut kısaltılan bıyıkların sakalın dörtte birine olan nisbetine bakacaktır. Yani sakalın dörtte birine eşit mi yoksa dörtte birinden az mı olduğuna bakmalıdır ki; bu ölçü yapılarak sadaka vâcip olacaktır. Örneğin eğer kesilmiş bıyıklar sakalın dörtte birinin dörtte biri olursa, ona bir keçinin kıymetinin dörtte biri vâcip olacaktır.

         Saçların tıraş edilmesi, kısaltılması, yontulması ya da kıl dökücüyle temizlenmesi ve yakılması. Bütün bunların hükmü aynıdır. Cezada bir fark meydana gelmemektedir.

         İster kişi saçlarını kendisi tıraş etsin, ister zorla, ister gönül rızasıyla, ister âmeden, ister unutarak bütün durumlarda ceza vâcip olacaktır. 

         Eğer ihramdan çıkmadan evvel baş yahut sakalın dörtte biri yahut daha fazlası tıraş edilir veya ettirilirse, dem vâcip olacaktır. Bundan azında ise sadaka vâcip olacaktır. 

         Kadın eğer ihramdan çıkmadan önce bir parmak miktarı başının dörtte birini yahut fazlasından saçını aldırırsa, dem vâcip olacaktır. Dörtte birden azında ise sadaka vâcip olacaktır. 

         Ensenin tamamı yahut bir koltuk altının tamamı veya etek tıraş olmayla dem vâcip olacaktır. Bundan azında ise sadaka vâcip olacaktır. 

         Göğüsün, kalçanın ve baldırın bütün kıllarını kesme ve bıyıkların kısalttırılmasıyla sadaka vâcip olacaktır. 

         Eğer hacamat yapılan yeri tıraş ettirerek hacamat olursa, dem vâcip olacaktır. Eğer sadece orayı tıraş ettirip hacamat olmazsa, o zaman sadece sadaka vâcip olacaktır. 

         Eğer kel bir kimsenin başında başın dörtte bir hissesi kadar saç olur, onu tıraş ettirirse, dem vâcip olacaktır, ondan azında ise sadaka vâcip olacaktır.

         Eğer bir tek mecliste saç, sakal, koltuk altları ve bütün bedenin kılları tıraş edilmişse, bu durumda sadece tek bir dem vâcip olacaktır. Eğer muhtelif meclislerde tıraş olmuşsa, o zaman her meclisin hükmü ayrı ve her birinin cezası müstakil olacaktır. 

         Bir kimse başını tıraş eder ve ceza olan dem’i verir, ondan sonra Allah korusun sakalını tıraş ettirirse, ikinci bir dem daha vâcip olacaktır.

         Eğer dört ayrı mecliste başın dörtte birini kestirerek arada keffaret vermeden önce bütün başını tıraş ettirirse, bu durumda sadece bir tek dem vâcip olacaktır, (çünkü mahalli cinayet birdir).

         Bir kimse başının farklı yerlerinden azar azar saçını tıraş ettirirse, bakılır. Eğer hepsinin toplamı başın dörtte birine eşit yahut fazla olursa, dem vâcip olacaktır, yoksa sadaka vâcip olacaktır. 

         Eğer ekmek pişirirken saçın bir kısmı yanarsa, sadaka verilmelidir. Eğer hastalık nedeniyle dökülür yahut uyurken yanarsa, o zaman hiçbir şey vâcip olmayacaktır. 

         Eğer abdest alırken yahut bir şekilde saç yahut sakalın üç kılı koparsa, bir avuç buğday tasadduk edilmelidir. Eğer kişi kendisi kopartırsa, o zaman her bir kıla bedel olarak bir avuç buğday sadaka olarak vermelidir. Eğer üç kıldan fazlaysa, o zaman yarım sa’ buğday tasadduk etmelidir.

         Eğer bir muhrim diğer muhrimin başının dörtte birini tıraş ederse, bu durumda tıraş edene sadaka, tıraş edilene ise dem vâcip olacaktır. 

         Eğer ihramlı bir kimse ihramda olmayan bir kimsenin saçını tıraş ederse, ihramsız kimseye bir şey gerekmeyecektir. Muhrim az çok sadaka vermelidir. Eğer ihramsız kimse ihramlı kimsenin saçını tıraş ederse, o zaman tıraş eden tam bir sadaka (nısf sa) tıraş edilenden dem vermelidir. 

         Eğer saçını kestirmeden hacamat olursa, bir şey vâcip olmayacaktır, çünkü kan aldırmak ihram yasaklarından değildir.

         Eğer bir kimse dört ayrı mecliste başını dörde taksim ederek traş ettirirse, daha önceki hisselerin keffaretini henüz vermemişse, bu durumda bir tek keffaret olacaktır, çünkü mahalli cinayet birdir. Eğer bir hissenin keffareti verilmişse, o zaman ikinci hisse içinde müstakil keffaret olacaktır.

         Eğer başın dörtte bir hissesi bir zarurete binaen, dörtte bir hissesi zaruret bulunmadan tıraş ettirilirse, isterse bir tek mecliste olsun yahut başın dörtte bir hissesi bugün, dörtte bir hissesi de yarın tıraş ettirilirse, ister her iki hisse bir zaruret nedeniyle yahut hiçbir zaruret olmadan tıraş ettirilmiş olsun, isterse önceki hissenin keffareti verilmemiş olsun. Her hâlukârda iki cinayet karar kılınacaktır.

         Eğer biri bıyıklarının tamamını tıraş eder yahut bir kısmını tıraş eder yahut kısaltırsa, sadaka vermesi vâcip olacaktır, çünkü bıyıklar sakalın dörtte bir hissesine ulaşmakmamaktadır.

         Eğer saçlar kendiliğinden dökülürse, bir şey vâcip olmayacaktır, çünkü ihramdan önce kopmuş olması muhtemeldir, ya da kendiliğinden çıkmıştır. Lihâza eğer muhrimin fiiliyle dökülür, o da bunun farkında olursa ki; benim filimle döküldü, o zaman ceza vâcip olacaktır. 

         Muhrim eğer muhrim yahut muhrim olmayan kimsenin bıyıklarını keser yahut kısaltırırsa veya tırnaklarını keserse, bu durumda her ne isterse tasadduk etmelidir.

         Hacılar Mina’da bütün amellerden fariğ olur, sadece halak bâkî olursa, bu durumda onların birbirlerini tıraş etmeleri helâl ve câiz olacaktır, herhangi bir ceza da vâcip olmayacaktır, çünkü artık onların bu fiili yapması mübahtır. Ancak tıraş olmadan önce tırnak vs. kesilmemelidir. Tıraş eden kimsenin de önce kendi saçını tıraş etmiş olması gerekli değildir.


TIRNAKLARI KESMEK

Soru şudur: Gass-ı ezfar tırnakları kesme cinsi vâhiddir. Cinayetlerde cins vâhid olduğunda keffaret müteaddid olmamaktadır, isterse emkine (mahal) muhtelif olsun. Nitekim eğer muhrim farklı meclislerde saçını tıraş ettirirse, ona bir tek keffaret vâcip olacaktır. Bunun gibi eğer remyin tamamı terk edilirse, bir tek keffaret lazım olmaktadır, isterse reymin emkine ve ezminesi (yeri ve zamanı) muhtelif olsun.

Bu sorunun cevabı şudur:

Burada iki şey vardır. Bunlardan biri maksad ve mahallin müttehid olmasıdır, diğeri de maksad ve mahallin muhtelif olmasıdır. Lihâza her ikisi müttehid olursa, o zaman hiç şüphesiz bir tek dem vâcip olacaktır. Her ikisi muhtelif olduğunda ise müteaddid keffaret vâcip olacaktır. Maksat müttehid olup mahal de müttehid olursa, o zaman ittihad ciheti kavi olduğu için bir tek keffaret lazım gelecektir. Eğer maksat muhtelif olup mahal de muhtelif olursa, o zaman ihtilaf ciheti kavi olduğu için müteaddid keffaret vâcip olacaktır. Bu tafsilat göz önüne geldiğinde sadedinde olduğumuz konuda ihtilaf-ı meclis durumunda keffaretin müteaddid vâcip olması, ittihad-ı meclis durumunda ise sadece bir tek keffaretin vâcip olması tamamen vazihdir. Bunun üzerine başın tıraş edilmesi itirazı şunun için olmayacaktır ki; onda maksad ve mahal her ikisi de müttehiddir. Sadedinde olduğumuz meselede ise mahal muhteliftir. Remyin terki meselesine gelince; bunda bir tek dem vâcip olmasının nedeni şudur ki; remyin mânâsı hacda bir nüsuktur. Bir nüskun terki öyle cinayettir ki, onunla edâ nâkıs olmaktadır. Eda itibarıyla remyin tamamı bir tek nüsuktur. Bir nüskun fevt olmasıyla edâ nâkıs olacaktır. Lihâza bir tek cabir vâcip olacaktır, sadedinde olduğumuz mesele ise bunun hilafınadır, onda öyle cinayet vardır ki, onunla ihram mecruh olacaktır. Hangi cinayet müstakil olarak mucib-i cerh olursa, o zaman her cerh için ayrı keffaret vâcip olacaktır.

Allame Zele-i rahmetullahi aleyh, Şeyheyn’in delilini şu şekilde zikretmiştir. Zikri geçen âzâlar hakikat itibarıyla mütebayindir. Biz burada cinayeti, mânevî itibarla vâhid karar kıldık. Cinayet maksad, yani faydalanma bakımından müttehiddir. Lihâza meclis müttehid olduğunda mânâya itibar edilecektir ve bunun mucibi bir dem olacaktır, meclis muhtelif olduğunda ise hakikate itibar edilecektir. Muhtelif meclislerde farklı giyinme ve farklı koku sürünmede olduğu gibi.

         Eğer muhrim bir elin beş tırnağını yahut bir ayağın beş tırnağını keserse, yine ona dem vâcip olacaktır, çünkü el ve ayakların toplam parmakları yirmidir, beş parmak yirminin dörtte biridir, vücud-u dem hakkında dörtte bir külün kayyum makamıdır. Başın dörtte birini tıraş etmek, başın tamamını tıraş etmenin kayyum makamı olduğu gibi.

         Eğer muhrim beş tırnaktan az keserse, ona sadaka vâcip olacaktır, yani her tırnağa bedel olarak sadaka vermesi vâcip olacaktır. İmam Züfer rahmetullahi aleyh’e göre üç tırnağın kesilmesiyle de dem vâcip olacaktır. İmam-ı Azam rahmetullahi aleyh’in evvelki görüşü de budur, çünkü bir el veya bir ayağın tırnaklarından üç tırnak onların ekseridir. Ekser külün kayyum makamı olmaktadır. Lihâza nasıl bir el yahut bir ayağın beş tırnağının kesilmesiyle dem vâcip oluyorsa, bunun gibi üç tırnağın kesilmesiyle de dem vâcip olacaktır. Her tırnak için sadakanın vücubuna gelince; kesmeyle dem’in vâcip olduğu en asgarî had bir elin yahut bir ayağın tırnaklarının kesilmesidir. Aslında iki el ve iki ayak dördünün tırnaklarının kesilmesiyle dem vâcip olmuştur. Biz bir defa bir el yahut ayağın tırnağını kesmeyi külün kayyum makamı yaptık. Artık elin ekser tırnakları külün kayyum makamı yapılamayacaktır, yoksa bu silsile devam edip gidecektir, çünkü eğer üç tırnakla da dem vâcip olursa, o zaman iki tırnak kesildiğinde biz deriz ki; o iki tırnağını kesmiştir. Bu üçün ekser hissesidir, ekser külün kayyum makamı olmaktadır. O zaman iki tırnak kesmeyle de dem vâcip olacaktır. Bir buçuk ve bir tırnakla da bu silsile devam edecektir, çünkü bir buçuk ikinin, bir de bir buçuğun ekser hissesidir.

         Eğer muhrim iki el ve ayağının farklı yerlerinden beş tırnağını keserse, bu durumda Şeyheyn’e göre ona sadaka vâcip olacaktır, yani her bir tırnağa bedel olarak sadaka vermesi lazım gelecektir. İmam Muhammed rahmetullahi aleyh’e göre bu durumda dem vâcip olacaktır. İmam Muhammed’in delili kıyasdır. Yani nasıl bir elin beş tırnağı yahut bir ayağın beş tırnağının kesilmesiyle dem vâcip oluyorsa, bunun gibi farklı yerlerden beş tırnağın kesilmesiyle de dem vâcip olacaktır.

Şeyheyn’in delili şudur ki; cinayet rahat ve zinet elde etmeyle kâmil olmaktadır. Farklı yerlerden tırnağın kesilmesi mucib-i eziyet ve mucib-i ayıptır. Lihâza bu durumda rahat ve zinet olmamıştır. Onun için cürüm kâmil olmayacaktır. Cürüm kâmil olmayınca dem de vâcip olmayacaktır.

Başın farklı yerlerinden tıraş edilmesi bunun hilafınadır ki; çünkü bu insanların âdetidir. Lihâza bu mucib-i eziyet ve ayıp olmayacaktır. Mucib-i eziyet olmayınca cürüm kâmil olacaktır. Cürüm kâmil olunca bu şekilde saçı tıraş etmeyle de dem vâcip olacaktır, çünkü cinayetin kasır olması durumunda her bir tırnağa bedel sadaka vâcip olmaktadır. Onun için burada da her tırnağı kesmekle sadaka vâcip olacaktır. Beş tırnaktan fazla farklı yerlerden kesilirse, o zaman her tırnağa bedel olarak sadaka vâcip olacaktır. Elbette eğer sadakaların toplamı bir demin kıymetine ulaşırsa, o zaman onun kıymetinde biraz eksiltilmelidir, çünkü dem kemâl-i cürüm üzerine vâcip olmaktadır. Burada kâmil cürüm meydana gelmemiştir. Lihâza dem vâcip olmayacaktır, aksine her bir tırnağa karşın sadaka vâcip olacaktır. Eğer sadakaların toplam maliyeti bir demin kıymetine ulaşırsa, o zaman bundan biraz az verilmelidir, tâ ki dem verme lazım gelmemiş olsun.

         Eğer muhrimin tırnağı kendiliğinden kırılarak sarkar, muhrim de onu kopartırsa, ona sadaka vs. bir şey gerekli olmayacaktır, çünkü kırılan tırnak artık büyümeyecektir. Onun için o Harem’deki kuru otlara müşâbih olmuştur. Haremdeki kuru ot ve ağaçlar eğer kesilirse, hiçbir şey vâcip olmayacaktır. Aynı şekilde kırılan tırnağı koparmaktan dolayı da bir şey vâcip olmayacaktır.


MÜTEFERRİKAT

Eğer bir el yahut bir ayak yahut iki el veya iki ayak veya her dördünün tırnakları bir tek mecliste kesilirse, o zaman bir tek dem vâcip olacaktır. Eğer dört uzvun tırnakları dört muhtelif mecliste kesilirse, o zaman dört ayrı dem vâcip olacaktır. Bunun gibi eğer bir mecliste bir elini, diğer mecliste de diğer elinin tırnakları kesilirse, o zaman da iki dem vâcib olacaktır.

         Eğer beş tırnaktan az keser yahut farklı yerlerde keserse, örneğin bir elden iki, diğerinden üç tırnak keser yahut farklı yerlerden 16 tırnak keserse, yani her uzuvdan dört tırnak. Her üç durumda da her tırnağa bedel olarak tam sadaka, yani nısf sa’ buğday vermek vâcip olacaktır. Fakat eğer bütün tırnakların sadakası dem’in kıymetine eşit olursa, o zaman biraz eksiltilmelidir, tâ ki demin kıymetinden az olsun. Kalil ve kasirin hükmü bir olmasın.

         Bir kimse bir mecliste bir elinin, diğer mecliste diğer elinin tırnaklarını keserse, iki dem vâcib olacaktır, ister ilk kefareti vermiş olsun, ister olmasın. Çünkü her uzuv ayrıdır, meclis de müteaddittir. Eğer üçüncü mecliste bir ayağın, dördüncü mecliste de diğer bir ayağın tırnakları kesilirse, o zaman dört ayrı dem vâcip olacaktır.

         Eğer muhrim olan kimse diğer bir muhrimin yahut ihramda bulunmayan bir kimsenin tırnağını keserse, onun hükmü de saçlarda geçen hüküm gibidir.

         Kırılan tırnağın kopartılmasıyla bir şey vâcip olmayacaktır.

         Eğer bir kimse ihram esnasında elini parmak ve tırnaklarıyla birlikte keserse, ona ne dem, ne de sadaka vâcip olmayacaktır.


Şer’î özürler başlıca şunlardır:

Eğer bir özür nedeniyle bir cinayet işlenmiş ve dem vâcip olmuşsa, bu durumda kişi zengin olsa da muhayyerdir. İster dem versin, ister üç sa’ buğdayı altı miskine taksim etsin, ister üç gün[7] oruç tutsun. Eğer sadaka vâcip olursa, o zaman oruç ve sadaka arasında muhayyer olacaktır. Mazeretsiz cinayet işlenmesi durumunda hangi yerlerde dem yahut sadaka vâcip olursa, oralarda dem veya sadaka müteayyin olarak vâcip olacaktır. Orada oruç tutma seçeneği bulunmamaktadır.

Şer’î özürler başlıca şunlardır:

1) Her türlü ateşli hastalık.

2) Şiddetli soğuk.

3) Yara; ister çıban ister silah yarası vs. olsun.

4) Yarım yahut tam başağrısı.

5) Şiddetli sıcak.

6) Başta çok miktarda bitin oluşması.

7) Hacamat olmak.

8) Hastalık yahut soğuktan helâk olma zannın gâlip olması.

9) Savaş için silah kuşanmak.

         Demin cinayetten önce kesilmesi kâfi değildir, sonradan kesilmesi şarttır.

         Sadaka buğday yahut bir buğday unundan yarım sa’ arpa, hurma, kuru üzümden ise tam bir sa’ verilmelidir. Bunların kıymetinin verilmesi de câizdir, hatta efdaldir. Hangi dem-i cinayet, kâmil bir ihram yasağını bir özür bulunmadan yapma ile gerekli olursa, bunun gibi hangi sadakanın mazeretsiz nakıs bir ihram yasağını işlemeden dolayı verilmesi gerekirse, o zaman vâcip olan şeyin verilmesi gerekli olacaktır. Onların yerine fakirlere sadaka vermek yahut oruç tutma ihtiyarı olmayacaktır.

         Hangi dem-i cinayet, kâmil bir ihram yasağını bir özüre binaen işleme nedeniyle vâcip olmuşsa, bunda şu ihtiyar vardır ki; ona bedel olarak oruç tutulsun, sadaka verilsin yahut Harem’de kurban kesilsin. Hangi cinayette sadaka nakıs bir ihram yasağını bir mazerete binaen yapma nedeniyle vermek gerekirse, onda şu ihtiyar vardır ki; oruç tutulmalı yahut sadaka verilmelidir. Lihâza bu sadaka şu ihtiyarda vardır ki; kişi onun kıymetini versin ya da bir dem satın alıp yemeği pişirtilerek Harem’in miskinlerine yedirsin. İhram yasağına bir mazeretten dolayı uymama nedeniyle vâcip olan demin kıymetini fakirlere vermede de kişi muhayyerdir.


Şehvetle bir kadını öpmek, sarılmak vs.

         Şehvetle bir kadını öpmek, sarılmak, ön veya arka yolun dışında cimâ yapmak, tenasül uzuvlarını birbirine değdirmek ve bütün bu durumlarda ister inzal olsun ister olmasın dem vâcip olacaktır.

         Eğer bir kimse bir kadına şehvetle bakar yahut tasavvur eder ve inzal olursa yahut ihtilam olursa bütün bu durumlarda guslün dışında bir şey vâcip olmayacaktır.

         Eğer bir kimse elle doyum alır, hayvan yahut ölü bir kadına temas eder yahut kabili şehvet olmayan küçük bir kız çocuğuyla cimâ ederse bakılır. Eğer inzal olmuşsa dem vâcip olacaktır. Yoksa hiçbir şey vâcip olmayacaktır. Hac da fâsid olmayacaktır. Elbette bu gibi çirkinliklere müptela olmanın günahı ayrı bir şeydir.

         Eğer bir kimse kubul yahut dübürden cimâ ederse, bakılır eğer haşefe kaybolursa ister uyku hâlinde, ister uyanık, ister rızayla, ister zorla, ister özürlü, ister özürsüz, ister âmeden, ister unutarak yapılmış olsun, inzal olunsun yahut olunmasın bütün bu durumlarda eğer Arafat vakfesinden önce bu fiil yapılmışsa, o zaman hac fâsid olacaktır. Eğer kadın ve erkek her ikisi de ihramlı ise o zaman her ikisine birer dem vâcip olacaktır. Küçükbaş bir hayvan kifayet edecektir.

Haccın geriye kalan efalleri bundan sonra sahih hac gibi edâ edilmeli ve ihram yasaklarından geri durulmalıdır. Eğer bundan sonra da herhangi bir cinayet sâdır olursa onun keffareti de vâcip olacaktır. Gelecek yıl bu haccın kazâsı da vâcip olacaktır. İsterse hac nâfile olsun. Bu duruma müptela olan kimseler haccın geriye kalan efallerini edâ etmeden ihramdan çıkamayacaklardır. Gelecek yıl kazâ yaparken kişinin zevcesinden ayrılması vâcip değildir. Ancak eğer tekrar cimâya müptela olma endişesi olursa o zaman ihrama girme vaktinde ayrılmaları müstehap olacaktır.

         Eğer Arafat vakfesinden sonra tıraş olmadan ve ziyaret tavafını yapmadan önce cimâ yapılırsa, o zaman hac fâsid olmayacaktır. Ancak böyle bir kimse üzerine bedene, (yani bir deve veya sığır) kurban etmesi vâcip olacaktır, küçükbaş hayvan kifayet etmeyecektir.

         Eğer tıraş olduktan sonra[8] ziyaret tavafından önce yahut ziyaret tavafından sonra ve tıraş olmadan önce cimâ yapılırsa, o zaman küçükbaş bir hayvan vâcip olacaktır, hac da fâsid olmayacaktır.

         Tavaf ve tıraştan sonra cimâ yapmayla bir şey vâcip olmayacaktır.

         Tıraş olma ve tavaf yapmadan önce cimâ yapılır, bundan sonra cimâ tekrarlanır ve ikinci cimayla ihramdan helâl olmaya niyet edilmezse, bakılır; eğer bir tek mecliste iki defa cimâ yapılmışsa, o zaman bir bedene vâcip olacaktır. Eğer iki ayrı mecliste yapılmışsa, o zaman ilk cimâ için bir bedene, ikinci içinse bir küçükbaş hayvan vâcip olacaktır. Eğer ikinci cimâ ihramdan çıkma niyetiyle yapılırsa, o zaman meclis[9] farklı olsa da bir tek bedene vâcip olacaktır.

         Eğer hacc-ı kıran yapan kimse umre, tavaf ve Arafat vakfesinden önce cimâ yaparsa, o zaman hac ve umre her ikisi de fâsid olacaktır, dem-i kıran’da bu durum da sâkıt olacaktır. Bu durumda hem hac ve umrenin kazâsı vâcip olacaktır, hem de hac ve umrenin fâsid olması nedeniyle iki dem vâcip olacaktır. Ayrıca ifsâd edilen hac ve umrenin geriye kalan efallerini tamamlamak da vâcip olacaktır.

         Eğer karin, tavaf ve Arafat vakfesinden sonra tıraş olmadan ve ziyaret tavafını yapmadan önce cimâ yaparsa, hac ve umre fâsid olmayacaktır. Ancak bir bedene bir de küçükbaş kurban vâcip olacaktır, kıran dem’ini vermesi de gerekli olacaktır.

         Eğer karin Arafat vakfesinden önce umre tavafını tamamladıktan yahut ekser şavtlarını yaptıktan sonra cimâ yaparsa, bu durumda sadece hac fâsid olacaktır, umre fâsid olmayacaktır. Haccın kazâsı ve iki küçükbaş kurban vâcip olacaktır. Bunlardan biri haccın ifsadı, diğeri de umre ihramında cimâ yapma nedeniyledir, kıran dem’i de sâkıt olacaktır. Eğer başını tıraş ettikten sonra ziyaret tavafı tamamlanmadan veya ekser şavtını yapmadan önce cimâ yaparsa, bu durumda iki küçükbaş kurban vâcip olacaktır. Bazıları “hac için bedene vâcip olacaktır, umre için de bir şey vâcip olmayacaktır” demiştir. İbn Humman rahmetullahi aleyh bunu tasvip etmiştir. Eğer tıraş olmadan önce ziyaret tavafının dört şavtını yapar ve tıraş olmadan cimâ yaparsa, o zaman iki dem vâcib olacaktır.

         Mecnun yahut büluğ çağına yakın bir oğlan çocuğu cimâ yaparsa, onların hac ve umreleri fâsid olacaktır, fakat onlara ceza ve kazâ vâcip olmayacaktır. Hac ve umrenin geri kalan efallerini tamamlamaları da vâcip olmayacaktır, ancak istihbaben onlara geriye kalan efaller tamamlatılmalıdır.

         Kadın, erkek, köle ve hürün ihram hâlinde cimâ yapma hükmü aynıdır.

         Eğer cimâ esnasında ihram bağlanırsa, bu durumda hac fâsid olacaktır. Haccın geri kalan efallerini yerine getirmek vâcip olacaktır.

         Müfridin haccı fâsid olursa, onun üzerine sadece haccın kazâsı vâcip olacaktır, umrenin değil.

         Umre yaparken eğer tavafın dört şavtını yapmadan evvel cimâ yapılırsa, umre fâsid olacak, bir dem de vâcip olacaktır. Bu durumda umre efallerinin tamamı tamamlanmalı ve umre kazâ yapılmalıdır. Eğer dört şavt yaptıktan sonra cimâ yapılırsa, o zaman umre fâsid olmayacak ve bir dem vâcip olacaktır.

         Umre yapan kimse tavaftan sonra say’dan önce yahut tavaf ve say’dan fariğ olduktan sonra tıraş olmadan cimâ yaparsa, o zaman umre fâsid olmayacaktır, ancak bir dem vâcip olacaktır. Tıraş olduktan sonra cimâ yapılırsa, bir şey vâcip olmayacaktır.

         Umre yapan eğer ikinci defa aynı mecliste cimâ yaparsa, o zaman ikinci defa için de bir dem vâcip olacaktır.


CİMÂ İLE BEDENE VÂCİP OLMASININ ŞARTLARI

1) Vukûf-u Arafat’tan sonra cimâ yapmak.

2) Ziyaret tavafı ve tıraş olma

Her ikisinden önce cimâ yapmayla bedenenin vücûbu Cumhur-u Fukaha’ya göredir ancak bazı muhakkiklere göre, ister tavaf ve tıraştan önce veya tavaftan önce tıraştan sonra olsun, her hâlukârda bedene vâcip olacaktır.

3) Cima bir kez yapılmalıdır. Eğer tekrar yapılırsa, o zaman fail ve mefûle birinci cimâ nedeniyle bedene (büyükbaş hayvan), ikinci cinayet nedeniyle de dem lazım gelecektir.

         Baliğ olmayan veya mecnun kimse eğer Arafat vakfesinden evvel cimâ ederse, kendilerine cinayet ve kazâ vâcip olmasa da, onların haccı da fâsid olacaktır. Eğer ihramlı bir kişi baliğ olmayan yahut mecnun birisiyle cimâ yaparsa, kişinin haccı fâsid olacaktır, sabi ve mecnun hükmü ise namazda konuşan sabinin namazının, oruçlu iken yiyen sabinin orucunun bozulması gibidir. Bu durumlarda ona namazın ve orucun kazâsı vâcip olmamaktadır. Aynı şekilde haccın kazâsı da vâcip olmayacaktır.

         Tıraş ve ziyaret tavafını yaptıktan sonra cimâ yapmayla haccın say’i bâkî olsa da, bir şey vâcip olmamaktadır, çünkü artık ihram mahzuratları onun için helâl olmuştur.

Bir Soru ve Yanıtı:

Eğer bir kimse dokuz Zilhicce’den sonra gelen gecenin bir hissesinde Arafat vakfesi yaparsa, o 9 Zilhicce günü güneş batımına kadar vakfeyi uzatmayı terk etmiştir. Onun için ona dem vâcip olmalıdır. Hâlbuki ona dem vâcip değildir?

Bu sorunun cevabı şöyledir;

Güneşin batımına kadar vakfeyi uzatmak, 9 Zilhicce günü vakfe yapan kimseye vâcibtir, gece vakfe yapana ise vâcip değildir. Lihâza böyle bir kimse üzerine terk-i vâcip suçlaması yapılamayacaktır. Terk-i vâcip suçlaması yapılamayınca da ona dem vâcip olmayacaktır.

         Eğer bir kimse güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılıp, güneş battıktan sonra dönerek imamla birlikte çıkarsa, bu durumda zâhirî rivâyete göre dem sâkıt olmayacaktır, çünkü önceki çıkmadan dolayı vakfeden giden vaktin telafisi mümkün değildir. Onun için vâcip olan dem sâkıt olmayacaktır. Elbette eğer böyle bir kimse güneş batmadan önce Arafat’a döner ve güneş battıktan sonra çıkarsa, bu durumda İmam Züfer’e göre dem yine sâkıt olmayacaktır. İmam-ı Azam ve Sahibeyn’e göre ise sâkıt olacaktır.

         9 Zilhicce günü güneş batıncaya kadar Arfat’a ulaşmak; eğer semâvî bir özür nedeniyle tehir olmuşsa, o zaman dem vâcip olmayacktır. Eğer gaflet veya bir mahlûk tarafından meydana gelen bir özürden dolayı gecikme olmuşsa, o zaman dem vâcip olacaktır.


HALKI, (YANİ TIRAŞ OLMAYI), NAHR GÜNLERİNDEN SONRAYA BIRAKMAK

Nahr günü dört efal bi’t-tertip edâ olmaktadır. Önce Akabe cemresinin remyi, sonra karin ve mütemetti hakkında kurban kesme, sonra tıraş olma, sonra da ziyaret tavafı yapma. Burada şu soru kaynaklanmaktadır ki; eğer bir kimse tertibe riayet etmezse, o zaman takdim veya tehir mucibi dem olacak mıdır, yoksa olmayacaktır.

Nitekim İmam Şâfiî, İmam Ahmed, İshâk İbn Râheveyh, Ebû Sevr, Davud-u Zâhiri, Taberi ve Hanefilerden Sahibeyn’e göre ister bilgisizlik, ister unutarak yapılsın, haccın efallerinde takdim ve tehir yapmayla bir şey vâcip olmayacaktır. Ancak İbn Abbâs, İmam Ebû Hanife, İmam Züfer, İmam Mâlik, İbrâhim en-Nehâî, Katade, Ebû Şa’sa, İbn Mâcişûn ve İbrâhim b. Muhacir’e göre dem vâcip olacaktır. Bu icmalin tefsili şudur ki; eğer muhrim saçını tıraş ettirmeyi yahut kısalttırmayı eyyam-ı nahr’dan muahhar yapar, yani kurban günleri olan 10, 11, 12 Zilhicce günleri geçer ve saçını tıraş edip yahut kısalttırmazsa, İmam Ebû Hanife’ye göre ona kurban vâcip olacaktır. Bunun gibi eğer muhrim ziyaret tavafını muahhar ederse, kurban vâcip olacaktır. Ancak Sahibeyn’e göre her iki durumda da kurban vâcip olmayacaktır. İmam-ı Azam ve Sahibeyn arasındaki bu ihtilaf Akabe cemresinin remyi on Zilhicce’den on bir Zilhicce’ye, on bir Zilhicce’nin remyi on iki Zilhicce’ye, on iki Zilhicce’nin remyi on üç Zilhicce’ye, on üç Zilhicce’nin remyi de on dört Zilhicce’ye muahhar edildiği zamanda vardır. Nitekim İmam-ı Azam’a göre bu tehirden dolayı dem vâcip olacaktır, Sahibeyn’e göre ise vâcip olmayacaktır. Eğer haccın bir nüsku diğerine mukaddem tutulursa, örneğin halak remy-i cimar üzerine, karin yahut mütemetti dem’i temettü veya kıran-ı remy üzerine mukaddem tutarsa yahut muhrim kurbanını kesmeden evvel tıraş olursa, bütün bu durumlarda İmam-ı Azam’a göre dem-i cinayet vâcip olacaktır, Sahibeyn’e göre ise vâcip olmayacaktır.

Sahibeyn’in bu konudaki delili şöyledir: Kendi vaktinden fevt olan şeyin tedarük-ü bilittifak kazâ ile yapılmaktadır. Müstedrek bil kazâ olan şeyde kazâ dışında bir şey vâcip olmamaktadır. Örneğin namazın kazâsıyla birlikte keffaret vs. bir şey vâcip olmamaktadır. Aynı şekilde hac mesailinde herhangi bir nüsuk kazâ edilirse, sadece tehir nedeniyle kazâ dışında başka bir şey vâcip olmayacaktır.

Sahibeyn’in bu konudaki nakli delili de şu rivâyettir:

Abdullah b. Amr İbn’l-Âs radıyallahu anh diyor ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Veda haccında Mina’da, halkın meselelerini kendisine sorması için durmuştu. Bir adam gelip:

(Ben kurbanın tıraştan önce olacağını) bilemedim ve kurbandan önce tıraş oldum?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

(Şimdi de kurbanını) kes, bunda bir beis yok” cevabını verdi. Bir başkası daha gelip:

(Taşı kurbandan önce atmak gerektiğini) bilemedim ve taşlamayı yapmadan kurban kestim” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona da:

Şimdi taşını at, bunda bir mahzur yok!” diye cevap verdi. O gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e “Şunu önce, yaptık”; “Bunu sonra yaptık” şeklinde takdim tehirle ilgili her ne soruldu ise hepsine: “Yap, bunda bir mahzur yoktur!” diye cevap verdi.”[10]

Cevap 1:

Böyle bir kimse haccın rükünlerden bir rüknü muahhar edince ona ceza, noksanı telafi eden şeyle birlikte vâcip olacaktır. Namazın herhangi bir rüknü muahhar edildiğinde sehiv secdesiyle birlikte kazâ lazım geldiği gibi.

Cevap 2:

Bu Haccetü’l Veda’da meydana gelen bir hâdisedir. Avam, haccın hükümlerinden habersizdi. Nitekim bazı rivâyetlerde وَلَمْ اَشْعُرْ cümlesinin tekrarı geçmektedir, insanlar haccın hükümlerini bilmedikleri için Efendiler Efendisi sallallahu aleyhi ve sellem وَلَا حَرَجْ buyurmuşlardır. Bundan murad günahın nesyidir, fidyenin nesyi değil. Bunun karinesi şudur ki; İbn Abbâs radıyallahu anh bu hadîs-i şerifin râvisidir ve kendisi fidyenin vücubuna kāildir. Sahabe kendi yaptığı rivâyetin mefhumunu en güzel şekilde bilmektedir.

İmam-ı Azam’ın bu konudaki delili şudur:

İbn Abbâs radıyallahu anh diyor ki: “Kim haccın nüskundan bir nüsku diğer nüska mukaddem yapar yahut muahhar yaparsa, o bunun için bir kan akıtmalıdır.”[11]

Bir başka delil de şudur ki; hangi nüsuk bir yere has olursa, eğer o makamdan muahhar edilirse, o zaman dem vâcip olacaktır. Örneğin hacı ihramsız Mikat’tan geçer, ondan sonra ihrama girerse, o zaman ona dem vâcip olacaktır. Bunun gibi hangi nüsuk bir zamana has olursa, eğer o, o zamanda muahar yapılırsa, o zaman dem vâcip olacaktır.


TAVAF

Eğer ziyaret tavafının tamamını yahut ekser şavtları abdestsiz yapılırsa, o zaman dem verilmelidir. Eğer kudûm tavafı, veda tavafı, nâfile tavaf veyahut ziyaret tavafının yarıdan azı abdestsiz yapılmışsa, o zaman her şavt için yarım sa’ buğday tasadduk edilmelidir. Eğer bütün şavtlar için vâcip olan sadaka miktarı, dem’i geçerse, o zaman ondan biraz eksik verilmelidir. Zikri geçen durumlarda eğer abdest alınarak tavaflar iade edilirse, o zaman keffaret de dem de sâkıt olacaktır.

         Eğer farz, vâcip veya nâfile tavaflarda beden yahut elbisede necaset bulunursa, bir şey vâcip olmayacaktır, ancak bu mekruhtur.

         Eğer ziyaret tavafının tamamı yahut ekser hissesi cenâbet, hayız veya nifas hâlinde yapılırsa, o zaman tam bir deve yahut sığır vâcip olacaktır. Eğer kudûm tavafı, veda yahut nâfile tavaf bu hâllerde yapılırsa, o zaman küçükbaş bir hayvan vâcip olacaktır. Bütün bu durumlarda taharetle tavafın iade edilmesi hâlinde keffaret de sâkıt olacaktır.

         Cenâbet hayız ve nifas hâllerinde yapılan tavafın iadesi vâcibtir. Abdestsiz yapılan tavafların iadesi müstehabdır.

         Eğer say ilk tavaftan sonra yapılırsa, onu iade etmemelidir, çünkü ilk tavaf muteber olmuştur. Ancak nâkıs olduğu için iade edilmiştir. İkinci tavaf sadece bu eksikliği gidermek içindir.

         Eğer ziyaret tavafı cenâbet hâlinde veda tavafı da taharet hâlinde yapılırsa, bakılır. Eğer veda tavafı eyyam-ı nahr (yani 10, 11, 12 Zilhicce) günlerinde yapılmışsa, bu ziyaret tavafı olacaktır ve veda tavafının terkinden dolayı dem lazım olacaktır. Ancak eğer tekrardan tavaf yaparsa, o zaman bu veda tavafı olacaktır, dem de sâkıt olacaktır. Eğer veda tavafı eyyam-ı nahr’dan sonra yapılırsa, bu yine ziyaret tavafı olacaktır. Ancak iki dem vâcib gelecektir. Bunlardan biri veda tavafın terkinden, diğeri de ziyaret tavafını muahhar etme nedeniyledir. Eğer bundan sonra başka bir tavaf daha yaparsa, o veda tavafı olacaktır. Veda tavafının terkinden dolayı vâcip olan ikinci dem sâkıt sayılacaktır.

         Ziyaret tavafı eyyam-ı nahr’da abdestsiz yapılır ve bundan sonra nahr günleri içinde abdestli olarak veda tavafı yapılırsa, abdestli yapılan veda tavafı ziyaret tavafı olacaktır. Eğer eyyam-ı nahr’dan sonra veda tavafı yapılmışsa, o zaman ziyaret tavafının kayyum makamı olmayacak ve dem vâcip olacaktır.

         Eğer umre tavafının tamamı ekser yahut ekal hissesi isterse bir tek şavt olsun cenâbet, hayız ve nifas hâllerinde yapılırsa yahut abdestsiz yapılırsa, o zaman dem vâcip olacaktır.

         Umrenin herhangi bir vâcibini terkten dolayı bedene yahut sadaka vâcip olmamaktadır, aksine dem, yani küçükbaş hayvan yahut büyükbaş bir hayvanın yedide bir hissesi vâcip olmaktadır, ancak umre ihramında ihram yasaklarına mürtakip olmayla hac ihramında sadakanın vâcip olduğu gibi sadaka vâcip olmaktadır.

         Ziyaret tavafının 1, 2 yahut 3 şavtını terk etmekten dolayı dem vâcip olmaktadır, ancak eğer veda tavafı nahr günleri içinde yapılırsa, o zaman ziyaret tavafındaki eksiklik veda tavafıyla tamamlanacaktır ve dem sâkıt olacaktır. Veda tavafında oluşan eksiklik nedeniyle de her bir şavtın bedeli olarak yarım sa’ buğday verilecektir. Eğer nahr günlerinden sonra veda tavafı yapılmışsa, yine ziyaret tavafındaki eksiklik tamamlanacaktır. Ancak farz tavafın şavtları eyyam-ı nahr’dan muahhar tutma nedeniyle her bir şavta bedel yarım sa’ buğday tasadduk edilecektir. Ayrıca veda tavafının şavtları terk edildiği için de ikinci bir sadaka daha verilecektir.

         Eğer ziyaret tavafının 4 şavtı yahut tamamı terk edilirse, o zaman ömür boyu zevciyet münasebeti helâl olmayacaktır, zevciyet münasebeti konusunda ihram bâkî kalacaktır. Aynı ihramla gelinerek tavaf yapılması vâcip olacaktır, bedel ödemek kifayet etmeyecektir. Tavaf edâ edildikten sonra zevciyet münasebeti helâl olacaktır. Eğer tavaf edâ edilmeden evvel zevciyet münasebetine girilirse, o zaman meclisin muhtelif olması durumunda her cimâya bedel olarak bir dem vâcip olacaktır.

         Eğer veda tavafının bir, iki yahut üç şavtı terk edilirse, o zaman her bir şavta bedel olarak tam bir sadaka vâcip olacaktır. Eğer dört yahut daha fazla şavt terk edilmişse, o zaman dem vâcip olacaktır. Kudûm tavafının tamamını terk etme nedeniyle bir şey vâcip olmayacaktır. Ancak böyle yapmak mekruh ve çirkindir.

         Eğer say’in tamamı yahut ekser şavtı mazeretsiz terk edilir yahut binek üzerinde yapılırsa, hac olacaktır, ancak dem de vâcip olacaktır. Elbette yaya olarak iade edilmesi hâlinde dem sâkıt sayılacaktır. Eğer bir özre binaen terk edilir yahut binek üzerinde yapılırsa, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır. Eğer mazeret olmadan bir, iki yahut üç şavt say terk edilir ya da binek üzerinde yapılırsa, o zaman her bir şavta bedel olarak sadaka vâcip gelecektir.

         Eğer Arafat’tan güneş batmadan evvel çıkılırsa, isterse kaçan bir deveyi yakalamak için olsun dem vâcip olacaktır. Elbette eğer güneş batmadan evvel Arafat’a dönülürse, dem sâkıt olacaktır. Eğer güneş battıktan sonra dönülürse, o zaman dem sâkıt olmayacaktır.

         Eğer Müzdelife vakfesi bir mazeret bulunmadan terk edilirse, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer bir özre binaen terk edilir yahut kadınlar izdiham endişesiyle terk ederlerse, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         Eğer dört günün remyi tamamen terk edilir yahut bir günün bütün remyi terk edilirse, ister 10 Zilhicce’nin remyi olsun yahut bir günün ekser remyi terk edilirse, örneğin 10. Zilhicce günü dört taş yahut diğer günlerde on bir taş atılamazsa, bu durumlarda dem vâcip olacaktır. Eğer bir günün remyinden azını atamazsa, örneğin 10 Zilhicce’de üç taş, diğer günlerde de on yahut daha az taş atmakla kalırsa, o zaman her bir taşa bedel olarak tam bir sadaka vâcip olacaktır. Elbette eğer hepsinin toplamı bir dem fiyatına ulaşırsa, o zaman bundan bir miktar az verilmelidir.

         Eğer umre ihramından çıkmak için Harem dışında tıraş olunur yahut hac ihramından çıkmak için Harem dışında eyyam-ı nahr’da tıraş olunursa, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer hacda nahr günleri geçtikten sonra Harem’in dışında tıraş olunursa, o zaman iki dem vâcib olacaktır. Bunlardan biri Harem dışında tıraş olma, diğeri de nahr günlerinden muahhar yapma nedeniyledir.

         Umre yahut hac yapan kimse Harem sınırlarından çıkar, sonra geri Harem’e gelerek saçını tıraş ettirirse, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır. Ancak eğer nahr günleri geçtikten sonra dönerek Harem’de tıraş olursa, o zaman tehir nedeniyle bir dem vâcip olacaktır.

         Eğer müfrid karin yahut mütemetti remyden evvel tıraş olursa yahut karin ve mütemetti kurbanlarını kesmeden evvel tıraş olurlarsa yahut karin ve mütemetti remyden evvel kurbanlarını keserlerse, o zaman dem vâcip olacaktır, çünkü bu şeyler arasında tertip vâciptir. Müfrid için sadece remy ve tıraş arasında tertip vâciptir, çünkü onun kurban kesmesi vâcip değildir. Karin ve mütemetti’ye ise remy, zebah ve halak arasında tertip vâcibtir. Yani önce remy sonra kurban, sonra da tıraş ameliyesini yapmalıdırlar. Eğer bunda takdim yahut tehir yaparlarsa, o zaman dem vâcip olacaktır.

         Eğer ziyaret tavafının yarı şavtlarından azı abdestsiz yapılırsa, o zaman her bir şavta bedel yarım sa’ buğday tasadduk edilmelidir. Eğer yarıdan az şavtlar cenâbet hâlinde yapılırsa, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer bundan sonra iade edilirse, o zaman dem ve sadaka sâkıt olacaktır.

         Hangi tavaftan sonra say varsa, o tavafın cenâbet, hayız ve nifasdan pak olarak yapılması da say’in vâciblerindendir. Böyle tavafta abdest, beden, elbise ve matafın hakiki necasetlerden pak olması ise say’in vâciblerinden değildir, aksine sünnettir. Lihâza eğer kudûm tavafı cenâbet, hayız yahut nifas hâllerinde yapılır, ondan sonra da say yapılırsa, bu durumda say’in ziyaret tavafından sonra iadesi vâcip olacaktır. Eğer iade yapılmazsa, o zaman dem vâcip olacaktır. Eğer böyle bir kudûm tavafı Arafat vakfesinden önce taharetle iade edilirse, o zaman say’in iadesi vâcip olmayacaktır, çünkü hangi eksik tavafın arkasından say yapıldıysa, onun iadesiyle eksiklik tamamlanmıştır. Böylelikle say’in vâcibi de edâ olmuştur. Eğer tavaf iade edilmez, ancak tavafta meydana gelen eksikliğin telafisi için lazım gelen dem kurban edilirse, yine de say’in vâcibi edâ olmuş olacaktır.

         Eğer kudûm tavafı abdestsiz yapılır yahut beden ya da elbisede hakiki necaset bulunurken yapılırsa, bu durumda ziyaret tavafından sonra say’in iadesi müstehap olacaktır. Eğer say’in iadesi yapılmazsa, ona bir şey vâcip olmayacaktır. Ancak kudûm tavafını abdestsiz yapması nedeniyle her şavta bedel olarak sadaka vâcip olacaktır. Lihâza eğer sadaka verilir yahut bizzat tavaf iade edilirse, o zaman say’in istihbabı da edâ olmuş olacaktır.

         Setr-i avret de tavafın vâciblerindendir. Lihâza eğer uzvun dörtte bir hissesi açık kalırsa, o zaman o tavafın iadesi vâcip olacaktır, yoksa mazeretsiz olması kaydıyla dem vâcip olacaktır.

         Ziyaret tavafının 1, 2 yahut 3 şavtı terk edilir ve eyyam-ı nahr da edâ edilirse, bir şey vâcip olmayacaktır. Eğer nahr günlerinden sonra yapılırsa, o zaman her şavta bedel sadaka verilmelidir. Eğer kişi vatanına dönmüşse, o zaman Harem’de boğazlanmak üzere bir kurban göndermelidir, çünkü ziyaret tavafının bir şavtından üç şavtına kadar terk edilmesi durumunda dem vâcip olmaktadır. Eğer kişi bizzat dönerek şavtları tamamlamak isterse, bunda da muhayyerdir. Fakat bu durumda Mikat’tan çıkmışsa, o zaman cedid umre ihramı bağlayarak gelmelidir ya da dem yollayarak Harem’de boğazlattırmalıdır. Eğer böyle bir kimse Mekke-i Mükerreme’de yahut Mekke dışında Mikat içinde olursa, o zaman gelerek tavafını yapması dem’e nispeten evladır, çünkü metrûk şeyin telafisi kendi cinsiyle evladır.

         Eğer kudûm tavafının tamamı terk edilirse, bir şey vâcip olmamaktadır. Ancak bu çirkindir, çünkü kudûm tavafı sünnettir. Eğer başlandıktan sonra terk edilirse, ekser şavtların terki hâlinde dem vâcip olacaktır. Azı terk edilmesi durumunda ise sâdır tavafında olduğu gibi her şavta bedel sadaka vâcip olacaktır. Nâfile tavafın hükmü de kudûm tavafı gibidir.

         Sâdır tavafının tamamı yahut ekser şavtı terk edilirse, Mekke-i Mükerreme’de olunduğu sürece terk sâbit olmayacaktır. Ancak Mekke binalarından ayrılınca Mikat’tan çıkılmamışsa, o zaman tavaf yapmak için dönmek vâciptir. Eğer Mikat’tan çıkılmışsa, o zaman kişi muhayyerdir, isterse cedid umre ihramı bağlayarak tavafını yapsın. Bu durumda tehirden dolayı bir şey vâcip olmayacaktır. Ancak dönme durumunda önce gelerek umre yapılmalı, ondan sonra sâdır tavafı yapılmalıdır. Eğer dönülmezse, o zaman Harem’de kesilmek üzere bir kurban yollanmalıdır. Eğer sâdır tavafının şavtlarından azı terk edilmişse, o zaman her şavta bedel olarak sadaka vermelidir. Yani eğer bir şavt kalmışsa, bir miskine yarım sa’, iki şavt kalmışsa, iki miskine yarım sa’, üç şavt kalmışsa, o zaman da üç miskine yarımşar sa’ buğday verilmelidir (yani fitne miktarı).

         Eğer karin abdestsiz iki tavaf yapar, bunlardan biri umre diğeri kudûm tavafı olur, bundan sonra bir umre bir de hac için iki say yaparsa, bu durumda eğer umrenin tavafını on Zilhicce gününden evvel abdestli olarak iade ederse, ona bir cinayet ait olmayacaktır. Eğer on Zilhicce gününden önce iade etmez ve on Zilhicce’nin fecri doğarsa, o zaman dem lazım gelecektir, çünkü umre tavafını abdestsiz yapmaktan dolayı dem lazım gelmektedir. Bu durumda artık karin için umre tavafını iade etme vakti fevt olmuştur. Ziyaret tavafında da reml yaparak haccın say’ini de iade etmek müstehabdır. Eğer iade edilmezse, ona bir şey lazım gelmeyecektir. Ancak kudûm tavafı abdestsiz yapılmışsa, onun için onun her şavtına bedel olarak fitre miktarı sadaka vermek vâcip olacaktır. Eğer kudûm tavafı cenâbet hâlinde yapılmış olursa, o zaman haccın say’ini ziyaret tavafından sonra iade etmek vâcip olacaktır, yoksa dem lazım gelecektir.

         Eğer umre yapan karin değil ise, o umreyi yıl boyu iade edebilir. Beş gün bundan müstesnadır. Kudûm tavafını iade etme vakti Arafat vakfesinden öncesine kadardır.

         Eğer karin umre tavafının ekser, yani dört şavtını yaptıktan sora gidip Arafat vakfesini Zeval’den sonra yaparsa, bu durumda onun kıran’ı sahih olacaktır. Artık geriye kalan umrenin üç şavt tavafı, ziyaret tavafından alınarak tamamlanacaktır, ondan sonra da ziyaret tavafı tamamlanacaktır.

         Eğer karin umre tavafını yapar, ancak ondan sonra umrenin say’ini yapmazsa, o zaman on Zilhicce günü ziyaret tavafını yaptıktan sonra yapacağı haccın say’i umre say’i yerine geçecektir, ondan sonra da haccın say’ini edâ etmek gerekecektir. Eğer karin umrenin tavafında üç şavt yapar, ondan sonra da kudûm tavafından üç şavt yaparsa, kudûm tavafı için yapılan bu üç şavt, tavafta umre tavafından sayılacaktır. Bu durumda umrenin geriye kalan bir şavtını da tamamlamak gerekecektir. Kudûm tavafı da sil baştan edâ edilecektir. Bunun gibi eğer karin umre tavafını yapar ancak umrenin say’ini yapmaz, kudûm yahut ziyaret tavafı yaptıktan sonra haccın say’ini yaparsa, bu say umrenin say’ina müntakil olacaktır.

         Eğer ziyaret tavafından sonra haccın say’i terk edilir, bundan sonra umre ihramı bağlanır ve umrenin say’i yapılırsa, bu durumda artık umrenin say’i haccın terk edilen say’ina müntakil olmayacaktır.

         Bir kimse ziyaret tavafının tamamını yahut bazı şavtlarını terk ederek, yahut sâdır tavafını terk ederek vatanına döner, bundan sonra Âfâkilerin Mikat’ından umre yahut hac ihramı bağlayarak gelirse, bakılır. Eğer umre ihramıyla gelinmişse, umre tavafına başlanacaktır. Eğer hac ihramıyla gelinmişse, kudûm tavafı yapılacaktır. Bu durumlarda terk edilen ziyaret tavafı yahut sâdır tavafı bunlarla tamamlanmayacaktır, ister tavafın tamamını, ister bir bölümünü terk etmiş olsun. Bunun gibi eğer haccın say’i terk edilir, sonra da hac yahut umre ihramıyla gelinerek hac yahut umrenin say’i yapılırsa, bu durumda bu şeyler önce terk edilen hac yahut umrenin say’ina müntakil olmayacaktır.


İzah: Bu meselelerin tafsilatı şöyledir:

Bir kimse umre ihramıyla gelip ilk tavafı yapınca, yapılan o tavaf umre tavafı olarak vâki olacaktır, isterse bir başka tavafa niyet etmiş olsun. Eğer hacc-ı ifrâd ihramıyla gelirse, o zaman da Arafat vakfesinden önce yaptığı tavaf, tavaf-ı kudûm sayılacaktır. Eğer hacc-ı kıran ihramıyla gelmişse, o zaman yaptığı ilk tavaf umrenin tavafı olacaktır. İkinci tavaf da tavaf-ı kudûm olacaktır, isterse niyet farklı olsun. Yani özellikle bir tavafa niyeti tâyin etmeyip, ilk tavaf da kudûm’a, ikinci tavafta umreye yahut mutlak tavafa niyet edilmiş olsun, çünkü Arafat vakfesinden sonra kudûm tavafının vakti geçmiş olacaktır. Ziyaret tavafından sonra yaptığı tavaf da tavaf-ı sâdır olacaktır, yani hangi tavafın vakti ise, yapılan tavaf da o vaktin tavafı olmuş olacaktır. Muayyen etme şart değildir, sadece sünnettir.

Lihâza eğer mûtemir, umre ihramıyla gelir ve say’i terk ederse, ona dem lazım gelecektir, isterse mütemetti olsun. Müfrid ve mûtemir umre ihramından çıkarak hac ihramına girip hac yapınca, ziyaret tavafından sonra haccın say’ini yaptıklarında, haccın bu say’i terk edilen umrenin say’i tarafına müntakil olmayacaktır, karin ise bunun hilafınadır. (فَافْهَمْ)

Eğer haccın say’i ziyaret tavafından sonra yapılmazsa, isterse bir mazeret bulunmadan tehir edilmiş olsun, isterse nahr günleri, hatta aylar ve yıllar geçmiş olsun, bu durumda bir şey lazım gelmeyecektir. Elbette mazeretsiz terk edilmesi mekruhtur. Umre say’inin hükmü de böyledir.

         On üç Zilhicce’nin remyini terkten dolayı ceza remy bölümünde geçtiği gibi, on üç Zilhicce gününün remyi vâcip olduğu takdirde gerekli olacaktır.

         Hangi meselelerde pek çok sadaka bir araya gelirse, örneğin her bir taşa bedel her bir tavaf yahut say’ şavtlarına bedel yahut her bir tırnak veya kıla bedel verilecek sadakaların toplamı, eğer bir demin kıymetine ulaşırsa, o zaman miktar biraz eksiltilerek verilmelidir, tâ ki demin kıymetinden az olsun. Cinayet-i kâmil ve nâkıs arasında fark olmuş olsun.

İzah: Her cinsin sadakası kendi arasında toplanacaktır. Örneğin saç kopartma cinayetleri kendi arasında, tırnak kesme kendi arasında, remyin terki kendi arasında, say’in şavtlarının terki kendi arasında ve tavaf şavtlarının terki kendi arasında toplanacaktır. Lihâza eğer her bir cinsin sadaka kıymeti toplandığında dem miktarına ulaşırsa, bir miktar eksiltilerek verilecektir, muhtelif cinsler ise birbirine katılmayacaktır. Örneğin tavaf şavtlarıyla say şartlarını birbirine katmak, kıl kopartmayla tırnak kesmeyi birbirine katmak gibi… Yani aynı cinsten olmayan cinayetlerin sadakaları birleştirilmemeli, aksine her bir cinsin sadakası ayrı ayrı verilmelidir, isterse ayrı ayrı cinslerin toplamı dem miktarını aşmış olsun.

         Eğer ziyaret tavafı mazeretsiz nahr günlerinin sonunda yapılırsa, dem verilmelidir. Şu bilinmelidir ki; on Zilhicce günü dört ayrı nüsuk vardır. 1) Remy 2) Kurban 3) Tıraş 4) Tavaf.

         Ziyaret tavafında zikri geçen nüsukların hepsinden muahhar tutulması sünnettir. Bir kimse buna rağmen ilk olarak yahut ortada ziyaret tavafı yaparsa, bir şey vâcip olmayacaktır. Ancak bu amel mekruhtur.

         Karin ve mütemettinin üç nüsuk arasında tertibi gözetmesi vâciptir. Müfrid’in ise sadece iki nüsuk. Yani remy ve halak arasında tertibe riâyeti vâciptir, çünkü kurban kesmek müfrid’e vâcip değildir. Lihâza eğer bunlarda takdim ve tehir olursa, dem vâcip olacaktır. Dem-i cinayet, dem-i kıran ve dem-i temettü arasında tedahül olmamaktadır.

         Bir vâcip mazeretsiz terk edilirse, dem vâcip olacaktır. Eğer bir mazerete binaen terk edilirse, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         Dem’i mucip kılan ihram yasaklarından biri, eğer bir mazerete binaen yapılırsa, o zaman muhrim muhayyerdir, isterse Harem’de bir kurban keser, Hill’de değil. Zabih’in ondan yemesi câiz değildir. Kestikten sonra et fakirlere verilmelidir. Etin taksiminde ne fakir sayısı, ne de fitre miktarı olması şart değildir.

Muhrim altı miskini yarım sa’ buğday yahut bir sa’ arpayla mâlik yapmada da muhayyerdir. Fakirlerin Mekke’de olması efdaldir, yoksa her nerede istenirse, verilebilir. Her bir fakire yarım sa’ dan az verilmemelidir, yoksa câiz olmayacaktır. Eğer fazla verilirse, o zaman fazlalık mahsup olmayacaktır. Örneğin eğer üç sa’ buğday eşit ölçüde yedi fakire verilirse, bu durumda bir tek fakir bile muteber olmayacaktır. Örneğin eğer üç sa’ buğday eşit ölçüde yedi fakire verilirse, bu durumda bir tek fakir bile muteber olmayacaktır. Eğer üç miskin arasında taksim edilirse, o zaman üç fakire daha yarımşar sa’ vermek gerekecektir, isterse üç gün oruç tutulmalıdır. Orucun da Harem’de olması şart değildir, ister Harem’de, ister Hill’de tutulabilir.

         Eğer sadakayı mucip kılan bir yasak bir özre binaen işlenirse, o zaman da kişi yarım sa’ buğday veya bir gün oruç tutmada muhayyerdir.

         Hata, nisyan, baygınlık, uyku, fakirlik vs. özür değildir. Eğer bu hâllerde bir cinayete irtikâb edilirse, o zaman onun keffareti vâcip olacaktır ve mazeret durumunda verilen ihtiyar ona verilmeyecektir. Başlıca özürlüler şunlardır: Ateşli hastalık, soğuk, yara, başağrısı, bitlenme vs. hastalıkların sürekli olması yahut hararet derecesine ulaşmış olması da şart değildir, aksine özrün meşakkat ve sıkıntı meydana getirmesi kâfidir.

         Eğer fakirlik nedeniyle bir kimse keffaret bulamazsa, onun üzerinde keffaretin vücûbu bâkî kalacaktır. Yani bir kimse bir mazereti bulunmadan dem yahut sadaka keffaretini bila tahyir mucip kılan bir cinayete irtikâb eder ve verecek şey bulamazsa, o zaman eline geçtiğinde vermelidir. Fakirlikten dolayı böyle bir dem veya sadakaya bedel olarak oruç tutmada kişi muhayyer olmayacaktır, çünkü bu cinayet mazeretsiz işlenmiştir. Ancak Zahiriye adlı eserde yazdığına göre; kişi fakirliğinden ötürü eğer dem yahut sadaka vermekten âciz kalırsa, o zaman oruç tutmak câiz olacaktır. Fakat bu görüşün zayıf olduğu kaydedilmiştir.

         Eğer bir kimse bir mazerete binaen herhangi bir ihram yasağını delecekse, o zaman zaruret mahallinden mütecaviz olmamalıdır. Örneğin takke takarak zaruret tamamlanabilirse, sarık sarılmamalıdır. Eğer buna rağmen sarık sarılırsa, kişi günahkâr olacaktır, ancak ikinci bir keffaret bu yüzden vâcip olmayacaktır. Ancak eğer sarık takkenin kapladığı yerden mütecaviz olursa, o zaman zarurete binaen takke takmanın cezası ayrı, zaruret olmadan takkenin kaplamadığı yere sarık sarılmasının cezası ayrı olacaktır.

         Kara hayvanından murad, sonradan suda yaşasa da karada doğan hayvandır. Deniz hayvanından murad da suda doğan hayvandır, isterse sonradan karada yaşasın. Muteber olan asıl doğduğu yerdir. Sonradan kara yahut suda yaşamayla asliyet değişmeyecektir.

         Kara avı muhrim için haramdır. Böyle bir avın cezası vâcip olacaktır, ancak bu hükümden müstesna tutulan hayvanların avlanmasıyla ceza vâcip olmayacaktır. Deniz hayvanlarını avlamak muhrim için câizdir. Onları avlamadan ötürü bir şey vâcip olmayacaktı, isterse Harem sınırları içinde avlanmış olsun.

         Muhrimin bir başkası için av cihetine delâlet yahut işarette bulunması da haramdır. Eğer delâlet yahut işaret yaparsa, ister ilk defa, ister ikinci defa, ister unutarak, ister kasten, ister av mübah olsun, ister memluk olsun. Her durumda ceza vâcip olacaktır. Delaletten murad dil ile falan yerde av var diye söylemektir, ancak delâlet ve işarette cezanın vâcip olması için beş ayrı şart vardır:


AVLAMA

1) Katil delâlet edeni tasdik etmelidir. Tasdik için ‘sen delaleten doğrusun’ demek gerekli değildir, aksine onu tekzip etmemektir. Eğer tekzip ettikten sonra avlarsa, o zaman ceza vâcip olmayacaktır.

2) Avlayan kimsenin onun söylemesinden önce avdan haberi olmamalı, av da gözükmemelidir. Eğer avlayan kimsenin avdan haberi olur, yahut avı görüyordu ise, o zaman muhrimin delaletinden ötürü ceza vâcip olmayacaktır.

3) Av delâlet ve işarete muttasıl olarak vurulmalıdır. Eğer muttasılen vurulmaz, aksine gecikmeli olarak vurulursa, o zaman delâlet veya işarette bulunan muhrime ceza vâcip olmayacaktır.

4) Muhrim delâlet ve işarette bulunduğu vakitten avlama vaktine kadar muhrim kalmalıdır. Eğer delâlet yahut işaret yaparak ihramdan çıkar, bundan sonra avcı avını vurursa, o zaman işaret veya delalette bulunan kimseye ceza vâcip olmayacaktır.

5) Avcı avı muhrimin işaret ettiği veya delâlet ettiği yerde vurmalı veya yakalamalıdır. Eğer orada eline geçmez, aksine başka yerde bulunursa, o zaman söyleyene ceza vâcip olmayacaktır.

         Avlama yapan kimsenin muhrim olması şart değildir. Eğer muhrim ihramda olmayan birine avını söyler, o da zikri geçen şartlara uygun olarak avı vurursa, o zaman da söyleyen kimseye ceza vâcip olacaktır.

         Avcı, muhrimden boğazlama yapmak için bıçak, çakı, ok, mızrak vs. ister yahut muhrim avcıya avlanmasını emrederse, o zaman muhrime ceza vâcip olacaktır. Ancak muhrim verdiği bıçak, çakı vs. olmadan da, avcı avı boğazlayabilirse, o zaman verene mekruh olsa da, ceza vâcip olmayacaktır.

         Suda doğup, karada yaşayan hayvanlar örneğin kurbağa, kaplumbağa gibi hayvanların avlanması câizdir. Ancak balık dışında deniz hayvanının yenmesi câiz değildir.

         Kara avı, eti haram olan hayvan bile olsa, onu ihramlı iken vurma nedeniyle ceza vâcip olacaktır.

         Kurt, karga, saksağan kuşu dışında çaylak, akrep, yılan, fare, vahşi olsa da köpek, evcil kedi, karınca, sivrisinek, kara sinek, kertenkele, pire, kene ve bütün haşeretü’l arz ve zehirli hayvanları öldürmeyle de ceza vâcip olmayacaktır, ister Harem’de, ister Hill’de öldürülmüş olsun. Elbette eziyet vermeyen şeyin öldürülmesi câiz değildir.

         Yırtıcı bir hayvan Harem yahut Harem’in dışında muhrime veya Harem’de muhrim olmayan bir kimseye saldırır, o da onu öldürürse, bakılır. Eğer onu öldürmeden ondan kurtulmak mümkün olmazsa, onu öldürmeden dolayı bir şey vâcip olmayacaktır. Eğer öldürmeden ondan kurtulmak mümkün idiyse yahut o saldırmamış, buna rağmen katledilmişse, ceza vâcip olacaktır. Ve onun için verilen ceza küçükbaş kurban kıymetinden fazla olmayacaktır, isterse fil olsun. Eğer böyle bir hayvan bir başkasının malı olursa yahut deve[12] gibi helâl olan bir hayvan olursa, o zaman sâhibine onun kıymetini vermek vâcip olacaktır. Bunun bir sınırı yoktur. Kıymeti her ne kadarsa, o kadar verilmelidir. Eğer eti helâl olan bir hayvan hamle yaparsa, örneğin geyik… Muhrim de onu öldürürse, o zaman her hâlukârda ceza vâcip olacaktır. Yırtıcı hayvandan murad eti helâl olmayan ve muhrimin öldürmesi câiz olmayan her hayvandır.

         Yaban ördeğini kesmek câiz değildir, çünkü o avdır. Onu öldürmeyle ceza vâcip olacaktır. Evcil ördeği kesmek ise câizdir.

         Pijamalı güvercin öldürme nedeniyle ceza vâcip olmaktadır.

         Muhrimin koyun, keçi, sığır gibi evcil hayvanları boğazlaması ve yemesi câizdir.

         Babası geyik olan keçiyi kesmek ve yemek muhrim için câizdir.

         Eğer muhrim olmayan kimse Harem’in dışında avlama yapar ve Harem’in dışında onu keserse, onu yemek muhrim için helâldir, isterse muhrime yedirme niyetiyle avlamış olsun. Ancak şart şudur ki; muhrim, muhrim olmayan kimseye emir vermemiş, delâlet veya yardım yapmamış olmalıdır. Eğer bunlardan biri meydana gelirse, o zaman onu yemek muhrim için câiz olmayacaktır. Elbette muhrim olmayan için câiz olacaktır.

         Geyik gibi yabani bir hayvan evcilleştirilirse, yine de av hükmünde olacaktır. Onu öldürmeyle hem ceza vâcip olacaktır, hem de sâhibine kıymetinin ödenmesi vâcib olacaktır. Deve gibi bir hayvan eğer yabanileşir ve kaçarsa, o av hükmünde olmayacaktır.

         Bir kimse kendisine çadır kurar ve av ona dolaşarak ölürse, bir şey vâcip olmayacaktır. Eğer av yaralanır yahut onun kanadı veya tüyleri yontulur ve ölmezse, bu durumda ne kadar zarar verilmişse, o verilecektir. Örneğin sahih salimken onun kıymeti 20 lira olur ve zikri geçen noksan verildikten sonra kıymet 15 liraya düşerse, o zaman beş liralık noksan verilecektir.

         Avlamak gaye olmaz, aksine hayvanın hayırhahlığı olursa, fakat bundan dolayı hayvan yaralanır yahut kanadı koparsa, örneğin güvercini kediden yahut çalıların arasından kurtarılmaya çalışırken yaralanır, yahut kanadı koparsa, bir şey vâcip olmayacaktır, isterse böyle bir hayvan ölmüş olsun.

         Eğer avın kanadı yahut ayağı uçarak yahut kaçarak canını kurtaramayacak derecede kırılırsa, bu durumda onun bütün kıymeti vâcip olacaktır, isterse ölmemiş olsun. Eğer böyle bir hayvan cezası ödendikten sonra öldürülürse, o zaman ikinci bir ceza vâcip olacaktır. Elbette eğer ceza vermeden evvel öldürülürse, o zaman ikinci ceza vâcip olmayacaktır.

         Yara aldıktan sonra hayvan kaybolur ve onun ölüp ölmediği malum olmazsa, o zaman ihtiyaten kâmil kıymet ödenmelidir.

         Av yaralanır ve ölürse ceza vâcip olacaktır. Eğer ölmezse ve yarası tamamen iyileşirse, yine de ceza sâkıt olmayacaktır. Yaralanma nedeniyle meydana gelen noksanın ödenmesi gerekecektir.

         Av yaralandıktan sonra kaybolur yahut avcı yaralayarak gider, sonradan avı ölü olarak bulursa ve onun bir başka nedenle öldüğü malum olursa, o zaman yaralamadan dolayı ne kadar ceza vâcip olmuşsa, sadece o kadarı verilmelidir, kâmil ceza vâcip olmayacaktır. Eğer aldığı yara nedeniyle ölmüşse, o zaman kâmil kıyâmet vâcip olacaktır. Eğer aldığı yaradan dolayı mı yahut başka bir sebebden dolayı mı olduğu bilinemezse, o zaman ihtiyaten kâmil kıymet vâcip olacaktır.

         Muhrim olmayan kimse Harem’in dışında avı yaralar, sonra av yaralı olarak Harem’e dâhil olur, bundan sonra Harem’de onu muhrim yahut muhrim olmayan bir kimse tekrar yaralar ve her iki yaradan dolayı ölürse, bu durumda sadece ikinci yaranın kıymeti vâcip olacaktır, çünkü ilk yarayı muhrim olmayan kimse Harem dışında açmıştı. Bundan dolayı bir şey vâcip olmamıştır.

         Avın yumurtası kırılırsa, onun kıymeti vâcip olacaktır. Şart şudur ki; yumurta bozulmamış olmalıdır. Eğer yumurta bozulmuşsa, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         Avın yumurtası kırılır, içinden ölü yavru çıkarsa, bakılır. Eğer yumurtayı kırma nedeniyle yavru ölmüşse, o zaman sadece canlı yavrunun kıymeti vâcip olacaktır, yumurta için bir şey vâcip olmayacaktır. Eğer kırmadan önce yavru ölmüş ise, o zaman her ikisi için de bir şey vâcip olmayacaktır. Eğer kırma nedeniyle mi yahut ondan önce mi öldüğü bilinmezse, o zaman ihtiyaten canlı yavrunun kıymeti ödenmelidir.

         Avın yumurtası alınarak civciv için tavuğun altına konulur, ancak civciv çıkmaz ve yumurta bozulursa, o zaman ceza vâcip olacaktır. Eğer yumurta bozulmaz yahut civciv çıkarsa, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         Av yumurtasından uzaklaştırılır ve bundan dolayı yumurtalar bozulursa, o zaman ceza vâcip olacaktır.

         Avın yünü kesilir yahut sütü sağılarak içilirse, o zaman yün ve sütün kıymeti vâcip olacaktır.

         Eğer pek çok defa katl veya işarette bulunursa, o zaman her defanın cezası ayrı olacaktır. Unutma, hata vs. durumlar buna eşittir.

         Muhrim eğer avın öldürülmesine yardımcı olursa, örneğin bıçak, mızrak vs. verir yahut avın öldürülmesini emirde bulunursa, yine de ceza verilecektir.

         Eti haram olan avlar bir kimsenin mülkiyetinde olur yahut olmazsa, onun kıymeti olarak küçükbaş bir kurban kıymetinden fazla verilmemelidir, ancak sâhibine kıymeti tam olarak ödenmelidir. Eti helâl olan avların kıymetinde ise nereye kadar varırsa varsın, kâmil kıymet verilmelidir. Eğer bir kimsenin mülkiyetinde olursa, ona da tam kıymeti iade edilmelidir.

         Karin eğer avı öldürür yahut birine emreder veya işaret ederse, ona iki kat ceza vâcip olacaktır.

         İhramlı kimse avı Harem’in içinde de dışında da avlayarak boğazlarsa, murdar olacaktır, çünkü muhrim ihramı nedeniyle buna ehil değildir. İhramsız kimse eğer Harem’in avını keserse, onu yemek câiz değildir.

         Avı öldürmek ıztırar hâlinde gerçekleşse de, yine ceza vâcip olacaktır.


AVIN CEZASI

Avın cezası şudur ki; avcının dışında iki âdil Müslüman onun kıymetini biçecektir. Âdil bir kimsenin kıymet biçmesi de kâfidir. Kıymetin teşhisinde aşağıdaki şeylerin gözetilmesi gereklidir:

1) Avın öldürüldüğü yer gözetilerek kıymet biçilmelidir. Eğer orası orman olur ve orada avın kıymeti tahmin edilemezse, o zaman oraya en yakın avın satılabileceği yerleşim yeri göz önünde tutularak kıymet biçilmelidir.

2) Kıymetin teşhisinde yer ve vakte riayet gerekli olacaktır, çünkü yer ve vaktin değişmesiyle kıymette farklılık meydana gelmektedir.

3) Kıymet biçmede yaratılış, hüsün ve becerisi muteber olacaktır. Talim imtiyazı ceza da geçerli olmayacaktır, ancak sahipli olması durumunda onun kıymeti, eğitimli olması göz önünde tutularak sâhibine ödenecektir.

         Öldürdüğü avın değeri biçildikten sonra katil muhayyerdir, ister o kıymetle bir kurbanlık alarak Harem’de kessin, yahut buğday alarak her fakire yarım sa’ miktarında sadaka versin. Bu durumda yarım sa’ dan az vermek câiz olmayacaktır, yahut da her miskine verilecek fitre miktarı tahıl yerine bir gün oruç tutsun.

         Eğer fitre miktarını taksim ettikten sonra bir fitre miktarından az tahıl kalırsa yahut bir hayvanın cezası iptidaen fitre miktarından az olursa, örneğin serçenin kıymeti: Bu durumda bu tahıl, ya müstakil bir fakire verilmeli, ya da onun yerine bir gün oruç tutulmalıdır. Cezada ibahaten yemek yedirmek câizdir. Kıymet verme de câizdir, ancak her bir fakire fitre miktarından az ya da çok vermek câiz değildir. Eğer az ya da çok verilirse, nâfile sayılacaktır, vâcip edâ olmayacaktır.

         Bir fakire her gün bir fitre miktarı vermek câizdir.

         Cezada tahıl yahut onun kıymetini, usûl ve fürûya, yani kendilerinden doğduğuna ve doğurduğuna vermek câiz değildir.

         Eğer hedy kesilecekse, onda kurbanlığın bütün şartlarının bulunması gereklidir, ancak kişi onun etini bir fakire yahut pek çok fakire vermekte muhayyerdir.

         Hedy ve tahıl vermeye kâdir olunmasına rağmen ceza olarak oruç tutmak câizdir. Bir tek avın cezasında tahıl, hedy ve oruç, üçünü bir araya getirmek câizdir. Örneğin bir avın kıymeti kendisiyle üç hedy alınabilecek miktarda ise, bu durumda bir hedy’in bedeli olarak oruç tutulması, bir hedy’in kıymeti ile tahıl alınarak fakirlere taksim edilmesi, bir hedy’in de kurban edilmesi câiz olacaktır. Bunun gibi eğer avın kıymeti iki hedye eşit olursa, o zaman her ikisini de kesmeli yahut her ikisi yerine oruç tutmalı yahut hedy’in birini kesmeli, birine bedel olarak oruç tutmalı yahut tahıl taksim etmeli veya her üçünü bir araya getirmeli ya da kıymet vermelidir.

         Tahılda muteber olan avın kıymeti, oruçta muteber olan da tahılın kıymetidir.

         Eğer iki muhrim yahut daha fazlası birlikte bir avı öldürürlerse, bu durumda her birine müstakil kâmil ceza vâcip olacaktır. Sahih ve salim bir hayvanın kıymetini her biri ödemek zorunda kalacaklardır. Eğer her biri karin olursa, o zaman hepsine ikişer ceza vâcip olacaktır.

         Eğer bir kimse bir yara açar, diğeri ikinci bir yer açarsa, bu durumda her birinin açtığı yaradan dolayı hayvanın kıymetiyle meydana gelen eksilme vâcip olacaktır ve her ikisine bu iki ceza dışında hayvanın geriye kalan kıymeti yarı yarıya vâcip olacaktır.

         Eğer avı öldürmede muhrime baliğ olmayan çocuk, deli veya müşrik bir kimse iştirak ederse, o zaman muhrime kâmil ceza vâcip olacaktır. Çocuk, mecnun ve müşrike bir şey vâcip olmayacaktır.

         Harem’in avını öldürmede, muhrime muhrim olmayan bir kimse iştirak ederse ve bir vuruşta ikisi avı öldürürse, bu durumda muhrime avın bütün kıymeti, muhrim olmayana da yarı kıymeti vâcip olacaktır. Eğer her biri birlikte birer defa vurur ve vurmaları aynı anda isabet ederse, bu durumda avda ne kadar noksan meydana geldiyse, her birine o kadar ceza vâcip olacaktır. Bu iki ceza ödendikten sonra muhrim olmayana avın iki darp aldıktan sonraki mecruh[14] kıymetinin yarısını, muhrime de mecruh kıymetinin tamamı vâcip olacaktır. Elbette eğer iki darp birlikte isabet etmez, aksine önce muhrim olmayan onu yaralar, sonra muhrim yaralarsa, bu durumda muhrim olmayana onun darbından dolayı sahih salim hayvanın kıymetinde meydana gelen noksan vâcip olacaktır; muhrime de yarı kıymeti vâcip olacaktır. Ancak iki ayrı darbı aldıktan sonraki kıymetin yarısı vâcip olacaktır. Muhrime muhrim olmayan kimsenin yaralamasından sonra kendi darbıyla meydana gelen noksan vâcip olacaktır ve ona iki yarayı aldıktan sonraki kâmil kıymet vâcip olacaktır. Sahih salim hayvanın kıymeti vâcip olmayacaktır.

         Eğer bir muhrim birçok avı öldürürse, o zaman her bir avın bedeli olarak kendisine müstakil ceza vâcip olacaktır. Ancak ilk avı helâl olmak ve ihramdan çıkmak niyetiyle yapar, bundan sonra diğerlerini avlarsa, o zaman sadece bir tek ceza vâcip olacaktır.

         İhramsız kimse eğer Harem’in avını avlarsa, onun hükmü de muhrimin hükmü gibidir. Ancak muhrim olmayan kimse için sadece iki şey arasında ihtiyar vardır. Ya avın kıymetiyle hedy satın alarak kesmelidir, ya da tahıl alarak fakirlere taksim etmelidir. Ona bedel olarak oruç tutmada muhayyer değildir, çünkü bu onun için cezadır, keffaret değildir.

         Muhrim, ister Harem içinde, ister dışında avlama yapsın, ceza hükmü birdir, Harem nedeniyle başka bir ceza vâcip olmayacaktır. Elbette muhrim Harem’de avlanması maliyet ve hürmet bakımından daha kabihdir, çünkü o iki ayrı yasağa mürtakip olmuştur.

         İster av Harem’in olsun, ister Hill’in olsun hepsi eşittir. Muhrimin avı öldürmesi, delâlet etmesi yahut zarar vermesiyle ceza vâcip olacaktır.

         Deniz avı Harem sınırları içinde yapılmış olsa da, ne muhrime, ne de muhrim olmayana bir şey vâcip olmamaktadır.

         Muhrim olmayan birisi Harem’de avı keserse, onun avının kıymeti vâcip olacaktır, ister onun kıymetiyle hedy satın alarak Harem’de kessin, ister tahıl alarak fakirlere taksim etsin. Oruç tutma ise kifayet etmeyecektir. Bununla birlikte Harem’de kesilen av da yenmeyecektir.

         Eğer muhrim Harem’in avını öldürürse, onun keffareti de, oruç tutması da câizdir. Muhrim olmayan kimse avı vuracak kimseye delâlet ederse, günahkâr olsa da, kendisine bir ceza vâcip olmayacaktır, muhrim ise bunun hilafınadır. Onun ava delâlet etmesi durumunda kendisine kâmil ceza vâcip olmaktadır.

         Eğer muhrim olmayan iki kişi Harem’in avını öldürürse, onlara avının yarışar kıymeti vâcip olacaktır. Şart şudur ki; bir vuruşla öldürmelidirler. Bunun gibi eğer muhrim olmayan on kişi bir tek darbla avı öldürürlerse, o zaman da ceza ona taksim edilecektir.

         Eğer iki muhrim kimse birlikte avı öldürürlerse, isterse Hill’in avı olsun. Her ikisine de ayrı ayrı kâmil ceza vâcip olacaktır. Eğer ihramlı on kişi iştirak ederse, yine de hepsine ayrı ayrı kâmil ceza vâcip olacaktır.

         Eğer bir kimsenin bineğiyle av telef olursa, bu durumda binitli ceza vermelidir. Şart şudur ki; o binek üzerinde olmalı yahut bineği arkadan sürmeli veya önden çekmelidir.

         Harem ağacının dalında olan av düştüğünde Hill’e düşerse, Hill’in avıdır. Harem’e düşerse Harem’in avıdır.

         Avın ayakları Harem’de, başı Hill’de olursa, av Harem’in olacaktır.

         Harem’in fezasının hükmü de Harem gibidir. Nitekim eğer uçan bir hayvan Harem zemininin hizasında fezada uçarken vurulursa, yine ceza vâcip olacaktır.

         Muhrim ister Harem’in, isterse Hill’in avını kessin, o haram ve murdar hükmündedir. Muhrim olmayan kimsenin Harem’in avını kesmesi de haram ve murdar hükmündedir, ancak bazılarına göre muhrim olmayan kimse Harem’in avını keserse helâldir, ancak kefaret vâcip olacaktır. Lihâza helâl kimsenin Harem’de kestiği avı yemekten kaçınılmalıdır, çünkü çoğu fakihlere göre hürmet ciheti racihdir.


HAYVANLARIN YARALANMASINDAN DOLAYI DEĞERİ DÜŞER YAHUT ARTARSA

         Eğer muhrim Hill’in avını yaralar, bundan sonra ihramdan çıkar ve avın değeri artar, av da kefaret ödemeden evvel ölürse, bu durumda yaralama nedeniyle meydana gelen zarar ve öldüğü günün kâmil kıymeti vâcip olacaktır. Eğer ihramdan çıktıktan ve keffaret verdikten sonra ölürse, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         Muhrim olmayan kimse Harem’in avını yaralar, avın cisminde fazlalık oluşması yahut fiyatın artmasından dolayı kıymeti fazlalaşırsa, örneğin yaralandığında avın kıymeti 50 lira olur, sonradan yün yahut derinin fiyatında artış olması nedeniyle, avın kıymeti 100 liraya yükselir ve hayvan aldığı yara nedeniyle ölürse, bu durumda hayvanın öldüğü günkü kıymeti verilecektir. Yaralama nedeniyle asıl kıymetinde meydana gelen noksan, yani yaralama vakti itibarıyla meydana gelen noksan verilecektir. Eğer yaralandıktan sonra değeri düşer ve hayvan aldığı yaradan dolayı ölürse, bakılır. Eğer noksan fiyatın düşmesi yahut vücudun aldığı yaranın dışında başka bir nedenle olursa, o zaman yaralama gününün kıymeti vâcip olacaktır. Ava verilen, noksandan dolayı ödenen zaman bu kıymetten düşülecektir.


İHRAMLI İKEN BİT VE ÇEKİRGE ÖLDÜRMEK

Eğer bit öldürülür yahut elbise bitlerin ölmesi için güneşe bırakılır yahut elbiseler bit öldürmek için yıkanırsa, bu durumda bir bite karşılık bir parça ekmek ya da bir hurma verilmelidir. İki ila üç bitte bir avuç buğday, üçten fazlasında ise, her ne kadar olursa olsun yarım sa’ buğday verilmelidir.

         Eğer elbiseler güneşe bırakılır veya yıkanır, bundan dolayı bitler ölür ve onları öldürme niyeti bulunmazsa, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         Biti bir başkasını öldürtmek yahut tutup yere atmak yahut tutarak öldürmesi için bir başkasına vermek aynıdır. Bütün bu durumlarda ceza vâcip olacaktır.

         Bitin cihetine işarette bulunmak yahut yerini söylemek de memnûdur. Eğer söylenir veya işaret edilir ve bit öldürülürse, o zaman ceza vâcip olacaktır. Eğer muhrim, muhrim olmayan kimsenin bitlerini yahut yerde dolaşan bitleri öldürürse, bir şey vâcip olmayacaktır.

         Muhrim olmayan kimse eğer Harem’de bit öldürürse, bir şey vâcip olmayacaktır.

         Çekirge de av hükmündedir. İhram ve Harem’de çekirge öldürmekle de ceza vâcip olmaktadır. Çekirgenin cezası da bitin cezası gibidir.

         Çekirge ister kasten öldürülsün, ister istemeden ayak altında kalarak öldürülsün, her hâlukârda ceza vâcip olacaktır. Elbette eğer çekirgeler yolu istila eder ve ayak basacak yer bulunmaz ve ayak altında ezilerek çekirgeler ölürse, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

         Muhrimin biti öldürmesi yahut bir başkasına öldürtmesinden dolayı keffaretin vücûbu, bit öldürmenin finefsihi mahzuratı ihram olması nedeniyle değildir, aksine saç, sakal, tırnak vs. gibi muhrimin bedeninden ayrılması mahzurat-ı ihramdır. Lihâza eğer muhrim bedeninden biti alarak yere atar, yahut üzerindeki biti almasını söyler, emredilen kişi biti öldürmese de muhrimin emriyle onu beden yahut elbisesinden bitin ayırmasıyla muhrime ceza vâcip olacaktır, çünkü bitin muhrimin beden yahut vücudundan ayırması onu öldürmek gibidir. Onun için cezayı mucip kılar. Bedenden ayırmadan öldürmenin bir hususiyeti yoktur.

         Muhrimin bir başkasının beden yahut elbisesinden bit ayıklamasında ise bir sakınca yoktur.


AVI SATMAK, BOĞAZLAMAK VS.

         Eğer muhrim avı yakalayarak satarsa, bey satış bâtıl olacaktır, isterse satın alan muhrim olmasın. Bunun gibi muhrimin avı satın alması da bâtıldır, isterse satan muhrim olmasın.

         İhramlı iken avı hediye etmek, vasiyet etmek, mehir veya hula bedelli karar kılınmak da bâtıldır, ister av canlı olsun, ister boğazlanmış olsun, (yani avı muhrim ihramlı iken boğazlanmışsa). Eğer ihramda olmayan bir kimse avı Hill’de boğazlar, ondan sonra ihrama girerse, o zaman kendisinin yemesi de, başkalarına yedirmesi de câizdir.

         Muhrim olmayan kimse eğer Harem’in avını yakalayarak satarsa, onun beyi de bâtıl olacaktır, ister Harem’de satsın, ister Harem’den çıkartarak muhrime veya gayri muhrime satsın. Bunun gibi Harem’in avını satın almak da bâtıldır.

         Eğer sattıktan sonra av ölürse, bakılır. Eğer satan ve alan her ikisi de muhrim olursa, o zaman her ikisine de ceza vâcip olacaktır. Eğer onlardan biri muhrim olmaz, Harem’de de bu muamele yapılmamış olursa, o zaman ceza sadece muhrime ait olacaktır, satın alan satanın tazminatını da ödeyecektir. Eğer her ikisi de helâl olur, ancak alışveriş Harem’de olursa, o zaman her ikisine de ceza vâcip olacaktır.

         Eğer muhrim ihrama girdikten sonra yahut gayri muhrim Harem’de av satarsa, alışveriş reddedilecektir. Av helâk olur yahut satın alan avı aldıktan sonra kaybolursa, o zaman satıcı cezayı ödeyecektir.

         Muhrimin kestiği av muraddır, onu yemek haramdır. Ne avı kesen muhrimin, ne başka muhrim, ne de gayri muhrim bir kimsenin onu yemesi helâldir. Bunun gibi; ister muhrim, ister gayri muhrim kessin, Harem’in avı da haramdır, ancak bazılarına göre eğer Harem’in avını gayri muhrim keserse, helâldir, ancak keffaret vâcip olacaktır. Cezasını ödedikten sonra avdan her ne kadar kaldıysa, onun bedeli vâcip değildir. Elbette tevbe istiğfar yapılmalıdır. Muhrim eğer avı keser ve ondan bir miktar yerse, bakılır. Eğer avın cezasını ödemeden önce yemişse, o zaman sadece avın cezası vâcip olacaktır, yediğinin bedeli vâcip olmayacaktır. Eğer avın cezasını ödedikten sonra yemişse, o zaman avın cezasına ilave her ne kadar yemişse, onun bedelini ödemesi ayrıca vâcip olacaktır. Kişinin kendisi yahut köpeğine yedirmesinin hükmü aynıdır, ancak eğer böyle bir muhrimin kestiği avdan başka bir muhrim yahut gayri muhrim yerse, onlara tevbe istiğfar dışında bir şey gerekmeyecektir, çünkü onlar murdar hayvanın etinden yemişlerdir.

         Eğer muhrim avının yumurtasını pişirir yahut çekirge pişirirse veya avın sütünü çıkartırsa, onların cezası vâcib olacaktır. Eğer ceza ödedikten sonra bu şeyleri yer içerse, tevbe istiğfar dışında bir şey vâcip olmayacaktır. Muhrimin avının sütünü içmesi, yumurtasını yemesi mekruhtur, gayri muhrim için ise kerahatsiz câizdir.

         Eğer avı gayri muhrim bir kimse avlar, muhrim boğazlar yahut muhrim avlar, gayri muhrim keserse, her iki durumda da av murdar olacaktır, onun yenilmesi haramdır. Bunun gibi eğer bir kimse ihrama girmeden avlar, ihrama girdikten sonra da onu boğazlarsa, yahut ihramlı iken avlar, ihramdan çıktıktan sonra boğazlarsa, her iki şekilde de av haram olacaktır.

         Eğer muhrim ihramlı iken yemek için av ve murdar dışında bir şey bulamaz, mecbur ve muztar kalırsa, bu durumda murdar hayvanın etini yemek, avdan mukaddemdir. Avı yemek başkasının malını ve ölü insan etini yemekten mukaddemdir. Boğazlanmış avı yemek murdar yemekten mukaddemdir. Bazıları avı yemenin murdar yemekten mukaddem olduğunu söylemişlerdir. İhtilaf evla olmadadır, av yenilmesi durumunda her hâlukârda ceza vâcip olacaktır.

         Mecburiyetten dolayı avın yenmesi hâlinde de ceza vâcip olacaktır.


HAREM’İN AVI

Harem’in avını avlamak hem muhrim, hem de gayri muhrim her ikisine de haramdır. Elbette yüce İslâm şeriatının müsaade buyurduğu hayvanların öldürülmesi ise câizdir. Bunların neler olduğu daha önce geçmiştir.

         Eğer muhrim Harem’in avını öldürürse, sadece ihram nedeniyle bir tek ceza vâcip olacaktır, Harem nedeniyle ikinci bir ceza vâcip olmayacaktır. Harem’in cezası ihram cezasına mütedâhil olacaktır.

         Eğer eğitimli (şahin, papağan vs. gibi) bir hayvan memlûk olur ve onu birisi öldürürse, o zaman eğitimli olarak onun kıymeti sâhibine edâ edilecektir, Harem cezasında eğitimli olmasına bakılmayacaktır. Sadece hayvanın kıymeti vâcip olacaktır.

         Eğer muhrim yahut gayri muhrim Hill’in avını Harem’e dâhil ederse, o da Harem’in avı sayılacaktır ve onun bırakılması vâcip olacaktır. Öldürülmesi durumunda ceza da vâcip olacaktır.

         Eğer hayvan ayakta durur, onun bütün ayakları yahut bir ayağı Harem’de olur, diğer ayakları Hill’de olursa, o Harem’in avı sayılacaktır. Eğer ayaklarının tamamı Hill’de, başı Harem’de olursa, onu vurmadan dolayı bir şey vâcip olmayacaktır. Eğer hayvan Hill’de yatar ve bir hissesi Harem’de olursa, o zaman da Harem’in avı sayılacaktır.

         Harem’in ağacının dalında oturan hayvan düştüğünde Hill’le düşecek şekilde oluşursa, o Hill’in avı kabul edilecektir. Eğer düştüğünde Harem’e düşecek bir yerde oturursa, o zaman Harem’in avı sayılacaktır.

         Eğer hayvan kökü Hill’de, dalları Harem’de olan bir ağacın üzerinde durursa, o Harem’in avı sayılacaktır.

         Harem’in fezasının hükmü de Harem gibidir. Lihâza eğer bir kimse havada uçan bir hayvanı vurur yahut yakalarsa, ona da ceza vâcip olacaktır.

         Eğer geyik ürkütülerek Harem’den çıkartılır ve Harem’in dışında yavrular ve her ikisi de ölürse, bu durumda ikisinin de tazminatı vâcip olacaktır. Eğer geyiğin tazminatı verildikten sonra yavrularsa, o zaman yavrunun tazminatı vâcip olmayacaktır. Elbette onun Harem’e iadesi vâcib olacaktır.

         Eğer av kendiliğinden Harem’den çıkarsa, onun yakalanması ve avlanması câizdir. Elbette eğer kendisi çıkmaz, çıkartılırsa, o zaman avlanması da, yakalanması da câiz değildir.

         Sahibi olsun veya olmasın, Hill’in avı Harem’e kendisi girer yahut muhrim veya gayrı muhrim tarafından sokulursa, o da Harem’in avı sayılacaktır.

         Eğer gayri muhrim bir kimse Harem’in avını yakalayarak kendisi gibi gayri muhrim birisine verir, o da bir başkasına verir, o da avı geçerse, bu durumda her birine kâmil kıymet vâcip olacaktır.

         Bir kimse Harem’de kurt üzerine köpeğini bırakır, o da bir avı öldürür, yahut kurt için tuzak kurar ve ona bir av yakalanarak ölürse, bu durumda bir ceza vâcib olmayacaktır. Bunun gibi çadır kurar, onun ipine bir hayvan dolaşarak ölür yahut su için tarlasında kuyu kazar ve bir av ona düşerek ölürse, bir ceza vâcip olmayacaktır.

         Bir avın yavrusu Harem’de kendisi Hill’de olur, avı Hill’de gayri muhrim bir kimse yakalar ve av Hill’de ölür, yavrusu da Harem’de ölürse, bu durumda sadece yavrunun tazminatı vâcip olacaktır, annenin değil.

         Evinde kuşlar bulunan muhrim kapıyı kapatarak Mina’ya yahut başka bir yere gider, kuşlar kapalı kaldığı için susuzluktan ölürse, bu durumda ceza vâcib olacaktır.

         Eğer Harem’in avını iki helâl kimse birlikte yerse, bu durumda sadece bir tek hayvanın kıymeti vâcib olacaktır.


AVI YAKALAMAK VE BIRAKMAK

Ava aşağıda üç türlü emniyet verilmiştir ve onun avlanması yasak kılınmıştır:

1) Avcının muhrim olması

2) Avcının Harem’e dâhil olması

3) Avın Harem’de olması

         Eğer avı muhrim ihramlı iken Hill’de yakalar yahut gayri muhrim Harem’de yakalarsa, bu durumda ava mâlik olmayacaklardır. Onu bırakmaları da vâcip olacaktır, ister elde, ister kafeste, isterse evde olsun. Eğer bırakmazlar ve av ölürse, o zaman ceza vâcip olacaktır.

         Bir muhrim avı yakalar, diğeri salıverirse, her ikisine de bir şey vâcip olmayacaktır. Eğer ikinci şahıs onu öldürürse, her ikisine de kâmil ceza vâcip olacaktır. Ayrıca yakalayan öldürenden ödediği cezayı, eğer ceza kıymetle ödenmişse, geri alabilecektir. Eğer oruçla ödenmişse, o zaman geri alamayacaktır. Eğer öldüren baliğ olmayan çocuk, mecnun yahut kâfir olursa, o zaman sadece yakalayana ceza vâcib olacaktır, öldürene değil. Yakalayan katil de onun kıymetini alacaktır. Eğer av yakalandıktan sonra bir hayvan tarafından öldürülürse, ceza yakalayana olacaktır ve kimseden de onun kıymetini alamayacaktır.

         Bir kimse ihrama girmeden Hill’de avı yakalar, sonra ihrama girerse, av yakalayanın milkinde kalacaktır. İhram nedeniyle milkden çıkmayacaktır. Eğer avın zâyi olmaması ve milkte kalması istenirse, o zaman bir evde muhafaza edilmelidir. Eğer av bırakılmaz ve ölürse, o zaman ceza vâcip olacaktır.

         İhramlı yahut ihramsız kimse Harem’e dâhil olur ve ellerinde av bulunursa, onu bırakmaları vâcib olacaktır. Elbette eğer onların ev yahut kafeslerinde av bulunursa, onu salıvermeleri vâcip olmayacaktır.

         Bir kimsenin elinde şahin yahut başka bir avcı hayvan bulunur, o da onu Harem’de bırakır, o da Harem’in güvercinlerini öldürürse, bırakana bir ceza vâcip olmayacaktır. Elbette eğer Harem’in avını öldürmesi için bırakılırsa, o zaman ceza vâcip olacaktır.

         İhrama girmeden evvel yakalanan ve ihrama girme esnasında salıverilen av milki muhteremden çıkmayacaktır. Eğer aynı avı bir başkası yakalarsa, böyle bir kimse ihramdan çıktıktan sonra onu geri alabilir. Elbette ihrama girdikten sonra bıraktığı av bir başkası tarafından yakalanırsa, onu geri alamaz, çünkü ihram nedeniyle böyle bir av onun milki olmamıştır.


HAREM’İN AĞAÇ VE OTLARINI KESMEK

         Harem’in ağaç ve bitkileri cinayet bakımından dört kısımdır:

1) Bir kimsenin Harem’de ektiği, halkın genel olarak ektiği bitkilerdir. Örneğin buğday, arpa vs.

2) Bir kimsenin Harem’de ektiği, ancak genel olarak insanların ekmediği bitkiler. Örneğin misvak ağacı vs.

3) İnsanların ektiği cinsten olan ve kendiliğinden biten bitkiler.

4) İnsanların genel olarak ekmediği, kendiliğinden biten bitkiler.

İlk üç kısım bitkiler kesmeyle Harem nedeniyle bir ceza vâcib olmamaktadır. Onların kesilmesi, sökülmesi ve kullanılması câizdir. Ancak eğer sâhibli ise, onların kıymetinin sâhibine verilmesi vâciptir.

Dördüncü kısımdaki bitkileri kesmek, sökmek muhrim ve gayri muhrim, her ikisine de haramdır. İster böyle bir bitki bir kimsenin memlûkü arazisinde olsun, ya da sâhipsiz arazide olsun. Elbette kuru bitkilerin kesilmesi câizdir. İzhar kesme de bu kabildendir. Yani onun kesilmesi câizdir.

         Harem’in otunu kesmeyle kesilen otun kıymeti vâcib olacaktır.

         Mantar, kurumuş ot ve ağaçlar yeşeremeyecek şekilde kırılmış, kopmuş ot ve ağaçlar yaş da olsa izhir otunu kesmek câizdir.

         Bir ağacın yaprağını kopartmayla eğer ağaca zarar gelmezse, onun kopartılması câizdir, yoksa değildir.

         Hangi kısım bitkilerde ceza vâcib ise, eğer böyle bitkiler bir kimsenin milkinde ise, yani onun arazisinde yetişmişse, o zaman iki kıymet vâcib olacaktır. Bunlardan biri Harem nedeniyledir, diğeri de sâhibine verilecektir. Eğer sâhibi bizzat kendisi keserse, o zaman bir tek kıymet Harem nedeniyle vâcip olacaktır.

         Meyve ağacı kendisi bitmişse, onun kesilmesi câizdir, ancak sâhibinin müsaadesi gereklidir.

         Çadır kurmak, tandır vs. yeri kazmak, binek ve kişinin kendi yürümesi esnasında kopan ot ve dallardan dolayı bir şey vâcib olmayacaktır.

         Muteber olan ağacın köküdür. Eğer ağacın kökü Harem’de, dalları Hill’de olursa, o Harem’in ağacıdır. Eğer kökü Hill’de, dalları da Harem’de olursa, o da Hill’in ağacıdır. Eğer kökün yarısı Hill’de, yarısı Harem’de olursa, bu durumda da Harem’in ağacı sayılacaktır.

         Ağaç veya otların kıymetiyle buğday alınarak fakirlere her nerede istenirse, nısfar (yarımşar) sa’ taksim edilmelidir. Eğer onun kıymetiyle hedy’i satın alınabilirse, o zaman hedy kurban edilmelidir. Tazminatını ödedikten sonra kesilen ağaç ve otlar kişinin mülkiyetinde olacaktır. Onları onun kullanılması da câizdir, ancak satması tahrîmen mekruhtur. Elbette satın alan için mekruh değildir. Eğer satılırsa, onun kıymetinin tasadduk edilmesi de vâcip olacaktır.

         Harem’in yaş ağaçlarından misvak yapmak câiz değildir.

         Muhrim ve gayri muhrim için Harem’in ot ve ağaçlarını kesmek, yontmak aynı seviyede haramdır. Onun için her ikisine de ceza vâcip olacaktır. Eğer iki muhrim bir araya gelerek bir ağacı keserlerse, ikisine bir kıymet vâcip olacaktır. Bunun gibi karin’e de bir kıymet vâcib olacaktır. Harem’in ağacına delâlet etmeden dolayı bir şey vâcib olmayacaktır.

         Ağaç kesmenin cezasında oruç tutmak câiz değildir.

         Ot kesildikten sonra tekrardan filizlenerek önceki gibi olursa, o zaman ceza sâkıt olacaktır. Eğer öncekinden biraz eksik kalırsa, o zaman eksikliğin tazminatı vâcip olacaktır. Eğer kökü tamamen kurursa, o zaman kıymeti vâcip olacaktır.

         Dikenlerin kesilmesi de haramdır. Ancak onları kesme nedeniyle bir ceza vâcip olmayacaktır.


KEFFARETİN ŞARTLARI

Cinayetlerin ceza ve keffaretinde üç şey vâcip olmaktadır:

1) Dem

2) Sadaka

3) Oruç.

Bunlardan her birinin edâsının şartları şunlardır:


Demin edâsının şartları:

1) Hayvanın memluk olması.

Eğer bir başkasının hayvanı kesilir, sonra da sâhibi müsaade verir yahut tazminatı ödenir yahut kestikten sonra sâhibi olunursa, dem fedâ olmayacaktır.

2) Dem kurbanlık cinsinden olmalıdır. Örneğin koyun, keçi, sığır veya deve. Eğer başka bir cinsten olursa, o zaman câiz olmayacaktır.

3) Dem kurbandan mâni olan ayıplardan hâli olmalıdır.

4) Deve beş, sığır ve manda iki, koyun ve keçi de bir yaşını doldurmuş olmalıdır. Elbette bakıldığında bir yaşını doldurmuş gibi gözüken altı aylık erkek ve dişi kuzu da câizdir.

5) Dem’i keserken besmele çekmek.

6) Dem kesilmelidir. Eğer diri olarak tasadduk edilirse, o zaman edâ olmayacaktır. Elbette eğer boğazlama vekili yapılarak bir fakire verilirse, câizdir.

7) Dem’i cinayetten sonra kesmek.

8) Dem’i Harem’de kesmek.

9) Dem’i kesen Müslüman yahut kitâbî olması.

10) Eğer fakir varsa, kesilen eti ona vermek, kendisi yememek. Eğer fakir yoksa hayvanı keserek bırakmak.

11) Kestikten sonra eti zâyi etmemek. Eğer et zâyi edilir yahut satılırsa, o zaman kişi demin kıymetine tazminat olacaktır. Bu kıymetin fakirlere tasadduk edilmesi vâcip olacaktır. Eğer boğazlandıktan sonra kendisi helâk olursa, örneğin hırsız çalarsa, o zaman tazminat vâcip olmayacaktır. Eğer boğazlamadan evvel kendiliğinden helâk olursa, o zaman onun yerine bir başka hayvan vâcip olacaktır. Elbette dem-i kıran yahut dem-i temettü ve nâfile hedy. Eğer kesildikten sonra kişi bizzat kendisi onun etini helâk ederse, o zaman bir şey vâcip olmayacaktır.

12) Fakirlerin bulunması durumunda sadakaya müstehak olan fakirlere et verilmelidir. Eğer kendi usûlü, fürûu, hanımı, kocası, kölesi haşimi vs.’ye verilmişse, onun kıymeti tasadduk edilmelidir. Zımmî olsa da kâfire de dem’in etinin verilmesi câiz değildir.

13) Dem’e niyet etmek.

14) Dem’e niyeti kurbet ve sevap olmayan birinin iştirak etmemesi.

15) Dem-i kıran ve temettü için eyyam-ı nahr da şarttır, diğer demler için ise bu şart değildir.


TETİMME

Dem’in edâ olması için miskinlerin sayısı şart değildir. “Yedi miskine verilmelidir” görüşü meşhurdur. Eğer bir tek miskine bir defada etin tamamı verilirse, yine câizdir. Dem’in etini her fakire vermek câizdir. Harem’in fakiri olması şart değildir. Harem’de tasadduk etmek de şart değildir. Onun için et eğer Harem’den çıkartılarak fakirlere tasadduk edilirse, bu da câiz olacaktır. Sadece dem’in Harem’de kesilmiş olması şarttır. Elbette Harem’in fakirlerine vermek efdaldir. Eğer diğer fakirler, Harem’in fakirlerinden daha muhtaç olurlarsa, o zaman onlara verilmesi daha efdal olacaktır.

         Dem’in yerine kıymet vermek câiz değildir. Elbette eğer yenilmesi câiz olmayan bir dem’den yenmişse yahut dem telef edilmişse, o zaman yenilen veya telef edilen dem’e bedel olarak fakirlere onun kıymetinin tasadduk edilmesi vâcip olacaktır.

Tenbih:

Hac mesailinde her nerede mutlak dem söylenirse, ondan murad küçükbaş bir kurbanlıktır.

         Vâcip olan dem-i cinayetin Harem’de kesilmesi gereklidir. Eğer Harem sınırları dışında kesilirse, câiz olmayacaktır. Eğer böyle bir cezada kişi muhayyer olursa, o zaman her bir fakire fıtır sadakası miktarı et verilmesi sadaka olarak câiz olacaktır.

İzah: Eğer dem Harem sınırları içinde kesilirse, o zaman fıtır sadakası miktarı vermek gerekli değildir. Yani bir özre binaen Harem yasaklarına mürtekip olma nedeniyle muhayyer olarak vâcip olan yahut Harem’in av ve ağacını kesmeden dolayı vâcip olan demlerin Harem sınırları içinde kesilmesinden sonra her bir fakire fitre miktarından az veya çok vermek câizdir. Hangi cinayetlerde dem’in kıymetini taksim etme yahut onunla tahıl olarak taksim etme ihtiyarı varsa, onlarda fitre miktarına riayet vâcibtir. Az veya çok verilmesi durumunda câiz olmayacaktır.


SADAKANIN CEVAZININ ŞARTLARI

Sadakanın cevazının başlıca şartları şunlardır:

1) Miktar, yani nisf, sa’ buğday yahut buğday unu, kavutu yahut bir sa arpa, arpa unu veya kavutu, bir sa hurma yahut kuru üzüm eğer bu miktardan az olursa, o zaman câiz olmayacaktır.

2) Cins, yani buğday, arpa, hurma, kuru üzüm. Bu dört kısımdan olması şarttır. Bunlardan muteber olan vezni mezkûrdur. Geriye kalan ne kadar cinsler varsa, onlarda ölçü itibarı ile vermek câiz değildir, aksine muteber olan kıymettir. Örneğin pirinç, yarım sa buğday veya bir sa arpa kıymetine denk miktarda verilmelidir. Mısır, nohut vs.’nin hükmü de böyledir. Buğday ekmeği ve peynirde de kıymet muteberdir. Kıymetini biçilerek para verilmesi de câizdir, hatta daha efdaldir.

3) Bir fakire yarım sa buğdaydan az vermemek. Fıtır sadakası ise bunun hilafınadır. Fıtır sadakasında yarım sa buğdayın birkaç fakire taksim edilmesi câizdir. Bunun gibi eğer kıymet verilirse, onda da yarım sa buğdayın kıymetinden az bir fakire verilmemelidir. Elbette eğer sadaka yarım sa’dan az vâcip olmuşsa, onun verilmesi câizdir.

4) Sadakaya müstehak olan kimseye vermek. Yani sadaka verilen kimse nisap sâhibi, kişinin kendi kölesi, hasimi, harbi yahut zimmi olmamalıdır. Cihad, hac vs.’den münkatı olanlara vermek câizdir. Kişinin usûl ve fürûuna, kadın kocasına, kocanın hanımına vermesi câiz değildir, ağabey, kardeş, bacı, hala, teyze, amca, dayıya vermek ise câizdir. Eğer bir kimseye masraf sanılarak verilir, sonra da onun masraf olmadığı ortaya çıkarsa, bu durumda sahih olan kavle göre sadaka edâ olacaktır. Elbette eğer verdiği kimse kişinin kendi kölesi ise, o zaman sadaka edâ olmayacaktır.

5) Eğer yemek ibahaten yedirilirse, o zaman fakirin fil cümle iki öğün karnını doyurarak yemeye kâdir olması kâfidir. Mürâhik olan çocuğu yedirme de kâfidir. Elbette mürâhik olmayan küçük çocuklara yedirmek kâfi değildir.

6) Eğer ibahaten yemek yediriliyorsa, sabah akşam iki vakit yahut iki gün sabah yahut iki gün akşam, yani iki öğün yedirmek şarttır. Sadece bir öğün yedirmek câiz değildir.

7) Her iki vakitte de karın doyasıya yedirmek şarttır. Eğer bir kimsenin önceden karnı tok olur, öylesine sofraya oturursa, o zaman onun yemesi kâfi olmayacaktır. Miktar muteber değildir. Karın doyasıya yemek muteberdir. Eğer yemek vâcip olan miktardan az olur, ancak herkesin karnı doyarsa, câizdir. Eğer herkesin karnı doymazsa, o zaman câiz değildir, isterse vâcip olan miktarda yemek pişirilmiş olsun, aksine herkesin karnı doyacak kadar bir miktar daha yedirmek gerekli olacaktır. Eğer bir öğün yemek yedirilir, bir öğünde de bir sa tahılın dörtte biri verilirse, bu da câizdir.

8) Keffaret niyetinin keffaret verirken bulunması: Eğer verirken niyet bulunmaz, aksine vermeden önce yahut sonra niyet edilirse, o zaman da keffaret muteber olmayacaktır.

Tekmile:

Buğday ekmeğiyle katığın olması şart değildir. Elbette müstehabdır. Arpa ekmeğiyle birlikte katığının şart olup olmamasında ihtilaf vardır. Onun için arpa ekmeklerinin yanısıra yemek vermede ihtiyat vardır. Fakirin muhtelif olması şart değildir. Eğer bir fakire altı fakirin tahılı altı günde verilirse, bu da câizdir. Eğer bir günde bütün miskinlerin tahılı, yani üç sa buğday bir fakire verilirse, bununla bir gün sadakası edâ olacaktır. Eğer üç sa buğday bir günde iki fakire verilirse, o zaman da iki günün sadakası edâ olacak, diğer günlerinki ise edâ olmayacaktır.

Tenbih:

Hac esnasında her nerede mutlak sadaka olduğu söylenirse, orada sadakadan murad yarım sa buğday, bir sa arpa yahut onun kıymetidir. Eğer mutlak sadaka denmezse, o zaman ne kadar beyan edildiyse vâcip o miktar olacaktır.


ORUCUN CEVAZININ ŞARTLARI

Eğer ceza olarak oruç tutuluyorsa, onun cevazı için başlıca şartlar şunlardır:

1) Özellikle cezaya niyet etmek.

2) Geceden oruca niyet etmek. Eğer fecrin doğmasından sonra niyet edilirse, o zaman ceza olarak edâ olmayacaktır.

3) Özellikle niyette keffareti tâyin etmek. Eğer sadece oruca yahut keffarete veyahut başka bir vâcibe niyet edilirse, o zaman ceza edâ olmayacaktır.

4) Hangi şeye bedel oruç tutuluyorsa, onu tâyin etmek örneğin “temettü dem’i” yahut “tıraş olma bedeli vs. için oruç tutuyorum” diye niyette tâyin olmalıdır.

5) Oruçları Ramazan, teşrik günleri ve fıtır bayramı günleri dışında tutmak. Eğer bu günlerde tutulursa, o zaman oruçların iade edilmesi gerekecektir.

Tetimme:

Ceza oruçlarının peşi peşine tutulması şart değildir. Elbette peşi peşine tutmak efdaldir. İhramlı olarak tutmak da şart değildir. Elbette hacc-ı kıran’ın üç orucu hac aylarında hac ve umre ihramından çıktıktan sonra temettü’nün üç orucunu da umre ihramından çıktıktan sonra tutmak şarttır. Kıran ve temettü bahislerinde geçtiği gibi.

         Hangi cinayet dem-i kâmil bir ihram yasağını mazeretsiz yapmaktan dolayı vâcip olmuşsa, onun bedelini fakirlere sadaka vermek yahut oruç tutma ihtiyarı olmayacaktır. Bunun gibi mazeretsiz nâkıs bir ihram yasağını yapmaktan dolayı verilmesi gerekli olan sadakanın vâcip olan miktarının verilmesi gereklidir. Onun bedelini fakirlere sadaka vermek yahut oruç tutma ihtiyarı olmayacaktır.

         Harem’de işlenen cinayet yahut kara avını öldürme nedeniyle vâcip olan cezalarda kişi muhayyerdir, dilerse oruç tutmalı, dilerse sadaka vermeli, dilerse dem vermeli, dilerse dem’in kıymetini vermelidir. Örneğin muhrim avı öldürür, onun kıymeti dem kıymetine ulaşırsa veya ulaşmazsa, bu durumda kıymeti her neyse, onu tasadduk etmeli yahut ona bedel oruç veya sadaka vermelidir.

         İhramlı iken bir mazerete binaen elbise giymek, koku sürünmek, tıraş olmak, tırnak kestirmek nedeniyle vâcip olan dem’e bedel oruç tutmada da kişi muhayyerdir. Böyle bir dem’e bedel üç gün oruç tutulmalı yahut altı miskine sadaka verilmelidir. Bu üç gün oruç yahut altı fakire sadaka verme tahsisi, zikri geçen dört ihram yasağı için şeran takdir edilmiştir.

         Dem-i kıran ve dem-i temettü’de ise on gün oruç mukarrer kılınmıştır, geriye kalan av cezalarında ise muhrim kaç kişiye fitre miktarı buğday yahut yiyecek veriyorsa, o kadar gün oruç tutmalıdır. Yani her fitre miktarına karşılık bir gün oruç tutmalıdır. Sahih olan görüş de böyledir.

         Av deminde şuna da dikkat edilmelidir. Eğer avın kıymeti hedye eşit olamazsa, onun kıymetiyle kurban da câiz olmayacak, derece de küçük kuzunun alınarak kesilmesi câiz olmayacaktır, aksine bu durumda onun kıymeti sadaka olarak verilmelidir yahut da böyle bir kuzu boğazlanarak itam (yemek) olarak verilmelidir.

         Hac veya umre vâciblerinden biri, bir özre binaen terk edilirse, bir şey vâcib olmayacaktır. Fakat bundan murad Allah celle celâlühü cihetinden gelen özürlerdir. Mahluk tarafından gelen özürler ise muteber değildir. Nitekim eğer bir kimseyi düşman Müzdelife vakfesinden men eder, o da onun korkusundan dolayı Müzdelife vakfesini terk ederse, ona dem vâcib olacaktır. Eğer hasta, yaşlı ve kadın izdiham ve kalabalık nedeniyle hac veya umre vâciblerinden birini terk ederse, onlara bir şey vâcib olmayacaktır, çünkü bu da Allah tarafındandır. Eğer düşman korkusu onun korkutması nedeniyle olursa, bu onun korkutması tarafına mensup olacaktır. Lihâza o mahlûk tarafındadır. Eğer bu şekilde değil ise, o zaman Allah tarafındandır. Örneğin yırtıcı hayvan korkusu. Bunun gibi eğer ihram yasaklarından birini bir kimse muhrime cebren yaptırırsa, örneğin koku sürer yahut elbise giydirirse, bu durumda cebren yaptırma özüründen dolayı aslî özürden sebep hâsıl olan üç şey arasındaki ihtiyar hâsıl olmayacaktır, aksine bu durumda mazeretsiz yapılan cinayet nedeniyle ihtiyarsız ve kesin olarak vâcip olan şey vâcip olacaktır. Lihâza bu gibi mazeretlerden dolayı cinayet sâkıt olmamaktadır. Bunun gibi Arafat’tan muhrimin devesi Arafat hududu dışına kaçar, sâhibi onu yakalamaya gider ve bu esnada Arafat dışında iken güneş batarsa, bu özürden dolayı da terk-i vâcibin cezası vâcip olacaktır.

         Vâcibin terkinden dolayı dem vâcip olmaktadır. Kaidesi umumi değildir, aksine bu kaideden fakihler on şeyi müstesna tutmuştur. Bunlardan dördü mazeretsiz terk yapılsa da, dem vâcib olmamaktadır. Elbette mazeretsiz yapılması durumunda günah olacaktır ve tevbesiz muaf olmayacaktır. Bu dört şey şunlardır:

1) Tavafda son iki rekât namazı kılmak vâciptir. Ancak bunun terkinden dolayı dem vâcib olmamaktadır.

2) Yatsı namazıyla cem etmek için Müzdelife’de akşam namazının tehirini terk etmek.

3) Müzdelife’de gecelemek.

4) Hacerü’l- Esved’den tavafa başlamamak.

Geriye kalan altı şeyin hükmü de şudur ki; eğer mazeretsiz terk edilirse, dem vâcip olacaktır. Bir mazerete binaen terk edilirse, o zaman hiçbir şey vâcib olmayacaktır. Bu altı şey de şunlardır:

1) Bir özre binaen Safa Merve arasındaki say’i terk etmek: Kadının yoldaşlarının yola çıkması, hastalık vs. bulunması gibi. Ancak burada izdiham özür değildir, çünkü say için tehir câizdir. Fırsat bulunca yapılmalıdır.

2) Tavaf veya say’i bir insana yahut hayvana binerek yapmak. Eğer bir özürden dolayı yapılmışsa, örneğin hastalık, yaşlılık vs. nedeniyle yürümeye mecal olmazsa… Hâlbuki tavaf ve say’i kişinin kendi ayakları üzerinde yürüyerek yapması vâciptir.

3) Müzdelife vakfesini bir özre binaen terk etmek. Örneğin hasta, zayıf kadın veya yaşlı kimselerin izdiham nedeniyle terk etmesi.

4) Başta çıkan çıban, sivilce nedeniyle tıraş olamamak. Ustura ve berber bulamamak özür değildir. Nitekim eğer bir kimse ustura yahut berber bulunmadığı için tıraş olmazsa, ona ceza lazım olacaktır.

5) Ziyaret tavafını kadının hayız, nifas özürlerinden dolayı, hasta kimsenin kendisini kaldırarak tavaf yaptıracak birini bulamaması yahut kendisini kaldırtmaya mutahammül olmaması veya mahbus olma nedeniyle nahr günlerinden muahhar tutarak yapmak.

6) Kadının hayız yahut nifas özürü nedeniyle veda tavafını terk etmesi. Bütün bu durumlar bir özürden dolayı olursa, ceza vâcip olmayacaktır. Elbette eğer bir mazeret bulunmazsa, o zaman ceza vâcip olacaktır.

İzah: Yukarıda beyan edilen ilk dört vâcibin terkinden dolayı mazeretsiz terk edilse de, demin vâcip olmamasıyla ilgili fakihler şu tahlili yapmıştır. İki rekât tavaf namazının terkinden dolayı dem şunun için vâcip olmamaktadır ki; bu iki rekât namaz tavafın vâcibidir, hac yahut umrenin vâcibi değildir. Bir kimse hac yahut umre ihramına girmeden Kâbetullah’ı tavaf ederse, ona bu iki rekât vâcip olmaktadır. Bir başka nedeni de şudur ki; bu iki rekâtın vücubunda ihtilaf vardır yahut bunun nedeni şudur ki; ömrün tamamı onu edâ etme vaktidir. Lihâza onun terki mutasavvir olmayacaktır. Müzdelife’de akşam namazını yatsıyla cem etmek için tehir yapmayı terk etmeden dolayı demin vâcip olmama nedeni tesrihin vâki olmasıdır. Yani bu konuda beyan edilen teşrihtir ki; İmam-ı Azam rahmetullahi aleyh’den nakledildiğine göre eğer hacı Müzdelife’de akşam namazını tehir etmez, aksine her namazı kendi vaktinde edâ ederse, böyle bir kimse akşam namazı konusunda terk-i vâcip yapmıştır. Ancak on Zilhicce’nin fecri dolunca, kılınan akşam namazı câiz olmuş ve ondaki eksiklik zâil olmuş olacaktır. Müzdelife’de gecelemeyi terkten dolayı demin vâcip olmasının nedeni şudur ki; bu müstakil bir vâcib değildir, aksine akşamla yatsıyı cem etme, vücubuna tâbidir yahut da bunun vücûbu muhtelif fihidir.

Tavafa Hacerü’l-Esved’de başlamayı terkten dolayı dem’in vâcip olmama nedeni de şudur ki; bunda da ulemâ arasında ihtilaf vardır. Bazıları buna sünnet-i müekkede demektedir. Geriye kalan altı şeyin hükmü de yukarıda beyan edildiği gibidir. Yani eğer bir mazerete binaen terk edilmişse, dem sâkıt olacaktır. Eğer bir mazeret olmadan terk edilirse, o zaman dem vâcib olacaktır. Ulemânın teşrihi de böyledir. Bunların dışında geriye kalan bütün vaciplerde dem vâcib olmaktadır, isterse bir özürden dolayı terk edilmiş olsun.

         Cinayetlerin cezasını hemen edâ etmek vâcip değildir. Ancak ömrün sonuna yaklaşıldığı zannı gâlip olur ve cinayet cezasının fevt olacağından endişe duyulursa, o zaman hemen edâ edilmelidir. Tehirde günah vardır. Efdal olan şudur ki; hemen edâ edilmelidir. Eğer bilfarz edâ edilmezse, o zaman cinayetlerin cezasının vasiyeti vâcip olacaktır. Orucun dışındaki cinayetlerde vasiyet bulunmadan vâris teberruda bulunursa, bu durumda keffaret edâ olacaktır, ancak varisin oruç tutmasıyla meyyitin keffareti câiz olmayacaktır.

         Eğer vasiyet etmemişse, onun terekesinden vârislerin vermesi vâcib olmayacaktır. Eğer ihsanen verilirse, edâ olacaktır. Ancak hangi cinayetlerden ötürü oruç vâcib olmuşsa, o vârislerin edâ etmesiyle edâ olmayacaktır.

         Bazı mütekebbir ve asalak kimseler birtakım cinayetleri ‘fidyesini veririz’ diye bilinçli bir şekilde yapmaktadırlar. Bu çok şiddetli bir günahtır. Âmeden işlenen cinayetlerin fidyesini vermeyle günah affolmamaktadır ve böyle kimselerin hâli şer’î cezasını çekerim diyerek zinâ yapan kimse gibidir.

         İki hac veya iki umreyi ihram veya efal itibarıyla cem etmek memnûdur. Ancak eğer bir kimse buna rağmen iki hac veya iki umreyi cem ederse, her ikisi de lazım olacaktır. Fakat her ikisinin efallerini birlikte yapmak câiz olmayacaktır, aksine onlardan birinin terki vâcip olacaktır. Haccın kazâsı gelecek yıl, umrenin kazâsı da umreden fariğ olduktan sonra vâcip olacaktır ve terkten dolayı da dem vâcip olacaktır.

         Eğer bir kimse iki hacc ihramını birlikte bağlarsa yahut önce bir haccın ihramını bağlar, ondan sonra ikinci haccın ihramını bağlar ve henüz Arafat vakfesinin vakti bâkî olursa, o zaman her iki ihram da gerekli olacaktır. Ancak birinci şıkta; yani her iki ihrama birlikte girildiğinde gayri muayyen olarak ihramlardan biri, ikinci şıkta yani birbirinin ardısıra, ikinci ihrama girmede ise ikinci ihram metrûk olacaktır. Metruk olma hükmü Mekke-i Mükerreme tarafına gidildiğinde verilecektir. Eğer Mekke-i Mükerreme tarafına hareket edilmez, ihrama girilerek birkaç gün beklenir ve Mekke’ye hareketten evvel bir cinayet sâdır olursa, o zaman iki dem vâcip olacaktır, çünkü onun iki ihramı vardır. Eğer Mekke’ye hareketinden önce zevciyet münasebetinde bulunursa, o zaman ona üç dem vâcip olacaktır. Bunlardan biri ihramı terk, ikisi de cimâ nedeniyledir. Bu durumda bir ihramın terkine niyet gerekli değildir, aksine Mekke-i Mükerreme’ye hareket edilesiye niyet olmadan da terk olduğuna hükmedilecektir.

         Bir kimse hac ihramını terk ederse, gelecek yıl hem onun kazâsı, hem de bir umre vâcip olacaktır ve onun terkinden dolayı bir de dem vâcip olacaktır.

         Bir kimse hac ihramına girer, Arafat vakfesini yapar ve on Zilhicce günü tıraş olduktan sonra ikinci haccın ihramına girerse, o zaman ikinci hac lazım olacaktır. Böyle bir kimse gelecek yıla kadar muhrim olarak kalacaktır. Bu durumda iki ihramı cem etme veya terk etme nedeniyle bir dem vâcip olmayacaktır, çünkü burada cem etme ve terk etme meydana gelmemiştir. Eğer tıraş olmadan evvel ikinci haccın ihramına girilirse, o zaman ikinci hac vâcip olacaktır. Gelecek yıl hac yapılmalı, fakat bu durumda iki dem vâcip olacaktır. Bunlardan biri iki ihramı cem etme nedeniyledir. İkincisi de ikinci ihram üzerinde cinayette bulunma nedeniyledir. Yani eğer ilk ihram için tıraş olunmuşsa. Eğer ikinci hacca kadar tıraş olunmazsa, o zaman da vâcibin tehirinden dolayı vâcip olacaktır. Eğer eyyam-ı nahr’dan sonra tıraş olursa, o zaman üç dem vâcip olacaktır. Bunlardan bir iki ihramı cem etme, diğeri ikinci ihramda cinayet işleme, üçüncüsü de vaktinden muahhar etme nedeniyle.

         Bir kimse hac ihramına girer, fakat hac fevt olur ve ikinci haccın ihramına girerse, bu durumda ikinci ihramın terki vâcip olacaktır. Terkten dolayı bir dem, iki hac ve bir umre vâcip olacaktır. İlk haccının ihramından da umre efalleri yapılarak çıkılacaktır. Yani umrenin tıraşında hac ihramını terke niyet edilmelidir.

         Eğer tam Arafat vakfesi esnasında ikinci ihrama girerse, ikinci ihram, bozma niyeti olmadan da hemen bozulacaktır. Eğer Arafat vakfesinden sonra Arafat’tan çıkarak on Zilhicce gecesi cem ederse, o zaman Müzdelife vakfesi yahut onun tarafına hareket etmekle bozulacaktır. Bunun gibi eğer on Zilhicce’nin fecri doğmadan evvel ihrama girerse, o zaman da ikinci ihram, bozma niyeti olmadan bozulacaktır.


İKİ UMREYİ CEM ETMEK

İki umre ihramına birlikte girilir yahut önce bir umre ihramına girilir ve ilk umrenin say’inden fariğ olmadan evvel ikinci umrenin ihramına girilirse, bu durumda her iki umre de lazım olacaktır. Birinci şıkta muayyen olmayan bir umrenin, ikinci şıkta da ikinci umrenin terk edilmesi gerekli olacaktır. Umrenin terkinden dolayı da bir dem ve terk edilen umrenin kazâsı vâcip olacaktır. Terk edilen umrenin kazâsı her ne zaman istenirse yapılmalıdır. Eğer ilk umrenin say’inden sonra tıraş olmadan evvel ikinci umrenin ihramı bağlanırsa, o zaman ikinci umre vâcip olacaktır. Bu durumda ikisinden hiçbiri terk edilmemelidir. Elbette cem etmeden dolayı bir dem vâcip olacaktır. Eğer ikinci umreden fariğ olmadan evvel ihramdan çıkmak için tıraş olunursa, o zaman ikinci ihram üzerine cinayetten dolayı ikinci bir dem daha vâcip olacaktır. Eğer ikinci umrede fariğ olunduktan sonra birinci umrenin tıraşı olunursa, o zaman ikinci dem vâcip olmayacaktır. Sadece cem etmeden dolayı bir dem vâcip olacaktır.


HAC VE UMREYİ CEM ETMEK

Hac ve umreye birlikte ihram bağlamak, yani kıran yapmak âfâkî için mesnundur. Hatta ifrâd ve temettü’den daha efdaldir. Mekke-i Mükerreme ve Mikat ehli için ise bu mekruhtur. Eğer Mekkî yahut Mikatî her ikisi için ihram bağlarsa, o zaman umreyi terk etmeli ve hac yapmalıdırlar.

         Hac ve umreyi cem etmenin iki şekli vardır:

a) Önce umre ihramına girmek, umre tavafını yapmadan önce yahut tavaf yapıp helâl olmadan önce hac ihramına girmek.

b) Önce umre ihramı bağlamak ve tavaf-ı kudûm’dan önce yahut sonra hac ihramı bağlamak. Birinci şekil âfâkî için kerahatsiz câizdir, hatta müstehabdır. Mekkî için mekruhtur. İkinci şık ise her ikisi için mekruhtur, fakat Mekkî için daha fazla çirkindir.

         Âfâkî umre ihramına girer ve umre tavafının ekserini yapmaz da evvel hac ihramına girerse, bu kıran olacaktır ve kendisine kıran dem’i vâcip olacaktır. Eğer umre tavafının ekser şavtlarını yaptıktan sonra kendi vatanına dönmeden aynı sene içinde hac yaparsa, bu da temettü olacaktır. Eğer aynı sene hac yapmaz veya vatanına gidip dönerek yaparsa, o zaman da yapılan hac, hacc-ı ifrâd[17] olacaktır.

Mekkî eğer umre tavafından önce hac ihramı bağlarsa, o zaman umreyi bırakmalıdır ve umreyi bırakmanın dem’ini vermelidir. Eğer her ikisini de yaparsa, her ikisi de olacaktır. Ancak cem etmesinden dolayı bir dem vâcip olacaktır. Eğer Mekkî umre tavafının dört yahut dörttden az şavtını yaptıktan sonra hac ihramı bağlarsa, o zaman haccı[19] bırakmalıdır. Bu durumda bir dem refzi (terk etmesi) nedeniyle bir dem de hac ve umreyi cem etme nedeniyle ona vâcip olacaktır. Eğer umreden fariğ olduktan sonra aynı yıl hac yaparsa, o zaman umrenin kazâsı vâcip olmayacaktır. Eğer her ikisinin efallerini yaparsa, câizdir. Fakat böyle yapmak çirkindir ve cem etme nedeniyle dem vâcip olacaktır. (Bu dem’in vücûbu cebrendir, temettü şükrü değildir).


HAC İHRAMI ÜZERİNE UMRE İHRAMI BAĞLAMAK

         Mekkî ilk olarak hac ihramı bağlar. Bundan sonra umre ihramı bağlarsa, onun umreyi terki vâcip olacaktır. Eğer umre terk edilmez, aynen yapılırsa olacaktır. Ancak bir dem vâcip olacaktır.

         Âfâkî önce hac ihramı, sonra da umre ihramı bağlarsa, bakılır. Eğer kudûm tavafını yapmadan evvel umre ihramına girmişse, o karin olacaktır ve kendisine kıran dem’i vâcip olacaktır. Ancak bu şekilde ihram bağlamak çirkindir. Eğer kudûm tavafına başladıktan yahut onu tamamladıktan sonra umre ihramına girerse, o zaman da karin olacaktır. Ancak böyle yapmak çok çirkindir ve onun umreyi terk etmesi müstehabdır.

         Eğer umre ihramı eyyam-ı nahr veya eyyam-ı teşrikte hac ihramından tıraş olmadan evvel yahut tıraş olduktan sonra bağlanırsa, o zaman umrenin terk edilmesi, dem ve kazâsı vâcip olacaktır. Eğer terk edilmezse, her iki şıkta da umre olacaktır. Ancak cem etme nedeniyle dem vâcip olacaktır.

         Hac yahut umrenin hangi hâllerde terk edilmesine hükmedilmişse, orada terk etme niyetinin olması da gereklidir. Elbette iki yerde niyet gerekli değildir. Niyet etmeden de bozulacaktır. Bunlardan biri bir kimsenin vukûf-u Arafat vakti olmadan önce iki hac ihramı bağlaması durumundadır, diğeri de ikinci umrenin ihramı birinci umrenin say’inden önce bağlanması hâlindedir. Bu iki durumda muhrim Mekke-i Mükerreme cihetine hareket edesiye niyet etmeden de ihram bozulacaktır.

         Mekkî ve Âfâkî’nin iki hac ihramı bağlaması tahrîmen mekruhtur, çünkü bu bid’attir.

         Mekkî ve Âfâkî için iki umreyi cem etmesi her hâlükârda yasaktır, isterse eşheru’l hac’dan önce cem etsin. Örneğin Mekkî Ramazan’da umre ihramına girer, umre tavafını edâ eder yahut ekser şavtını yapar, bundan sonra Ramazan’da umrenin tıraşını olmadan evvel hac ihramı bağlarsa, bu durumda ona dem lazım gelecektir, çünkü o umreden fariğ olmadan evvel hac ihramı giyerek güya hac ve umreyi cem etmiştir.


İHRAMDA GÜZEL KOKU SÜRME İLE İLGİLİ CEZALAR

a) İhramlı iken vücuda, yatılacak yere veya ihram örtüsüne koku sürmek, jöle, ruj, oje, briyantin, parfüm ve sprey kullanmak cezayı gerektirir. Kullanılan bu maddelerin etkisi bir gündüz veya bir gece sürerse dem , daha az sürerse sadak-i fıtır gerekir.

b) İhramlı bir kimsenin uzuvlarından birinin tamamına koku sürmesi veya muhtelif organlardan koku sürülen yerlerin toplamı bir organ kadar olursa dem ; koku sürülen kısım bundan az olursa sadaka-i fıtır gerekir. Koku sürülmesi konusunda baş, sakal ve bıyık ayrı ayrı birer organ sayılır.

c) Vücudun tamamına veya birkaç organına aynı yerde bir seferde koku sürülürse bunların hepsi için bir dem yeterlidir. Birkaç organa ayrı ayrı mekanlarda koku sürülmesi halinde ise her bir organ için bir dem gerekir.

ç) Göze üç defa kokulu sürme çekmek dem , bir iki defa çekmek ise sadaka-i fıtır gerektirir.

d) Vücuda sürülen koku ve benzeri şeylerin ceza gerektirmesi için, etkisinin bir gün veya bir gece süreyle kalması şart değildir. Koku sürülmesiyle ceza gerekir.

e) Erkeklerin ihram örtülerinin, kadınların da elbiselerinin eni boyu birer karıştan fazla bir kısmına koku sürmeleri dem ; daha az miktarda sürmeleri sebebiyle sadaka-i fıtır gerekir.

f) İhramlı iken saçları boyamak veya kına yakmak dem gerektirir.

Şafiî mezhebine göre kına, koku cinsinden sayılmadığı için ceza gerektirmez. Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre kokulu da olsa sabun kullanılması caizdir.

İhramlı iken tedavi amacıyla merhem veya kokusuz krem sürmek, güzel koku koklamak, koku satılan dükkanlara girip orada beklemek ve başkalarına koku sürmek ceza gerektirmez. (Abdülğanî el-Mekkî, s. 344-360. Nevevî, el-İzâh, 157. Cezirî, I, 650-651; Kinânî, II, 598-601.)


İHRAMDA TIRNAK KESMENİN CEZASI NEDİR?

a) El ve ayakların bütün tırnaklarının aynı zaman ve mekânda bir defada kesilmesi halinde bir dem ; ayrı ayrı yerlerde kesilmesi halinde her bir el ve ayak için ayrı ayrı dem; el veya ayakların her birinin dörder veya daha az sayıda tırnaklarının kesilmesi halinde kesilen her bir tırnak için bir sadaka-ı fıtır gerekir.

Kırılan tırnakların koparılması veya kesilip atılması ceza gerektirmez.

b) İhramlı kimsenin, ihramlı veya ihramsız başka birinin tırnaklarını kesmesi sadaka-i fıtır gerektirir.

Şafii, Malik ve Hanbelî mezheplerine göre ihramsız bir kimsenin tırnağını kesmek ceza gerektirmez.(Abdülğanî el-Mekkî, s. 366; Nevevî, el-Mecmu’, VII, 262; İbn Kudame, V, 148.)


İHRAMDA CİNSEL İLİŞKİ YASAĞI İLE İLGİLİ CEZALAR

a) İhrama girdikten sonra Arafat vakfesini yapmadan önce cinsel ilişkide bulunan hacı adayının haccı bütün mezheplerin ittifakı ile fasit olur. Bu kimse, haccı tamamlar.

Ertesi yıl veya imkan bulduğu en kısa zamanda ifsad ettiği haccını kazâ eder. Ayrıca ihram yasağına uymadığı için kendisine dem ;(Abdülğanî el-Mekkî, s. 375) Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bedene gerekir.(Nevevî, el-İzâh, s. 171-172. İbn Kudâme, IV, 530-531. Başnefer, s. 104-105.

b) Arafat vakfesinden sonra, tıraş olup ihramdan çıkmadan (yani ilk tahallülden) önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin haccı fasit olmaz ancak bedene gerekir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Arafat vakfesinden sonra, birinci tahallülden önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin haccı fasit olur. Bu kimse haccını tamamlar. Daha sonra haccını kaza eder ve ihram yasağını ihlal etmesi sebebiyle bedene keser.(Nevevî, el-İzâh, s. 170.)

c) İlk tehallülden sonra henüz ziyaret tavafını yapmadan önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin Hanefi, Şafii ve Hanbelî mezheplerine göre haccı bozulmaz, ancak dem gerekir.

Hanefî mezhebine göre kıran haccı yapan kimse bu yasağı işlerse kendisine biri hac, diğeri de umre için olmak üzere iki dem gerekir. Hanbelî mezhebine göre bu fiili işleyen kimsenin, ziyaret tavafını yapabilmesi için yeniden ihrama girmesi gerekir.

ç) Umre için ihrama girdikten sonra umre tavafının en az dört şavtı yapmadan önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin umresi fasit olur. Bu kimise umresini tamamlar ve ihramdan çıkar. Daha sonra bozulan umresini kaza eder ve yapılan ihlal sebebiyle bir dem gerekir.

Şafiî mezhebine göre umrenin her hangi bir aşamasında, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa’y yaptıktan sonra tıraş olmadan önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin umresi bozulur. Bu umrenin kaza edilmesi ve ihram yasağını ihlalden dolayı da bir dem gerekir.

d) İhramlı iken eşini şehvetle öpmek, okşamak, sarılıp kucaklamak gibi davranışlar dem gerektirir.

e) Boşalma olsa bile şehvetle bakmak veya düşünmekten dolayı ceza gerekmez.

f) Mastürbasyon sonucu boşalma olursa dem gerekir, boşalma olmazsa her hangi bir ceza gerekmez.

Şafiî mezhebine göre ihramlı kimsenin eşiyle sevişmesi veya istimna yaparak boşalması halinde dem ; üç gün oruç tutma veya fakirlere altı fitre miktarı sadaka verme şıklarından birini tercih etme muhayyerliği vardır.(Abdülğanî el-Mekkî, s. 380-381; Nevevî, el-İzâh, 170; Malik b. Enes, II, 186; Kinânî, II, 626-631. Dimyatî, Seyyid el-Bekri Muhammed Şeta, İânetü’t-Talibin, II, 324. Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabi, 4. baskı, Beyrut, tarihsiz.)


İHRAMDA GİYİM YASAKLARI

a) İhramlı iken bir gündüz veya bir gece süreyle her hangi bir giysi ve ayakkabı giymek, sarık takmak, şapka ve takke giymek; dörtte birini kaplayacak şekilde başa sargı sarmak veya bandaj geçirmek ve yüzü örtmekle dem ; giyim süresi bir gün veya bir geceden az olursa sadaka-i fıtır gerekir.

b) Yara bulunması gibi bir zaruret sebebiyle giysi giymek veya başa sargı sarmak durumunda dem veya üç gün oruç ya da altı fakire birer sadaka-i fıtır vermek gerekir.

c) Başın dışında vücudun her hangi bir yerine yara, kırık ve çıkık gibi her hangi bir sebeple sargı sarmaktan dolayı ceza gerekmez.

ç) Kadınlar ihramlı iken elbiselerini ve ayakkabılarını çıkarmazlar, ancak yüzlerini açık tutmaları gerekir. Yüzlerini bir gündüz veya bir gece süreyle örtmeleri dem ; bir gündüz ve bir geceden az olursa sadaka-i fıtır gerekir.(Abdülğanî el-Mekkî, s. 341.)

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre erkeklerin yüzlerini örtmeleri ceza gerektirmez. (Nevevî, el-Mecmu’ VII, 280, Abdülğanî el-Mekkî, s. 341.)

İhramlı iken dikişli de olsa bele kemer ve kuşak bağlamak, boyunda çanta taşımak, kol saati, künye, yüzük ve benzeri şeyler taşımak, ceket veya pardesüyü giymeksizin omuza almak, başkalarına elbise giydirmek, şemsiye kullanmak, kadınların eldiven takmaları ve terlik bulunamaması halinde ayakkabının arka kısmının topuklarını ve aşık kemiklerini açıkta bırakacak şekilde kesilerek giyilmesi ceza gerektirmez.(Kâsânî, II, 187; Kinânî, II, 572-581; Nevevî, el-İzâh, s. 150.)


İHRAMDA HAYVAN AVLAMA YASAĞI

 Kara Hayvanlarını Avlama Yasağı ve İlgili Cezalar

Hac veya umre için ihramda bulunan kimselerin, kara hayvanlarını avlamaları cezayı gerektirir. Bu yasağın delili aşağıda zikredilen ayet ile hadistir:

Ey iman edenler! İhramlı iken (karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse (kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza), Kâbe’ye hediye olarak varmak üzere, öldürdüğünün dengi olup, içinizden iki adil kimsenin takdir edeceği bir kurbanlık hayvan; veya yoksulları yedirmek suretiyle keffaret; yahut onun dengi oruç tutmaktır. (Bu) yaptığı işin kötü sonucunu tatması içindir. Allah geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa, Allah ondan intikam alır. Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.”(Mâide, 5/95.)

Allah Mekke’yi haram (dokunulmaz) yapmıştır. Benden önce kimseye helal kılınmamış ve benden sonra kimseye de helal kılınacak değildir. (Sadece Mekke fethi sırasında) gündüzün bir vaktinde bana helal kılındı. Bundan sonra artık buranın otları biçilmez, ağaçları koparılmaz, av hayvanları ürkütülmez, (Sahibini bulmak amacıyla) ilân eden kişi dışında hiç kimse buranın yitiğini alıp götüremez.” (Buhârî, Cenaiz, 77, II, 95.)


İhramlı kimse karada yaşayan her hangi bir av hayvanını avlasa;

a) Bu hayvanın kıymeti takdir edilir.

b) Belirlenen meblağ her birine bir fitre miktarı olmak üzere Harem’deki fakirlere dağıtılır.

c) Veya her fitre miktarı için bir gün oruç tutulur.

d) Veya bu meblağ ile bir hedy satın alınabiliyorsa, Harem bölgesinde bir hedy kesilir.

e) Takdir edilen meblağ hedy bedelinden fazla ise, artan kısmın sadaka olarak dağıtılması gerekmez.

İhramlı olsun olmasın bir kimsenin; yılan, akrep, kuduz köpek ve fare gibi zararlı hayvanları öldürmesi, kurumuş ot ve ağaçları kesip koparması yasak değildir.(Müslim, Hacc, 66-72, I, 856-857. Abdülğanî el-Mekkî, 412-429.)


Hac ve umrenin vaciplerini terk etmenin cezaları nelerdir?

Haccın veya umrenin farzlarının (rükün ve şartlarının) yerine getirilmemesi halinde yapılan hac veya umre geçer­li olmaz. Farzları ihlalin başka bir şeyle telafisi mümkün değildir.

Haccın veya umrenin vaciplerinden birinin terk edil­mesi durumunda hac veya umre fasid olmaz ise de mazeret olmadan terk edilmesi tahrimen mekruhtur.

Mazeret olmadan terk edilen veya zamanında yapılma­yan her vâcip için dem gerekir. 

Sadece umreyi veya sadece haccı ilgilendiren bir vâcibin terk edilmesi sebebiyle tek ceza gerekir.

Hac veya umrenin biri “mustakil (aslî)” diğeri de her bir menasikin vacibi (fer’î) olmak üzere iki çeşit vacibi vardır.

Bu vaciplerden birinin, bir mazeret bulunmaksızın terk edilmesi halinde dem gerekir. Bir mazeret sebebiyle terk edilirse her hangi bir ceza gerekmez.


HACCIN MÜSTAKİL (ASLİ) VACİPLERİ

  1. Sa’y,
  2. Müzdelife vakfesi,
  3. Remy-i cimar (Şeytan taşlama),
  4. Saçları tıraş etme veya kısaltma,
  5. Veda tavafı

Sa’y, tıraş olma ve saçları kısaltma aynı zamanda umre­nin de vaciplerindendir.

Bu müstakil vaciplerin dışında hac ve umre menasikine bağlı (fer’î) vacipler de vardırBu vaciplerin de bir mazeret olmaksızın terk edilmesi halinde dem gerekir.


1. MİKAT MAHALLİ İLE İLGİLİ CEZALAR

İster hac, ister ticaret ve isterse ziyaret maksadıyla ol­sun Mekke’ye gitmek isteyen bir kimsenin mîkat mahallini ihrama girerek geçmesi vaciptir. Bu vacibin terk edilmesi halinde dem gerekir. Ancak dönüp Mîkat mahallinde ihra­ma girererse ceza düşer.

Doğrudan Medine’ye gitmek üzere Cidde’ye gelen an­cak her hangi bir sebepten dolayı Mekke’ye gitmek duru­munda kalan kimse, Cidde’de ihrama girer ve herhangi bir ceza gerekmez.

Şafiî mezhebine göre hac ve umre dışında bir maksatla Mekke’ye gidecek olan kimselerin mikat mahallinde ihrama girmeleri vacip değil, sünnettir. Dolayısıyla mikat mahallini ihramsız geçmeleri halinde ceza gerekmez. 


2. TAVAFLA İLGİLİ CEZALAR

a) Bir kimse elbisesinde, bedeninde veya tavaf edilen yerde necaset varken tavaf yaparsa tavafı geçerli olur. An­cak, necaseti temizlemediği için günahakâr olmakla birlikte bu kimseye her hangi bir ceza terettüp etmez.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre necasetten te­mizlik, tavafın geçerlilik şartı olduğundan bu durumda yapılan tavaf geçerli olmaz. Mutlaka usulüne uygun olarak yeniden ya­pılması gerekir.

b) Bir kimse, avret yerleri açık olarak tavaf etse tavafı geçerli olur. Ancak vacibi terk etmesi sebebiyle dem gere­kir. Usulüne uygun olarak tavafı yeniden yaparsa ceza orta­dan kalkar.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavafta avret yerlerinin örtülü olması şarttır. Dolayısıyla avret yeri açık ola­rak yapılan tavaf geçerli olmaz. Tavafın mutlaka usulüne uy­gun olarak yeniden yapılması gerekir.

c) Tavafı geri geri yürüyerek yapmak dem Yeniden yapılması durumunda bu ceza ortadan kalkar.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu şekilde ya­pılan tavaf geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.32

ç) Tavaf namazı mustakil bir vaciptir, terk edilme­siyle her hangi bir ceza gerekmez, ancak bu kimse vitir na­mazı kılmamış gibi günahkâr olur.

Malikî mezhebine göre tavaf namazını kılmayan kimseye dem gerekir.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre göre tavaf namazı kıl­mak sünnettir. Terk edilmesiyle her hangi bir ceza gerekmez. Bu kimse kötü bir davranışta bulunmuş olur.

d) Kudum tavafının tamamını veya şavtlarının yarıdan fazlasını cünüp olarak yapmak dem, abdestsiz olarak yap­mak ise sadaka gerektirir.

Dört şavttan sonra abdestsiz olarak yapılan her şavt için bir fitre miktarı sadaka verilir.

Cezayı gerektirecek şekilde yapılan tavaf yeniden yapı­lırsa ceza düşer.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre abdestli ola­rak yapılması tavafın geçerlilik şartı olduğundan, cünüp veya abdestsiz olarak yapılan tavaf geçersizdir. Yeniden yapılması gerekir.

e) Umre tavafının tamamını veya bir kısmını, hatta bir şavtını cünüp, abdestsiz, loğusa veya adetli olarak yapmak dem Çünkü ihramdan çıkabilmek için tavafın eksiksiz yapılması gerekir. Bu sebeple tavaftaki ek­siklikler “sadaka” ile değil ancak “dem” ile telafi edilebilir. İhramdan çıkmadan tavafın yeniden yapılması halinde ceza ortadan kalkar.

Hanefî bilginlerinden İbn Nüceym’e göre umre tava­fının son üç şavtını veya daha azını abdestsiz olarak yapan kimse abdestsiz yaptığı her şavt için “sadaka” verir.

Kıran haccına niyet eden bir kimse, umrenin tavafını abdestsiz yaparsa dem gerekir. Tavafı yeniden yaparsa ceza düşer. Eğer abdestsiz yaptığı tavaftan sonra sa’yi de yapmış ise bu sa’y geçerli olmaz. Çünkü sa’yin geçerli olabilmesi için ceza gerektirmeyen (muteber) bir tavaftan sonra yapıl­ması şarttır. Dolayısıyla sa’yin yeniden yapılması gerekir.

Umre tavafının son üç şavtını veya daha azını terk et­mek “dem” cezasının gerektirir. İhramdan çıkmadan önce eksik kalan tavaf yapılırsa ceza düşer.

Kıran haccı yapan kimse kudûm tavafını abdestsiz olarak yaparsa tavafı geçerli olmaz. Dolayısıyla muteber yani ceza gerektirmeyen bir tavaftan sonra yapılmadığı için sa’yi de geçerli olmaz. Bu sa’yin daha sonra yeniden yapıl­ması gerekir.

f) Ziyaret tavafının tamamını veya şavtlarının yarıdan çoğunu cünüp, adetli ve loğusa olarak yapan kimseye be­dene; abdestsiz olarak yapan kimseye dem Mek­ke’de bulunduğu süre içinde tavafı yeniden yaparsa ceza düşer.

Ziyaret tavafının son üç veya daha az sayıda şavtını ab-destsiz, cünüp, loğusa veya adetli olarak yapan kimseye, her şavt için bir fitre miktarı sadaka, son üç şavtını veya daha az şavtını terk eden kimseye dem gerekir. Ancak abdest aldıktan veya guslettikten sonra veya kadınlar temiz­lendikten sonra şavtları yeniden yaparlarsa ceza düşer.

Bir mazeret olmaksızın ziyaret tavafının üç veya daha az sayıda şavtını yapmayan, tavafı tekerlekli sandalyeye bi­nerek veya çıplak olarak yapan kimseye dem gerekir. Yeni­den yapılması halinde ceza düşer.

Ebu Hanife’ye göre ziyaret tavafı, başlangıç vaktinden itibaren ömrün sonuna kadar her hangi bir zamanda yapıla­bilir. Ancak bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar yapılmazsa dem gerekir.

Malikî mezhebine göre iki kanama arasındaki kesinti te­mizlik sayıldığından adet halindeki kadının kanaması kısa süre durursa, kanamanın durduğu süre içinde temiz sayılır; gusle­dip ibadetlerini yapması gerekir. Buna göre ziyaret tavafını özel hali nedeniyle yapamayan ve Mekke’den ayrılmak mecburiye­tinde kalan bir kadının kanaması kısa süre durduğunda gus­ledip tavafını yapması mümkün olur ki, bu durumda tavafını temiz olarak yapmış olduğu için her hangi bir ceza ödemesine de gerek kalmaz. 

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre hadesten taha­ret, tavafın geçerlilik şartı olduğundan; abdestsiz, cünüp, loğu­sa ve adetli olarak yapılan tavaf geçerli olmaz, yeniden yapıl­ması gerekir.

Ziyaret tavafının son vakti için bir sınır bulunmadığı gö­rüşünde olanlar şu rivayeti delil almışlardır:

Abdullah b. Abbas (r.a)’dan rivayet edilmiştir: Sahâbîlerden birisi Hz. Peygamber’e, “ Şeytan taşlamadan ziyaret tavafını yaptım (olur mu)?” dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu. Bir başka sahâbî, “Kurban kesmeden önce tıraş oldum (olur mu) dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu. Bir başka sahâbî, “ Şeytan taş lamadan önce kurban kestim (olur mu?” dedi. Hz. Peygamber, “Zararı yok, (olur)” buyurdu.

g) Vedâ tavafının tamamını veya şavtların yarıdan ço­ğunu terk etmek veya tavafı cünüp olarak yapmak dem

Bu tavafın şavtlarının yarıdan azının terk edilmesi veya tavafın abdestsiz yapılması halinde terk edilen veya abdestsiz yapılan her bir şavt için bir fıtır sadakası verilmesi gerekir.

Veda tavafını yapmadan Mekke’den ayrılan kimse, mikat mahallini geçmeden dönüp tavafını yaparsa ceza düşer. Mîkadı geçtikten sona dönmek isterse mîkat mahallinde umre ihramına girer, umresini yaptıktan sonra veda tavafını yapar. Bu durumda da ceza düşer.

Malikî mezhebine göre veda tavafı sünnet olduğundan terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.


3. SA’Y İLE İLGİLİ CEZALAR

Sa’yin geçerli olması için muteber bir tavaftan sonra yapılması gerekir, aksi takdirde sa’y geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.

Mazeretsiz olarak sa’yi veya şavtlarının yarıdan çoğunu terk etmek veya gücü yettiği halde sa’yi yürüyerek yapma­mak dem gerektirir.

Yürüyemeyecek kadar hasta olmak, kötürüm ve felçli olmak gibi bir mazeret sebebiyle terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.

Sa’yin şavtlarından üç veya daha azının terk edilmesi halinde her bir şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir.

Sa’yin şavtlarında Safa ile Merve arasınındaki mesafe­nin tamamen yürünmeyip eksik bırakılması halinde bütün şavtlar için yürünen mesafe dört şavtı tamamlıyorsa sa’y geçerlidir. Ancak eksik bırakılan her şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa’y, haccın bir rüknüdür. Terk edilmesi halinde hac geçerli olmaz. Her hangi bir cezası ile telafisi de mümkün değildir. Mutlaka yapılması gerekir.


4. ARAFAT VAKFESİYLE İLGİLİ CEZALAR

Gündüz Arafat’a gelip vakfe yapan bir kimse güneş bat­madan önce Arafat’tan ayrılırsa dem gerekir. Güneş batma­dan önce Arafat’a geri dönerse ceza düşer. Güneş battıktan sonra dönerse artık ceza düşmez.

Şafiî ve Mâlîkî mezheplerine göre Arafat’ ta güneş batıncaya kadar beklemek sünnet olduğundan güneş batmadan önce Arafat’ın terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.

Mâlikî mezhebine göre, gecenin bir cüz’ünde Arafat’ ta bu­lunmak vakfenin geçerli olması için şarttır. Bu itibarla güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılıp bir daha dönmeyen kimsenin haccı geçerli olmaz.


5. MÜZDELİFE VAKFESİYLE İLGİLİ CEZALAR

Mazeretsiz olarak Müzdelife vakfesinin yapılmaması dem gerektirir.

Müzdelife’de vakfe yapamayacak derecede hastalık veya âciz olma yahut izdiham sebebiyle Müzdelife’ye zama­nında ulaşamama ile kadınların kalabalık arasında sıkışma korkusu geçerli mazeretlerdir.


6. ŞEYTAN TAŞLAMA (REM-Yİ CİMAR) İLE İLGİLİ CEZALAR

Mazeretsiz olarak şeytan taşlamayı tamamen terk et­mek veya bir günde atılması gereken taşların yarıdan çoğu­nu atmamak dem gerektirir.

Her gün için atılması gereken taşların yarıdan azı atıl­mamış ise, eksik bırakılan her bir taş için bir sadak-i fıtır gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre atılmayan veya eksik bırakılan taşlar, er­tesi gün veya bayramın son günü güneşin batmasına kadar atılırsa ceza düşer.

Bayramın birinci gününden sonraki taşlamalarda kü­çük, orta ve büyük şeytan şeklindeki sıraya uyulması sünnet‘tir. Bu sıralamaya uyulmaması halinde her hangi bir ceza erekmez.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu sıralamaya uyulmaması halinde dem gerekir. Sıraya uyarak taşlar yeniden atılırsa ceza düşer.


7. SAÇLARI TIRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK İLE İLGİLİ CEZALAR

İhramlı bir kimse tıraş olmadan veya saçları kısaltma­dan ihramdan çıkamaz.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre tıraşın bayramın ilk üç günü yapılma­sı sünnet olduğundan tıraşın ertelenmesi durumunda her hangi bir ceza gerekmez.

Ebu Hanife’ye göre Harem bölgesi dışında veya bay­ramın üçüncü günü güneşin batmasından sonra tıraş olup ihramdan çıkılması halinde, tıraş vaktinden sonraya erte­lendiği için dem gerekir.

Saçların en az dörtte biri tıraş edilmeden veya kısaltıl­madan ihramdan çıkılmaz.

Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre saçların tamamı tıraş edilmeden veya kısaltılmadan, Şâfiî mezhebine göre en az üç tel saç kesilmeden ihramdan çıkılmaz: bu durumda ihram ya­saklarının ihlali halinde ceza gerekir.

Saçların tıraş edilmesi hükmü erkeklere mahsustur. Kadınlar, sadece saçlarının ucundan parmak ucu kadar keserek ihramdan çıkarlar. Bu miktardan az kesilirse dem gerekir.


8. ŞEYTAN TAŞLAMA, KURBAN KESME VE TIRAŞ OLMA ARASINDAKİ TERTİBE UYMAMA İLE İLGİLİ CEZALAR

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre Aka’be Cem­resine taş atmak, kurban kesmek ve tıraş olmak arasındaki tertibe uymak sünnet olduğundan tertibe uyulmaması ha­linde herhangi bir ceza gerekmez.

Ebû Hanîfe’ye göre, bu tetibe uyulması vacip oldu­ğundan terk edilmesi halinde dem gerekir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Aka’be Cemre­sine taş atmak, kurban kesmek ve tıraş olmak arasındaki terti­be uymak sünnet olduğundan tertibe uyulmaması halinde her­hangi bir ceza gerekmez.

İfrad haccı yapanlara şükür kurbanı kesmek vacip ol­madığından bu kimseler için sadece taş atma ve tıraş olma arasında tertip söz konusudur.


9. HAC VE UMRE İLE İLGİLİ ŞÜKÜR VE CEZA KURBANLARI

Kıran ve temettu kurbanları ile hacla ilgili adak ve ceza kurbanlarının Harem sınırları dışında kesilmesi halinde ge­çerli olmaz. Bu kurbanların Harem bölgesinde yeniden ke­silmesi gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre zikredilen kurbanların bayramdan sonraya ertelenmesi nedeniyle her hangi bir ceza gerekmez.

Ebu Hanife’ye göre kıran ve temettu kurbanlarının bayramın üçüncü günü güneşin batmasına kadar kesilme­mesi halinde dem gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre zikredilen kur­banların bayramdan sonraya ertelenmesi nedeniyle her hangi bir ceza gerekmez.


[1]
        İki parlak cisim, güneş ve ay.

[2]
        Yani muhrimin avladığı avı pişirmek ve yemek de câiz değildir, ne muhrimin, ne de bir başkasının.

[3]
        Bir zaruretten murad bir vakitteki zarurettir, isterse muhtelif türden zaruretler olsun. Örneğin sarık baş ağırısı, elbise soğuk, mest sivilceden dolayı giyilir ve tam bir gün bu üç şey giyilirse, sadece bir tek dem vâcip olacaktır. Elbette eğer bir zaruret son bulur ve başka bir zaruret başgösterdiği için ikinci bir elbise giyilirse, o zaman iki ceza vâcip olacaktır.

[4]
        Zaruret olmadan iki elbise giymek günahtır.

[5]
        Dem, tam bir gün yahut tam bir gece giyilmesi hâlinde vâcip olacaktır, yoksa birinci şıkta sadaka hatmi olacaktır, ikinci şıkta sadaka muhayyer olacaktır. Çoğu kimseler fidyeyi sadaka kabul etmektedir, hâlbuki fidyeden murad mutlak cezadır.

[6]
        Tahyir: Bir kimseyi iki şeyden birini seçme husûsunda serbest bırakma, istediğini seçmesini teklif etme, muhayyer bırakma.

[7]
        Bu üç orucun tahsisi ihram esnasında dikişli elbise giymek, koku sürünmek, tıraş olmak ve tırnak kesmeye hastır. Yani bu dört yasağa hastır.

[8]
        Bu Cumhur-u Fukaha’ya göredir. Ancak muhakkiklere göre cimâ, ister tavaftan sonra ve tıraştan önce olsun, ister helaktan sonra tavaftan önce olsun, her durumda bedene vâcip olacaktır.

[9]
        Bu failin kendi düşüncesinde, bu niyetle ihramdan çıktığını bilmesi durumundadır, yoksa dem de lazım gelecektir.

[10]
        Buhâri, Hac 130, No:1649; Müslim, Hac 327, No:1306

[11]
        İbn-i Ebî Şeybe, “el-Musannef” Menâsik 355, No:15188, 8/586; Tahâvî, “Şerhu Meâni’l Âsâr” Menâsik 30, No:3780, 2/238

[12]
        Devenin kıymeti sâhibine verilmelidir. Bunun dışında ceza gibi bir şey vâcip değildir. Çünkü deve av değildir.

[13]
        Bu konuda ihtilaf vardır. Bazıları “eğer tamamen iyileşirse, ceza sâkıt olacaktır” demiştir. Bazıları da cezanın sâkıt olmayacağını söylemiştir. el-Bahr sâhibi cezanın sâkıt olmayacağını zâhir etmiştir.

[14]
        Yaralanmış, yaralı.

[15]
        Milk: Mal cinsinden olan yer. Birisinin tasarrufu altında bulunan yer. Mülk.

[16]
        Mürâhik: On iki yaşını bitirip de bâliğ olmamış erkek çocuk.

[17]
        Hacc-ı ifrâd umreden tamamen helâl olarak vatanına gidip geldiğinde olacaktır. Yoksa temettü sahih olacaktır. Örneğin eğer umre yapar ancak tıraş olmazsa o zaman temettü bâtıl olmayacaktır.

[18]
        Umreyi terk etmenin şekli şudur ki; mutlak olarak umrenin efallerini yapmak terk edilmelidir. Dokuz Zilhicce günü Arafat’ta zevalden sonra vakfeye durunca umreye niyet olmadan da bozulacaktır.

[19]
        Haccı terk etmenin şekli şudur ki; umre tıraşı olunmalı ve bu esnada haccı bozmaya da niyet edilmelidir. Bunu yapmadan ihramdan çıkılamayacaktır.