HIKÂYÂT-ÜS SAHÂBE

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


SAHÂBE-İ KİRÂM (R.A.)’IN KANAAT VE YOKSULLUĞU

Bu konuda bizzat Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem ‘in kendi yaşayışı ve onun başından geçenler gösteriyor ki bu haller Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in tercih ettiği ve beğendigi seylerdi. Bu olaylar hadis kitaplarında o kadar çoktur ki onların numünelerini dahi bir araya toplamak zordur. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem “Fakirlik mü’mine hediyedir buyurmustur.

1. PEYGAMBER (S.A.V.)’İN DAĞLARI KENDİSİ İÇİN ALTIN YAPILMASINI KABUL ETMEMESİ

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki: Rabbim bana, Mekke dağlarını benim için altın yapacağını teklif etti. Ben “Allah’ım! Bir gün karnım doyuncaya kadar yiyeyim, bir gün de aç kalayım. Aç kalınca sana yalvarayım ve seni hatırlayayım. Karnımı doyurunca da sana şükredeyim ve hamd edeyim. İşte bu bana daha sevimlidir” dedim.

IZAH: İşte bu, adını övünerek andığımız, ümmetinden olmakla iftihar ettigimiz ve her sözü bizim için uyulmaya lâyık olan o yüce ve mukaddes zatin halidir.


2. PEYGAMBER (S.A.V.)’İN GEÇİM DURUMU VE HZ. ÖMER (R.A.)’IN BOLLUK TALEP ETMESİ ÜZERİNE ONU UYARMASI

Bir defa Rasulullah sallallahu aleyhi veselem hanımlannın bazı haksız istekleri üzerine onlara ders olsun diye bir ay onların yanına ugramayacagina yemin ederek yüksekçe ayri bir hücrede kalmıştı. Halk arasında Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ‘in bütün hanımlarını boşadığı haberi yayıldı. Hz. Ömer radiyallahu anh o esnada evindeydi. Bu haberi duyunca koşarak geldi ve insanlanın mescitte dağinik bir şekilde oturmus, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ‘in bu öfkesi ve üzüntüsünden dolayı agladiklarinı gördü. Peygamberimizin hanımlan da kendi evlerinde ağlıyorlardı. Kızı Hafsa’nın yanına gitti, o da evinde ağlıyordu, “Nicin ağlıyorsun, ben <Peygamberi darıltacak söz söyleme> diye seni korkutmamis mıydım?” dedi. Sonra mescide geldi, orada bir topluluk minberin yaninda oturmuş ağlıyorlardı. Bir müddet orada oturdu. Ama üzüntüsünün şiddetinden oturamayınca Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bulunduğu yerin yakınına gitti Odaya çıkan merdiven üzerinde ayağını sarkıtarak oturmuş olan Hz. Rebah radıyallahu anh adında bir köle vasıtasıyla içeri girmek için izin istedi. Hz. Rebah Rasûlullah’ın yanına giderek Hz. Ömer için izin istedi. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Sükut etti, hiçbir cevap vermedi. Hz. Rebah gelerek “Ben arz ettim ama cevap vermedi” dedi. Hz. Ömer ümidini keserek gelip minberin yanına oturdu. Ancak oturmak mümkün değildi. Biraz sonra tekrar giderek Hz. Rebah vasıtasıyla izin istedi. Bu durum üç defa meydana geldi. Her defasında huzuruna girmek için sabırsızlıkla izin istiyordu, oradan cevap olarak, sükut ve sessizlik geliyordu. Üçüncü defa Hz. Ömer geri dönmek üzereydi ki Hz. Rebah “Size izin verildi” diye seslendi. Hz. Ômer radıyallahu anh Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna çıkınca, üzerinde hiçbir örtü bulunmayan bir hasır üzerine yattığını, bu yüzden mübarek bedeninde derin izler meydana geldiğini gördü. Zaten güzel bir beden üzerinde çıkan izler açıkça görülebilir. Baş tarafında içi hurma lifleriyle dolu bir yastık vardı. Hz. Ömer diyor ki: Ben selam verdikten sonra ilk önce “Hanımlarınızı boşadınız mı?” diye sordum. O “Hayır” dedi. Sonra ben gönlünü almak için Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’e “Ya Rasûlallah! Biz Kureyşliler kadınlara galip olarak yaşıyorduk. Fakat Medine’ye gelince Ensar kadınlarının erkeler üzerine galip geldiğini gördük. Onları görerek Kureyş kadınları da bundan tesir aldılar.” dedim. Bundan sonra bir iki söz daha söyledim. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in nurlu yüzünde tebessüm belirtileri göründü.

Evde bulunan eşyaların, tamamının tabaklanmamış üç deri ve bir köşede duran bir avuç arpadan ibaret olduğunu gördüm. Gözümü etrafa doğru gezdirip baktım, ama bunlardan başka bir şey bulamadım. Bu (durumu) görünce ağladım. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem “Niçin ağlıyorsun?” buyurdu. Ben “Ya Rasûlullah, niçin ağlamayayım; şu hasırın izleri mübarek bedeniniz üzerinde yer etmiş, evin bütün eşyaları da karşımdakiler dedim. Sonra “Ya Rasûlallah, dua ediniz de ümmetinize bolluk verilsin. Şu Roma ve Fars’lar kafir olmalarına ve Allah’a ibadet etmemelerine rağmen, bu kadar bolluk içinde olsun, Kayser ve Kisra bağlar ve nehirler arasında yaşasınlar da, sen Allah’ın Rasalü ve onun seçkin kulu olarak bu durumda mı bulunasın?” dedim. peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir yastığa yaslanmıştı. Hz. Ömer’in bu sözünü duyunca oturdu ve şöyle buyurdu: “Ey Ömer! Sen hâlâ bu hususta tereddüt mü ediyorsun? Öyleyse dinle! Ahiret bolluğu dünya bolluğundan daha hayırlıdır. Rahatlık ve güzel şeyler o kafirlere dünyada verildi. Bizimkisi ise ahirettedir.” Hz. Ômer radıyallahu anh Ya Rasûlallah, benim için istiğfar ediniz, çünkü ben gerçekten hata yaptım” dedi.

İZAH: İşte, dünya ve ahiret sultanı, Allah’ın sevgili Rasûlü sallallahu aleyhi vesellem’in yaşayış şekli. Hasırın üzerine hiçbir şey serilmemiş, beden üzerinde derin izler belirmiş. Evdeki eşyaların hali de belli. Bir de (bu hali gören) biri (bolluk için) dua etmesini isteyince, onu uyarmıştı. Biri, Hz. Aişe radıyallahu anha’ya “Evinizde Peygamberin yatağı nasıldı?” diye sorunca “İçi hurma lifleri ile dolu bir deriydi” dedi. Biri de Hz. Hafsa radıyallahu anha’ya “Evinizde Rasûlullah’ın yatağı nasıldı?” diye sormuştu, buyurdu ki: “Ikiye katlayarak Peygamberin altına serdiğim bir kilimdi. Bir gün, <onu dörde katlayarak serersem daha yumuşak olur> diye düşünmüştüm. Nitekim öyle yaptım. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah olunca “Ne sermiştin?” dedi. Ben “Aynı kilimi, dörde katlayarak serdim.” deyince “Onu önceki şekline çevir, onun yumuşaklığı gece kalkmama mani oluyor buyurdu.’ Şimdi biz de yumuşak ve pamuklu döşeklerimize bir göz atalım. Allah bize ne kadar genişlik vermiştir. Ama yine de şükretmek yerine darlıktan yakınmayı hiç dilimizden düşürmüyoruz.


3. HZ. EBÛ HUREYRE(R.A.)’IN AÇLIK HALİ

Hz. Ebû Hureyre radıyallahu anh bir keresinde ketenden bir bezle burnunu silerken şöyle dedi: “Şu hale ne demeli! Ebû Hureyre bugün ketenden bir bezle burnunu temizliyor. Halbuki Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in minberi ile odası arasında baygın yattığım ve halkın beni deli zannederek ayakları ile boynuma bastıkları günleri de hatırlıyorum. Halbuki o delilik değil açlıktı.

İZAH: Hz. Ebû Hureyre radıyallahu anh günlerce aç kalmaktan dolayı baygınlık geçiriyordu. Halk onun delirdiğini zannediyordu. Denilir ki o devirde deliren kimsenin boynuna ayak basılarak tedavi edilirdi. Ebû Hureyre radıyallahu anh çok sabırlı ve kanaatkar kimselerdendi. Çoğu zamanları açlık içerisinde geçerdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in vefatından sonra Allahu Teâlâ fetih kapılarını açınca bolluk geldi. Buna rağmen çok ibadet ederdi. Yanında içi hurma çekirdekleriyle dolu bir kesesi vardı. Onlarla tesbih çekerdi. Kese tamamen boşalınca, hizmetçisi onu doldurur, yanına koyardı. Onun şöyle bir adeti daha vardı. Kendisi, hanımı ve hizmetçisi geceyi üçe bölerlerdi. Her biri sırayla bir bölümünü ibadetle geçirirdi.

Ben dedemin de buna yakın adeti olduğunu rahmetli babamdan duymuştum. Gece saat bire kadar babam dini kitapları okumakla geçirir, saat birde dedem teheccüd kılmak için kalkarmış. Abdestini alır, babama uyumasını Söyler, bunun üzerine babam uyurmuş. Dedem teheccûd namazı kılmakla meşgul olur, imsak vaktinden yaklaşık kırk beş dakika önce büyük amcamı teheccüd için uyandırır, kendisi de Peygamberimizin sünnetine ittiba ederek gidip istirahat edermis. Allah’ım, bana onlara uymayı nasip et.


4. HZ. EBÛ BEKR SIDDIK (R.A.)’A BEYT’ÜL MAL’DAN MAAS BAĞLANMASI

Hz. Ebû Bekr Sıddık radıyallahu anh kumaş ticaretiyle uğraşır, geçimini bununla temin ederdi. Halife seçilince adeti üzere sábahleyin birkaç top kumas alıp satmak için çarşıya çıktı, Yolda Hz. Ömer radıyallahu anh ile karşılaştı, Hz Ömer ona “Nereye gidiyorsun” diye sorunca, “Çarşıya gidiyorum” dedi. Hz. Ömer radıyallahu anh “Eğer sen ticaretle uğraşırsan halifelik görevi ne olacak?” dedi. Hz Ebů Bekr radıyallahu anh o halde çoluk çocuğu nereden yedireceğim?” dedi. Hz Ömer, “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den emin lakabını alan Ebû Ubeyde’nin yanına gidelim de o sizin için hazineden bir miktar maaş kararlaştırsın” dedi, ikisi de onun yanına gittiler. Ebû Ubeyde radıyallahu anh, bir muhacir için ortalama ne veriliyorsa aynısını kararlaştırdı. Bir gün hanımı “Canım tatlı bir şey yemek istiyor” deyince Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh “Ben de para yok ki satın alayım” dedi. Hanımı “Günlük yiyeceğimizden azar azar arttırırsak birkaç günde (tatlı alacak kadar miktar) olur” deyince Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh izin verdi. Hanımı birkaç günde biraz para biriktirdi. Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh “Tecrübeyle anlaşıldı ki, bu kadar miktar bize beytül maldan fazla verilmektedir” dedi. Bu yüzden hanımının biriktirdiği parayı beytül mala iade etti ve hanımının günlük biriktirdiği kadar paranın maaşlarından kesilmesini de emretti.

İZAH: Böyle büyük bir halife ve idareci olan Hz. Ebû Bekr önceden beri ticaret yapardı. Bu işin kazancı kendisine yetiyordu. Buhari’de Hz. Aişe radıyallahu anha’dan rivayet edildiğine göre, Hz. Ebû Bekr halife seçilince şöyle buyurmuştur. “Kavmim biliyor ki benim mesleğim olan ticaretin kazancı aileme yetmeyecek değildi, ancak şimdi hilafet yüzünden, müslümanların işleriyle meşgul olduğumdan dolayı ailem için beytül maldan yiyecek verilmesi kararlaştırılmıştır” dedi. Buna rağmen Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh’ın vefatı yaklaşınca Hz. Aişe radıyallahu anha’ya şöyle vasiyet etmiştir: “Beytül maldan ihtiyaçlarım için almış olduğum eşyalar benden sonra gelen halifeye teslim edilsin”. Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki: “Hz. Ebû Bekr’in yanında hiçbir dinar veya dirhem yoktu. Süt veren bir devesi bir su kabı ve bir hizmetçisi vardı. Bazı rivayetlere göre, bir örtüsü, bir Kil vardı.” Bu eşyalar ondan sonra halife olan Hz. Ömer radıyallahu anh’a teslim edildiği zaman buyurdu ki: “Allahu Teâlâ Hz. Ebû Bekr’e rahmet etsin, kendinden sonra geleni zor durumda bıraktı”.


5. HZ. ÖMER-ÜL-FARUK (R.A.)’A BEYT’ÜL MAL’DAN MAAS BAĞLANMASI

Hz. Ömer radıyallahu anh da ticaretle uğraşırdı. Halife seçilince hazineden kendisine maaş bağlandı. Medine-i Münevvere’de halkı toplayarak şöyle buyurdu: “Ben ticaret yapıyordum. Artık siz beni bu işle (hilafet işiyle) meşgul ettiniz. Peki şimdi geçimim nasıl temin edilmeli?” Halk çeşitli miktarlar hakkında görüş belirttiler. Hz. Ali radıyallahu anh sessizce oturuyordu. Hz. Ömer radıyallahu anh “Senin görüşün nedir?” diye sorunca “Sana ve ailene yetecek ortalama bir miktar” dedi. Hz. Ömer radıyallahu anh bu görüşü beğenerek kabul etti, ortalama bir miktar verilmesi karara bağlandı.

Bundan sonra bir gün Hz. Ali radıyallahu anh’ın bulunduğu ve Hz. Osman, Hz. Zübeyr ve Hz. Talha radıyallahu anhum’un katıldığı bir mecliste, Hz. Ömer radıyallahu anh’ın geçim sıkıntısı olduğu için maaşının arttırılması gerektiği söz konusu oldu. Fakat ona söylemeye cesaret edemediler. Onun kızı Hz. Hafsa Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı ve aynı zamanda Ümmül Mü’minin (müminlerin annesi) olmasından dolayı Hz. Hafsa radıyallahu anha’ya giderek onun vasıtasıyla Hz. Ömer’den izin almaya ve onun görüşünü öğrenmeye çalıştılar. Bir de isimlerinin Hz. Ömer tarafından bilinmemesini istediler. Hz. Hafsa radıyallahu anha Hz. Ömer radıyallahu anh’a bu durumu anlatınca, yüzünde öfke izleri belirdi. Onların isimlerini sordu. Hz, Hafsa radıyallahu anha “Önce sizin görüşünüz (belli olsun)” dedi. Hz. Ömer radıyallahu anh “Eğer onların isimlerini bilseydim, yüzlerini değiştirirdim. Yani onlara öyle ceza verirdim ki yüzlerinde izler kalırdı. Sen söyle, senin evinde Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in en iyi elbisesi neydi?” Hz. Hafsa radıyallahu anha “Koyu gül renkli iki elbisesi vardı. Cuma günü veya dışardan bir heyet geldiği zaman giyerdi” dedi. Hz. Ömer “Senin yanında yediği en güzel yemek neydi?” dedi. Hz. Hafsa radıyallahu anha “Bizim yemeğimiz arpa ekmeği idi. Bir sefer yağ kabının artığını sıcak bir ekmeğin üzerine sürmüştüm. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu zevkle yiyor, başkalarına da yediriyordu”. Hz. Ômer “Senin yanında iken sermiş olduğunuz en güzel yatak hangisiydi?” deyince, Hz. Hafsa radıyallahu anha Şöyle dedi: “Kalın bir bezdi, yazın dörde katlayıp altımıza sererdik. Kışın ikiye katlar yarısını altımıza serer, yarısını üstümüze örterdik”. Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh “Ey Hafsa, onlara şunu söyle ki; Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu yaşayış tarzıyla bir ölçü tayin etmiş, ahirette verilecek nimetlerin ümidi ile yetinmiştir. Ben de Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e uyacağım. Benim ve iki arkadaşım olan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ve Hz. Ebû Bekr’in misali, yolda yürüyen üç kişiye benzer. Birincisi bir azık olarak yürümüş ve hedefine ulaşmıştır. İkincisi de birincisine uymuş, onun yolundan yürümüş ve öncekinin yanına ulaşmıştır. Sonra üçüncü yurümeye başlamıştır. Eğer o ikisinin yolundan yürürse onlara ulaşacaktır. Onların yürüdüğü yolun tersine yürürse ebediyen onlarla buluşamayacaktır.”

IZAH: İşte bu kendisinden dünya krallarının korkup titrediği kişinin halidir. Ne kadar kanaatkar bir yaşantıyla ömrünü geçirmiştir Bir gün Hz. Ömer radıyallahu anh hutbe okuyordu. (O anda) elbisesinde on iki yama vardı, onlardan biri de deridendi. Bir defasında Cuma namazına gec kalmıştı. Gelince özür dileyerek “Elbisemi yıkamaktan dolayı geciktim, bundan başka elbisem yoktu” dedi.’ Hz. Ömer bir gün yemek yiyordu, hizmetçisi ona Utbe bin Ebi Ferkad’ın geldiğini haber verdi. Hz. Ömer onun içeri girmesini söyledi ve yemeğe buyur etti. Misafir de onunla beraber yemeğe başladı. Yemek o kadar yavandı ki yutamadı ve şöyle dedi: “Elenmiş undan da yemek olabilir Hz. Ömer radıyallahu anh “Bütün müslümanlar elenmiş un yiyebiliyorlar mı?” dedi. O “Hepsi yiyemiyorlar” deyince “Ne yazık ki sen benim bütün lezzetleri dünyada iken bitirmemi istiyorsun” buyurdu.

Bu yüce zatların buna benzer yüzlerce, binlerce yaşadıkları olay vardır. Artık onların bu yönlerine ne uyulabilir ne de her fert böyle yapabilir. Çünkü bizim kuvvetimizin zayıf olmasından dolayı, zamanımızda bunlara tahammül zordur. Bundan dolayı zamanımızdaki terbiye edici alimler hak yolunda gidenlere insanın gücünü düşüren böyle mücahedeler yapmalarına müsaade etmemektedirler. Zaten insanların kuvveti öncekinden daha zayıftır. Allahu Teâlâ o mübarek zatların vücutlarına çok fazla güç vermişti. Elbette, onlara uymayı (her zaman) arzulayıp temenni etmek gerekir. Ta ki bu temenniden dolayı konforlu yaşamı biraz azaltmalı ve gözler biraz da (utanarak) aşağı inmeli, zamanımızı da göz önünde tutarak (hayatımızda) biraz itidal meydana gelmelidir. Bizler her zaman dünya lezzetlerinin peşinde koşmaktayız. Herkes kendinden fazla mal ve servet sahibi olanlara gözünü çevirmekte ve “falanca benden daha fazla bolluk içerisinde” diye hasretle ölüp gitmektedir.


6. HZ. BİLAL (R.A.)’IN PEYGAMBER (S.A.V.) İÇİN BİR MÜŞRİKTEN BORÇ ALMASI

Biri Hz. Bilal radıyallahu anh’a Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in masrafilarınin nasıl temin edildiğini sordu. Hz. Bilal radıyallahu anh “Peygamberimizin yanında hiçbir zaman para birikmezdi. Bu hizmet bana verilmişti. Bunun şekli şöyleydi. Aç bir müslüman gelirse, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana emrederdi, ben de bir yerden borç alıp onu yedirirdim. Bir çıplak gelse, bana emreder, ben de bir yerden borç alır, ona elbise giydirirdim. Bu hal devam eder dururdu. Bir defa bana bir müşrik rastladı ve dedi ki: “Ben de servet ve bolluk fazla, başkasından borç isteme ve ihtiyaç olduğu zaman yalnız benden borc al.” Ben bundan daha güzel ne olabilir dedim ve ondan borç almaya başladım. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana emrettikçe o adamdan borç alır gelirdim ve emri yerine getirirdim. Bir gün abdest aldıktan sonra ezan okumak üzere ayağa kalkdıği sırada o müşrik, bir toplulukla gelerek “Ey Habeşi” diye seslendi. Ben o tarafa dönünce birden sövmeye başladı, ağzına gelen her kötü sözü söyledi. Sonra bana “Bu ayın bitmesine kaç gün var?” dedi. Ben “Bitmek üzere” dedim. O “Dört gün var, eğer ay bitene kadar borcunu ödemezsen onun karşılığında seni köle yapacağım, önceki gibi yine koyunları güdüp duracaksın” dedi ve gitti. O gün ne kadar sıkıntılar varsa başıma geldi. Bütün günü üzüntũ ve izdırap içinde geçirdim. Yatsı namazından sonra Rasûlullah yalnız iken huzuruna gittim, onları anlattım ve “Ya Rasûlallah, ne sizin bu borcu ödemek için acil bir hazırlığınız var, ne de ben ayak üstü bunu hazırlayabilirim. Bu adam beni rüsvay edecek, izin verirseniz, borcu ödeyebilecek bir hazırlık yapana kadar bir yere gizleneyim. Size bir yerden, bir şeyler gelirse ben geleyim” dedim. Bunu söyledikten sonra eve geldim, kılıcımı ve kalkanımı aldım. Ayakkabılarımı giydim. Yol eşyalarım bu kadardı. “Sabaha yakın bir yere giderim” diye sabahı bekliyordum. Sabah vakti tam yaklaşmıştı ki bir adam koşarak geldi ve hemen Peygamber’in yanına gitmemi söyledi. Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna varınca baktım ki üzeri mal yüklü, dört dişi deve çökmüş bir vaziyette duruyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem “Sana müjde vereyim mi? Allahu Teâlâ sana borcunu ödeme imkanı nasip etti. Bu develeri eşyaları ile birlikte sana teslim ediyorum. Bu hediyeleri bana Fedek Reisi gönderdi.” buyurdu. Ben Allah’a şükür ettim. Onları alarak sevine sevine gittim ve bütün borcumu ödeyip geri döndüm. Bu esnada Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescitte bekliyordu. Ben dönünce “Ya Rasûlallah, Allah’a şükür olsun, sizi bütün borçlardan kurtardı. Ve artık borçtan hiçbir şey kalmadı” dedim. “Eşyalardan bir şey arttı mı?” diye sordu. Ben “Evet biraz arttı” deyince, şöyle buyurdu: “Onu da dağıt ki rahatlayayım. O taksim oluncaya kadar eve gitmeyeceğim.” Bütün gün geçtikten sonra, yatsı namazını kılınca Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem “O kalan mal dağıtıldı mı?” diye sordu. Ben “Biraz kaldı, yeteri kadar ihtiyaç sahibi gelmedi” dedim. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem o gece mescitte istirahat buyurdular. Ikinci gün yatsıdan sonra “Ey Bilal, söyle daha kaldı mı?” buyurdu. Ben “Allahu Teâlà sizi rahatlattı, hepsi bitti” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi veselem Allah’a hamd etti. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem “Allah etmesin mülkiye- timde bir miktar mal olduğu halde ölüm gelebilir.” diye korkmuştu. Bundan sonra evlerine gidip zevceleriyle görüştüler.”

İZAH: Allah dostlarının bir arzuları da mülkiyetlerinde hiçbir mal ve mülk bulunmamasıdır. Öyleyse, bütün Peygamberlerin efendisi ve bütün evliyaların baş tacı olan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in haline ne demeli. O dünyadan tamamen boş olarak gitmeyi niçin arzu etmesin ki? Güvenilir kaynaklardan işittim ki; Şah Abdurrahim Raypuri rahmetullahi aleyh kendine hediye edilen mallar biraz birikince onlar getirir ve dağıtmaya önem verirdi. Vefatından önce ise kendi giyindiği elbise vs.’yi hususi hizmetçisi Şah Abdulkadir rahmetullahi aleyh’e vermiş ve “Artık bunu senden emanet alarak giyeceğim” buyurmuştu. Rahmetli babamın akşamdan sonra yanında bulunan paraları alacaklılara verdiğini defalarca görmüşümdür. Çünkü binlerce gümüş para borcu vardı. “Bu fitne olan şeyi gece yanımda bulunduramam” derdi. Allah dostlarının buna benzer bir çok halleri vardır. Ancak her Allah dostunun aynı renkte olması şart değildir. Allah dostlarının sıfatları birbirinden farklı olur. Bahçedeki güllerin de her birinin şekli ve kokusu birbirinden üstün olur.


7. HZ. EBÛ HUREYRE (R.A.)’IN AÇLIK HALİNDE İLİM ÖĞRENMESİ

Hz. Ebû Hureyre radıyallahu anh buyurdu ki: Siz bizim o zamanki halimizi görmeliydiniz. Bizden bazıları bir çok vakitler belini doğrultacak kadar yemek bulamazdı. Ben açlıktan dolayı bazen sırt üstü yatar, bazen yüz üstü yatar, bazen de karnıma taş bağlardım. Bir defa (Hz. Ebû Bekr ve Ömer gibi) zatların geçtiği yola oturdum. Önce Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh geçti. Ben ona ilimden bazı şeyler sormaya başladım. Meseleyi konuşa konuşa beni evine götüreceğini ve yüce adetine göre evinde ne varsa bana ikram edeceğini düşünmüştüm. Fakat öyle yapmadı (Galiba durumumu anlamadı veya evinin durumunun müsait olmadığını iyi biliyordu) sonra Hz. Ömer radıyallahu anh geldi. O da aynı şekilde davrandı. Sonra Rasûli Ekrem sallallahu aleyhi vesellem geldi, beni görünce gülümsedi, durumumu ve gayemi anladı ve “Ey Ebû Hureyre, benimle gel buyurdu. Ben de onunla beraber gittim. Eve gelip içeri girdi. Ben de izin isteyip içeri girdim. Evde Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e hediye olarak gelen bir bardak süt konulmuştu. “Nereden geldi” diye sorunca “Falanca yerden size hediye olarak geldi” denildi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Ebû Hureyre, git Suffe Ehli’ni çağır gelsinler”. Ehli Suffe Islam’ın misafirleri sayılırlardı. Bunların ne evleri ve barkları, ne sığınacak bir yerleri, ne de yemek için ayrıca bir hazırlıkları vardı. Bunların sayıları bazen artar, bazen eksilirdi. Ancak bu hadise olduğunda yetmiş kişiydiler. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ara sıra bunlardan ikişer, dörder kişiyi maddi durumları iyi olan bir sahâbinin yanına misafir olarak gönderirdi. Kendisinin âdeti ise bir yerden sadaka gelirse onlara gönderir, kendisi onlara katılmazdı. Bir yerden hediye geldiği zaman Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onlara gönderir, kendisi de onlara iştirak ederdi.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onları çağırmamı emrettiği zaman bana ağır geldi. “Bu süt ne kadar ki, hepsini çağırayım, hepsine ne faydası olacak, bir kişiye bile zor yeter. Bir de onları çağırdıktan sonra sûtü benim dağıtmam istenecek. Benim sıramda en son geleceğinden bana hiçbir şey kalmayacak.” diye düşündüm. Ama Rasûlullah’a itaatten başka çare var mıydı? Gittim ve hepsini çağırdım, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Al onlara ikram et” buyurdu.ben onlardan birine bardağı veriyordum, o da kana kana içiyor ve bardağı bana geri veriyordu. Böylece hepsine içirdim ve hepsi doydu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bardağı eline alarak bana baktı ve tebessüm etti. Sonra “Tamam şimdi senle ben kaldık” buyurdu. “Şüphesiz öyle” dedim. “Al iç” buyurdu, ben içtim. “Biraz daha iç” buyurdu, biraz daha içtim, sonunda “Ya Rasûlallah, artık içemem” dedim. Sonra bizden geriye kalanı içti. 


8. PEYGAMBER (S.A.V.)’İN SAHÂBEDEN İKİ KİŞİ HAKKINDA SORMASI

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yanında birkaç kişi vardı. Önlerinden bir adam geçti, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Bu adam hakkında görüşünüz nedir” dedi. Onlar “Ey Allah’ın Rasûlü, o değerli kişilerden sayılır. Vallahi eğer birine evlenme teklifi yapsa kabul edilir. Biri hakkında aracılık edip, ricada bulunsa ricası kabul edilir.” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunu duyunca sükut etti. Sonra önlerinden başka biri geçti. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem onun hakkında sordu. Oradakiler “Ya Rasûlallah, fakir bir müslümandır. Evlenme teklifi yapsa geri çevrilir. Biri hakkında aracılık edip ricada bulunsa ricası kabul edilmez, konuşsa kimse iltifat etmez.” dediler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Bütün dünya önce geçen gibilerle dolu olsa, bu ikinci adam, onların hepsinden daha hayırlıdır.” buyurdu.

İZAH: Bundan anlaşılıyor ki, Allah indinde sadece dünya şerefinin hiçbir değeri yoktur. Dünyada hiçbir değeri olmayan ve sözü hiçbir yerde dinlenmeyen fakir bir müslüman Allah indinde, dünyada sözlerine büyük değer verilen ve herkesin sözlerini dinleyip kabul ettiği, yüzlerce şerefli sanılan kişiden daha üstündür. Dünyanın devamı Allah’ın sevdiği kullar sayesindedir. Bu bizzat şu hadiste geçmektedir: “Allah’ın adını anan biri dünyada kalmadığı gün kıyamet kopacak ve dünyanın varlığı yok olacaktır.” Allah’ın yüce isminin bereketiyle dünyanın bütün nizamı devam etmektedir.


9. HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)’İ SEVENE FAKİRLİĞİN KOŞARAK GELMESİ

Bir sahâbi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gelerek “Ya Rasûlullah, ben seni seviyorum” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Ne dediğine dikkat et buyurdu”. O sahâbi yine “Ben seni seviyorum” dedi. Peygamber sallallahu aleyni vesellem aynı cevabı verdi. Üç defa söyleyince Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem “Eğer sözünde doğru isen fakirliğe bürünmeye hazır ol. Çünkü beni sevenlere fakirlik, suyun yokuştan aşağı aktığı gibi hızla gelir.” buyurdu.

İZAH: İşte bu yüzden Sahâbe-i Kirâm çoğu kere fakirlik ve yoksulluk içinde kalmışlardır. Hadis alimlerinin, Allah dostlarının ve fikıh alimlerinin büyükleri de bolluk içinde çok yaşamamışlardır.


10-ANBER SEFERİNDE YOKSULLUK HALİ

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hicretin sekizinci yılının recep ayında Hz. Ebû Ubeyde radıyallahu anh komutanlığında üç yüz kişilik bir orduyu deniz sahiline doğru göndermiş, azık olarak bir çuval hurma vermişti. Bu ordu on beş gün orada kaldı ve yiyecekleri bitti. Kafilede bulunan Hz. Kays radıyallahu anh parasını Medine-i Münevvere’de ödemeye söz vererek, kafiledekilerden deve satın alarak kesmeye başladı. Her gün üç deve kesiyordu. Ancak üçüncü gün kafile başkanı “binekler tükenirde dönüşümüz zorlaşır” düşüncesiyle deve kesimini yasakladı. Kimde ne kadar hurma varsa toplayarak bir torbaya koydu. Her gün kişi başına bir hurma taksim ediyordu. O hurmayı emiyorlar ve su içiyorlardı. Akşama kadar yedikleri yemek bu idi. Bu,dile cok kolay, fakat savaş zamanında güç ve kuvvete ihtiyaç duyulduğunda bir hurmayla gün geçirmek cesaret ve yürek işidir. Nitekim Hz. Cabir radıyallahu anh Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’den sonraki zamanlarda bu kıssaları anlatınca, bir talebesi “Efendim bir hurma ne işe yarıyordu ki” deyince “O hurmanın kıymetini de bitince anladık. Artık açlıktan başka çare kalmamıştı. Ağaçların kurumuş yapraklarını silkeleyip, suda islatıp yiyorduk. Mecburiyet insana her şeyi yaptırır. Allahu Teâlâ her zorluktan sonra bir kolaylık verir. Cenabı Hak bu sıkıntı ve zorluklardan sonra denizden bizlere Anber denilen bir balık gönderdi, o kadar büyüktü ki, kafiledekiler on sekiz gün boyunca ondan yediler ve Medine-i Münevvere’ye dönene kadar o yanımızda azığımız arasında bulundu. Bu seferde başımızdan geçenleri geniş bir şekilde Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzurunda anlatınca “Bu, Allah’ın size göndermiş olduğu bir rızıktı.” buyurdu.

İZAH: Bu dünyada sıkıntı ve zorlukların gelmesi kesindir. Bilhassa Allah’ın sevdiği kulların başına gelir. İşte bu yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “En çok peygamberler aleyhimüsselatü vesselam Sıkıntı ve meşakkatlere müptela kılınırlar. Ondan sonra en üstün olanlar, ondan sonra geride kalanların en üstünü olanlar.”. Insan dindeki derecesine göre imtihana tabi tutulur ve her zorluktan sonra Allah tarafından onun lütuf ve keremiyle kolaylık verilir. Birde büyüklerimizin başından neler geçtiğini düşünelim. Bütün bunlara din uğrunda katlanılmıştır. Bu gün kendi ellerimizle zayi etmekte olduğumuz bu dini yayma uğrunda, onlar aç kaldılar, yaprak yediler, kanlarını akıttılar. Bugün bizim koruyamadığımız şu dini dünyaya yaydılar.


Online sipariş yapabilirsiniz
Türkiyeden : www.gulistannesriyat.com
Almanyadan: www.al-madinamarkt.de