BIRINCI BÖLÜM


BIRINCI KISIM


NAMAZIN ÖNEMI


NAMAZIN FAZİLETLERİ

1. Hz . Abdullah İbni Ömer radiyallahu anhuma’dan , Rasûl’i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Islam beş şey üzerine bina edilmiştir . Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in Allah’ın Rasûlu olduğuna şehadet etmek , namaz kılmak , zekat vermek , hac etmek ve Ramazan orucunu tutmaktır . ( Muttafakun aleyh )

İZAH : Bu beş şey imanın büyük temelleri ve önemli rükunlarıdır . Rasûl’i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem bu mübarek hadisten örnek alarak İslam’ı beş direk üzerine kurulan bir çadıra benzetmiştir . Kelimeli Şehadet bu çadırın orta direği , diğer dört rükun ise çadırın dört köşesinde bulunan direkler gibidir . Ortadaki direk olmazsa çadır kurulamaz . Ancak ortadaki direk bulunur da köşelerdeki direklerden herhangi biri eksik olursa çadır ayakta durabilir . Fakat direk bulunmayan taraflarda çöküntü ve eksiklik olur . Bu mübarek hadisi duyduktan sonra kendi halimize bakmamız gerekir . Acaba biz bu Islam çadırını ne derece ayakta tutmaktayız ? Acaba Islam’ın herhangi bir rüknunu tamamen yerine getirebiliyor muyuz ? İslam’ın bu beş rüknu son derece önemlidir . Bunlar İslam’ın temelleri olarak kabul edilmiş lerdir . Bir müslümanın , müslüman olduğundan dolayı bunların hepsine dikkat göstermesi son derece gereklidir . Bunlar arasında imandan sonra en önemli şey namazdır . Hazreti Abdullah ibni Mes’ûd radiyallahu anh diyor ki : ” Allah indinde en sevimli amel hangisidir ? ” diye Rasûl’i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’e sordum ,” Namazdır ” buyurdu . ” Sonra hangisi ? ” dedim . ” Anne ve baba ile iyi geçinmektir ” buyurdu . ” Sonra hangisi ? ” dedim . ” Allah yolunda cihaddır ” buyurdu .

Molla Aliyyül Kâri diyor ki : Bu sahih hadis , alimlerin ” Imandan sonra en önemli ibadet namazdır ” görüşüne delildir . Bu görüşü şu hadis desteklemektedir . ” Allah’u Teala’nin kullarina emrettigi en üstün amel namazdir ” Hadislerde çoğunlukla bu mevzu geçmektedir . Bir çok sahih hadiste , ” Bütün amellerinizin içinde en güzel ameliniz namazdır ” diye nakledilmiştir . Cami – üs Sağir adlı hadis kitabında bu hadis Hz . Sevban Ibni Amr , Seleme , Ebû Umame , Ubade gibi beş sahâbeden nakledilmiştir . Yine aynı kitapta Hz . İbni Mes’ûd radiyallahu anh ve Enes radıyallahu anh’dan namazı vaktinde kılmanın en üstün amel olduğu nakledilmiştir . ‘ Hz . İbni Ömer radıyallahu anhuma’dan ve Ümmü Ferve radiyallahu anha’dan namazı ilk vaktinde kılmanın en üstün amel olduğu nakledilmiştir . Hepsinin maksadı hemen hemen aynıdır .


2. Hz . Ebû Zer radıyallahu anh buyuruyor ki : Bir defa Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem kış mevsiminde dışarı çıktı . Ağaçlardan yapraklar dökülüyor du . Bir ağacın dalından tutunca , onun yaprakları daha çok dökülmeye başladı . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ” Ey Ebû Zer ” dedi . Ben ” Buyur , Ya Rasûlallah ” dedim . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ” Müslüman bir kul ihlas ile Allah için namaz kılarsa onun günahları şu yaprakların , bu ağaçtan döküldüğü gibi dökülür ” buyurdu . ( Ahmed , Tergib )

İZAH : Kış mevsiminde ağaçların yaprakları o kadar dökülür ki bazı ağaçların üzerinde bir yaprak dahi kalmaz . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ihlasla namaz kılmanın neticesinde kulun bütün günahlarının affolunup bir günah dahi kalmayacağını bildirmiştir . Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir husus var dir . Şöyle ki , alimler Kur’an – ı Kerim’in ayetleri ve Peygamber sallallahu aleyhi vesel lem’in hadislerine dayanarak şu görüşe varmışlardır : Namaz ve başka ibadetlerle yalnız küçük günahlar bağışlanır . Büyük günahlar ise tövbesiz affedilmez . Bundan dolayı namazla birlikte tövbe ve istiğfara devam etmek ve bundan gafil olmamak gerekir . Ancak Allah celle celaluhu kendi lütfuyla bir kimsenin büyük günahını da affedebilir . Bu O’nun bileceği bir şeydir. Cami – us – Sağir


3. Ebû Osman radıyallahu anh diyor ki : Ben Hz . Selman radıyallahu anh ile birlikte bir ağacın altındaydım . Selman radiyallahu anh ağaçtan yaprakları kurumuş bir dalı , tutup salladı . Bu yüzden onun yaprakları döküldü . Sonra bana , “ Ey Ebû Osman , neden böyle yaptığımı sormayacak mısın ? ” dedi . Ben ” Neden böyle yaptın ? ” deyince , o ” Ben bir defa Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte bir ağacın altındaydım . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yaprakları kurumuş olan bir dalı tutup aynı şekilde salladı da , dalin yaprakları döküldü ve < Ey Selman sormuyor musun ki ben bunu niçin yaptım ? > dedi . Ben < Niçin yaptınız ? > dedim . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : < Bir müslüman güzel bir şekilde abdest alır da , sonra beş vakit namazını kılarsa , bu daldan şu yaprakların döküldüğü gibi o kişinin günahları dökülür . > Ondan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kur’an – ı Kerim’den şu ayeti okudu : < Gündüzün iki tarafında  ( öğle ve ikindi vakitlerinde ) ve geceye yakın ( akşam , yatsı ve sabah ) vakitlerinde gereği üzere namaz kıl . Doğrusu bu hasenat ( beş vakit namazın sevabı , küçük ) günahları mahveder.Bu,ibretle düşünenlere bir nasihattır (Hud-114 ).( Ahmed ,Nesei)

İZAH : Hz . Selman radıyallahu anh’ın bizzat amel yaparak gösterdiği davranış Sahâbe’i Kirâm’ın , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e olan derin sevgilerinin en ufak bir örneğidir . Bir kimse başkasını çok sevdiği zaman onun her hali ile hallenir , gönlü her işi ve hareketi onun gibi yapmak ister . Muhabbetin lezzetini tatmış olanlar bunun hakikatini iyice anlarlar . İşte bu sevgiden dolayı Sahâbe’i Kirâm , Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in sözlerini naklederken o esnada yapmış olduğu hareketleri de naklederlerdi .

Namazın önemi ve onun sayesinde günahların bağışlanması konusu o kadar çok hadislerde geçmiştir ki , onların hepsini buraya yazmak zordur . Önceden de bilindiği üzere bir çok rivayetlerde geçen günahları , alimler küçük günahlar olarak açıklamışlardır . Ancak hadislerde küçük veya büyük günah ayrımı yapılmadan sadece ” günah ” olarak zikredilmiştir . Rahmetli babam ‘ hadis dersleri esnasında bunun iki sebebi olduğunu söylemiştir . Birincisi ; Müslümanın üzerinde büyük günah olması onun şanina uygun değildir . Her şeyden önce müslümanın büyük günah işlemesi zordur . Eğer bir büyük günah işlemiş olsa dahi ağlayıp sizlayarak tövbe etmeden rahat edemez . Küçük günahlara gelince , insan çoğu vakit onlara dikkat etmez de üzerinde kalır . Onlar da namaz vs. ile affolunur . İkincisi ; Kim ihlas ile , adâb ve müstehaplarına riayet ederek namaz kılarsa , kim bilir ( o namazda ) kaç kere tövbe ve istiğfar etmiş olur . Namazda Ettehiyyâtüden sonra okunan ,

” Allahümme inni zalemtü nefsi zulmen kesiran ve la yağfirüzzunûbe illa ente fağfirli mağfiraten min indike verhamni inneke entel ğafururrahim ” duasında zaten tövbe ve istiğfar vardır . Bu hadislerde abdestin güzel bir şekilde alınması da emredilmiştir . Gaye , abdestin adap ve müstehaplarını araştırarak onlara itina gösterilmesidir . Mesela , abdestin sünnetlerinden biri misvak kullanmaktır . Genellikle bu sünnete dikkat edilmemektedir . Halbuki hadiste “ Misvak kullanılarak kılınan bir namaz , misvak kullanılmadan kılınan namazdan yetmiş kat daha üstündür ” buyurulmuştur . Bir hadiste ” Misvak kullanmaya devam edin , zira onun on faydası vardır : 1- Ağzı temiz tutar , 2- Allah’ın rızasını kazandırır , 3- Şeytanı öfkelendirir , 4- Misvak kullanan , Allah’ın ve meleklerin sevdiklerinden olur , 5- Diş etlerini kuvvetlendirir , 6- Balgamı keser , 7- Ağızda güzel koku meydana getirir , 8- Safra hastalıklarını giderir , 9. Gözleri kuvvetlendirir , 10- Ağızdaki kötü kokuyu yok eder ” buyurulmuştur .

Bunlara ek olarak misvak kullanmak başlı başına bir sünnettir . ? Alimler devamlı misvak kullanmanın yetmiş faydası olduğunu yazmışlardır . Onlardan biri , ölüm anında Kelime’i Şehadet getirmek nasip olmasıdır . Bunun tam tersine afyon ( uyuşturucu ) kullanmanın yetmiş zararı vardır . Onlardan biri , ölüm anında Kelime’i Şehadet’in hatıra gelmemesidir . Güzel abdest almanın faziletleri hadislerde sık sık anlatılmıştır . Abdest azaları kıyamet günü nurlu ve parlak olacaktır . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ümmetini bu alametlerden hemen tanıyacaktır .


4 – A . Hz . Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesel lem’in şöyle buyurduğunu işittim : ” Sizden birinin kapısı önünde akan bir nehir bulunsa , o kimse o nehirde günde beş defa yıkansa , bedeninde kirden hiçbir şey kalır mı ? ” Sahâbe’i Kirâm , “ Hiç kir kalmaz ” dediler . Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : ” İşte beş vakit namaz da buna benzer . Allahu Teâlâ onların sayesinde günahları yok eder . “ ( Buhari , Müslim )

4-B . Hz . Cabir radıyallahu anh , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu naklediyor : ” Beş vakit namazın benzeri , sizden birinin kapısinin önünden akan ve içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir nehir gibidir . “ ( Müslim )

İZAH : Akarsu vs.’den temiz olur . Su ne kadar derin olursa o kadar temiz ve berrak olur . Onun için bu hadiste suyun derin ve akıcı olması belirtilmiştir . Insan ne kadar temiz suyla yıkanırsa , vücudu o kadar temizlenir . Böylece adaplarına riayet edilerek kılınan namazlar sayesinde günahlardan temizlenilmiş olur . Yukarıdaki her iki hadiste anlatılan konu bir çok hadislerde çeşitli sahâbelerden ayrı ayrı ifadelerle nakledilmiştir .

Ebû Said el – Hudri radıyallahu anh Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu söyledi : ” Beş vakit namaz , namaz aralarındaki vakitlere kefarettir . ” Yani bir namazdan diğer namaza kadar işlenen bütün küçük günahlar namaz sayesinde affolunur . Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Bir adamın bir işyeri olsa , işinden dolayı vücuduna toz , toprak ve kir bulaşsa , işyeri ile evinin arasında beş tane nehir olsa , işyerinden evine giderken her nehirde yıkansa ( vücudu tertemiz olur ) . Beş vakit namazda böyledir . Allahu Teâlâ namazlar arasındaki vakitlerde meydana gelen hata ve kusurları , namaz daki dua ve istiğfarlar sebebiyle tamamen affeder . ”

Peygamber aleyhissalatū vesselam’ın böyle misaller vermesi , Allahu Teâlâ’nın günahların affı için namaza güçlü bir tesir koyduğunu anlatmak içindir . Bir şey misallerle daha iyi anlaşıldığından Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu meseleyi değişik misallerle açıklamıştır . Allahu Teâla’nın bu geniş mağfiret ve rahmetin den , lütfundan ve Fazlı Kerem’inden faydalanmazsak kendimizden başka kime zararımız vardır ?

Bizler devamlı günah işliyoruz , Allah’a isyan ediyoruz , emirlerinden yüz çeviriyoruz , emirleri yerine getirmekte eksiklik yapıyoruz . Bunların karşılığında adaletli ve kudret sahibi olan Allah katında cezalandırılıp , yaptıklarımızın karşılığını görmemiz gerekirdi . Keremine canimiz feda olsun . Mevlâmız Kendine yapılan isyanın ve emirlerini çiğnemenin telafisi için bize bir yol göstermiştir . Eğer biz bundan faydalanmiyorsak , bu bizim anlayışsızlığımızdandır . Allahu Teâla’nın rahmeti ve lütfu kullara ulaşmak için bahaneler aramaktadır . Bir hadiste ” Bir kimse yatarken Teheccüd namazına kalkmaya niyet eder de uyanamazsa , o namaz kılmış gibi sevap alır . Uykusu da kendisine bedavadan kar kalır ” buyurulmuştur . ‘ Allah’ın bağış ve lütfunun sınırı var mı ki ? O kerim olan Zát bol bol verirken almamak ne kadar acı bir nasipsizlik ve ne korkunç bir zarardır .


5. Hz . Huzeyfe radiyallahu anh buyuruyor ki : Rasûl’i Ekrem sallallahu aley hi vesellem bir zorlukla karşılaşınca derhal namaza yönelirdi . ( Ahmed , Ebû Dâvûd )

İZAH : Namaz Allahu Teâlâ’nın büyük bir rahmetidir . Her türlü zorlukta namaza yönelmek Allahu Teâlâ’nın rahmetine yönelmek demektir . Rahmet’i llahi insana destek ve yardımcı olduğu zaman onun hangi sıkıntısı devam edebilir ki ? Bu konu bir çok hadislerde değişik şekilde zikredilmiştir . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i adım adım takip eden Sahâbe’i Kirâm’ın da bu gibi durumlarda aynı şeyi yaptıkları nakledilmiştir. Hz . Ebû Derdâ radıyallahu anh buyuruyor ki : “ Fırtına çıktiğında Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hemen camiye gider , fırtına duruncaya kadar camiden çıkmazdı . Aynı şekilde Ay ve Güneş tutulunca Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem derhal namaza yönelirdi . ” Hz . Suheyb radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu söyledi : ” Önceki Peygamberler de her sıkıntıda daima namaza yönelirlerdi. ” Hz . Ibni Abbas radıyallahu anhuma bir yolculukta iken oğlunun vefat haberini aldi , devesinden inip iki rekat namaz kıldı ve “ Inna lillahi ve inna ileyhi raciun ( Biz Allah’ın kuluyuz ve yine O’na döneceğiz ) ” dedi ve şöyle buyurdu : “ Biz Cenâb’ı Hakk’ın emrettiğini yapmış olduk . ” Sonra Kur’an’daki şu ayeti okudu : –

” ( Ey iman edenler ) sabırla ve namazla Allah’dan yardım isteyin . ” ( Bakara – 45 )

Buna benzer şöyle bir hadise daha anlatılmıştır : Hz . Ibni Abbas radıyallahu anhuma yolda giderken adı Kusem olan kardeşinin ölüm haberini alınca yolun bir tarafına çekildi ve devesinden inip iki rekat namaz kıldı . Tahiyyatda otururken uzun bir zaman dua etti , sonra kalkıp devesine bindi ve Kur’an – ı Kerim’in şu ayetini okudu :

” ( Ey iman edenler ) Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin , muhakkak o namaz ağırdır , ancak Allah’tan korkanlar için değil . “ ( Bakara – 45 )

 ( Huşu konusu üçüncü bölümde genişçe anlatılacaktır ) Yine Hz . Ibni Abbas radiyallahu anhuma , Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in hanımlarından birinin vefat haberini duyunca secdeye kapandı . Biri ona niçin secde yaptığını sorunca buyurdu ki : ” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem , < Başınıza bir felaket gelince secde yapınız > yani namazla meşgul olunuz , buyurmuştur . Mü’minlerin annesinin vefatindan daha büyük hangi felaket olabilir ki ? ”

Hz . Ubåde radıyallahu anh’ın vefatı yaklaştığı sırada yanında bulunanlara , ” Bana ağlamanızı yasaklıyorum . Ruhumu teslim ettiğimde her biriniz adaplarına iyice riayet ederek abdest alsın , sonra camiye gidip namaz kılsın ve benim bağışlanmam için dua etsin . Çünkü Allah celle celaluhu < Sabır ve namazla Allah tan yardım isteyin > buyurmuştur . Sonra beni kabre koyuverin ” demiştir .

Hz . Ümmü Gülsüm radiyallahu anha’nın kocası Hz . Abdurrahman radiyallahu anh hastaydı . Birden bire kendinden geçip bayıldı . Öyle ki herkes onun öldüğünü zannetti . Hz . Ümmü Gülsüm radıyallahu anha hemen kalktı ve namaz kılmaya başladı . O namaz kılana kadar Abdurrahmân radıyallahu anh kendine geldi . Etrafındakilere ” Ölmüş gibi mi oldum ? ” dedi . Onlar ” Evet ” dediler . Bunun üzerine şöyle buyurdu : ” Bana iki melek geldi ve < Haydil Ahkem – ul Hâkimîn olan Allah’ın huzurunda senin hakkında karar verilecek > dediler . Onlar beni alıp götürürken üçüncü bir melek geldi ve o iki meleğe , < Siz geri dönün . Bu anne karnındayken kismetinde saadet yazılan kimselerdendir . Onun evlatları ondan biraz daha faydalanacaklardır dedi . ” Bu olaydan sonra Hz . Abdurrahman radıyallahu anh bir ay daha yaşadıktan sonra vefat etti .

Hz . Nadr radıyallahu anh diyor ki : Bir gündüz vakti ortalığı korkunç bir karanlık kapladı . Ben koşa koşa Hz . Enes radıyallahu anh’ın yanına gittim ve ” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında böyle bir durum olmuş muydu ? ” dedim . 0 , ” Allah korusun Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zamanında rüzgar biraz şiddetli esince < acaba kıyamet mi geldi > diye korkarak hepimiz camilere koşardık ” dedi . Abdullah bin Selâm radıyallahu anh buyuruyor ki : Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ev halkı üzerine bir darlık geldiğinde onlara namaz kılmalarını emreder ve şu ayeti okurdu :

” ( Ey Rasûlüm ! ) Ailene namazı emret , kendin de ona devam eyle . Biz sen den rizik ( için çalışmanı ) istemiyoruz , seni Biz rızıklandırırız . Güzel akibet takva iledir . ( Tâhâ – 132 )

Bir hadiste bildirildiğine göre bir kimsenin din ve dünya ile ilgili bir ihtiyacı olursa , o ihtiyaç ister mülkün sahibi Allah ile ilgili , isterse insanlarla ilgili olsun , o kimse güzel bir şekilde abdest alıp , iki rekat namaz kılsın . Allahu Teâlâ’ya hamd – u senâ edip Salavat – i Şerife getirdikten sonra aşağıdaki duayı okusun . Inşaallah onun haceti mutlaka yerine gelecektir .

Halim ve Kerim olan Allah’dan başka ilah yoktur . Allah her noksan sifattan münezzehtir . Allah , büyük olan Arşin Rabbi’dir . Hamd , alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur . Ey merhametlilerin en merhametlisi ! Rahmetini gerektiren şeyleri , mağfiretini gerektiren hasletleri Senden isterim . Bir de iyilikten bir pay ve her günahtan kurtuluş isterim . Ey merhametlilerin en merhametlisi ! Ben de bağışlamadığın bir günah , uzaklaştıramadığın bir üzüntü ve razı olduğun hiçbir hacetimi yerine getirmeden bırakma .

Vehb bin Münebbih rahmetulahi aleyh diyor ki : Ihtiyaçlar Allahu Teâlâ’dan namaz ile istenmelidir . Önceki insanlar bir felaketle karşılaşınca sadece namaza yönelirlerdi . Kimin başına bir felaket gelirse derhal kendini namaza verirdi . Denilir ki , Kûfe şehrinde bir hamal vardı . İnsanlar ona çok güvenirlerdi . Güvenilir olmasından dolayı tacirlerin para , eşya vs.’lerini taşırdı . Bir seferinde yolda bir kişiye rastladı . O kişi hamala nereye gideceğini sordu . Hamal ” Falan şehre gidiyorum ” deyince , o ” Bende oraya gitmek istiyorum , yayan gidebilseydim seninle beraber giderdim . Acaba bir dinar versem beni de bineğine alabilir misin ? ” dedi . Hamal bunu kabul ederek onu katırına bindirdi . Yola koyuldular . Nihayet yol ikiye ayrıldı . Adam ” Hangi yoldan gideceğiz ? ” dedi . Hamal ona yolu gösterdi . Adam ” Ikinci yol daha kestirmedir . Hayvan için de kolaylık olur ve bol ot bulunur ” dedi . Hamal ” Ben bu yoldan hiç gitmedim ” deyince , adam “ Ben bu yoldan defalarca gittim ” dedi . Hamal ” Peki senin dediğin olsun , bu yoldan gidelim ” dedi . Biraz gittikten sonra yol korkunç bir ormanda son buldu . Orada pek çok ölmüş insan cesetleri vardı . Adam hayvandan indi ve belinden bir hançer çıkararak hamalı öldürmeye karar verdi . Hamal ” Beni öldürme de bu katırı ve bütün eşyaları al . Zaten senin maksadın bunları almaktı ” dedi . Adam bunu kabul etmedi ve “ Seni öldüreceğim , sonra da eşyalarını alacağım ” diye yemin etti . Hamal çok yalvardı ama zalim hiç dinlemedi . Hamal ” Peki öyleyse son olarak iki rekat namaz kılmama izin ver ” dedi . Adam kabul etti ve gülerek “ Çabuk kıl , şu gördüğün ölüler de aynı şeyi istemişlerdi fakat onların kıldıkları namaz , onlara bir fayda vermedi “dedi . Hamal namaza başladı . Fatihayı okuduktan sonra aklına hiçbir süre gelmedi . Bir taraftan o zalim namazı çabuk bitirmesi için israr ediyordu . Elinde ol madan hamalın dilinden şu ayet dökülmeye başladı :

” Yoksa , sıkıntıya düşen kimse , dua ettiği zaman , onun duasını kabul edip , fenalığı gideren , sizi yeryüzünün sakinleri kılan mi ( hayırlı ? ) , Allah ile be raber bir ilah mi var ? Siz pek az düşünüyorsunuz “ ( Neml – 62 ) . Ayeti okuyor ve ağlıyordu . O anda başında parlak bir miğfer olan atlı birisi belirdi ve elindeki mizrağı zalime vurarak öldürdü . Zalimin ölüp düştüğü yerden alevler yükselmeye başladı . Namaz kılmakta olan hamal kendinden geçerek secdeye kapandı ve Cenâb – ı Hak’ka şükretti . Namazdan sonra atlıya doğru koştu ve “ Allah için söyle , sen kimsin ve nasıl geldin ? ” dedi . Atli , ” Ben ayetteki darda kalanların dualarına cevap veren Allah’ın kuluyum . Şimdi emniyettesin , istediğin yere gidebilirsin ” dedi ve kayboldu . ‘ ”

Gerçekten namaz öyle bir servettir ki , Allah’ın rızasına ilave olarak çoğu zaman dünya sıkıntılarından da kurtulmaya sebep olur . Gönül zaten namazla huzur bulur . İbni Sirin rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Eğer bana Cennet’e gitmek ve iki rekat namaz kılmak arasında seçme hakkı verilse , ben iki rekat namaz kılmayı tercih ederim . Çünkü Cennet’e gitmek benim arzum için , iki rekat namaz ise Rabbimin rizası içindir . ” Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Hafif , zayıf yani çoluk çocuğunun geçim yükü fazla olmayan bir müslüman ne kadar da imrenilmeye layıktır . Namazdan bolca nasibi olur . Rızkı yetecek kadardır . Ona sabrederek ömrünü geçirir . Allah’a güzelce ibadet eder . Taninmaz , bilinmez bir halde yaşar . Kolay bir şekilde ölür . Ne mirası fazla olur ne de arkasından ağlayanları ..Başka bir hadisi şerifte : ” Evinizde çok namaz kılınız , evin hayır ve bereketi çoğalır ” buyurulmuştur .


6. Ebû Müslim rahmetullahi aleyh diyor ki : Ben Hz . Ebû Ümâme radıyallahu anh’ın yanına gittim . Camideydi . Ben ” Ey Ebû Ümâme , biri bana sizin tarafınizdan bir hadis naklederek sizin Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den şu hadisi işittiğinizi söyledi ; < Bir kimse güzel bir şekilde abdest alır , ellerini ve yüzünü yıkar , başını ve kulaklarını mesh eder ve ayaklarını yıkar , sonra farz olan bir namazı kılarsa , Allah celle celaluhu o gün ayaklarıyla yürüyerek , elleriyle tutarak , kulaklarıyla işiterek , gözleriyle bakarak ve kalbinden geçirerek yapmış olduğu günahların hepsini bağışlar . > ” Ebû Ümâme radıyallahu anh ” Vallahi ben bu sözü Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den defalarca işittim ” dedi . ( Ahmed , Tergib )

İZAH : Bu konu bir çok sahâbeler tarafından nakledilmiştir . Nitekim Hz . Osman , Hz . Ebû Hüreyre , Hz . Abdullah Sunabihi , Hz . Amr Ibni Abese radiyallahu anhüm ve diğerlerinden değişik ifadelerle , bir çok rivayetlerde zikredilmiştir . Keşif ehli olanlar günahların dökülmesini bile hissederler . Imam – ı Âzam rahmetullahi aleyh’in abdest suyu âzâlardan dökülürken hangi günahın döküldüğünü hissetmesi meşhurdur . Hz . Osman radıyallahu anh’ın rivayet ettiği bir hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ” Hiç kimse bu hususta kendine güvenmemelidir ” buyurmuştur. Yani namazda günahlar dökülüyor diye günah işlemeye cüret etmemelidir . Çünkü eğer Allah celle celaluhu bizim namaz ve ibadetlerimizi olduğu gibi kabul ederse bu O’nun lütfu , ihsani ve ikramıdır . Yoksa ibadetlerimizin iç yüzünü kendimiz iyice biliyoruz . Namazın tesirinden dolayı günahlar mutlaka affolur . Ancak bizim namazlarımız bu seviyede midir ? Bunu ancak Allahu Teâlâ bilir . Bir de ” Benim Rabbim kerem sahibidir , affedicidir ” diye günah işlemek son derece yüzsüzlüktür . Bu , bir babanın yanlış iş yapan evlatlarına “ Hadi sizi affettim ” deyince , terbiyesiz evlatların bundan cesaret alıp da babalarına karşı bilerek itaatsizlik etmelerine benzer


7. Ebû Hüreyre radıyallahu anh buyuruyor ki : Huzâa kabilesinden iki kişi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzurunda birlikte müslüman oldular . Onlardan biri şehid oldu , diğeri bir sene sonra vefat etti . Hz . Talha bin Ubeydullah radiyallahu anh diyor ki ; ” Rüyamda , bir sene sonra vefat eden kişinin , şehid olan arkadaşından önce Cennet’e girdiğini görünce ( Şehidlerin dereceleri daha üstün olduğundan onun daha önce Cennet’e girmesi gerekirdi diye ) hayret ettim . Ben veya başka biri Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den sorunca , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem< O bir sene içinde mubarek Ramazanda oruç tutmadı mı ? Yine bir sene boyu alti bin rekat ve daha şu kadar rekat namaz kılmadı mı ? > buyurdu . “ ( Ahmed , Ibni Mace )

İZAH : Yılın her ayını yirmi dokuz gün üzerinden hesaplarsak ve sadece vitir ve farz namazlarını yirmi rekat sayarsak yine de bir senelik namaz altı bin dokuz yüz altmış rekat eder . Otuz gün çeken her ay için yirmişer rekat ilave ederek , sünnet ve nafile namazları da buna katarsak , bunun sevabını artık hiç sormayın .

ibni Mâce adlı hadis kitabında bu olay daha geniş olarak anlatılmıştır . Şöyle ki ; rüyayı gören Hz . Talha radıyallahu anh bizzat kendisi anlatıyor : Aynı kabileden iki kişi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek birlikte müslüman oldular . Onlardan biri çok gayretli ve cesaretliydi . Bir savaşta şehid düştü . Diğeri bir sene sonra vefat etti . Rüyamda gördüm ki , Cennet’in kapısında duruyorum . O iki kişi de oradaydılar . İçerden biri geldi ve bir sene sonra vefat eden kişiye içeri girmesi için izin verdi . Şehid olan dışarıda kaldı . Biraz sonra içerden biri daha geldi ve şehidin de içeri girmesine izin verdi ve bana ” Senin vaktin henüz gelmedi , sen geri dön ” dedi . Sabahleyin gördüğüm rüyayı halka anlatınca hepsi ” Şehid olana önceden izin verilmesi gerekirdi , neden sonra izin verildi ? ” diye hayret ettiler . Bu rüyayı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e anlatınca “ Bunda şaşılacak ne var ki ? ” buyurdu . Halk ” Ya Rasûlallah , o hem şehid oldu hem de çok gayretli ve cesaretliydi . Fakat diğeri Cennet’e daha önce girdi ” dediler . Rasû lullah sallallahu aleyhi vesellem , ” O , diğerinden bir sene fazla ibadet etmedi mi ? ” buyurdu . Halk , ” Şüphesiz öyle ” dediler . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem , “ Bir Ramazan orucunu fazla tutmadı mı ? ” buyurdu . Halk , ” Şüphesiz öyle ” dediler . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem , ” Bir sene boyu kılmış olduğu namazlarda fazladan şu kadar secde yapmadı mı ? ” buyurdu . Halk , “ Şüphesiz yaptı ” deyince , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem , ” O halde ikisi arasında yerle gök arası kadar fark olmuştur ” buyurdu . Buna benzer hadiseler pek çok kimselerin başına gelmiştir . Ebû Dâvûd adlı hadis kitabında iki sahâbinin buna benzer bir hadiselerinde sekiz günlük bir fark zikredilmiştir . Biri bir hafta sonra vefat ettiği halde Cennet’e önce girmiştir . Gerçekten bizler namazın ne kadar değerli bir ibadet olduğunu anlayamıyoruz . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in namazın gözünün nuru olduğunu söylemesinde mutlaka önemli bir şey vardır . Namazın , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in gözünün nuru olması basit olmayan derin bir sevginin alametidir . Bir hadiste şöyle anlatılmaktadır ; ” İki kardeş vardı . Bunlardan biri kırk gün önce , ikincisi kırk gün sonra vefat etti . Önce vefat eden çok takva sahibi olduğundan halk onu övdü . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem < Diğer kardeşi müslüman değil miydi ? > diye sordu . Sahâbe’i Kirâm , < Şüphesiz müslümandı , fakat basit derecede biriydi dediler . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem , < Kırk günlük namaz larının onu ne kadar yükselttiğini siz biliyor musunuz ? Namaz kapının önünde akan tatlı ve derin bir nehre benzer . Günde beş defa onda yıkanan kişinin vücudunda kirden bir şey kalır mı ? > dedikten sonra tekrar < Siz sonradan kılmış olduğu namazların onu hangi dereceye yükselttiğini biliyormusunuz ? > buyurdu ”


8. Hz. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Namaz vakti geldiği zaman bir melek gönderilir de şöyle nida eder ; < Ey Adem oğulları ! Kalkınız , ( günahlarınız sebebiyle ) üzerinize yaktığınız Cehennem ateşini söndürünüz > . İşte o zaman ( dindar kimseler ) kalkıp abdest alırlar ve öğle namazını kılarlar . Bu namazdan dolayı ( sabahtan öğleye kadar ) işlemiş oldukları günahları bağışlanır . Aynı şekilde ikindi vaktinde , sonra akşam vaktinde ve sonra yatsı vaktinde ( yani her namaz vaktinde ) aynı durum olur . Yatsıdan sonra halk uyur . Ondan sonra karanlikta bazı kimseler şerli işlere ( zina etmek , kötü işler yapmak , hırsızlık etmek vs.’ye ) yönelirler . Bazı kimseler de hayırlı işlere ( namaz , tesbih ve zikre ) yönelirler . “ ( Taberâni , Tergib )

İZAH : Hadis kitaplarında bu konu pek çok defa anlatılmıştır . Şöyle ki , Allah celle celaluhu kendi lütfuyla namaz sayesinde günahları bağışlar . Yukarıda belirtildiği gibi namazın içinde istiğfar zaten vardır . Bu bakımdan küçük ve büyük günahlar bu affa dahildir . Tabii ki kalpte günahlara karşı pişmanlık duymak şartıyla . Üçüncü hadisde de geçtiği gibi Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor

” Gündüzün iki tarafında ( öğle ve ikindi vakitlerinde ) ve geceye yakın ( akşam , yatsı ve sabah ) vakitlerinde gereği üzere namaz kıl . Doğrusu bu hasenat ( beş vakit namazın sevabı , küçük ) günahları mahveder. Bu, ibretle düşünenlere bir nasihattır . ” ( Hûd – 114 )

Meşhur ve büyük bir sahâbi olan Hz . Selman radıyallahu anh diyor ki : Yatsı namazı kılındıktan sonra insanlar üç kısma ayrılırlar . Birinci kısım kendileri için gece , nimet , kazanç ve hayır sayılan kimselerdir . Bunlar gece fırsatını ganimet bilirler . Halk uyku ve istirahati ile meşgul iken onlar namazla meşgul olurlar . Onlar için gece , ecir ve mükafat olur . İkincisi , kendileri için gece vebal ve azab olan kimselerdir . Bunlar gecenin issızlığını ve fırsatını ganimet bilerek günahlarla meşgul olurlar . Onların geceleri kendileri için vebal olur . Üçüncü kısım , yatsı namazını kılarak uyuyanlardır . Bunlar için ne bir kazanç ne de bir vebal vardır . Ne kazanmışlar ne de kaybetmişlerdir .


9.Ebû Katade radiyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Allahu Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu söyledi : ” Ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve kendi katimda şöyle bir söz verdim : Kim beş vakit namazı vaktinde kılmaya dikkat ederse onu vaadim üzere Cennet’e koyacağım . Namazlara dikkat göstermeyene hiçbir sözüm yoktur . “ ( Durrű Mensur , Ebo Dâvûd )

İZAH : Bu konu başka bir hadiste daha açık olarak şöyle anlatılmıştır : ” Allahu Teâlâ beş vakit namazı farz kılmıştır . Kim ki aldırmazlık etmeyerek onlar da bir eksiklik yapmazsa , güzelce abdest alıp , onları vaktinde , huşu ve huzu ile kılarsa , Allahu Teâla böyle yapan kimseyi mutlaka Cennet’ine koyacağına söz vermiştir . Kim böyle yapmazsa , Cenâb – ı Hakk’ın ona bir vaadi yoktur . Dilerse bağışlar , dilerse azab eder . ” Namazın ne kadar büyük bir fazileti vardır ki , kişi ona önem vermekle Allah’ın vaadine ve himayesine girmiş olur . Günlük hayatı mızda görüyoruz ki , basit bir devlet adamı veya sıradan bir zengin herhangi birine güvence verir veya bir isteğini üzerine alır veyahut ona kefil olursa , o kişi ne kadar sevinir ve huzur içinde olur . Ona minnettar olup gönlünde yer verir . Halbuki beri tarafta hiç bir zorluğu olmayan , azıcık bir ibadet karşılığında iki cihan padişahı ve kâinatın sahibi olan Allah , Cennet vaadettiği halde insanlar yine de aldırmayıp gâfil davranmaktadırlar . Bunun kime zararı var ki ? Bu ancak kendi nasipsizliğimiz ve ancak kendi zararımızdır .


10. İbni Selman radiyallahu anh buyuruyor ki : Bir sahâbi bana şöyle söyledi ; Bizler Hayber’i feth ettiğimizde insanlar kendi ganimet mallarını çıkardılar . O ganimetler içinde çeşitli mallar ve esirler vardı . Alış – verişe başladılar . ( Herkes kendi ihtiyacını almaya ve ihtiyacı olmayanı satmaya başladı . ) Bu esnada bir sahâbi Rasûl’i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve ” Ya Rasûlallah , bugünkü ticarette öyle kâr ettim ki , bu vadideki topluluktan hiç biri benim kadar kâr edemedi ” dedi . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayretle ” Ne kadar kazandın ? ” diye sordu . O ” Hiç durmadan mal alıyor ve satıyordum , nihayet üç yüz ûkiye değerinde gümüş kâr kaldı ” dedi . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem “ Sana kişinin bundan daha hayırlı olan kazancını söyleyeyim mi ? ” buyurdu . Sahâbi , ” Nedir o ya Rasûlallah ? ” deyince , Rasûlullah sallallahu aleyhi veseliem ” Farz namazdan sonra iki rekat namaz kılmaktır ” buyurdu . ( Ebû Dâvûd )

İZAH : Bir ûkiye kırk dirhem eder . Bir dirhem 3,2 gram olduğuna göre bir ūkiye toplam 128 gram gümüş eder . 300 ūkiye ise toplam 38,4 kg gümüş eder . Bunun karşılığında iki cihan serveri Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sözünden şu anlaşılıyor ; ” Gerçek kâr , ebedi olarak kalan ve hiçbir zaman tükenmeyendir . ” Gerçekten imanımız bu kadar gümüşün iki rekat namaz karşısında bir değeri olmadığını idrak edecek kadar güçlü olsaydı , şüphesiz hayat tatlı olurdu . Doğrusu namaz işte böyle bir servettir . Bundan dolayı peygamberlerin iftihar kaynağı , insanlığın efendisi olan Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem gözlerinin nurunun namazda olduğunu söylemiş ve vefatı esnasında , son vasiyeti olarak namaza önem verilmesini emir buyurmuştur . ‘ Bu vasiyet bir çok hadislerde zikir edilmiştir . Buna ilave olarak Hz . Ümmü Seleme radıyallahu anha diyor ki : ” Son anlarında mübarek dilinden kelimeler tam olarak çıkmadığı halde bile Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem namaz ve köle haklarını korumayı israrla tenbih etmiştir . ” Hz . Ali radiyallahu anh’ın anlattığına göre Peygamber aleylisselam’ın son sözü namaza çok önem verilmesi ve köleler hakkında Allah’tan korkulmasını emretmek olmuştu .

Rasûl’i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Necd bölgesine cihad için bir ordu göndermişti . Ordu çok çabuk geri döndü . Yanlarında çok fazla ganimet mali getirmişlerdi . Kısa bir zamanda , bu kadar büyük bir başarı , mal ve servet ile geri dönmeleri herkesi hayrete düşürmüştü . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ” Ben size bundan daha az bir zamanda , bu maldan daha çok ganimet ve servet elde eden bir topluluğu haber vereyim mi ? Onlar sabah namazını cemaatle kılan ve güneş doğuncaya kadar olduğu yerde oturup güneş doğduktan ( mekruh vakit çıktıktan ) sonra iki rekat ( Işrak namazı ) kılan kimselerdir . İşte bu topluluk çok az bir zamanda daha fazla servet kazananlardır ” buyurdu . Meşhur tasavvuf erbabından ve Allah dostlarından olan Şakiki Belhi rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Biz beş şeyi aradık , onları beş yerde bulduk . Rızkın bereketini Kuşluk namazında , kabrin ışığını Teheccüd namazında , Münker ve Nekir’in sorularının cevabını Kur’an okumakta , Sırat köprüsünü kolaylıkla geçmeyi oruç tutmak ve sadaka vermekte , Arşın gölgesinde gölgelenmeyi halvette ( yalnızlıkta ) bulduk . ‘


40 HADIS

Hadis kitaplarında namaz hakkında pek çok tenbihler ve faziletler anlatılmıştır . Hepsini buraya toplamak zordur . Bereketli olması için sadece birkaç hadisin tercümesi yazılmaktadır .

1. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : Allah celle celaluhu benim ümme time ilk önce namazı farz kıldı ve kıyamet gününde de ilk sorgulama namaz dan olacaktır .

2. Namaz hakkında Allah’tan korkun . Namaz hakkında Allah’tan korkun . Namaz hakkında Allah’tan korkun .

3. Kişi ile şirk arasındaki perde sadece namazdır .

4. Islam’ın alameti namazdır . Kim kalbini dünyevi meşguliyetlerden boşaltarak vakitlerine ve müstehaplarına riayet ederek namaz kılarsa , o mu’mindir .

5. Allah celle celaluhu hiçbir şeyi imandan ve namazdan daha üstün olarak farz kılmamıştır . Eğer ondan üstün bir şeyi farz kılmış olsaydı , onu meleklere emrederdi . Gece ve gündüz , meleklerin bazıları rükuda bazıları da secdededirler .

6. Namaz dinin direğidir .

7. Namaz şeytanın yüzünü kara çıkarır .

8. Namaz mü’minin nurudur .

9. Namaz en üstün cihad’dir .

10. Kişi namaza başladığı zaman , Allahu Tealâ tamamen ona teveccüh eder . Namazdan ayrılınca Allah celle celaluhu ondan teveccühünü ayırır .

11. Gökten bir afet indiği zaman , mescidi abad edenlerin üzerinden uzaklaşır .

12. Herhangi bir sebepten dolayı Cehennem’e giren kimsenin secde yerini ateş yakmaz .

13. Allah celle celaluhu secde yerini Cehennem ateşine haram kılmıştır .

14. Allah celle celaluhu katında en sevimli amel , vaktinde kılınan namazdır .

15. Insanın bütün halleri içinde , Allah’ın en çok hoşuna giden hali , kişinin secde de alnının yere sürülmesidir .

16. Kişi en fazla Allah’a secdede iken yaklaşır .

17. Cennet’in anahtarı namazdır .

18. Kişi namaz için ayağa kalktığında Cennet’in kapıları açılır . Allahu Teala ile namaz kılan arasındaki perdeler kalkar . Öksürük vs. ile meşgul olmadığı müddetçe bu hal böyle devam eder .

19. Namaz kılan , padişahlar padişahının kapısını çalmaktadır . Bir kapi devamlı çalınırsa mutlaka açılır .

20. Namazın dindeki yeri , vücuttaki baş gibidir .

21. Namaz kalbin nurudur . Kalbini nurlandırmak isteyen ( namaz ile ) nurlandırsın .

22. Bir kimse güzelce abdest alır , sonra huşu ve sükûnetle iki veya dört rekat , farz veya nafile kilip Allahu Teâlâ’dan günahlarının bağışlanmasını dilerse Allah celle celaluhu onu bağışlar .

23. Üzerinde namaz kılınarak Allahu Tealâ’nın hatırlandığı toprak parçası yer yüzünün diğer kısımlarına karşı övünür .

24. Bir kimse iki rekat namaz kılar da Allah’tan herhangi bir şey isterse , Allah celle celaluhu onun duasını kabul eder . Ya hemen kabul eder ya da onun durumuna göre biraz geciktirir . Ama mutlaka kabul eder .

25. Kim Allah ve meleklerden başka kimsenin görmediği tenha bir yerde iki rekat namaz kılarsa , Cehennem ateşinden beraat ettiğine dair ona bir vesika verilir .

26. Kim ki farz olan bir namazı kılarsa Allah celle celaluhu katında bir duası makbul olur .

27. Beş vakit namaza devam eden , rükularına , secdelerine ve abdestine dikkat edip onları güzel bir şekilde yerine getiren kimseye Cennet vacip olur . Cehennem de haram olur .

28. Müslüman , beş vakit namaza önem verdiği müddetçe şeytan ondan korkar . Namazlarda eksiklik yapmaya başladığı zaman şeytan cesarete gelip onu yoldan çıkaracağını ummaya başlar .

29. En üstün amel ilk vaktinde kılınan namazdır .

30. Namaz her takva sahibinin kurbanıdır .

31. Allah celle celaluhu katında en sevgili ibadet , vakti girer girmez kılınan namazdır .

32. Sabahleyin namaza giden kişinin elinde iman bayrağı , çarşıya gidenin elinde de şeytanın bayrağı vardır .

33. Oğle namazının farzından önce kılınan dört rekat ( sünnet ) namazın sevabı Teheccüd namazının dört rekatının sevabı gibidir .

34. Öğle namazının farzından önceki dört rekat ( sünnet ) , Teheccüd ( gece ) namazının dört rekatına eşit sayılır .

35. Kişi namaz kılmak için ayağa kalktığında , Allah’ın rahmeti ona yönelir .

36. En üstün namaz , gece yarısı kilinan namazdır . Fakat onu kılanlar çok azdır .

37. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Bana Cebrail aleyhisselam geldi ve < Ey Muhammed ! Ne kadar yaşarsan yaşa , sonunda bir gün öleceksin . Kimi seversen sev , sonunda bir gün ondan ayrılacaksın . Hangi ameli yaparsan yap , iyi veya kötü onun karşılığını mutlaka göreceksin . Hiç şüphe yok ki , mü’minin şerefi teheccüd namazıdır . Mü’minin izzeti insanlardan bir şey beklememesidir > dedi .

38. Gecenin sonunda kılınan iki rekat namaz bütün dünyadan daha üstündür . Eğer zor geleceğinden korkmasaydım , onu ümmetime farz kılardım .

39. Teheccüd namazını mutlaka kılmaya devam edin . Çünkü teheccüd kılmak salihlerin yoludur . Allahu Teâlâ’ya yaklaşmaya sebeptir . Teheccüd namazı günahlardan alıkoyar ve hataların bağışlanmasına vesiledir . Vücuda sıhhat verir .

40. Allah celle celaluhu buyuruyor ki : ” Ey Ademoğlu! Sen gündüzün başında dört rekat namaz kılmaktan aciz olma . Ben bütün gün boyu senin işlerine yeterim .

Hadis kitaplarında namaza teşvik edilmiş ve onun faziletleri uzun uzun anlatılmıştır . Biz kırk sayısının önemine binaen bu kadarıyla yetindik . Kim bunları ezberlerse kırk hadis ezberlemenin faziletini elde etmiş olur . Doğrusu namaz çok büyük bir hazinedir . Bunun değerini ancak Allah’ın kendisine namaz lezzetini tattırdığı kimseler bilir . Namaz büyük bir servet olduğu için Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gözünün nuru olduğunu söylemiştir . İşte bu lezzetten dolayı o gecenin çoğunu sadece namaz kılarak geçirirdi . Bu yüzden Peygamber sallallahu aleyhi vesellem vefatı sırasında özellikle namazı tavsiye buyurmuş ve ona önem verilmesini israrla söylemiştir . Bir çok hadislerde Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şu sözü nakledilmiştir :

” Namaz hususunda Allah’tan korkun . ”

Hz . Abdullah İbni Mes’ûd radiyallahu anh , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ” Bütün ameller içinde bana en sevimlisi namazdır ” buyurduğunu nakletmiştir . Sahâbelerden biri diyor ki : ” Bir gece Mescid’i Nebevi’ye uğradım . Rasûl’i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem namaz kılıyordu . Ben de heveslendim ve Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in arkasında namaza durdum . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem Bakara süresini okuyordu . Ben < Yüz ayet okuduktan sonra ruku yapar diye düşündüm , fakat yüz ayet geçtiği halde rüku yapmadı , < Iki yüz ayet okuduktan sonra rüku yapar > diye düşündüm , fakat yine yapmadı , < Belki süre bitince yapar > diye düşündüm . Süre bittiği zaman Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem birkaç kere Allahümme lekel hamd dedi ve Ali Imran süresini okumaya başladı . Ben düşünmeye başladım ve kendi kendime < Bu sürenin sonunda mutlaka rüku yapar > dedim . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem bu süreyi de bitirdikten sonra üç defa Allahümme lekel hamd dedi ve Maide sûresine başladı . Onu bitirdikten sonra rüku yaptı . Rūkuda Subhane rabbiyel azim demeye başladı , yanı sıra başka dualar da okudu ama ben anlayamadım . Ondan sonra secdede Subhane rabbiyel a’lâ dedi ve bununla birlikte başka şeyler de okudu . İkinci rekatta En’am sûresini okumaya başladı . Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber namaz kılmaya dayanamayıp namazdan ayrılmak zorunda kaldım . ” Birinci rekatta takriben beş cüz okumuştu . O da Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Kur’an okuyuşu , ki son derece sükûnetle , her ayeti tecvid ve tertille , teker teker birbirinden ayırarak okurdu . Bu durumda kim bilir bir rekat namaz ne kadar uzun sürmüş olur . İşte bu sebeplerden dolayı Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek ayakları namaz kılarken şişerdi . Doğrusu bir şeyin tadı kalbe yerleşirse onun uğrunda sıkıntı ve zahmete katlanmak zor gelmez .

Meşhur hadis alimi Ebû İshak Sübeyhi rahmetullahi aleyh yüz yaşında iken vefat etmişti . ” Yaşlılık ve zayıflıktan dolayı namazda lezzet kalmadı . Çünkü iki rekatta yalnız iki sûre , yani Bakara ve Âli İmran sûrelerini okuyabiliyorum , daha fazla okuyamıyorum ” diye üzülürdü . ‘ Bu iki sûre yaklaşık dört cüzdür . Muhammed bin Semmak rahmetullahi aleyh diyor ki : Kûfe’de benim bir komşum vardı . Onun gündüzleri devamlı oruç tutan ve geceleri de namaz kılan bir oğlu vardı . Rabbine kavuşmanın hasretiyle şiirler okurdu . O kadar zayıflamıştı ki , vücudu yalnız bir deri ve bir kemikten ibaret kalmıştı . Babası bana ” Ona biraz nasihat et ” dedi . Bir defa ben kapımın eşiğinde otururken önümden geçti . Onu çağırdım , geldi , selam verip oturdu . Ben söze başlar başlamaz bana ” Amcacığım , herhal de ( ibadetlerde ) gayretimi azaltmamı isteyeceksiniz . Biz bu mahallenin bazı gençleriyle < ibadet etmekte kim daha çok gayret edecek diye yarışa girdik . Onlar uğraştılar , çalıştılar ve Allah tarafından çağırıldılar ( vefat ettiler ) . Çağırıldıkları zaman çok sevinçli ve neşeli gittiler . Onlardan benden başka kimse geriye kalmadı . Benim amellerim günde iki kez onlara gösteriliyordur . Onlar amellerimdeki kusurlarımı gördükleri zaman ne derler ? Amcacığım , o gençler büyük gayret gösterdiler ” diyerek onların gayret ve fedakarlıklarını anlatmaya başladı . Onları duyunca şaşırıp kaldım . Daha sonra o genç kalkıp gitti . Üçüncü gün duyduk ki o da dünyadan göçüp gitmiş . Allah celle celaluhu ona bol bol rahmet etsin .

Dinden uzaklaşılan şu devirde bile gecenin büyük bir kısmını namaz kılmakla geçiren ve gündüzleri diğer amelleri tebliğ ve öğretmeye çalışan Allahu Teâlâ’nın kulları görülmektedir . Hz . Mücedid’i Elfisâni ( Imam – ı Rabbani ) rahmetullahi aleyh’in meşhur ismini Hint diyarında kim bilmez ki ! Onun seçkin adamların dan Abdulvahid Lahori rahmetullahi aleyh bir gün ” Cennet’te namaz olmayacak ” deyince biri ” Efendim , Cennet’te namaz neden olsun ki , orası ibadetlerin karşılıklarinin yeridir . İbadet etme yeri değil ” dedi . Bunun üzerine o zat bir ah çekip ağlamaya başladı ve ” Namaz olmadan Cennet’te vakitler nasıl geçecek ” buyurdu . İşte böyle insanlarla dünya ayakta durmaktadır . Hayatlarını gerçekten değerlendiren işte bu mübarek zatlardır . Allahu Teâlâ’ya ve O’nun lütfuna can atanların yüzü suyu hürmetine benim gibi günahkarlara da bir şeyler nasip etmesi O’nun geniş olan lütfundan uzak değildir .

Çok zevkli bir hikaye ile bu kısma son veriyorum . Hafız İbni Hacer rahmetullahi aleyh Münebbihat isimli eserinde şöyle yazıyor : Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir defasında şöyle buyurdu ; ” Bana dünyada üç şey sevimlidir . Güzel koku , kadınlar ( zevcelerim ) ve gözümün nuru namaz ” . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında birkaç sahâbe oturuyordu . Hz . Ebû Bekr radıyallahu anh , “ Doğru buyurdunuz , bana da üç şey sevimlidir . Senin mübarek yüzüne bakmak , malımı senin uğrunda harcamak , kızımı senin nikahında görmek . ” Hz . Ömer radıyallahu anh , ” Doğru söylediniz , bana da üç şey sevimlidir . Emri bil maruf ( iyiliği emretmek ) , nehyi anil münker ( kötülükten men etmek ) , eski elbise giymek ” . Hz . Osman radiyallahu anh , ” Doğru söylediniz , bana da üç şey sevimlidir . Açları doyurmak , çiplakları giydirmek ve Kur’an – ı Kerim okumak ” dedi . Hz . Ali radiyallahu anh , ” Doğru söylediniz , bana da üç şey sevimlidir . Misafire hizmet etmek , sıcak günlerde oruç tutmak ve düşmana karşı kiliç sallamak ” dedi . Bu esnada Hz . Cebrâil aley hisselam geldi ve ” Beni Allahu Teâlâ gönderdi ve eğer ben Cebrail dünya ehlinden olsaydım neyi seveceğimi söylememi emretti ” dedi . Peygamber aleyhisselam , ” Peki söyle ” dedi . Cebrail aleyhisselam ” Yolunu kaybedenlere yol göstermeyi , ibadet eden fakirleri sevmeyi , çoluk – çocuğu olan yoksullara yardım etmeyi ” dedi . Allah celle celaluhu da kullarının üç halini sever . ” Allah yolunda malı ve canı ile var gücünü kullanmasını , yaptığı günaha pişman olarak ağlamasını , açlık ve yokluğa sabretmesini ” .

Hafız İbni Kayyim rahmetullahi aleyh Za’dül Meâd isimli eserinde şöyle yazıyor . Namaz rızkı çekici , sağlığı koruyucu ve hastalıkları gidericidir . Kalbi güçlendirir , yüzü güzelleştirip parlaklık verir , ruhu ferahlandırır , vücut azalarını zindeleştirir , tembelliği uzaklaştırır , kalbin rahatlamasına sebeptir . Ruhun gidasıdır , gönlü nurlandırır , Allah’ın nimetlerinin muhafızıdır , O’nun azabından korunmaya sebeptir , şeytanı uzaklaştırır , Rahman’a yaklaştırır . Kısaca ruh ve beden sağlığının korunmasında özel bir tesiri olup her ikisine de hayret verici etkisi vardır . Bununla beraber dünya ve ahiret sıkıntılarını uzaklaştırmada ve iki cihan kazancını elde ettirmede namazın çok önemli bir yeri vardır .


NAMAZIN ÖNEMİ  İKİNCİ KISIM


NAMAZIN TERKİNDEN DOLAYI HADİSLERDE BİLDİRİLEN UYARI VE TEHDİTLER

Hadis kitaplarında namazı terk etmenin karşılığında çok şiddetli azab verileceği anlatılmıştır . Burada örnek olarak birkaç hadis aktarılacaktır . Doğru haber verenin tek bir tane sözü dahi anlayışlı olana yeterli iken , şefkatine kurban olduğum Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem çeşitli şekillerde ve sık sık bu konuya dikkat çekmişlerdir . Ta ki Peygamberi ile övünen ümmet ( namaz kılmakta ) asla ihmalkar davranmasın . Fakat yazıklar olsun bizim halimize ki Peygamber Efendi imiz sallallahu aleyhi vesellem’in bu kadar üzerinde durmasına rağmen namaza önem vermiyoruz , bir de çekinmeden , utanmadan kendimizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ümmetinden , ona uyanlardan ve Islam’a gönül verenlerden sayiyoruz

1.Hz . Cabir radiyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Kişi ile küfür arasında ( birleştirici şey ) namazı terketmektir . ” ( Ahmed , Müslim ) ” Kişi ile şirk ve küfür arasında (birleştirici şey ) namazı terketmektir . ‘( Ebu Dâvûd ) ” Kul ile küfür arasında ( birleştirici şey ) sadece namazı terketmektir . ” ( Nesei ) ) ” iman ile küfür arasındaki fark namazı terketmektir . “ ( Tirmizi )

İZAH : Bu gibi konular daha bir çok hadislerde geçmektedir . Bir hadiste ” Bulutlu günde namazı çabuk kılınız . Çünkü namazı bırakmakla kişi kafir olur ” buyurulmuştur . Yani bazen havanın bulutlu olmasından dolayı vakit bilinmez de namaz bu yüzden kazaya kalırsa bu da namazı terketmektir denilmiştir . Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in namazı terk edeni küfürle itham etmesi ne kadar ağır bir şeydir . Gerçi alimler bu hadisten namazı inkar edenlerin kasdedildiğini söylemişlerse de yine de Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in böyle söylemeyi düşünmesi bile öyle ağır bir şeydir ki kalbinde Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in değerini ve sözlerinin önemini taşıyan biri için bu sözler son derece şiddetlidir . Bunun dışında Hz . Ömer , İbni Mes’ûd , Abdullah Ibni Abbas radıyallahu anhum gibi büyük sahâbelere göre namazı özürsüz , kasten terk eden kafir olur . Mezhep imamlarından Ahmed bin Hanbel , Ishak bin Rahveyh ve Ibni Mubarek’in görüşlerinin de aynı olduğu rivayet edilmiştir .


2.Hz . Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh diyor ki : Dostum Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana yedi şeyi vasiyet etti ( Onlardan dördü şöyledir ) : • Yakılsanız da , asılsanız da , kesilip parça parça edilseniz de Allah’a ortak . koşmayın . – Bilerek namazı terk etmeyin , çünkü namazı bilerek terk eden kimse dinden çıkar . • Allah’a isyan etmeyin , çünkü bu Allah’ı gazaplandırır . ( Taberani ) içki içmeyin , çünkü içki içmek bütün hataların başıdır .( Taberani )

İZAH : Bir başka hadiste Hz . Ebû Derdâ radiyallahu anh da buna benzer bir konu anlatıyor : Benim sevgili Peygamberim bana şöyle vasiyet etti ; Parça parça edilsen de , ateşte yakılsan da hiç kimseyi Allah’a ortak koşma . – Namazı bilerek terk etme . Bilerek namazı terk eden kimseden Allahu Teâlâ koruma vaadini kaldırmıştır . İçki içme , çünkü içki her kötülüğün anahtarıdır .


3. Hz . Muaz bin Cebel radıyallahu anh anlatıyor : Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana on şeyi tavsiye buyurdu : Öldürülsen de , yakılsan da Allah’a hiçbir şeyi ortak koşma . Hanımından ve malından uzaklaş deseler bile , anne babana karşı gelme . Farz namazı kasten terk etme . Çünkü kasten namazı terk eden kimse Allah’ın korumasından uzaklaşmıştır . Asla içki içme , zira o her çirkin işin başıdır . Allah’a isyan etme , çünkü ondan dolayı Allah’ın gazabı iner . Bütün arkadaşların ölse de savaştan kaçma . ( Senin bulunduğun bir yerde ) insanlara tâun , vebâ gibi salgın hastalıklar bulaşırsa oradan kaçma . Kendi gücüne göre ev halkına harcama yap . Onların terbiyesi için üzerlerinden değneği kaldırma . Ev halkını daima Allah’a itaat hususunda korkut . ( Ahmed , Taberani ) . .

İZAH : Değneği üzerlerinden kaldırmamaktan maksat ; çocuklar , “ Nasılsa babamız bize kızmıyor , dövmüyor . Öyleyse her istediğimizi yapalım ” diye aldırmazlık yapmasınlar demektir . Onları ara sıra Islam ölçülerine göre dövmek gerekir . Çünkü genellikle çocuklar dövmeden terbiye edilmemekte , kötü alışkanlıklar onlara iyice yerleşince de ana baba ağlayıp sızlamaktadırlar . Halbuki çocuğu kötülüklerden alıkoymamak ve dövmeyi sevgiye aykırı kabul etmek , ona karşı sevgi değil büyük düşmanlıktır . Hangi anlayışlı kişi , ameliyat yapılırsa biçak çocuğa acı verir ve onu yaralar diye ameliyat yaptırmayıp çıbanın büyümesine göz yumabilir ? Aksine çocuk ne kadar ağlasa da , yüzünü ekşitse de , kaçsa da neşteri yaraya vurmak gerekir . Bir çok hadislerde Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir : ” Çocuğa yedi yaşında namazı emredin . On yaşında namaz kılmazsa dövün . ” Hz . Abdullah Ibni Mes’ûd radıyallahu anh diyor ki : ” Çocuklarınızın namazlarını gözetleyiniz ve onları güzel şeylere alıştırınız . ” Hz . Lokman Hekim buyuruyor ki : ” Babanın evladını dövmesi tarlaya su vermesi gibidir . ” Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : ” Herhangi bir kimsenin evladına yanlışını hatırlatması , bir sa sadaka vermekten efdaldir . ” * Diğer bir hadiste şöyle buyurulmuştur : “ Ev halkına bir uyarı olsun diye evinde değnek bulunduran kimseye Allah rahmet etsin . ” Diğer bir hadiste “ Bir baba evladına , onu güzel bir şekilde terbiye etmekten daha güzel bir hediye veremez ” buyurulmuştur .


4. Nevfel bin Muaviye radıyallahu anh’dan , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Kimin bir namazı kazaya kalırsa , sanki onun çoluk çocuğu ve mali mülkü elinden alınmış gibidir . ” ( Ibni Hibban , Ahmed )

İZAH : Namazı zayi etmek genellikle çoluk – çocuğun yüzünden olmaktadır . Onların bakımıyla uğraşmak ya da onlara mal ve servet kazanmak hırsından dolayı zayi edilmektedir . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” Namazı zayi etmek netice itibariyle , sanki çoluk – çocuğu , mali ve servetinin tamamı elinden zorla alınmış ve tek başına kalmış kimsenin hali gibidir . ” Yani bu durumda ne kadar zarar ve kayıp olursa namazı bırakmakla da o kadar zarar ve kayıp olur . Veya böyle bir durumda ne kadar üzüntü ve acı duyulursa , namazın elden gitmesinden de o kadar üzüntü ve acı duyulmalıdır . Bir kimseye , güvenilir biri , ” Falan yoldaki eşkiyalar yolu kesiyorlar ve geceleyin oradan geçenleri öldürüp mallarını ellerinden alıyorlar ” dese , hangi babayiğit geceleyin o yoldan geçebilir . Geceyi bırakın , gündüz bile geçmesi zordur . Fakat Allah’ın doğru sözlü Rasûlü’nün bu gibi sözleri yalnız bir iki tane değildir , pek çok hadislerde zikredilmiştir . Biz müslümanlar Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in doğruluğunu yalancı dillerimizle iddia ediyoruz ama onun bu mübarek sözlerinden ne kadar tesir aldığımız hepimize malumdur .


5. Hz . İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” Bir kimse hiçbir özrü olmadan ( bir namazı kazaya bırakır da böylece ) iki namazı bir vakitte kılarsa büyük günah kapılarından bir kapıya varmış olur . “ ( Hâkim , Terģib )

İZAH : Hz . Ali radiyallahu anh diyor ki : Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki ; ” Üç şeyi geciktirme ; birincisi vakti girdiğinde namazı , ikincisi hazır landığı vakit cenazeyi, üçüncüsü evlenmemiş bir kadına denk bir koca bulduğun da (onu hemen ) evlendirmeyi ” . Çok kişiler kendilerini dindar zannetmekte ve güya namaza çok bağlı olduklarını kabul etmektedirler . Buna rağmen yolculuk ,ticaret ve memurluk gibi ufak tefek bahanelerle pek çok namazları eve döndüklerinde topluca kılmaktadırlar.Hastalık vs. gibi herhangi bir özrü olmadan namazi vaktinde kılmamak büyük günahlardandır.Bu günah namazı hiç kılmamanın günahına eşit değildir . Ancak namazı vaktinin dışında kılmak da ağır bir günahtir. O halde (böyle yapan kişi ) büyük günahtan kurtulmamış olur.


6. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan : Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazdan bahsediyordu . Şöyle buyurdu : “ Kim namazı gereği üzere kılarsa , kıyamet günü namaz onun için nur olur . Hesaba çekildiği zaman onun delili olur ve kurtuluşuna sebep olur . Kim de namaza önem vermezse kıyamet günü ne onun için bir nur , ne yanında bir delil ne de kurtuluşuna sebep olur . O kiyamet günü Firavun , Hâmân ve Ubey bin Halef ile haşr olur . “ ( Ahmed , Ibni Hibban )

İZAH : Firavun’un nasıl bir kafir olduğunu herkes bilir . Hatta o ilahlık davasinda bile bulunmuştu . Hâmân onun vezirinin ismidir . Ubey bin Halef ise Mekke müşriklerinden olan en azılı İslam düşmanıydı . Hicretten önce Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e derdi ki : ” Ben bir at besliyorum ve ona çok iyi bakıyorum . Ona binip seni öldüreceğim ” ( Neûzü Billah ) . Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir defasında ona , ” İnşaallah ben seni öldüreceğim ” dedi . O kafir Uhud savaşında Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi veseliem’i arıyor ve şöyle bağırıyordu : ” Eğer bugün o kurtulursa benim sonum iyi değil ” . Nitekim saldırmak niyetiyle Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e yaklaştı . Henüz uzakta iken Sahâbe – i Kirâm onun işini bitirmek istedilerse de Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem ” Bırakın gelsin ” dedi . Yaklaşınca Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir sahâbinin elinden mizrağını alarak ona fırlattı . Mızrak boynuna isabet etti ve hafif bir sıyrık meydana geldi . Bu yüzden atından devrilerek yere düştü . Birkaç takla attı ve kaçarak kendi ordusu na ulaştı . Bağırıyor ve “ Allah’a yemin olsun ki , Muhammed beni öldürdü ” diyor du . Kafirler , ” Basit bir sıyrık , merak edilecek bir şey yok ” dedilerse de , o “ Muhammed Mekke’de bana Seni öldüreceğim > demişti . Allah’a yemin ederim ki o bana tükürseydi ben yine de ölürdüm dedi.Tarih kitablarinda  yazıldığına göre onun bağırması öküzlerin bağirmasına benziyordu . Ebû Sufyan bu savaşta çok coşkuluydu , ” Küçük bir sıyrıktan dolayı bu kadar bağırılır mı ? ” diye onu ayıpladı . Bunun üzerine o , ” Sen biliyor musun bu kimin darbesidir ? Bu Muhammed’in dar besidir . Lat ve Uzza’ya yemin ederim ki , bu yaradan duyduğum acı bütün Hicaz lilara taksim edilseydi hepsi helak olurlardı . Muhammed Mekke’de bana , < Seni öldüreceğim > demişti . Ben daha o zaman kesinlikle onun eliyle öldürüleceğimi anlamıştım . Artık ondan kurtulamam . O böyle dedikten sonra bana tükürmüş olsaydı bile ben ondan dolayı ölürdüm ” dedi . Nitekim Mekke – i Mükerreme’ye varmadan bir gün önce yolda iken öldü .

Bu , biz müslümanları gayrete getirecek ve ibret alınacak bir olaydır . Bir kafir , hem de azılı ve şiddetli bir düşman , Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in sözünün doğruluğuna o kadar inanıyor ki , kendisini öldüreceğinde hiç tereddüt ve şüphe etmiyor . Fakat biz müslümanlar , Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in Peygamber olduğunu ve onun doğruluğunu kabul etmemize rağmen , onun sözlerinin kesin olduğunu söylememize ve onu gerçekten sevdiğimizi iddia etmemize rağmen , onun ümmetinden olmakla övünmemize rağmen , emirlerini ne kadar yerine getiriyoruz ? Onun bildirdiği azabı gerektiren şeylerden ne kadar korkuyor ve titriyoruz . Bunu herkes , başını önüne eğerek      ( düşünürse ) anlayabilir . Bir kimse başkası hakkında ne diyebilir ki ?

Ibni Hacer rahmetullahi aleyh Kitab – üz – Zevâcir adlı eserinde Firavun ile beraber Kârun’u da zikretmiştir ve şöyle yazmıştır . ” Onlarla haşr olmanın sebebi şudur , Çoğu zaman namazlardaki gevşeklik , Firavun ve Kårun’da bulunan özelliklerin o kişide bulunmasındandır . Namazlardaki gevşeklik mal ve servetin çokluğundan dolayı oluyorsa , Kârun’la haşr olunacaktır . Hükümet ve saltanat yüzünden ise Firavun ile , vezirlik yani yüksek devlet memurluğundan dolayı ise Hâmân ile , ticaretten dolayı ise Ubey bin Halef ile haşr olunacaktır . ” Madem ki ( namaza önem vermeyen ) kişi onlarla haşr olunacaktır . Öyleyse azab çeşitlerini açıklayan diğer hadisler zayıf olsalar da onlarda herhangi bir şüpheye yer kalmaz . Çünkü Cehennem azabının kendisi zaten son derece şiddetlidir . Şu kesindir ki , kişi imanından dolayı mutlaka bir gün bu azabtan kurtulacaktır . Diğerleri ise ebedi olarak orada kalacaklardır . Ancak iman sahiplerinin oradan kurtulacakları güne kadar geçirecekleri zaman hafife alınacak basit bir şey midir ? Kim bilir bu süre kaç bin sene olacaktır !


7. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur : ” Namaza önem veren kimseye Allah’u Teâlâ beş şekilde izzet ve ikramda bulunur ; 1 – Ondan geçim sıkıntısını giderir . 2 – Kabir azabını kaldırır . 3 – Kıyamet günü amel defterini sağ elinden verir . ‘ 4 – Sırat köprüsünden şimşek gibi geçer . 5 – Sorgusuz , sualsiz Cennet’e girer . Namaza tembellik gösteren kimseye de Allahu Teâlâ on beş çeşit azab verir . Beşi dünyada , üçü ölüm anında , üçü kabirde ve üçü kabirden kalkarken . Dünyadakilere gelince ; 1 – Onun yaşantısından bereket çekilip alınır . 2 – Yüzünden salihlerin nuru silinir . 3 – Yaptığı iyi amellerin ecri verilmez . 4 – Duası kabul olmak için semaya yükseltilmez . 5 – Salihlerin yaptığı dualar da onun nasibi olmaz . Ölüm anındaki üç çeşit azaba gelince : 1 – Zillet içinde ölür . 2 – Aç olarak ölür . 3 – Şiddetli susuzluk içinde ölür . O anda denizleri içse bile suya kanmaz . Kabirdeki üç çeşit azaba gelince : 1 – Kabir o kadar daralır ki , kaburga kemikleri birbirine geçer . 2 – Kabrinde ateş yakılır , gece ve gündüz onun korları üzerinde döner durur . 3 – Ona Şucâ – i Akrâ denilen bir ejderha musallat olur ki , gözleri ateştendir , tırnakları bir günlük yürüme mesafesi uzunluğunda demirdendir , gök gürültüsü gibi olan sesiyle ölüye şöyle der ; ” Ben Şucâ – i Akrâ yım . Rabbim sabah namazını kılmadığın için güneş doğuncaya kadar sana vurma mi , öğle namazını kılmadığın için ikindiye kadar , akşam namazını kılmadığın için yatsıya kadar ve yatsıdan dolayı da sabah namazına kadar vurmamı emretti . ” Onun her vuruşunda o kişi yetmiş arşın yerin dibine gömülür . Bu şekilde o kişiye kıyamete kadar azab edilir .

Kabirden çıktıktan sonra mahşer meydanındaki ( üç çeşit ) azab ise şöyledir :                     

1-Hesaba çekilişi şiddetli olur.2- Allahu Teâlâ ona gazap eder. 3-Cehennem’e girer. ”                                                                                                                                                  

( Bunların toplamı ön dört olmuştur . On beşincisi rivayet eden tarafından unutulmuş olabilir ) . Bir başka rivayette ise ” O kişi kıyamet günü yüzün de üç satır yazı olduğu halde gelecektir ” denilmiştir : ” 1 – Ey Allah’ın hakkını zayi eden . 2 – Ey Allah’ın gazabına müstehak olan . 3 – Dünyada Allah’ın hakkını zayi ettiğin gibi bugün de sen Allah’ın rahmetinden ümitsizsin . “(Zevacir , Kurret’ul – Uyûn)

İZAH : Her ne kadar Hadis – i Şerif’in tamamını tanınmış hadis kitaplarında bulamadıysam da bu hadiste bildirilen sevap ve azab çeşitlerinin çoğu bir çok rivayetlerde aynen anlatılmıştır . Bunların bir kısmı önce geçmiştir , bir kısmıda ileride gelecektir . Önceki rivayetlerde namaz kılmayanın İslam’dan çıkacağı anlatıldığına göre , ona ne kadar azab edilse yine azdır . Ancak burada anlatılan ve bundan sonra anlatılacak olanların hepsi kesinlikle , namazı terketmenin cezalarıdır . Bu cezalar , haketmiş olanlara verileceği gibi , bununla birlikte Rabbimizin şu fermanı da vardır :

” Allah celle celaluhu kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz . Bundan başka     ( günahları ) dilediği kimse için bağışlar . “ ( Niså – 116 )

Bu ve buna benzer ayetler ve hadislere göre , Rabbimiz eğer affederse ne güzel bir kısmettir !

Hadislerde bildirildiğine göre kıyamette üç mahkeme olacaktır . Biri küfür ve Islam hakkındadır . Bunda asla bağışlanma yoktur . İkincisi kul hakları konusundadır . Bu mahkemede hak sahibinin hakkı mutlaka ödenecektir . Bu ödeme işi ya üzerinde hak olan kimseden alınarak hak sahibine verilmek suretiyle yada haksızı affetmeyi dilemesi sonucu Allah’ın bizzat hak sahibine hakkını ödemesiyle olacaktır . Üçüncü mahkeme Allah celle celaluhu’nun kendi hakları konusundadır . Bu mahkemede af kapıları açılacaktır . Bundan dolayı şu kesinlikle bilinmelidir ki , amellerimizin cezaları hadislerde anlatılanlardır . Fakat Allah celle celaluhu’nun rahmeti bunların üstündedir ( dilerse affeder ) . Hadislerde bunlardan başka da çeşitli azab ve sevaplar bildirilmiştir . Buhâri Şerif’te geçen bir hadiste bildirildiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in sabah namazından sonra Sahâbe – i Kirâm’a ” İçinizden bir rüya gören var mı ? ” diye sormak âdetiydi . Eğer biri rüya görmüş ise anlatır , Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de onu tabir ederdi . Bir defasında yine âdeti üzere sordu ve sonra şöyle buyurdu : ” Ben bir rüya gördüm ; İki kişi geldiler ve beni yanlarına alıp götürdüler … ” Sonra uzun bir rüya anlattı . Bu rüyada Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Cennet’i , Cehennem’i ve orada insanlara yapılan azabı görmüştü . Onlardan biri başı taşla ezilen bir kişiydi , taş o kadar şiddetli vuruluyordu ki , yuvarlanıp uzaklara gidiyordu . Taş tekrar getirilinceye kadar başı aynı eski haline geliyordu . Sonra taş tekrar şiddetle kafasına vuruluyor ve ona devamlı bu şekilde davranılıyordu . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem yanındaki iki arkadaşına bu adamın kim olduğunu sorunca , onlar ” Bu adam Kur’an – ı Kerim’i öğrendiği halde onu okumayı bırakmıştı ve farz namazları kılmadan uyurdu ” dediler . Başka bir hadiste buna benzer bir olay daha anlatılmıştır . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem bir topluluğa aynı muamelenin yapıldığını görünce Cebrail aleyhisselam’a sebebini sordu . O , “ Bunlar namaz konusunda tembellik yapan kimselerdir ” dedi . Mücahid rahmetullahi aleyh diyor ki : Namaz vakitlerini öğrenmek için gayret gösterenlerin hayatında , Ibrahim aleyhisselam ve evlatlarının hayatındaki gibi bereket olur .

Hz . Enes radıyallahu anh , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyur duğunu nakletmiştir : ” Kim ihlasla iman eder . Allahu Teâlâ’ya ibadet eder , namaz kılar , zekat verirse , işte o kimse Allahu Teâlâ kendisinden razı olduğu halde dünyadan ayrılır . Hz . Enes radıyallahu anh Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’den Allahu Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu naklediyor : ” Ben bir yere azab göndermek istediğimde orada mescidleri abâd edenleri , Allah için birbirini sevenleri ve gecenin sonunda seher vakti istiğfar edenleri görünce azabımı durdururum . Ebû Derdá radıyallahu anh , Selman radıyallahu anh’a gönderdiği mektupta şöyle yazmıştı : Vakitlerinin çoğunu camide geçir . Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim : ” Cami , müttaki kişinin evidir. Allah celle celaluhu, < Vaktinin çoğunu camide geçiren kimseye rahmet edeceğim , rahatlık vereceğim , kıyamet günü sırat köprüsünden geçmesini kolaylaştıracağım ve Kendi rızamı nasip edeceğim diye söz vermiştir . ” Hz . Abdullah Ibni Mes’ûd radiyallahu anh , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle naklediyor : ” Camiler Allah’ın  evleridir . Eve gelenlere ikram yapılır . Öyleyse camiye gelenlere Allah’ın ikram etmesi kesindir . ” Ebû Said el – Hudri radıyallahu anh , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle naklediyor : ” Kim camiye gönül verirse , Allah celle celaluhu onu sever . ” Hz . Ebû Hüreyre radiyallahu anh , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle naklediyor : ” Ölü , mezara konulduğu zaman , onunla birlikte kabre gelenler henüz geri dönmeden , melekler imtihan için gelirler . Eğer mü’min ise , namaz onun başucunda , zekat sağ tarafında , oruç sol tarafında ve diğer bütün iyi ameller ayak tarafında dururlar ve onu her taraftan öyle kuşatırlar ki , kimse ona yanaşamaz . Melekler sorularını uzakta durarak sorarlar . 

Bir sahâbi şöyle diyor : Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in evinde geçim sıkıntısı olduğu zaman evdekilere namaz kılmalarını emreder ve şu ayeti okurdu :

” ( Ey Rasûlum ) Ailene namazı emret , kendin de ona devam eyle . Biz senden rizik  ( için çalışmanı ) istemiyoruz . Seni biz rızıklandırırız . Güzel akibet ise takva iledir . “     ( Tâhâ – 132 )

Hz . Esma radıyallahu anha diyor ki : Ben Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesel lem’den işittim ki : ” Kıyamet günü , bütün insanlar bir yere toplanacaklar . Meleğin sesini herkes duyacak . O zaman < Rahatlikta ve sıkıntıda Allahu Teâlâ’ya hamd edenler nerededirler ? > diye ilan olunacak . Bunu duyan bir topluluk kalkacak ve sorgusuz – sualsiz Cennet’e girecektir . Sonra < Geceleri ibadetle geçirenler ve bedenlerini yataklarından uzaklaştıranlar nerededirler ? > diye seslenilecek , bunun üzerine bir topluluk kalkacak , sorgusuz – sualsiz Cennet’e girecektir . Daha sonra < Ticaretleri ve alış – verişleri kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoymayan kimseler nerededirler ? > diye çağrılınca bir topluluk kalkacak ve sorgusuz Cennet’e girecektir ” . Başka bir hadiste bu olaya şöyle bir ilave vardır : ” < Bugün mahşer halkı , kendilerine ikram olunan insanların kimler olduklarını göreceklerdir diye ilan olunacak sonra < Ticaretle uğraşmak kendilerini Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymayanlar nerededirler ? > diye çağrılacaklardır . ”

Şeyh Nasr Semerkandi rahmetullahi aleyh Tenbih – ül Gâfilin adlı eserinde bu hadisi naklettikten sonra şöyle yazıyor . Bu kişiler hesaba çekilmekten kurtulduk tan sonra , Cehennem’den uzun bir boyun belirir . İnsanların üzerinden atlayarak gelir . Onun iki tane parlayan gözü ve çok düzgün konuşan bir dili olur . Ve “ Ben her kibirli ve kötü huylu kimselere musallat edildim ” der . Kuşun dâneleri topladığı gibi kalabalığın arasından o kimseleri toplar ve hepsini Cehennem’e atar . Daha sonra aynı şekilde tekrar çıkar ve “ Şimdi de Allah ve O’nun Rasûlune eziyet edenlere musallat edildim ” der , onları da topluluktan seçerek götürür . Sonra üçüncü defa yine çıkar ve canlı resmi yapanları seçerek Cehennem’e götürür . Topluluktan bu üç çeşit insan ayrıldıktan sonra diğer insanların sorgulaması başlar .

Derler ki , önceleri şeytan insanlara görünürdü . Adamın biri ona , ” Bana öyle bir yol göster ki , ben de senin gibi olayım ” deyince , şeytan ” Şimdiye kadar kimse benden böyle bir istekte bulunmadı . Neden buna ihtiyaç duydun ? ” dedi . Adam , ” Canım öyle istiyor ” deyince , şeytan , ” Bunun yolu şöyle ; Namaza karşı tembellik göster , yemin etmekten hiç çekinme , doğru olsun yalan olsun her türlü yemini et ” dedi . Adam , ” Allah’a söz veriyorum ki , asla namazı bırakmayacağım ve hiçbir zaman da yemin etmeyeceğim ” deyince , şeytan , ” Senden başka kimse hile ile benden bir şey alamadı . Ben de söz veriyorum ki , insanoğluna hiçbir zaman nasihat etmeyeceğim ” dedi .

Hz . Übeyy radiyallahu anh diyor ki : Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Bu ümmete izzet , yükseklik ve dinin yayılacağının müjdesini verin . Ancak din işlerini dünya menfaati için yapan kişinin ahirette hiçbir nasibi yoktur . Bir hadiste Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesettem şöyle buyuruyor : ” Ben Allahu Teâla’yı en güzel bir surette gördüm . Bana < Ey Muhammed Mele – i Alâ’dakiler yani melekler neden tartışıyorlar > buyurdu . Ben < Bilmiyorum > deyince , Allah celle celaluhu mübarek kudret elini benim göğsüme koydu , onun serinliğini içimde hissettim ve onun bereketiyle bütün kâinat bana açıldı . Sonra < Şimdi söyle , melekler niçin çekişiyorlar ? » dedi . Ben < Dereceleri yükselten işler , günahlara keffaret olan şeyler , cemaatle namaz kılmak için atılan adımların sevapları , soğuk mevsimlerde güzelce abdest almanın faziletleri ve bir namazdan sonra diğer bir namazı beklemenin fazileti hakkında tartışıyorlar > dedim . Kim bunları yapmaya devam ederse en güzel bir şekilde yaşar ve en güzel bir şekilde vefat eder . ”   

Çeşitli hadislerde bildirildiğine göre Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor : “ Ey Ademoğlu ! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl , ben de bütün gün işlerini düzene koyayım . ” Tenbih – ül Gâfilin adlı kitapta yazılan bir hadiste şöyle buyuruluyor : ” Namaz Allahu Teâlâ’nın rızasına sebeptir , meleklerin sevdiği şeydir , Peygamberlerin yoludur , ondan marifet nuru doğar . Dua kabul olur , rızıkta bereket olur , namaz imanın temelidir , bedenin rahatıdır , düşmana karşı silahtır . Namaz , sahibi için şefaatçidir , kabirde ışıktır , kabrin yalnızlığında gönlü neşelendiricidir . Münker ve Nekir’in sorularına cevaptır . Kıyamet’in güneşine karşı gölgedir , karanlıkta işıktır . Cehennem ateşine karşı bir siperdir . Amel terazisinde ağırlıktır . Sırat köprüsünden hızla geçiricidir . Cennet’in anahtarıdır ” Hafiz Ibni Hacer rahmetullahi aleyh Münebbihat isimli eserinde , Hz . Osman radiyallahu anh’dan şöyle naklediyor : ” Bir kimse namazı muhafaza ederse , vakitlerine dikkat ederek ona önem verirse , Allahu Teâlâ ona dokuz şey ikram eder . 1 – Onu kendine sevgili kılar . 2 – Sağlık ve sıhhat verir . 3 – Melekler onu korur . 4 – Allahu Teâlâ evine bereket verir .     5 – Yüzünde salih kulların nuru belirir . 6 – Allahu Teâlâ kalbini yumuşatır .                          7 – Sırat köprüsünden şimşek gibi geçer.8-( Namaz ) onu Cehennem’e girmekten kurtarır .          9 – Cennet’te haklarında ,                                                                                                              

Kıyamet günü onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır .   ( Yunus – 62 ) , buyurulan kimselere komşuluk nasip olur .

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Namaz dinin direğidir , namazda on güzellik vardır : 1 – Yüzün parlaklığıdır . 2 – Kalbin nurudur . 3 – Bedenin rahat ve sağlığına sebeptir . 4 – Kabirde dosttur . 5 – Allahu Teâlâ’nın rahmetinin inmesine sebeptir . 6 – Göklerin anahtarıdır . 7 – Amel defterlerinin tartıldığı terazide ağırlıktır . Onun  sebebiyle iyi amellerin konulduğu kefe ağır gelir . 8 – Allah ” celle celaluhu’nun rizasına sebeptir . 9 – Cennet’in bedelidir . 10 – Cehennem’e karşı siperdir . Kim namazı dosdogru kilarsa dinini ayakta tutmuş olur .  Kim namazı Terk ederse dinini yikmiş olur.

Bir rivayette pöyle buyuruluyor : ” Evde namaz kilmak nurdur Evlerimizi ( nafile ) namazlarla nurlandirmaya çalışınız şu hadis ise meshurdur Berim ümmetimin kiyamet günü abdest ve secdeden dolayı , elleri , ayaklari ve yüzü parlak olacaktır . Bu alâmetinden dolayı diğer ümmetler arasında tanınacak . Bir die şöyle buyuruluyor : ” Gökten bir bela ve afet indigi zaman camileri abad edenlerden uzaklaştırılır . Bir çok hadislerde şöyle bildirilmiştir . Allah celle celeluhu secde alameti olan yeri yakmasını Cehenneme haram kilmistir . ( Yani kul kötü amellerinden dolayı Cehennem’e girse bile , secde izi olan yere Cehennem ateşi tesir etmeyecektir ) ” . Bir hadiste bildirildiğine göre , ” Namaz seytanın yüzünü kara eder , sadaka ise belini kırar ” . Bir hadiste söyle buyuruluyor : ” Namaz şifadır . Diğer bir rivayette namazla ilgili şöyle bir olay anlatılmıştır : Bir gün Hz . Ebu Hüreyre radiyallahu anh karnı üzerine yatıyordu . Peygamber sallaahu aleyhi vesellem ona , ” Karnin mi ağrıyor ? ” deyince , o ” Evet ” dedi . Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem , ” Kalk namaz kıl , namazda şifa vardır ” buyurdu .

Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem bir defa rüyasında Cennet’i gördü . Orada Hz . Bilal radıyallahu anh’ın terliğinin sesini işitmişti . Sabahleyin Hz . Bilale ” Sen özel olarak hangi ameli yapıyorsun ? O amelin sebebiyle Cennet’te ( dünyadaki gibi ) benimle yürüyordun ” diye sordu . Hz . Bilal , ” Gece olsun , gündüz olsun , abdestim olmayınca , abdest alırım . Sonra kılabildiğim kadar ( Tahiyyet – ul – Vuzű ) namazı kılarım ” dedi .

Sefiri rahmetullahi aleyh diyor ki : Sabah namazını terk edene melekler ” Ey günahkar ! ” diye seslenirler . Öğle namazını terk edene , ‘ Ey zarara uğrayanl ” , ikindi namazını terk edene , ” Ey âsi ! ” , akşam namazını terk edene , ” Ey kafir ( gibi davranan ) ! ” , yatsı namazını terk edene , ” Ey Allah’ın hakkını zayi eden ! ” diye seslenirler . Allame Şa’rani rahmetullahi aleyh şöyle diyor . Şu iyi bilinmeli ki , namaz kilmayanların beldelerine musibetlerin indiği gibi , namaz kılanların beldelerinden de musibetler uzaklaştırılır . Bu gibi yerlerde ( namaz kılmayanlann yurtlannda ) zelzele olması , yıldırım düşmesi , evlerin yere geçmesi hiçte uzak değildir . Hiç kimse , ” Ben namaz kılıyorum , başkalarından bana ne ” diye düşünmemelidir . Çünkü bela geldiği zaman herkese gelir . ( Bizzat hadisi şerifte anlatıldığı gibi biri Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e , ” Aramızda salih kimseler bulunduğu halde biz helak olur muyuz? Diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem evet ,kötülükler galib gelirse buyurdu.Bunun icin kendi gücüne göre başkalarini kötülüklerden alikoymak-iyilikleri emretmek,namaz kilanlarin üzerindeki bir mesuliyettir.(Levakih-ul-Envar)


8. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir : ” Bir kimse namazını kazaya bırakıp sonra o namazı kılsa bile ( vaktinde kılmadığı için ) ona bir hukb müddetince Cehennem’de azab edilecektir . ” Bir hukb ise seksen senedir . Bir sene üç yüz altmış gündür . Kıyametin bir günü bin seneye eşittir . ( Bu hesaba göre bir hukb yirmi sekiz milyon sekiz yüz bin sene eder.) (Mecalis – ül Ebrar )

İZAH : Lügat manası bakımından hukb çok uzun zaman demektir . Çoğu hadislerde bunun miktarı yukarıda belirtildiği gibi seksen senedir . Dürrü Mensûr adlı kitaptaki birkaç rivayette de aynı miktar nakledilmiştir . Nitekim Hz . Ali radıyallahu anh Hilal – i Hicri rahmetullahi aleyh’e hukb’un miktarının ne kadar olduğunu sormuş , o da ” Seksen senedir , her sene on iki ay , her ay otuz gün ve ( dünyada ki ) her gün ( kıyamette ) bin senedir ” demiştir .

Hz . Abdullah bin Mes’ûd radiyallahu anh’dan nakledilen sahih bir rivayette de hukb’un seksen sene olduğu nakledilmiştir . Hz . Ebû Hüreyre radıyallahu anh da bizzat Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle nakletmiştir : ” Bir hukb . seksen senedir , bir sene üç yüz altmış gün , bir gün , sizin günlerinizden olan dünya günlerine göre bin senedir . ” Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma , Peygamberimiz’den aynı ifadeyi nakletmiştir . Daha sonra Hz . Abdullah bin Ömer radiyallahu anhuma şöyle demiştir : ” Kimse < lmanımız sayesinde eninde sonunda Cehennem’den çıkarız diye kendine güvenmemelidir. Çünkü bu kadar sene , yani yirmi sekiz milyon sekiz yüz bin sene yandıktan sonra Ce hennem’den çıkmış olacaktır . Bu da Cehennem’de başka bir sebepten kalınmadığı takdirdedir . ” Diğer hadislerde azabın süresi hakkında değişik zamanlar söylenmişse de , çoğu hadislerde yukarıda belirtilen süre bildirilmiştir . O halde bu süre diğerlerine tercih edilmiştir . Bir de kişilerin durumlarına göre bu sürenin az veya çok olma ihtimali vardır .

Ebul Leys Semerkandi rahmetullahi aleyh Kurretul Uyûn adlı eserinde Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın şu hadisini naklediyor : ” Kim farz olan bir namazı bilerek terk ederse onun adı Cehennem’in kapısına yazılır ve oraya girmesi vacip olur . ” Hz . İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edildiğine göre bir defa Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem , ” < Ey Allah’ım bizlerden kimseyi şaki mahrum etme > deyiniz ” buyurdu . Sonra ” Şakî mahrum kimdir bilir misiniz ? ” diye sordu . Sahâbe – i Kirâm radıyallahu anhum açıklamasını isteyince , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem , “ Şaki mahrum , namazı terk edendir . Onun İslam’dan hiçbir nasibi yoktur ” buyurdu . Bir hadiste buyuruluyor ki : ” Allahu Teâlâ bilerek ve özürsüz namazı terk edene kıyamet günü iltifat bile etmeyecek ve ona acıklı bir azab verecektir . ”

Bir hadiste anlatıldığına göre on çeşit insana hususi azab edilecektir . Onlardan biri de namaz kılmayandır . Kıyamet günü elleri bağlanmış bir vaziyette melekler onun yüzüne ve sırtına vuracaklardır . Cennet ona “ Senin , benimle hiçbir ilgin yok , ne sen benim içinsin ne de ben senin içinim ” diyecektir . Cehennem , ” Gel , sen benim içinsin , ben de senin içinim ” diyecektir . Bir hadiste şu da nakledilmektedir : ” Cehennem’de Lemlem isimli çorak bir vadi vardır . Orada devenin boynu kadar kalın ve bir aylık yürüme mesafesi kadar uzun yılanlar vardır . O vadide namazı terk edenlere azab edilecektir . ” Bir diğer hadiste şöyle buyuruluyor : ” Cübbül hüzün adlı bir meydan vardır ki , orası büyüklüğü katırlar kadar olan akreplerin barınağıdır . Onlar namazı terk edenleri sokmak içindir . ” Eğer Kerim olan Allah bağışlarsa O’na kim karışabilir . Ama hiç olmazsa ondan bir af dileyen de bulunsun .

İbni Hacer rahmetullahi aleyh Zevacir adlı eserinde şöyle yazıyor : Bir kadın vefat etmişti , kardeşi onun defninde bulunmuştu . Cenaze defnedilirken küçük bir çanta kabre düştü . Adam o an farkına varmadı , fakat sonra hatırına gelince çok üzüldü , gizlice kabri açıp onu çıkarmaya karar verdi . Kabri açtığında ne görsün , kabrin içi alevlerle dolmuş bulunuyordu . Ağlayarak annesinin yanına döndü , durumu anlattı , sebebini sordu . Annesi , ” O namazlarında gevşeklik yapar ve kazaya bırakırdı ” dedi .

” Allah cümlemizi bu duruma düşmekten muhafaza eylesin . “


9. Hz . Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu : ” Namaz kılmayanın İslam’dan bir payı yoktur . Abdesti olmayanın da namazı olmaz . ” Başka bir hadiste , ” Namazı olmayanın dini yoktur , dinde namazın yeri , vücuttaki başın yeri gibidir ” buyurulmuştur . ( Bezzár , Hakim )

İZAH : Namaz kılmadıkları halde kendilerine müslüman diyen veya uzun boylu Islam’ı savunma iddiasında bulunanlar -Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in bu sözleri üzerinde biraz düşünsünler . Geçmişteki müslümanların başarılarına ulaşmanın rüyasını görenler , onların hallerini ( yaşantılarını ) araştırsınlar da onların dine hangi güçle yapışmış olduklarını görsünler . Öyleyse dünya onlarin ayaklarını niçin öpmesin ki !

Hz . Abdullah bin Abbas radıyallahu anhuma’nın gözlerine su inmişti . Halk ” Bunun tedavisi mümkündür , ancak sen birkaç gün namaz kılamazsın ” dediler . Bunun üzerine buyurdu ki : ” Bu olamaz . Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den işittim ki ; < Namaz kılmayan bir kimse , Cenâb – ı Hak kendisine dargin olduğu halde , O’nun huzuruna çıkacaktır ” buyurdu . Bir hadiste şöyle geçiyor : Halk Abdullah bin Abbas radiyallahu anhuma’ya , ” Gözünüzün iyileşmesi için beş gün bir ağaç parçası üzerinde secde etmeniz gerekecek ” deyince , ” Bir tek rekatı bile böyle kılmayacağım ” buyurdu . O yüce insanlar için ömür boyu körlüğe sabretmek , namazı terk etmekten daha kolaydı . Halbuki bu özürden dolayı namazı bırakmak bile caizdi . Hz . Ömer radiyallahu anh son günlerinde hançerlendiği vakit durmadan kan kaybediyor ve sık sık kendinden geçiyordu . Nihayet bu durumda iken vefat etmişti . Ancak hasta olduğu o günlerde , namaz vakti olunca kendine getirilir ve namaz kılması arz edilirdi . O haliyle namazı kılar ve şöyle derdi : ” Evet , evet . Muhakkak namaz kılmayanın İslam’da bir yeri yoktur . ” Bize göre hastanın iyiliğini istemek ve onu rahat ettirmek demek namaz için hasta rahatsız edilmeyip sonra ( namaz yerine ) fidye verilmesidir . O zatlara göre hastanın hayrını istemek hastanın gücü yettiği müddetçe ibadetleri ihmal etmemesidir .

Bak aradaki farkın nereden nereye geldiğine

Bir gün Hz . Ali radıyallahu anh işlerine yardımcı olması için Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’den bir hizmetçi istedi . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ” Şu uç köleden hangisini beğenirsen al ” buyurdu . Hz . Ali radıyallahu anh “ Siz beğeniniz ” dedi . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onlardan birini göstererek “ Şunu al , çünkü namaz kılar , ama sakın onu dövme . Biz namaz kılanları dövmekten men edildik ” buyurdu . Buna benzer bir olay Ebül Heysem radıyallahu anh adlı bir sahâbinin başından geçmiş , o da Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den bir köle istemişti . Biz ise tam tersine hizmetçimiz namaz kılmaya başlayınca onu ayıplar ve anlayışsızlığımızdan dolayı onun namazının işimize zarar verdiğini zannederiz . Süfyani Sevri rahmetullahi aleyh bir defa cezbeye gelerek , yedi gün yedi gece evine kapandı . Ne yedi , ne içti ne de uyudu . Durumu , üstadına haber verilince , “ Namaz vakitlerini hatırında tutabiliyor mu ? ” diye sordu . Halk “ Şüphesiz namaz vakitlerini hatırında tutuyor ” deyince , üstadı ” Allah’a hamd olsun ki , onun üzerine şeytanın musallat olmasına firsat vermedi ” buyurdu .


IKINCI BÖLÜM


CEMAATLE NAMAZ KILMAK

Başlangıçta yazıldığı gibi pek çok kişi namaz kılmakta fakat cemaate önem vermemektedir . Peygamber aleyhissalatu vesselam’dan namaz hakkında çok şiddetli ve israrlı ifadeler nakledildiği gibi , namazların cemaatle kılınması hakkın da da defalarca tenbih ettiği nakledilmiştir . Bu bölüm iki kısımdır : Birinci kısım , cemaatle namaz kılmanın faziletleri hakkındadır . Ikinci kısım , cemaatle namaz kılmayı terk etmenin cezası hakkındadır .

BİRİNCİ KISIM


CEMAATLE NAMAZ KILMANIN FAZİLETLERİ HAKKINDA

1. Hz . İbni Ömer radıyallahu anhuma’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Cemaatle namaz kılmak , yalnız başına namaz kılmak tan yirmi yedi derece daha üstündür . “ ( Mâlik , Buhâri , Müslim )

İZAH : Insan sevap kazanmak niyetiyle namaz kıldığına göre , evde kılacağına biraz gayret göstererek camiye gidip cemaatle kılmalıdır. Bunda ne bir zorluk ne de bir zahmet vardır . Üstelik bu kadar büyük sevabı da elde etmiş olur . Bir lira yerine yirmi yedi veya yirmi sekiz lira kazanmayı kim istemez ki . Ne var ki , dini amellerin bu kadar büyük olan kazancına karşı ilgisiz kalınmaktadır . Bunun sebebi , bizde din fikri olmayışı ve dini kazancın bizim nazarımızda bir kazanç sayılmayışından başka ne olabilir ? Dünya ticaretinden üç – beş kuruş kazanacağız diye bütün gün başımızı taştan taşa vurmaktayız . Yirmi yedi derece daha kârlı olan ahiret ticareti sanki bize bir musibetmiş gibi gelmekte , cemaatle namaz kılmak için camiye gitmek , dükkan için zarar kabul edilmektedir . Dükkanı kapatmanın da satışı düşüreceği söylenmekte ve bunun zahmetinden söz edilmektedir . Ancak kalplerinde Allahu Teâlâ’nın yüceliği ve azameti bulunan , O’nun müjdelerine güvenen , O’nun vereceği ecir ve mükafatların bir değeri olan kimselerin yanında bu basit özürlerin hiçbir kıymeti yoktur . Allahu Teâlâ işte böyle kimseleri Kur’an – ı Kerim’de överek şöyle buyurmaktadır :

” Nice adamlar vardır ki , ne bir ticaret ne de bir alışveriş Allah’ı anmaktan ( O’na ibadet etmekten ve emirlerine bağlanmaktan ) , namazı gereği üzere kılmaktan ve zekat vermekten kendilerini alıkoymaz . “ ( Nur – 37 )

Sahâbe – i Kirâm’ın ezan sesini duyduktan sonra ticaretlerine karşı nasıl davrandıkları Hikâyât – us Sahâbe kitabının beşinci bölümünde kısaca anlatılmıştır .

Salim Haddad rahmetullahi aleyh büyük bir zattı . Ticaretle uğraşırdı . Ezan sesini duyduğu zaman rengi değişir , sararır ve heyecanlanırdı . Dükkanı açık bırakarak kalkar ve şu şiirleri okurdu :

Sizin davetçiniz ( müezzin ) , çağırmak için ayağa kalktığı zaman , bende hemen ayağa kalkarim ,                                                                                                                                         

Şanı büyük olan , eşi ve benzeri bulunmayan Mevlâ’nın çağrısına icabet etmek için , Çağırdığı zaman sevinçle , itaatle O’nun çağrısına ” Ey büyüklük ve lütuf sahibi , ben hazırım ” diye cevap veririm .                                                                                                                

O’nun korku ve heybetinden , rengim sararır . O yüce zatın buyruğu bana bütün işlerimi unutturur .                                                                                                                                      

Sizin hakkınıza yemin ederim ki ,zikrinizden başka hiçbir şey bana lezzetli gelmiyor .                    

Ve Sizden başkasını anmak asla ağzıma tat vermiyor .                                                               

Bakalım , günler beni ve Sizi ne zaman bir araya getirecek ,                                                            

İstekli olan ancak buluştuğu zaman mesut olur .                                                                                     

Kimin gözleri Cemâl’inizin nurunu görse , Sizin arzunuzdan ölürde asla bulamaz .

Bir hadiste bildirildiğine göre sık sık camilerde toplanan kimseler camilerin sağlam parçalarıdırlar . Melekler onların meclisine katılırlar , hastalandıklarında onları ziyarete gelirler . Bir iş görmeye gittiklerinde onlara yardım ederler .


2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : “ Bir kimsenin cemaatle kıldığı namaz , evde veya çarşıda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha üstündür . Kişi güzel bir şekilde abdest alır , sonra camiye gider ve namazdan başka hiçbir niyet taşımazsa , attığı her adım karşılığında bir derecesi yükseltilir , bir günahı affolunur . Namazı kıldıktan sonra aynı yerde abdestli olarak oturduğu müddetçe melekler onun için şöyle dua ederler ; < Allah’ım , onu bağışla ve ona rahmet et > Ayrıca namazı beklediği müddetçe namazdaymış gibi olur . “ ( Buhâri , Müslim , Ebû Dâvûd )

İZAH : Önceki hadiste yirmi yedi derecelik bir artış bildirilmişken bu hadiste ( bu artış ) yirmi beş derece olarak zikredilmiştir . Bu iki hadiste meydana gelen ihtilaf hakkında alimlerin bir çok görüşleri hadis şerhlerinde zikredilmiştir . Onlardan bir kısmı şöyledir . Bu ( farklılık ) namaz kılanların durumlarına göredir . Bazılarına yirmi beş derece , bazılarına ihlaslarından dolayı yirmi yedi derece verilir . Bazı alimler “ Bu fark namazların durumlarının farklılığına göredir . Alçak sesle okunan namazlarda yirmi beş , açıkça ( sesli okuyarak ) kilinan namazlarda yirmi yedi derecedir ” demişlerdir . Bazıları da , ” Yirmi yedi derece yatsı ve sabah namazları içindir , çünkü bu iki namazda cemaate gitmek biraz zor gelmektedir . Yirmi beş derece ise , diğer namazlar içindir ” demişlerdir . Hadis şerh eden bazı alimler şöyle yazmışlardır : “ Bu ümmet üzerine Allahu Teâlâ’nın nimet yağmurları gittikçe artmıştır . Bu durum diğer pek çok hususlarda da göze çarpmaktadır . Bu bakımdan önceleri yirmi beş derece iken sonra yirmi yedi derece olmuştur . ”

Hadis şerheden bazı alimler ise hayret verici bir mana çıkararak şöyle demişlerdir : ” Bu hadisteki sevab önceki hadisten çok daha fazladır . Çünkü bu hadiste yirmi beş derece kastedilmemiştir . Hadisteki  kelimesi bir şeyin Hâkim iki katı demektir . O halde ( her sayı ikiye katlanır , çıkan sayı tekrar ikiye katlanır , bu katlama yirmi beş defa yapılır ) . Böylece cemaatle kilinan namazın sevabı otuz üç milyon beş yüz elli dört bin dört yüz otuz iki ( 33.554.432 ) derece eder . Bu kadar sevab vermesi Allahu Teâlâ’nın rahmetinden hiç de uzak bir şey değildir . Namazı terketmenin günahı önceki bölümde geçtiği gibi bir hukb ( yani yirmi sekiz milyon sekiz yüz bin -28.800.000- sene ) olduğuna göre , namazı cemaatle kılmanın sevabının bu kadar olması kıyasa yakındır ( akla uygundur ) . Bundan sonra Peygamber sallallahu aleyhi vesellem cemaatle kılınan namazda ne kadar ecir ve sevap olduğunu , iyiliklerde nasıl bir artış olduğunu herkesin bizzat düşünmesi gerektiğine işaret etmiştir . Şöyle ki ; bir adam güzelce abdest alıp , sadece namaz kılmak niyetiyle camiye giderse , her adımında bir sevabı artar ve bir günahı bağışlanır . Medine – i Münevvere’de Benü Seleme adli bir kabile vardı . Evleri camiden uzaktı . Camiye yakın bir yere taşınmaya niyetlendiler . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onlara “ Yerinizde oturun , çünkü camiye kadar attığınız her adım yazılacaktır ” buyurdu . Başka bir hadiste şöyle buyuruluyor : ” Evinde abdest alip namaz kılmak için camiye giden kimse , evinde ihrama girip hacca giden kimseye benzer . ”

Bundan sonra Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir başka fazilete dikkat çekerek : “ Kişi namaz kıldıktan sonra namazı kıldığı yerde beklediği sürece melekler ona mağfiret ve rahmet dilerler ” buyurmuştur . Melekler Allahu Teâlâ’nın makbûl ve mâsum ( günahsız ) kullarıdır . Onların dualarının bereketleri zaten açık bir şeydir .

Muhammed bin Semâe rahmetullahi aleyh , Imam – i Ebû Yusuf ve Imam – i Muhammed’in talebesi olan büyük bir alimdir . Yüz üç yaşında iken vefat etmiştir . O yaşa kadar günde iki yüz rekat nafile namaz kılardı . Diyor ki : ” Ben kirk senedir bir defa hariç tekbiri Ulayı ilk tekbiri ) hiç kaçırmadım . Yalnız annemin vefat ettiği gün onunla meşgul olduğumdan ilk tekbire yetişemedim ” . Yine diyor ki : ” Bir keresinde cemaate namaza yetişemedim . Cemaatle kılınan namazın sevabı yirmi beş derecedir diye sayıyı tamamlamak için o namazı yirmi beş defa kıldım . Rüyamda gördüm ki , biri bana < Ey Muhammed , yirmi beş kere kıldın ama meleklerin amin demesi ne olacak ? > diyordu ” . Meleklerin amin demesinden maksat pek çok hadiste bildirildiğine göre , Imam Fatiha sûresini okuduktan sonra Amin deyince , melekler de Amin derler . Kimin Amin’i meleklerin Amin’i ile birlikte olursa , onun geçmiş günahları affolunur . İşte ( yukarıdaki rüyada da bu hadise işaret edilmiştir . Mevlâna Abdul Hayy rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Bu olay , cemaatle kılınan namazın toplam sevabının , yalnız başına kılmakla elde edile meyeceğine bir hatırlatmadır . Insan isterse o namazı bin kere kılsın !

Ayrıca şu da açık bir şeydir ki , cemaatle namaz kılmakla sadece meleklerle birlikte Amin demek değil , ayrıca yukarıdaki hadiste belirtildiği gibi ( müslümanların ) topluluğuna katılmak ve namazın sonunda meleklerin dua etmesi gibi hususiyetler elde edilir . Bundan başka daha bir çok özellikler vardır ki , ancak cemaatle kilinan namazla elde edilirler . Burada önemli bir noktayı göz önünde bulundurmak gerekir . Alimler şöyle yazmışlardır : ” Kişi meleklerin bu duasını ancak  namazı hakkıyla kılmakla hak eder . Yoksa onu bir paçavra gibi yüze vurulmaya lâyık bir şekilde kılarsa meleklerin duasını hak etmez.


3.Hz . Abdullah bin Mes’ûd radıyallahu anh buyuruyor ki : Kim yarin kıyamet gününde Allahu Teâlâ’ya müslüman olarak kavuşmayı arzu ederse ezan okunan yerde ( camide ) namazlarını kılmaya gayret etsin . Zira Allahu Teâlâ sizin Peygamberiniz için bir takım hidayet yolları koydu . Cemaatle kılınan namazlarda hidayet yollarındandır.Eger siz geride kalan filanca gibi namazı evinizde kılacak olursanız, Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin sünnetini terk ederseniz delalete düsersiniz.Kim güzel bir şekilde abdest alır,sonra mescidlerden bir mescide giderse Allahu Teala attigi her adima bir sevab yazar, bir derecesini yükseltir ve bir günahını affeder . Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem zamanında ancak münafık olduğu belli olan kimselerin ( cemaatten ) geri kaldığını görürdüm ( yoksa genellikle munafiklar bile cemaati terk etmeye cesaret edemezlerdi ) . Bir de hasta olan kimse ( cemaatten ) geri kalırdı . O da eğer iki kişinin yardımıyla ( ayakları sürünerek ) dahi gidebilirse , namaza getirilir , safa konulurdu .                                                        ( Müslim , Ebo Davud , Neseſ )  

İZAH : Sahâbe – i Kirâm radıyallahu anhum cemaatle namaz kılmaya o kadar önem verirlerdi ki , hasta olan kişi herhangi bir şekilde cemaate gidebilecekse , isterse iki kişinin yardımıyla götürülecek durumda olsun , cemaate katılırdı . Bu gayret neden olmasın ki ? Zira onların ve bizim Efendimiz olan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de aynı gayreti gösteriyordu . Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in vefatına sebep olan hastalığı sırasında bu durum meydana gelmişti . Hastalığın şiddetinden dolayı sık sık bayılıyor , defalarca abdest suyu talep ediyordu.Nihayet bir keresinde abdest almış ve Hz . Abbas radıyallahu anh ve diğer bir sahâbenin yardımıyla mübarek ayakları yere tam basmadığı halde camiye gitmişti . Hz . Ebû Bekr radıyallahu anh , Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın emrine uyarak namazı kıldırmaya başlamış . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de gidip cemaate katılmıştı . Hz . Ebû Derdâ radıyallahu anh diyor ki : Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim : ” Sanki Allah senin karşında ve sen de O’nu görüyormuşsun gibi O’na ibadet et . Kendini ölüler listesinde say (kendini canlılar arasında hiç sayma, o zaman ne bir şeye üzülür ne de bir şeye sevinirsin) . Mazlumun bedduasından kendini koru . Sürünerek gitmekten başka gücün olmasa da yatsı ve sabah namazlarında cemaate katılmaktan geri kalma . ” Bir hadiste şöyle buyuruluyor : ” Yatsı ve sabah namazı münafıklara çok ağır gelir . Onlar cemaatle namaz kılmanın ne kadar sevab olduğunu bilselerdi , sürünerek de olsa giderler , o namazı cemaatle kılarlardı .


4. Hz . Enes radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Bir kimse ihlasla , iftitah tekbirine yetişerek kırk gün cemaatle namaz kılarsa , o kimseye iki beraat verilir . Biri Cehennem’den kurtuluş beraatı diğeri de munafıklıktan uzak olma beraati . “ ( Tirmizi )

İZAH : Kim , kırk gün ihlasla namazın başından itibaren imama uyar ve ( imam ) namaza başlama tekbirini aldığı anda namaza katılırsa , ne Cehennem’e girer ne de munafiklardan olur . Munafik , kendisini müslüman olarak gösterdiği halde kalbinde küfür olan kişiye denir . Kırk günün açık olan özelliği , durumların değişmesinde kırk günün önemli bir yeri olduğundandır . Hadis – i Şerif’te bildiril diğine göre insanın meydana gelişinin tertibi şöyledir : Kirk güne kadar nutfe olarak kalır . Ondan sonraki kırk günde et parçası haline gelir . Böylece her kirk günde değişikliğe uğradığı bildirilmiştir . Tasavvuf ehli nazarında kırk günler özel bir önem taşımaktadır . Yıllarca ilk tekbiri kaçırmayan kimselere ne mutlu !


5. Hz . Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” Kim güzel bir şekilde abdest alip namaz kılmak için( camiye ) gider , oraya vardığında insanları namaz kılmış bir halde bulursa , Allah celle celaluhu ona , cemaatle namaz kılanın sevabı gibi sevap verir . Ona verilen sevap diğerlerinin sevabından hiçbir şey eksiltmez . “ ( Ebû Dâvûd , Nesei , Hâkim )

İZAH : Allahu Teâlâ’nın ne kadar büyük ikram ve ihsanıdır ki , cemaate katılmadığı halde sadece bir gayret ve çabadan dolayı , cemaate katılma sevabı vermektedir . Biz Allahu Teâlâ’nın bu lütfundan faydalanmazsak kimin zararına dır . Ayrıca bundan şu da anlaşılıyor ki , cemaatle namaz kılınmıştır diye endişe edilip camiye gitmekten vazgeçilmemelidir . Camiye gittikten sonra namazın kilinmış olduğu anlaşılsa da kesinlikle o kişiye cemaat sevabı verilecektir . Ancak namazın kılındığı önceden kesin olarak bilinirse gitmemekte bir sakınca yoktur .


6. Kubâs bin Eşyem radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” İki kişiden biri imam olup diğerinin ona uyarak cemaatle namaz kılmaları , Allah indinde dört kişinin ayrı ayrı kıldıkları namazdan daha sevimlidir . Bunun gibi dört kişinin cemaatle kıldığı namaz , Allah indinde sekiz kişinin ayrı ayrı kıldığı namazdan daha sevimlidir . İçlerinden biri imam olduğu halde sekiz kişinin cemaatle kıldığı namaz da , Allah indinde yüz kişinin ayrı ayrı kıldığı namazdan daha üstündür . “ ( Bezzar , Taberâni )

Bir başka hadiste , ” Büyük bir cemaatle kılınan namaz ( küçük bir ce maatle kılınan namazdan ) Allahu Teâlâ’ya daha sevimlidir “ buyurulmuştur . ( Ebû Dâvûd , Ahmed )

İZAH : Bazı kimseler iki veya dört kişi bir araya gelerek evde , dükkanda ve diğer yerlerde cemaatle namaz kılmanın yeterli olduğunu zannediyorlar . Öncelikle , böyle bir cemaatte cami sevabı yoktur . Üstelik kalabalık bir cemaatle namaz kılmanın sevabından da mahrum olunuyor . Topluluk ne kadar çok olursa , Allah in dinde o kadar sevimli olur . Şayet bir Allahu Teâlâ’nın hoşnutluğu için yapılacaksa , O hangi şekilden daha çok razı ise işin o şekilde yapılması gerekir . Bir hadiste bildiriliyor ki : ” Allahu Teâlâ üç şeyi görünce hoşlanır . Cemaatin oluşturduğu safi , gece yarısı teheccüd namazı kılan kimseyi , bir ordu içinde savaşan kimseyi .


7. Hz . Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu söyledi : ” Karanlıkta mescidlere sık sık gidenlerin kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdele . ” ( Ibni Mâce , Ibni Huzeyme )

 İZAH : Yani , bugün dünyada karanlıkta camiye gitmenin değeri ancak kıyamet gününün dehşeti karşısında ve herkesin musibetlere düştüğü zaman belli olacaktır . Bugünün karanlıklarında çekilen sıkıntıların karşılığı ve kıymeti , yarın ( kıyamet günü ) böyle kimselerin yanında parlayan bir nur ve güneş ışığından daha parlak bir ışık bulunduğu zaman belli olacaktır . Bir hadiste bildiriliyor ki : “ Kıyamet gününde insanlar dehşet içinde iken , onlar nurdan tahtlar üzerinde endişesiz olarak oturacaklardır . ” Başka bir hadiste şöyle buyurulmuştur : ” Allahu Teâlâ kıyamet günü < Benim komşularım nerede ? > buyuracak . Melekler , < Senin komşuların kimlerdir ? > diyecekler , Allahu Teâlâ , < Benim komşularım camileri âbâd edenlerdir > buyuracaktır . ” Bir hadiste şöyle buyuruluyor : “ Allah’ın en çok sevdiği yerler camilerdir . En sevmediği yerler çarşılardır . ” Bir hadiste : ” Camiler Cennet bahçeleridir ” buyurulmuştur . ‘ Diğer bir sahih hadiste Hz . Ebu Said radıyal lahu anh , Peygamber sallallahu aleyhi veseliem’den naklediyor : ” Camilere gitmeye alışkın olan bir kimseyi gördüğünüzde onun iman sahibi olduğuna şahitlik edin ” buyurdu ve sonra şu ayeti okudu : – )  

” Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimseler mamur ederler . “ ( Tevbe – 18 ) 

Bir başka hadiste , “ Zorluk zamanlarında abdest almak , camiye doğru adım atmak ve bir namazdan sonra diğer namazı beklemek günahları temizler ” buyurulmuştur . .- Bir hadiste şöyle buyurulmaktadır : ” Bir kimse camiye ne kadar uzak ise o kadar çok sevab kazanır . Bunun sebebi , attığı her adımda ecir ve sevab verilmesindendir . Cami ne kadar uzakta ise adımlar o kadar çok olacaktır Bundan dolayı bazı sahâbiler ( mescide giderken ) küçük adımlarla yürürlerdi . Bir hadiste şöyle buyuruluyor : ” Insanlar eğer üç şeyin sevabini bilmiş olsalardı , onları elde etmek için aralarında kavga ederlerdi . Ezan okumak , cemaatle namaz kılmak için öğlenleyin camiye gitmek , ilk safta namaz kılmak . ” Bir başka hadiste buyuruluyor ki : ” Kıyamet günü herkes sıkıntılı bir durumda iken ve güneş çok yakıcı olduğu bir anda yedi sinif insan Allahu Teâlâ’nın rahmet gölgesinde olacaktır . Onlardan biri kalbi camilere bağlı olan ( bir ihtiyacı için dışarı çıksa dahi tekrar camiye dönmek arzusu taşıyan ) kimsedir . ” Diğer bir hadiste şöyle geçmektedir : ” Camilere kalpten yakınlık duyan kimseyi Allahu Teâlâ sever . ” * Şüphesiz tertemiz olan Islam dininin her emrinde zaten sayılamayacak kadar çok hayır ve bereketler vardır . Allah’ın emirlerinde bulunan bir çok faydaların gerçeğine ulaşmak zordur . Allahu Teâlâ’nın ilmi ve O’nun hikmetlerini kim kavrayabilmiştir . Ancak herkesin kabiliyet ölçüsü ve bilgi edinme derecesine göre emirlerin hikmetleri ve güzellikleri bilinmeye devam eder . Bundan dolayı alimler cemaatle namaz kılmanın hikmetlerini kendi anlayışlarına göre yazmışlardır . Hz . Şah Veliyyullah rahmetullahi aleyh de Hüccetullah – il Baliğa isimli eserinde bu konuda şöyle yazmıştır :

Örf ve adetlerin helak edici tesirinden sakınmak için ibadetlerden herhangi biri öyle yaygın ve geçerli bir hale getirilmeli ki , açıkça yapılmalıdır . Anlayan ve anlamayan herkesin gözünün önünde eda edilebilmeli , köylü ve şehirli onu yerine getirebilmekte eşit olmalıdır . Yarış ve üstünlük ancak ona göre ayarlanmalı , hayatın ihtiyaçları arasına öyle girmeli ki , ondan ayrılmak zor ve imkansız bir hale gelmelidir . Ta ki o , Allah’a kullukta insanı destekleyici olmalı , böylece zarar ve tehlike arz eden örf ve alışkanlıklar insanı bizzat Hak’ka çekici bir duruma girmelidir . O halde ibadetler içinde değeri namazdan daha büyük , delil ve hüccet bakımından daha üstün dereceli hiçbir ibadet olmadığından , namaz halk arasında mutlaka çok yaygın bir hale getirilmelidir . Bunun için özellikle toplanılmalı , birlik ve beraberlik içinde eda edilmelidir . Her din ve mezhebte kendine uyulan bazı önder kişiler vardır . Halkın bazıları ikinci derecedirler , onlar biraz teşvik ve uyarılmaya muhtaçtırlar . Bazı kişiler ise üçüncü derecede , çok tembel ve inançları zayıf olanlardır . Eğer onlar toplumla birlikte ibadete mükellef tutulmazlarsa tembellik ve gevşeklik yüzünden ibadeti bırakırlar . Bu bakımdan o insanların hepsinin toplu olarak ibadet etmeleri müslüman toplumun menfaatinin gereğidir . Böylece ibadeti terk edenler , ibadet edenlerden ayrılmalı , istekli olanlar ve olmayanlar arasında açık bir fark görülmelidir . Bilgisi zayıf olan kimseler alimlere uyarak bilgili hale gelmeli . Cahil insanlara da ibadet etme yolu belli olmalıdır . Bu insanlar arasında Allah’a ibadet , sarrafın karşısına konan erimiş gümüş gibi olmalıdır ( yani sahte ve gerçek olan ortaya çıkmalıdır ) . Böylece caiz ile caiz olmayan , halis ile halis olmayan arasında apaçık bir fark meydana gelerek caiz olan şeyler desteklenmeli , caiz olmayanlar da durdurulmalıdır .

Ayrıca Allahu Teâlâ’ya rağbet eden , O’nun rahmetini isteyen , O’ndan korkan ve hepsi tepeden tırnağa kadar yalnız Allahu Teâlâ’ya yönelen böyle müslüman bir topluluk , bereketlerin inmesine ve Allah’ın rahmetinin kullarına yönelmesine sebep olan bir özellik taşır . Ümmet – i Muhammed’in varoluşunun maksadı , Allah’ın kelimesinin yücelmesi ve Islam dininin bütün dinlere üstün gelmesidir . Halkın geneli ve seçkin kimseler , şehirli ve köylü , küçük ve büyük , hepsi bir araya toplanıp Islam’ın en büyük alameti ve en üstün ibadetini ( namazı ) eda etmeyi âdet haline getirmedikçe bu ( gayeye ulaşmak ) mümkün değildir . Bu özelliklerden dolayı Islam dini Cuma ve cemaate dikkat göstermeye önem vermiştir . Bunların açık ve aşikâre eda edilmesi için teşvikler ve terk edilmesi halinde tehditler nazil olmuştur . ( Ibadetin ) aşikâre ve toplu yapılmasının , biri mahalleliler ve köylüler için diğeri ise bütün şehirliler içindir . Her namaz vaktinde bir mahallenin ( bir yere ) toplanması kolay , fakat bir şehrin tamamının toplanması sıkıntılı ve zordur . Bundan dolayı bir mahallenin her namaz vaktinde bir araya gelmesine karar verilmiş ve cemaatle namaz bundan dolayı emredilmiştir . Bir şehrin tamamının haftada bir gün bir ara ya gelmesine karar verilmiş ve Cuma namazı bu yüzden emredilmiştir .


İKİNCİ KISIM


CEMAATİ TERK ETMENİN CEZASI HAKKINDA

Allahu Teâlâ , emirlerinin yerine getirilmesine mükafatlar vaad ettiği gibi , emirlerinin terk edilmesine de gazaplanıp ceza vereceğini bildirmiştir . Emirlerinin yerine getirilmesinden dolayı değeri biçilmez mükâfatlar vaad etmesi de Allah’ın bir lütfudur . Yoksa kulluğun gerektirdiği şey sadece emirleri terketmesinden dolayı kula ceza verilmesidir . Çünkü Allahu Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek bir kulluk görevidir . Buna karşı mükâfat verilmesi gerekmez . Itaat edilmediği takdirde ne kadar ceza ve azab edilse yerindedir . Çünkü bir kölenin , efendisine asi olmasından daha büyük suç ne olabilir ki ? Bu bakımdan ( isyan edenleri ) özel olarak azarlamaya ve ikaz etmeye bir gerek yoktur . Ancak buna rağmen şânı yüce olan Allah ve O’nun yüce Peygamberi bize olan şefkatlerinden dolayı çeşitli şekillerde bizi ikaz etmişler ve emirleri terketmenin zararını bildirmişlerdir . Böyle değişik şekillerde anlatıldığı halde yine de anlamazsak zararı ancak kendimizedir

1. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Kim ezan sesini işitir de hiçbir özrü olmadığı halde cemaate gitmezse ( bulunduğu yerde kılarsa ) , namazı kabul olunmaz . ” Sahâbeler , ” Özürden maksat nedir ? ” diye sorunca , Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem , ” Korku veya hastalıktır ” buyurdu . ( Ebû Dâvûd , Ibni Hibban )

İZAH : Namazın kabul olunmamasının manası , bu namazdan dolayı Allahu Teâlâ tarafından kişiye verilmesi beklenen sevabın verilmeyip sadece namaz borcunun üzerinden düşmesi demektir . Hadislerde geçen ” Onun namazı olmaz ” sözünden de bu kasdedilmiştir . Çünkü mükâfatı ve ikramı olmayan namaz , namaz olur mu ? Bu , Imam Ebû Hanife rahmetullahi aleyh’e göredir . Yoksa sahâbe radiyallahu anhum ve tabiinden bazılarına göre bir mazeret olmadan namazı cemaatle kılmamak haram , cemaatle kılmak ise farzdır . Hatta bir çok alimlere göre ( cemaatsiz kılınan ) namaz , namaz değildir . Gerçi Hanefi Mezhebi’ne göre namaz olur ama kişi cemaati terkettiği için mutlaka suçlu durumuna düşer .

Hz . İbn – i Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilen bir hadiste : ” O kişi Allah’a ve Rasûlu’ne asi olmuştur ” buyurulmaktadır . Yine Hz . İbn – i Abbas radıyal lahu anhuma’dan şöyle nakledilmiştir : ” Kim ezan sesini duyarda cemaatle namaz kılmazsa , ne iyilik dilemiş ne de ona iyilik dilenmiştir . ” Hz . Ebû Hüreyre radıyallahu anh buyurdu ki : ” Bir kimsenin ezan sesini duyup da cemaate gitmemesinden , kulağına erimiş kurşun dökülmesi daha iyidir .


2. Muaz bin Enes radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesel lem buyuruyor ki : “ Allah’ın namaza çağıran davetçisinin ( yani müezzinin ) sesini duyan ve namaza gitmeyenin hareketi, baştan başa zulümdür, küfürdür ve munafıklıktır . “ ( Ahmed , Taberani )

İZAH : Bu Hadis – i Şerifte kişinin bu hareketinin kafirlerin ameli ve münafik larin hareketi olduğunun söylenmesi ne korkunç bir tehdit ve azarlamadır ! Demek ki bir müslümandan böyle bir davranış asla beklenemez . Diğer bir hadiste buyuruluyor ki : ” Müezzinin sesini duyduğu halde namaza gitmemesi kişinin bedbahtlığı ve nasipsizliği için yeterlidir . ” Süleyman bin Ebî Hasme radıyallahu anh çok değerli zatlardan biriydi . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in zamanında doğmuştu . Ancak küçük yaşta olduğu için Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den hadis dinleme fırsatı bulamamıştı . Hz . Ömer radiyallahu anh onu pazar ve çarşılara gözetici olarak görevlendirmişti . Bir gün Allah’ın hikmeti sabah namazında yoktu . Hz . Ömer radi yallahu anh evine giderek annesine , ” Süleyman bugün sabah namazında yoktu”dedi.Annesi,”Bütün gece nafile ibadetle meşgul olduğundan uyku ağır bastı,uyudu” dedi.Hz. Ömer radiyallahu anh,” Sabah namazında cemaate katılmak , bana gece boyunca nafile ibadet etmekten daha sevimlidir ” dedi .


3. Hz . Ebû Hüreyre radiyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” İçimden geçiyor ki , birkaç gence çokça odun getirip yığmalarını emredeyim . Sonra da gidip mazeretsiz olarak evlerinde namaz kılanların evlerini yakayım . ” ( Müslim , Ebû Dâvûd )

İZAH : Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem ümmetinin haline şefkat ve merhametli olmasına , hiçbir kimsenin en ufak bir eziyet çekmesine dayanamamasına rağmen             ( özürsüz olarak ) evlerinde namaz kılanlara o kadar öfkeliydi ki , onların evlerini yakmaya dahi razı olmuştu .


4. Ebû Derdâ radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : “ Herhangi bir köyde veya kırda üç kişi olduğu halde cemaatle namaz kılmazlarsa şeytan onlara musallat olur . Öyleyse namazı cemaatle kılmayı gerekli bilin.Zira sürüden ayrılan koyunu kurt yer ( insanların kurdu ise şeytandır ). “               ( Ahmed , Ebû Dâvûd )

İZAH : Bundan anlaşılıyor ki , tarlada , bağda uğraşanlar üç kişi olsalar dahi namazı cemaatle kılmalıdırlar . Hatta iki kişi bile olsalar namazı cemaatle kılmaları evladır . Genellikle çiftçiler , ziraatle uğraşmayı kendilerince yeterli bir özür kabul ederek namaz kılmazlar . Çok dindar zannedilenlerde tek başına kiliverirler . Halbuki birkaç tarla ve bağda çalışanlar bir araya gelerek namaz kılsalar ne kadar büyük bir cemaat olur ve ne kadar çok sevab kazanırlar . Birkaç kuruş için soğuk , sıcak , güneş , yağmur demeden gece gündüz çalışırlar da ne kadar büyük sevapları kaybettiklerine hiç aldırmazlar . Halbuki onlar kırlarda cemaatle namaz kılsalar daha fazla sevaba nail olurlar . Nitekim bir hadiste buyurulduğuna göre onlara elli namaz sevabı verilir .

Başka bir hadiste şöyle buyuruluyor . ” Koyunlarını güden biri , bir dağın eteğinde veya bir çölde ezan okuyup namaz kılmaya başladığında Allahu Teâlâ ondan son derece hoşlanır ve öğünerek meleklere , < Bakın kulum ezan okudu ve namaz kılmaya başladı . Bütün bunları benden korktuğu için yapıyor . Ben onu mağfiret ettim ve Cennet’e girmesine karar verdim > buyurur . ” ‘ Mişkat


5. Biri Hz . Abdullah İbn – i Abbas radiyallahu anhuma’ya gelerek , ” Gün boyu oruç tutan , bütün gece nafile namaz kılan , fakat Cuma ve cemaate katılmayan kişi hakkında hüküm nedir ? ” diye sorunca , “ O kişi Cehennem’liktir ” buyurdu .                              ( Tirmizi , Terģib )

İZAH : Yani o kişi müslüman olduğundan dolayı bir müddet cezasını çektikten sonra Cehennem’den çıkacaktır . Ancak ne zamana kadar Cehennem’de kalacağı belli değildir . Sofuların bazı cahilleri , zikirlere ve nafilelere çok titizlik gösterdikleri halde cemaatle namaz kılmaya pek aldırış etmezler . Bunu da bir büyüklük zannederler . Halbuki büyüklüğün en yüksek derecesi Allah’ın sevgili Peygamberine tâbi olmaktır .

Bir hadiste buyuruluyor ki : ” Üç kimseye Allahu Teâlâ lanet eder ; 1 – Namaz kılanlar kendisinden ( geçerli bir sebebe göre ) razı olmadıkları halde , onlara imamlık yapan kimse . 2 – Kocası kendisine kırgin olan kadın . 3 – Ezan sesini duyup da cemaate katılmayan kimse . ”  


6. Hz . Ka’b Ahbâr radıyallahu anh buyuruyor ki : Tevrât’i Hz . Musa’ya , , İncil’i Hz . İsa’ya , Zebur’u Hz . Dâvûd’a ve Kur’an’ı Hz . Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e indirene ( Allah’a ) yemin ederim ki , şu ayetler farz namazların ezan okunan yerde ( cemaatle ) kılınması hakkında indirilmiştir ;

o Kıyamet günü ki , Allah ( Sâk tecellisi ile ) tecelli edecek , secdeye çağrılacaklar , fakat güçleri yetmeyecek . / Gözleri ( utançlarından ) düşkün bir halde kendilerini bir zillet saracaktır . Halbuki vaktiyle ( dünyada ) başları selamette iken secdeye davet olunuyorlardı ( fakat yine de secde etmiyorlardı ) . ( Kalem – 42,43 )

Bu ayetler , ezan okunan yerde beş vakit namazı ( cemaatle ) kılmak hakkındadır .                    ( Beyhaki )

İZAH : ” Sâk ” , mahşer meydanında olan özel bir tecellidir ( Allah’ın kudret eserinin açığa çıkmasıdır ) . Bu tecelliyi görünce bütün müslümanlar secdeye kapanacaklardır . Fakat bazı insanların beli sertleşecek de secde etmeye güçleri yetmeyecektir . Onların kimler olacağı hakkında farklı tefsirler nakledilmiştir : 1. Yukarıdaki Hz . Ka’b Ahbâr radıyallahu anh’ın tefsiridir . Hz . Ibn – i Abbas ve başkalarinin görüşü de buna uygundur . Şöyle ki ; “ Beli sertleşecek olanlar dünyada cemaatle namaz kılmaları için çağrıldıkları halde cemaatle namaz kılmayanlardır . 2. Buhâri Şerifte , Hz . Ebû Said el – Hudri radıyalahu anh şöyle diyor . Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den duydum ki ; ” Bu kimseler dünyada riya ve gösteriş için namaz kılanlardır ” 3. Bunlar dünyada baştan beri namaz kılmayan kafirlerdir . 4. Bunlardan münafıklar kasdedilmiştir .

” Allah en iyi bilendir ve O’nun ilmi tam ve mükemmeldir . ”

Hz . Ka’b Ahbâr’ın yemin ederek söylediği , Hz . Ibn – i Abbas gibi yüksek seviyede bir sahâbi ve tefsir imamının desteklediği ifadelere göre , mahşer meydanında bütün müslümanlar secde ederlerken o kişinin secde etmeyip , zillet ve bedbahtlığa düşmesi ne feci bir durumdur ! Bunlara ilave olarak cemaatin terk edilmesi hakkında daha bir çok tehditler vardır . Müslüman için hiçbir tehdide gerek yoktur . Çünkü Allah ve Rasûlu’nün emirleri ve irşadları ona yeterlidir . Kimde Allah ve Rasûlu’nün emirlerinin kadir ve kıymetini bilmezse ona bin çeşit tehdit dahi boş gelir . Ceza vakti geldiğinde duyulacak pişmanlık işe yaramayacaktır .


ÜCÜNCÜ BÖLÜM


NAMAZDA HUŞU VE HUZU HAKKINDA

Namaz kılan nice insanlar vardır ki , onların bir çoğu namazlarını cemaatle de kılmaya önem verirler . Ancak onu öyle bozuk bir şekilde kılarlar ki , o namaz sevap ve mükafata sebep olacağı yerde , eksik kılmalarından dolayı yüzlerine çarpılır . Gerçi bu hiç kılmamaktan daha iyidir . Zira kılmama durumunda verilecek azab çok şiddetlidir . Bu durumda ise kişinin namazı kabule şâyân olmamış , yüzüne çarpılmış ve ondan bir sevap kazanamamıştır , ama bunda hiç kilinmaması kadar isyan ve kibir yoktur . Doğrusu insana yakışan şudur ; Madem ki ( namaz için ) bir sürü vakit harcamakta , işini bırakmakta , meşakkat çekmektedir . O halde namazını daha verimli ve değerli bir biçimde kılmaya çalışmalı ve bunda ihmalkarlık etmemelidir .

NAMAZDA HUŞU İLE İLGİLİ AYETLER

Aşağıdaki ayette , Allahu Teâlâ’nın fermani her ne kadar kurban hakkında ise de bu hüküm diğerlerini de içine alır .

” Elbette kurbanların ne etleri , ne kanları Allah’a erişmez ( Allah katında makbûl olmaz ) . Fakat Allah’a sizden ancak Takvâ ( halis ve kâmil ibadetler ) ulaşır . “   ( Hacc – 37 )

Demek ki ne kadar ihlas olursa ameller o kadar makbul olur .

Hz . Muaz radıyallahu anh buyuruyor ki : Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem beni Yemen’e gönderdiği zaman , kendisinden bana son bir vasiyette bulunmasini rica ettim . Buyurdular ki : ” Dinin her işinde ihlasa önem ver . Çünkü ihlasla yapılan az bir amel yeterlidir . ” Hz . Sevban radıyallahu anh diyor ki : Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi veseliem’in şöyle dediğini işittim ; ” Ihlaslı kişilere müjdeler olsun , onlar hidayet kandilleridir . Onlar sayesinde en şiddetli fitneler yok olur . ” Bir Hadis – i Şerifte Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : ” Allahu Teâlâ zayıf kimselerin hürmetine , bir de onların duaları , namazları ve ihlasları hürmetine bu Ümmete yardım eder . ” 1 ‘ Terģib

Namaz hakkında Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor :

 ” Vay haline o namaz kılanların ki ,  onlar kıldıkları namazdan habersiz dirler . / Onlar , gösteriş yaparlar . ” ( El – Maun – 4,5,6 )

Bu ayetteki “ Sâhûn ( habersizdirler ) ” kelimesinin çeşitli tefsirleri yapılmıştır :

1. Kişinin namaz vakitlerinden haberi olmayıp kazaya bırakması                                                    

2. Namaza kendini vermeyip şununla bununla meşgul olması                                                               

3. Kaç rekat kıldığından bile haberi olmamasıdır .

Başka bir ayette Allahu Teâlâ münafıklar hakkında şöyle buyuruyor :

” Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar , insanlara ( namaz kılıyoruz diye ) gösteriş yaparlar , Allah’ı pek az hatıra getirir , anarlar . “ ( Nisa – 142 )

Allahu Teâlâ bir ayette birkaç Peygamberi zikrettikten sonra şöyle buyuruyor :

” Sonra , bu peygamberlerle , salih kimselerin arkalarından ( kötü ) bir nesil geldi ki , namazı terk ettiler , şehvetlerine uydular . Bunlar da ( Cehennem’deki ) Gayya vadisini boylayacaklardır . ” ( Meryem – 59 )

Gayy kelimesi sözlükte sapıklık demektir . Bundan maksat ahiretin felaketi ve berbat oluşudur . Bir çok müfessirlere göre Ğayy Cehennem’in bir tabakasıdır ki , orada kan ve irin toplanır . İşte oraya namazını zayi edenler atılacaklardır .

Bir ayette şöyle buyuruluyor :

” Harcadıklarının , onlardan kabul edilişine engel ancak şudur : Allah’a ve Peygamber’e küfretmeleridir . Namaza ancak tembel tembel geliyorlar , verdiklerini de ancak istemeyerek veriyorlar . “ ( Tevbe – 54 )

Buna karşılık namazı güzel bir şekilde kılanlar hakkında şöyle buyurulmaktadır :

” Muhakkak mü’minler kurtuluşa ermişlerdir . 0 mü’minler ki , namazlarında huşü içindedirler . / Onlar ki , boş sözden ve faydasız işten yüz çevirirler . I Onlar ki , zekatlarını verirler ‘(Bu ayette zekâtın meşhur olan manasımi kasdedilmiştir , yoksa bedenin zekatı olan , kendini ıslah ve nefsi kötülüklerden temizlemek mi ? diye alimler farklı görüşler belirtmişlerdir .) ( veya kendi ahlaklarını düzeltirler ) . Onlar ki , irzlarını korurlar . / Ancak zevcelerine ve sahip oldukları cariyelerine karşı münasebetleri müstesnadır . Çünkü onlar ( bu helal olanlardan ) kinanmazlar . / Kim de bu helalden başkasını ararsa , işte onlar haddi aşan kimselerdir . / Onlar emanetlerine ve verdikleri söze riayet ederler . / Onlar ki , namazı gereği üzere devamlı kılarlar . / İşte onlar ( bu vasıfları toplayanlar ) varis olanlardır . / ki , onlar Firdevs Cennet’ine varis olacaklardır . Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır . ” ( Mu’minun – 1,11 )

Bir hadiste buyuruluyor ki : ” Firdevs , Cennet’in en yüksek ve en üstün makamıdır . Cennet irmakları oradan akar . Allah’ın arşı onun üzerinde olacaktır . Cennet için dua ettiğinizde Firdevs Cennet’ini isteyiniz . “

 Allahu Teâlâ başka bir ayette namaz hakkında şöyle buyuruyor :

“ Gerçi bu ( namaz nefsinize ) ağır gelir , fakat Allah’a saygı gösterip korkanlara değil . / Onlar , o kimseler ki , Rablerine kavuşacaklarını ve sonunda O’na döneceklerini yakînen bilirler . “ ( Bakara – 45,46 )

Böyle kişileri Allahu Teâlâ bir ayette şöyle methediyor :

” O camilerdeki , onların yüce tanınmasını ve içlerinde kendi isminin anılmasını Allah emretmiştir . Buralarda sabah ve akşam ( beş vakit ) Allah’ı tesbih eder , namaz kılarlar . / Nice adamlar vardır ki , ne bir ticaret ne de bir alış veriş Allah’ı anmaktan ( O’na ibadet etmekten ve emirlerine bağlanmaktan ) namazı gereği üzere kılmaktan ve zekat vermekten kendilerini alıkoymaz . Onlar bir günden ( kıyametten ) korkarlar ki , o günde kalpler ve gözler korkudan halden hale döner kıvranır . / Çünkü Allah kendilerine yaptıkları işlerin en güzeli ile mükafat verecek ve fazlından da onlara daha fazlasını verecektir . Allah dilediği kimseye hesapsız rizik verir . “ ( Nûr – 36,37,38 )  

BEYİT :

Sen öyle veren bir Zatsın ki , vermek için                                                                                          

Kapıları açıktır her an rahmetinin

Hz . Abdullah Ibn – i Abbas radıyallahu anhuma buyuruyor ki : ” Namazı dosdoğru kılmaktan maksat onun rüku ve secdesini güzelce yerine getirmek , vücudun tamamı ile ona yönelmek ve huşu ile kılmaktır . ” Hz . Katâde radıyallahu anh’dan da aynı şeyler nakledilmiştir . ” Namazı dosdoğru kılmak , vakitlerine dikkat etmek , abdest , rüku ve secdeyi güzel bir şekilde yerine getirmektir . ” Kur’an – ı Kerim’de geçen ayetlerdeki Namazı gereği üzere kılmak veya Namazı dosdoğru kılarlar ifadelerinden de bu kastedilmiştir . ”

Bu kişiler başka bir ayette şöyle övülmüşlerdir :

” Rahman’ın o kulları ki , onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler . Cahiller kendilerine ( hoşlanmadıkları bir ) laf attıkları zaman < Selam > derler ( şerleri def edici , doğru söz söylerler veya uzaktan selam verip giderler ) . / Onlar ki Rablerine secdeler ve kıyamlar yaparak ( namaz kılarak ) geceyi geçirirler . “ ( Furkan – 63,64 )

Ilerdeki ayetlerde onların birkaç vasıfları daha zikredilerek şöyle buyurulmuştur .

” İşte bütün bu kimseler Allah yolunda sabırlarına mukabil ( Cennet’in ) yüksek mevkileriyle mükafatlanacaklar ve orada ( melekler tarafından ) dua ve selamla karşılanacaklardır . / Orada ebedi kalacaklar , o ne güzel bir karargah , ne güzel bir makamdır . “ ( Furkan – 75,76 )

Başka bir ayette şöyle buyurulmuştur .

“Meleklerde her kapıdan yanlarına vararak şöyle diyecekler , < Sabrettiğiniz ( dine sarılıp sebat ettiğiniz ) için size selam olsun.Ahiret saadeti ne güzeldir.” ( Ra’d-23,24)

Ayni kişiler başka bir ayette şöyle övülmüşlerdir :

” ( Onlar , o kimseler ki geceleri namaz kılmak için ) yataklarından kalkarlar , Rablerine , azabından korkarak ve rahmetini umarak dua ederler . Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da ( hayırlı yollara ) harcarlar . Artık ( dünyada ) işledikleri salih amellere mükafat olarak kendileri için göz aydınlığından , ne hazırlanip saklandığını kimse bilemez . “ ( Secde – 16,17 )

Yine o kişilerin güzellikleri hakkında şöyle buyurulmuştur .

 ” Gerçekten takva sahipleri , Cennet’lerde pınar başlarındadır . / Rablerinin kendilerine verdiğinden razı oldukları halde … Doğrusu onlar , bundan önce              ( dünyada ) güzel amel işleyenlerdi . / Onlar geceden pek az ( bir zaman ) uyuyorlardı. / Sabahın erken vakitlerinde de hep istiğfar ederlerdi. “( Zariyat – 15,18 )  

Bir ayette Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor :

” isyan eden mi hayırlıdır ) yoksa ahiretin azabından korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak o gece saatlerinde kalkıp secde ve kıyam halinde ibadet edenmi ? ( Ey Rasûlum , onlara ) de ki : < Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ? > Ancak gerçek akıl sahipleri anlar ( öğüt alır ) . “ ( Zümer – 9 )

Şu açıktır ki , bilen kimse ( alim ) zaten kendi Rabbine ibadet edecektir . Kim de böyle kerim olan Mevla’sına ibadet etmiyorsa o cahildir , doğrusu pek cahildir .

Bir ayette şöyle buyurulmuştur :

” Gerçekten insan haris ve cimri yaratılmıştır . / Kendine zarar dokundu mu feryadı basar . / Ona hayır ( mal ) isabet edince onu herkesten men eder . I Namaz kılanlar müstesnadır. ( Namaz kılan ) o kimseler ki , onlar namazlarında devamlıdırlar                  ( sükûn ve vakar içinde namazlarını kılarlar ) . “ ( Meâric – 19,23 )

İlerideki ( ayetlerde ) onların birkaç sıfatları zikredilerek şöyle buyurulmuştur .

” Onlar ki namazlarını gözetirler ( şartlarına riayet ederek , gereği üzere devamlı kılarlar . ) / İşte bunlar Cennet’lerde ikram olunanlardır . ” ( Meâric – 34,35 )

Bunlardan başka pek çok ayetlerde namazın hükmü , namaz kılanlarin faziletleri , onlara yapılacak izzet ve ikram anlatılmıştır . Namaz gerçekten büyük bir servet olduğundan iki cihan serveri , Peygamberlerin iftihar kaynağı ( Hz . Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem ) ” Namaz gözümün nurudur ” buyurmuştur . Bundan dolayı Hz . İbrahim Halilullah aleyhisselam şu duayı yapmıştır :

 “ Rabbim beni , gereği üzere namaza devam eden kıl ; zürriyetimden de böyle kimseler yarat . Ey Rabbimiz , duami kabul et . “ ( Ibrahim – 40 )  

Allah’ın sevgili bir Peygamberi bile Allah’ın dostu olma şerefine nail olmasına rağmen , Allahu Teâlâ’dan özellikle namaza bağlılık ve ona önem vererek kılmayı istemiştir . Bizzat Allahu Teâlâ kendi sevgilisi ve Peygamberlerin efendisi Hz . Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem’e şöyle emretmiştir :

 ” ( Ey Rasûlum ) , ailene namazı emret . Kendin de ona devam eyle . Biz sen den rizik ( için çalışmanı ) istemiyoruz . Seni Biz rızıklandıracağız . ( Güzel ) akibet takva sahiplerinindir . “ ( Tâhâ – 132 )

Hadis – i Şerifte anlatıldığına göre , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem bir darlık vs. ile karşılaştığı zaman ev halkına namazı emreder ve yukarıdaki ayeti kerimeyi okurdu . Rivayetlere göre Peygamberlerin âdeti de böyleydi . Onlar zor bir durumla karşılaştıkları zaman namaza yönelirlerdi . Fakat bizler , uzun boylu Islam ve Müslümanlık davası gütmemize rağmen , bu önemli şeyden o kadar habersiz ve isteksiziz ki , ( bir türlü ) ona yönelemiyoruz . Hatta biri çıkıp namaza çağırmaya ve anlatmaya başlasa ona laf atip karşı çıkıyoruz . Fakat , bunun kime zararı var ? Kendimiz kaybediyoruz . Namaz kılanların bir çoğu öyle namaz kılıyor ki , namazla alay ediyorlar desek yeri var ? Huşu ve huzu bir tarafa namazın bir çok rükunlarını bile tam olarak eda etmiyorlar . Halbuki Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem bir örnek olarak önümüzdedir . O her iyi işi bizzat yaparak göstermiştir . Sahâbe – i Kiram radıyallahu anhum’un örnek hayatı da ortadadır . Onlara uymamız ve ittiba etmemiz gerekir . Örnek olarak Sahâbe – i Kiram’ın birkaç kıssasını Sahâbelerin Hayatı adlı kitapta yazmıştım . Burada onların tekrarına gerek yoktur . Elbette bu bölümde Allah dostlarının birkaç kıssasını naklettikten sonra Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in bazı hadislerini nakledeceğim .


ALLAH DOSTLARININ HAYATLARINDAN ÖRNEKLER

Şeyh Abdulvahid rahmetullahi aleyh tasavvuf ehlinden meşhur bir zattır . Buyurdu ki : ” Bir gün beni öyle bir uyku bastırdı ki , gece zikirlerimi yapamadım . Rüyamda yeşil ipekten elbiseler giyinmiş , ayağındaki ayakkabıları bile Allah’ı tesbih eden son derece güzel bir kız gördüm . Diyordu ki ; < Ben seni talep ediyorum , sen de beni talep etmek için çalış . > Bundan sonra duygularımı coşturan birkaç şiir okudu ” Uyandıktan sonra bu zat artık ” Geceleri uyumayacağım ” diye yemin etti . Derler ki , o zat kirk sene yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kılmıştır . “

 Şeyh Mazhâr Sa’di rahmetullahi aleyn bir Allah dostudur . Allah aşkı ve şevki ile altmış sene ağlayıp durmuştur . Bir gece rüyasında içi halis misk dolu olan bir nehir gördü . Nehrin kenarında dalları altından olan , inciden ağaçlar sallaniyordu . Orada birkaç genç kız yüksek sesle Allah’ı tesbih ediyorlardı . Onlara “ Siz kimsiniz ? ” diye sorunca , onlar şu manaya gelen iki şiir söylediler : ” Insanların Ma’būdu ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in Rabbi olan Allah , bizi geceleyin Rableri önünde ayakta durarak Allah’ına yalvaranlar için yaratmıştır . ”

Ebû Bekr Zarir rahmetullahi aleyh buyurdu ki : Benim yanımda genç bir köle bulunuyordu . Gündüzleri oruç tutar , geceleri de teheccüd namazı kılardı . Bir gün yanıma geldi ve şöyle dedi : “ Ben bu gece ansızın uyuya kalmışım . Rüyamda gördüm ki , mihrabın duvarı yarıldı , oradan çok güzel bir kaç tane genç kız belirdi . İçlerinden bir tanesi çok çirkindi . Onlara < Siz kimsiniz , bu çirkin kız kimdir ? > diye sordum . Dediler ki , < Biz senin daha önce ( ibadetle ) geçirmiş olduğun geceleriz . Bu çirkin kız da senin ( uyuyarak geçirdiğin ) bu gecendir . ”

Bir Allah dostu diyor ki : Bir gece öyle derin bir uykuya daldım ki , gözümü açamadım . O gece rüyamda , ömrümde hiç görmediğim son derece güzel bir kız gördüm . Ondan öyle etkileyici güzel bir koku geliyordu ki , ben şimdiye kadar öyle bir koku koklamadım . Bana , üzerinde üç satır şiir yazılı olan bir kağıt parçası verdi . Manaları şöyleydi : ” Sen uykunun lezzetine dalarak devamlı kalacağın ve ölümün gelmeyeceği Cennet’in üstün tabakalarından gafil mi oldun ? Teheccüd namazında Kur’an okumak uyumaktan çok hayırlıdır ” O zat diyor ki : Ondan sonra ne zaman uykum gelse bu şiirler hatırıma geliyor da uykum tamamen kaçıyor .

Hz . Atà rahmetullahi aleyh buyuruyor ki : Ben bir çarşıya gittim . Orada bir cariye satılıyordu . Onun deli olduğu söyleniyordu . Yedi dinara onu satın alıp evime getirdim . Gecenin bir kısmi geçince baktım ki kalktı , abdest alarak namaza başladı . Öyle bir namaz kılıyordu ki , ağlaya ağlaya nefesi tıkanıyordu . Namazdan sonra duaya başladı . Şöyle diyordu : ” Ey benim Ma’bûdum olan Allah’ım , Senin bana olan sevgine yemin olsun ki bana merhamet eyle . ” Ben , ” Öyle deme , benim Sana olan sevgime yemin ederim de ” dedim . Bunu duyunca kızdı ve şöyle demeye başladı : ” Ozata yemin olsun ki , beni sevmeseydi , seni öyle tatlı tatlı uyutmaz , beni de böyle ayağa kaldırmazdı . ” Bundan sonra yüzüstü düştü ve şu manaya gelen birkaç şiir okudu :

 ” Sıkıntılar birikiyor , gönül yanmakta ,                                                                                               

Sabir ayrılıyor , gözyaşları akmakta .                                                                                                         

Nasıl rahat etsin ki , hiç huzuru olmayan ,                                                                                                

Aşk , arzu ve kederin hücumuna uğrayan .                                                                                                        

Ya Rab , eğer varsa bir şey , beni ferahlatan ,                                                                                        

Lütfeyle , bende bir iz bulundukça hayattan .

Ondan sonra yüksek sesle şu duayı yaptı : ” Allah’ım benim Seninle olan muamelem şimdiye kadar gizliydi . Artık yaratıkların haberi oldu . Şimdi beni al götür . ” Böyle dedikten sonra kuvvetli bir çığlık attı ve öldü .

Buna benzer bir hadise Hz . Sirri Sakati rahmetullahi aleyh’in başından da geçmişti . Diyor ki : Ben kendi hizmetim için bir cariye satın aldım . Bir müddet bana hizmet etti . Kendi halini benden gizledi . Namaz kılması için muayyen bir yeri vardı . Hizmeti biter bitmez gidip orada namaz kılmaya başlardı . Bir gece , bazen namaz kilip, bazen münacaat ( dua ) ile meşgul olduğunu gördüm . Diyordu ki : ” ( Allah’ım ) Senin bana olan muhabbetin hürmetine falan falan işi yap ” . Ben ona seslenerek dedim ki : ” Ey kadin ! < Allah’ım benim Sana olan muhabbetim hürmetine > de ” . O , ” Mevlâm beni sevmeseydi seni namazdan geriye bırakıp , beni ( namaz için ) ayağa kaldırmazdı ” dedi . Hz . Sırri rahmetullahi aleyh diyor ki : Sabah olunca onu çağırarak , ” Senin bana hizmet etmen yakışmaz . Sen ancak Allah’a ibadet etmeye layıksın ” dedim ve kendisine birkaç eşya vererek azad ettim .   

Hz . Sirri Sakati rahmetullahi aleyh bir kadının halini anlatıyor : O teheccüd namazına kalktığı zaman derdi ki : ” Ey Allah , iblis ( şeytan ) da Senin bir kulundur . Onun perçemi de Senin elindedir . O beni görüyor , ben onu görmüyorum . Sen ise onu görüyorsun , onun bütün işlerine kadirsin . Senin hiçbir işine onun gücü yetmez . Allah’ım , o benim kötülüğümü istediğinde onu defet . O bana hile yaparsa , onun hilesinin intikamını al . Ben onun şerrinden Sana sığınıyorum ve Senin yardımınla onu kovuyorum ” . Böyle söyledikten sonra ağlar dururdu . Nitekim ağlaya ağlaya bir gözü görmez oldu . Halk ona , ” Allah’dan kork , ikinci gözün de gitmesin ” dedilerse de kadın ” Eğer o göz Cennet’likse Allahu Teâlâ daha iyisini verecek , eğer Cehennem’lik ise onun gitmesi daha iyidir ” dedi .

Şeyh Ebû Abdullah Celâ rahmetullahi aleyh buyuruyor ki : Bir gün annem babama balık ismarladı . Babam çarşıya gitti . Ben de yanındaydım . Balığı satın aldıktan sonra onu eve götürmek için bir hamal arıyordu . Yanımızda duran genç çocuk ” Amcacığım , bunu taşımak için hamala ihtiyacınız var mı ? ” diye sorunca , babam ” Evet ” dedi . Çocuk balığı başının üzerine koyarak bizimle yürüdü . Yolda giderken ezan sesini işitti . “ Allah’ın nidacısı çağırmıştır , daha abdest alacağım , bu balığı ancak namazdan sonra götürebilirim . Isterseniz namazı kılıncaya kadar beni bekleyin . Yoksa balığınızı alıp gidebilirsiniz ” dedi ve balığı bırakıp gitti . Babam , ” Hamallık yapan bu çocuk böyle yaparsa , biz daha çok Allah’a güvenmeliyiz ” dedi . Bu düşünceyle o da balığı bırakıp mescide gitti . Namazdan sonra geldiğimizde balık birakıldığı gibi duruyordu . Çocuk balığı yüklenerek evimize ulaştırdı . Eve gidince babam , anneme bu hayret verici hadiseyi anlattı . Annem , ” Onu durdurun da balık yedikten sonra gitsin ” dedi . Bu ona söylenince , ” Ben oruçluyum ” diye karşılık verdi . Babam akşamleyin gelip iftarı bizde yapması için israr edince , “ Ben bir defa gittim mi bir daha gelmem . Ancak yakın bir camide kalarak yemeğinizi yiyip gidebilirim ” diyerek yakın bir camiye gitti . Akşamleyin namazdan sonra geldi , yemek yedi . Yemekten sonra da istirahat yeri gösterildi . Bizim yakınımızda ayakları felçli bir kadın yaşıyordu , onun sapasağlam olarak geldiğini gördük ve ” Sen nasıl iyileştin ? ” diye sorduk . O , ” Sizin misafirinizin yüzü suyu hürmetine Allah’a dua ettim ve < Allah’ım onun hürmetine beni iyi et > dedim,hemen iyi oldum” dedi.Sonra o (çocuğun ) istirahat ettiği yere gittik . Baktik ki , bütün kapılar kapalı ve hamalın nereye gittiği belli değil .

Bir büyük zatın şöyle kıssası yazılmıştır . Onun ayağında bir çiban çıkmıştı . Doktorlar , ” Ayağı kesilmezse ölüm endişesi var ” dediler . Annesi , ” Şimdi durun namaza başladığı zaman kesersiniz ” dedi . Nitekim öyle yapıldı . Haberi dahi olmadı .

Ebû Âmir rahmetullahi aleyh diyor ki : Çok ucuza satılmakta olan bir cariye gördüm . Son derece ince yapılı ve karnı çekikti . Saçları karma karışıktı . Acıyarak onu satın aldım . Ona , ” Bizimle birlikte pazara gel , mübarek Ramazan için gerekli şeyleri satın alalım ” dedim . O , ” Allah’a şükürler olsun ki , benim için bütün ayları eşit kıldı ” dedi . Gündüzleri devamlı oruç tutar , geceleri namaz kılardı . Bayram yaklaşınca ona , “ Yarın sabah çarşıya gideceğiz . Sen de bizimle gelirsin , bayram için gerekli birkaç şey satın alırız ” dedim . O , ” Efendim , siz dünya ile çok meşgul sünüz ” dedi . Sonra içeri gitti ve namaz kılmaya başladı . Tam bir sükunetle ayetleri birer birer lezzet ala ala okuyordu . Nihayet şu ayete ulaştı :

” O zalime ) irin suyundan içirilecektir . “ ( Ibrahim – 16 )

Bu ayeti tekrar tekrar okuyordu . Nihayet bir çığlık atarak öldü ve dünyadan göçüp gitti .

Bir seyyidin ( yani Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in torunu olan Hz . Hüseyin’in neslinden gelen bir zatın ) on iki gün boyunca bütün namazları tek bir abdestle kıldığı , on beş sene aralıksız yatmaya sıra gelmediği , günlerce hiçbir şey tatmadan geçirdiği yazılmıştır . Mücahede ehli olan insanların hayatlarında bu çeşit hadiseler sık sık görülmektedir . Bu zatlardaki , şiddetli arzu ( günümüzde ) çok zor bulunur . Çünkü Allah celle celaluhu onları bu iş için yaratmıştı . Ancak hem dünya , hem dinle uğraşan diğer büyük zatlar gibi ibadete düşkün olmak bile bizim gibiler için zordur .

Hz . Ömer bin Abdulaziz rahmetullahi aleyh’i herkes tanır . Hülefa – i Raşidin radıyallahu anhum’dan sonra ( üstünlük bakımından ) sıra onundur . Hanımı diyor ki : ” Ömer bin Abdulaziz’den daha fazla abdest ve namazla meşgul olanlar vardır , Fakat ondan daha çok Allah’tan korkan birini ben görmedim . Yatsı namazından sonra seccade üzerine oturur , dua için ellerini kaldırır ve ağlardı . Nihayet bu hal deyken uyku bastırır , uykuya dalardı . Sonra uyanır aynı şekilde dua eder ve ağlamaya devam ederdi . ” Deniliyor ki , Halife olduktan sonra cünüplükten dolayı gusle ihtiyaç duymadı . Zamanın padişahı olan Abdulmelik’in kızı onun hanımıy dı . Babası kızına pek çok mücevherat ve süs eşyası vermişti . Bunlar arasında eşi ve benzeri olmayan bir elmas taşı vardı . O , hanımına “ lki şeyden birini tercih et , ya mücevherleri Allah rizası için ver , onları Beytül Mal’a koyayım , yahut benden ayrıl . Çünkü ben o malın benimle birlikte bir evde durmasına tahammül edemem ” dedi . Hanımı , ” Bu mal nedir ki ? Onlardan kat kat fazlası olsa da senden ayrılmam ” diyerek hepsini Beytül Mal’a verdi . Onun vefatından sonra Abdulmelik oğlu Yezid padişah olunca kızkardeşine , ” Eğer mücevherlerini istersen geri verelim ” dedi . Kızkardeşi , “ Ben Ömer bin Abdulaziz hayatta iken bile bunlardan hoşlanmazdım , o öldükten sonra mi hoşlanacağım ” dedi .  

Ömer bin Abdulaziz rahmetullahi aleyh ölümüne sebep olan hastalığı esnasın da etrafındakilere , ” Benim hastalığım hakkında ne düşünülüyor ” dedi . Biri , ” Halk sihir olduğunu söylüyor ” deyince , ” Hayır bu değildir ” buyurdu . Sonra kölelerinden birini çağırdı ve ” Beni zehirlemeye seni hangi şey yöneltti ? ” diye sordu . Kölesi , ” Bana yüz dinar verildi ve azad edileceğim vaad edildi ” dedi . Ömer bin Abdülaziz , ” O dinarları getir ” dedi , o da getirdi . Ömer bin Abdülaziz onları Beytül Mal’a verdi ve köleye “ Sen de kimsenin görmeyeceği bir yere git ” dedi . Onun vefatı esnasında Mesleme rahmetullahi aleyh huzuruna geldi ve ” Siz kendi evlatlarınıza hiç kimsenin kendi evlatlarına yapmadığı muameleyi yaptınız . On üç oğlunuz var , onlara ne para ne pul bıraktınız ” dedi . O , “ Beni biraz oturtunuz ” buyurdu . Oturduktan sonra şöyle dedi : ” Ben onlara hiçbir zaman haksızlık yapmadım . Başkalarının hakkını da onlara vermiş değilim . Eğer onlar salih kimseler ise Allahu Teala onlara bizzat kefildir . Kur’an – ı Kerim’de şöyle buyuruluyor :

< 0 ( Allah ) , salihlere yardım eder . > ( A’raf – 196 )

Eğer onlar günahkar iseler , ben de onlar hakkında hiç endişe etmem . ”

Meşhur fikih imamı olan Hz . Imam Ahmed bin Hanbel rahmetullahi aleyh gündüz leri fikhi meselelerle meşgul olmasına rağmen günde , üç yüz rekat nafile namaz kılardı . Hz . Said bin Cübeyr rahmetullahi aleyn bir rekatte Kur’an – ı Kerim’in tamamını okurdu . Muhammed bin Münkedir rahmetullahi aleyh hazretleri hadis hafızlarındandır . Bir gece teheccüd namazında o kadar ağladı ki , haddi hesabı yoktu . Biri ona sebebini sorunca buyurdu ki : ” Kur’an’ı okurken şu ayetler geçti de ondan ağladım ”

 ” Artık hesap etmedikleri bir azab Allah tarafından onlar için meydana çıkmıştır .     / O kafirlerin dünyada işledikleri amellerin fenalıkları , karşılarına çıkmış ve alay edip durdukları şeylerin cezaları kendilerini sarmıştır . “ ( Zümer – 47,48 )

Yukarıdaki ilk ayetin baş tarafında , ” Eğer bütün yeryüzündekiler bir misli daha o kafirlerin olsa , kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka feda ederlerdi ” buyurulmuştur . Bundan sonra , zannetmedikleri bir azabın Allah tarafından kendilerine verileceği ve ( o vakit ) işledikleri amellerin fenalıklarının karşılarına çıkacağı anlatılmıştır . Muhammed bin Münkedir rahmetullahi aleyh vefatı anında dehşete kapılıyor ve ” Işte bu ayetten korkuyorum ” diyordu .   

Hz . Sabit Benâni rahmetullahi aleyh hadis hafızlarındandır . Allah’ın huzurunda o kadar ağlardı ki , haddi hesabı yoktu . Biri ona , ” Gözleriniz zayi olacak ” deyince o , ” Bu gözlerle ağlamazsam neye yararlar ” buyurdu . Şöyle dua ederdi : ” Allah’ım , eğer kabirde bir kimseye namaz kılmak için izin verilecekse , bana da izin verilsin ” . Ebû Sinan rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Allah’a yemin olsun ki , ben Hz . Sâbit’in ( cenazesinde ) onu defnedenlerden biriydim . Kabre koyarken , kabir tahtalarından biri düştü . Onun kabirde namaz kıldığını gördüm . Arkadaşıma , < Bak ne oluyor ? > deyince , susmamı söyledi . Defin işi bittikten sonra evine giderek kızına Hz . Sâbit’in ( hayatında ) ne amel yaptığını sorduk . < Niçin soruyor sunuz ? > dedi . Hadiseyi anlatınca dedi ki , < 0 elli senedir geceleri uyumayıp ibadetle geçirirdi . Sabahlara kadar şöyle dua ederdi : Allah’ım , eğer kabirde bir kimseye namaz kılma nimeti verirsen , bana da nasip et . > ”

Hz . Imam Ebû Yusuf rahmetullahi aleyh’in ilimle meşguliyeti herkesçe bilinir . Bununla birlikte kadılar kadısı olduğundan mahkeme işleriyle uğraşırdı . Fakat buna rağmen hergün iki yüz rekat nafile namaz kılardı . Muhammed bin Nasr hazretleri meşhur bir muhaddistir . Kendini namaza öyle verirdi ki onun benzerini göstermek zordur . Bir keresinde namazda iken bir yaban arısı alnını öyle bir soktu ki , kan aktı . Fakat ne hareket etti ne de huşu ve sükunetinde bir değişiklik oldu . Denilir ki , namazda direk gibi hareketsiz dururdu . Hz . Bâki bin Muhalled rahmetullahi aleyh her gün teheccüd namazı ile vitir namazının ( toplam ) on üç rekatında Kur’an – ı Kerim’i baştanbaşa okurdu .

Hz . Hannâd rahmetullahi aleyn bir muhaddistir . Talebesi diyor ki : O çok ağlar di . Bir sabah bize ders verdi . Dersten sonra yeniden abdest aldı ve öğleye kadar nafile ( namaz ) kıldı . Oğlenleyin eve gitti , az sonra gelip öğle namazını kıldırdı . Ikindiye kadar nafile namazla meşgul oldu . Sonra ikindi namazını kıldırdı . Ikindiden sonra akşama kadar Kur’an – ı Kerim okudu . Akşam namazından sonra ben eve döndüm . Onun bir komşusuna hayretle “ Bu zat ne kadar çok ibadet eden biridir ” deyince , o komşu ” Yetmiş seneden beri böyle amel eder , sen birde onun gece ibadetlerini görsen , bir o kadar daha hayret edersin ” dedi . Mesruk rahmetullahi aleyh bir hadis alimidir . Hanımı diyor ki : ” Namazlarını o kadar uzun kılardı ki , bu yüzden onun baldirları daima şişerdi . Ben de onun arka tarafında oturup haline acıyarak ağlar dururdum ”

Said bin el – Müseyyeb rahmetullahi aleyh hakkında elli sene yatsı abdesti ile sabah namazını kıldığı yazılmıştır . Ebû – l – Mu’temir rahmetullahi aleyh hakkında kırk sene böyle yaptığı yazılmıştır . Imam – ı Gazâli rahmetullahi aleyh , Ebû Tâlib Mekki rahmetullahi aleyh’den şöyle naklediyor : Kirk tabiinin yatsı abdesti ile sabah namazını kıldıkları tevatür yolu ile sabittir . Onlardan bazıları buna kırk sene devam ettiler . Hz . Imam – ı Azam ( Ebû Hanife ) rahmetullahi aleyh hakkında otuz , kırk veya elli sene yatsı abdesti ile sabah namazı kıldığı pek çok rivayetlerde nakledilmiştir . ( Sayılar daki ) bu farklılık , ravilerin farklı oluşundandır . Şöyle ki , kim hangi sene bunu öğrenmişse o kadarını nakletmiştir . Öğlenleyin az bir zaman uyumak Imam Azam’ın âdetiydi . ” Hadiste öğlenleyin uyumak emredilmiştir ” derdi .

Hz . Imam – ı Şafii rahmetullahi aleyh Ramazan – ı Şerif’de altmış hatim yapardı . Bir zat , ” Ben günlerce Imam – ı Şafii Hazretlerinin yanında bulundum , ancak geceleri biraz uyurdu ” demiştir . Hz . Imam Ahmed bin Hanbel rahmetullahi aleyh her gün üç yüz rekat namaz kılardı . Zamanın padişahı onu kırbaçlattırdığından aşırı zayıflamıştı.Bu yüzden ( namazlar ) yüz elli ( rekata ) düşmüştü . ( O vakit ) takriben seksen yaşındaydı . Ebû Hattab Sülemi rahmetullahi aleyh kırk sene gece boyunca sürekli ağlar , gündüzleri daima oruç tutardı .

Bunlardan başka , kendilerine tevfik verilen zatların binlerce , yüzbinlerce kıssaları tarih kitaplarında anlatılmıştır . Onları bir araya toplamak zordur . Nümûne ve örnek olarak bu kadar kıssa yeterlidir . Allahu Teâlâ bana da okuyanlara da azda olsa bu zatlara ittiba etmeyi , lütuf ve keremiyle nasip eylesin . Amin


NAMAZDA HUŞU VE HUZU HAKKINDA NAMAZDA HUŞU İLE İLGİLİ HADİSLER


  1. Ammar bin Yasir radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesel lem’den işittim , buyurdu ki : ” Bir kimse namazı bitirince , ona namazın sevabının ancak onda bir hissesi yazılır . Bunun gibi onda bir , dokuzda bir , sekizde bir , yedide bir , altıda bir , beşte bir , dörtte bir , üçte bir veya yarım hisse yazılır . “ ( Ebd David , Tergib )

İZAH : Yani namazda ne derece huşu ve ihlas olursa , ecir ve sevap da ona göre verilir . Hatta bazılarına huşu ve huzu’una göre onda bir ecir , bazılarına da yarım ecir verilir . Bunun gibi onda birden az ve yarımdan fazla da ecir verilir . Hatta bazılarına ecirleri tam olarak verilirken bazılarına da ( kıldıkları namazın ) bir değeri olmadığı için hiç ecir verilmez . Bir hadisi şerifte buyuruluyor ki : ” Farz namazlar için Allah celle celaluhu indinde hususi bir ölçü vardır . Ne kadar eksiklik olursa o kadar hesap edilir . ” Hadislerde bildiriliyor ki , ” Insanlardan ilk olarak huşu kaldırılacak , hatta bütün bir cemaat içinde huşu ile namaz kılan bir kimse dahi bulunmayacaktır . “


 2. Hz . Enes radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi veseliem buyuruyor ki : ” Kim namazları vaktinde kılar , abdestini güzelce alır , huşu ve huzû’unu , kiyamini , rüku’unu ve secdesini tam bir şekilde (vakâr ve sükunetle ) eda ederse , o namaz bembeyaz , pırıl pırıl bir şekilde gider ve kendisini kılana şöyle dua eder ; < Beni muhafaza ettiğin gibi Allahu Teâlâ da seni muhafaza etsin > . Kim vaktini geçirerek namaz kılarsa , abdesti güzel bir şekilde almaz , huşu , rüku ve secdesini tam bir şekilde yapmazsa , işte o namaz çirkin ve simsiyah bir şekilde beddua ederek gider ve < Beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin > der . Nihayet Allah’ın dilediği yere kadar ulaşınca eski bir paçavra gibi dürülür , sonra o kişinin yüzüne çarpılır . “ ( Taberani , Terğib )

İZAH : Namazlarını iyi bir şekilde kılan , böylece Allah’ın emrettiği en önemli ibadet olan namazın kendileri için dua ettiği kimseler ne kadar bahtiyardırlar . Ancak ( bugün ) namaz genellikle şöyle kılınmaktadır . Rükudan kalkmadan secde ye gidilmekte , baş secdeden kaldırılmadan karganin gagasını vurması gibi tekrar yere vurulmaktadır . İşte böyle kılınan namazın neticesi yukarıdaki hadiste bildirilmiştir . Artık namaz , helak olması için kişiye beddua ederse , kişinin helak olduğun dan dolayı dert yanmaya ne hakkı vardır ? İşte bu yüzden günümüzde müslümanlar çöküntüye uğramakta ve her yerden ” mahvolduk , ezildik ” sesleri yankılanmaktadır . Başka bir Hadis – i Şerifte de aynı mevzu geçmektedir . O hadiste buna ilave ten ” Huşu ve huzu ile kılınan namaz için gök kapıları açılır . O namaz son derece parlak olur , kendisini kılan için Allah’ın huzurunda şefaatçi olur ” buyurulmuştur . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” Bel tamamen düz bir hale gelecek şekilde eğilmeyip , rüku’u güzel yapılmayan bir namaz , hamile olan ve doğumu yaklaştığı sırada çocuğunu düşüren bir kadına benzer . ”

Bir hadiste bildiriliyor ki : “ Nice oruç tutanlar vardır ki , onlara çektikleri açlık ve susuzluktan başka bir şey yoktur . Nice gece ibadet edenler vardır ki , onlar için uykusuzluktan başka hiçbir şey yoktur . ” Hz . Aişe radıyallahu anha buyuruyor ki : Ben Peygamber sallallahu aleyhi veseliem’in şöyle buyurduğunu işittim : ” Vaktine dikkat ederek , abdestine ihtimam göstererek , huşu ve huzû’una dikkat ederek kılmış olduğu beş vakit namazla kıyamet günü Allahu Teâlâ’nın huzuruna çıkan kimseye Allahu Teâlâ azab etmeyeceğine dair söz vermiştir . Kim de böyle bir namazla gelmezse Allah’ın ona hiçbir sözü yoktur . Dilerse rahmetiyle affeder , dilerse azab eder ” . Diğer bir Hadis – i Şerif de bildirildiğine göre bir keresinde Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Sahâbe – i Kirâm’ın yanına geldi ve ” Siz biliyor musunuz Allahu Teâlâ ne buyurdu ? ” dedi . Sahâbeler , ” Allah ve Rasûlu daha iyi bilir ” dediler . Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem öneminden dolayı üç defa aynı soruyu tekrarladı ve Sahâbe – i Kirâm her defasında aynı cevabı verdiler . Sonra Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu ki : ” Allahu Teâlâ kendi izzetine ve büyüklüğüne yemin ederek buyuruyor ki ; < Kim namazlarını vakitlerine dikkat ederek kılarsa , onu Cennet’ime koyacağım , kim dikkat etmezse dilersem rahmetimle onu bağışlarım , dilersem azab ederim . ”


3.Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğu işittim : ” Kıyamet günü kişinin amellerinden ilk önce ( farz ) namazın hesabı sorulacaktır . Eğer namazı dürüst çıkarsa o kimse kurtulacak ve muradına erecektir . Eğer namazı dürüst çıkmazsa o muradına eremeyecek ve ziyana uğrayacaktır . Farz namazları eksik çıktığında Allahu Teâlâ şöyle buyuracaktır ; < Bakınız , kulumun yanında nafile namazlardan bir şey var mı ? Ta ki nafilelerle farzlardaki eksiklikler tamamlansın > . Eğer nafilesi varsa onlarla farzlar tamamlanır . Sonra diğer ameller ( oruç , zekat vs. ) aynı şekilde muhasebe edilir . “ ( Tirmizi , Nesei )

İZAH : Bu Hadis – i Şerif’ten anlaşılıyor ki , kişi kendine nafile ibadetlerle ahiret için yeteri kadar azik hazırlamalıdır , ki farzlarda bir eksik çıkarsa onlarla giderilebilsin . Bir çok kimseler ” yahu biz farzları tamamlayabilsek bizim için büyük bir ganimettir . Nafile ibadet ise büyük zâtların işidir ” demektedirler . Şüphesiz , eğer farzlar tam olarak eda edilirse çok bile gelir . Fakat farzların her rüknunu dikkatlice ve tam olarak eda etmek kolay bir iş değildir . Madem ki az çok eksiklik olmaktadır , öyleyse onu tamamlamak için nafilelerden başka çare yoktur . Diğer bir hadiste bu konu daha açık olarak şöyle geçmektedir : ” Allahu Teâlâ ibadetlerden ilk önce namazı farz kılmıştır . Allahu Teâlâ’ya ilk önce namaz takdim edilecektir . Kıyamette kul her şeyden önce namazdan hesaba çekilecek tir . Farz namazlarda eksiklik çıkarsa nafilelerle tamamlanacaktır . Sonra orucun hesabı sorulacaktır . Eksik çıkan farz oruçlar nafile oruçlarla tamamlanacaktır . Sonra zekattan hesaba çekilecektir . Bütün bu ameller nafilelerle birlikte terazinin iyilik kefesinde ağır basarsa , o kişi güle güle Cennet’e girecektir . Yoksa Cehennem’e atılacaktır . ” Bir kimse Islam’a girdiğinde ona ilk önce namazı öğretmesi Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in adetiydi .


4. Abdullah İbn – i Kurat radiyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” Kıyamet gününde kul ilk önce namazdan hesaba çekilecektir , eğer o tam ve güzel çıkarsa diğer ameller de güzel çıkacaktır , eğer o bozuk çıkarsa diğer ameller de bozuk çıkacaktır . “ ( Taberani , Tergib )

Hz . Ömer radiyallahu anh kendi hilafeti zamanında valilerine şöyle bir emir gönderdi : “ Benim indimde en çok önem vermeniz gereken şey namazdır . Bir kimse onu muhafaza eder ve ihtimam gösterirse , dinin diğer kısımlarına da önem verebilir . Onu zayi eden dinin diğer kısımlarını daha çok zayi eder . ” ( Muvatta , Dürrü Mensur )

İZAH : Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’in bu yüce buyruğu ve Hz . Ömer radiyallahu anh’ın bu ilanının esi , başka bir hadiste açıkça şöyle anlatiliyor : ” Müslüman namazını vaktinde ve güzel bir şekilde eda ettiği müddetçe şeytan ondan korkar ve bu korkudan dolayı ona karşı fazla cesareti olamaz . Ancak namazını zayi edince şeytanın cüreti çok fazla artar ve o kişiyi sapıtmak için ümitlenmeye başlar . Onu bir çok helak edici şeylere ve çok büyük günahlara müptela eder . ” Allahu Teâlâ’nın ;

” Gerçekten namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor ” ( Ankebut – 45 ) buyurmasının maksadı da budur . Bunun açıklaması yedinci hadiste gelecektir .


5. Abdullah bin Ebû Katâde radiyallahu anh babasından şöyle naklediyor : Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki ; ” En kötü hırsız kendi namazın dan çalandır ” . Sahâbe – i Kirâm ” Ya Rasûlallah , namazdan nasıl çalar ? ” dediler , o da ” Namazın rüku ve secdesini tam bir şekilde eda etmemekle ” buyurdu .                                        ( Dârimi , Tergib )

İZAH : Bu mevzu bir çok hadislerde geçmiştir . Hırsızlık haddi zâtında çok alçak bir iştir ve hırsız , insanların nazarında çok değersiz biri olarak kabul edilir . Hırsızlığın en kötüsü namazın rüku ve secdesini iyi bir şekilde eda etmemektir denilmiştir . Hz . Ebû Derdâ radıyallahu anh buyuruyor ki : Bir defasında Rasûl – i Ek rem sallallahu aleyhi vesellem gözünü semaya çevirip buyurdu ki ; ” Şu an bana ilmin dünyadan kaldırılma zamanı açıklandı . ” Hz . Ziyad radıyallahu anh , ” Ya Rasulallah , ilim bizden nasıl kaldırılacak ? Halbuki biz Kur’an – ı Kerim okuyoruz , evlatlarımıza da okutuyoruz ( evlatlarımız da kendi evlatlarına okutacaklar . Bu silsile böylece devam edecek ) ” dedi . Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Ben seni çok akıllı zannederdim . Şu yahudiler ve hristiyanlar da Tevrat ve Incil’i okuyup , okutuyorlar ama bunun onlara ne yararı oldu . ” Ebû Derdâ radıyallahu anh’ın talebesi diyor ki : ” Ben Hz . Ubade isminde diğer bir sahâbiye giderek bu hadiseyi anlattim , buyurdu ki ; < Ebû Derdâ radiyallahu anh doğru söylüyor . Sana dünyadan ilk önce hangi şeyin kalkacağını söyleyeyim mi ? Ilk önce namazdan huşu kalkacak , sen göreceksin ki , kalabalık bir mescidde huşu ile namaz kılan bir adam dahi bulunmayacaktır > ” . Hz . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in sır arkadaşı denilen Hz . Huzeyfe radıyallahu anh da şöyle buyurdu : ” lik önce namazdan huşu kaldırılacaktır ” . ‘ Bir hadiste anlatıldığına göre , “ Allahu Teâlâ , rüku ve secdesi güzel bir şekilde yerine getirilmeyen namaza hiç teveccüh etmez ” . Bir hadiste buyuruluyor ki : “ Kişi altmış yil namaz kılar da bir namazı bile kabul olmaz . Çünkü bazen güzelce rüku yapar , fakat secdeyi tam yapmaz . Bazen secdeyi tam yapar , fakat rükuyu tam yapmaz .

Hz . Müceddidi Elfisani Imam – ı Rabbani rahmetullahi aleyh ( Mektubatında ) namaza önem verilmesi üzerinde çok durmuştur . Bir çok mektuplarındaki çeşitli mevzularda bundan bahsetmiştir . Bir mektubunda yazıyor ki : ” Secdede ellerin parmaklarını kapatmak ve rükuda parmakları açmaya önem vermek gerekir . Din , parmakları ayırmayı ve kapatmayı boşuna emretmemiştir . Yani böyle küçük adaplara da riayet etmek gerekir . ” Bu konuda şöyle yazıyor : ” Namazda , kıyam dayken bakışları secde yerine toplamak , rüku halinde iken ayak uçlarına bakmak , secdede iken burun ucuna bakmak , oturuşta eller üzerine bakmak , namazda huşu meydana getirir . Bunlara dikkat etmekle namazda kalp huzur bulur ” . Bu gibi ufak tefek adaplar bu kadar muazzam fayda verirse , daha büyük adap ve sünnetlere riayet etmenin ne kadar fayda vereceğini artık siz düşünün .


6. Hz . Aişe radiyallahu anha’nın annesi Ümmü Rûman radiyallahu anha buyuruyor ki : Hz . Ebû Bekr Siddik radıyallahu anh namazda iken sağa sola sallandığımı görünce beni o kadar azarladı ki , az kalsın korkudan namazı bozacaktım . Sonra şöyle buyurdu ; ” Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ den işittim ki , < Bir kimse namaza durduğu zaman kendi âzâlarını tamamen sakin tutsun , Yahudiler gibi sallanmasın , çünkü namazda beden âzâlarının hareketsiz durması namazın mükemmel olmasındandır . > ” ( Hâkim – et Tirmizi , Dürrü Mensur )

İZAH : Pek çok hadislerde namaz kılarken vücudun sakin durması üzerinde israrla durulmuştur . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem vahiy meleğini beklediğinden gökyüzüne bakmak genellikle âdetiydi . Zira insan bir şeyi beklerken gözleri o tarafa kayar . İşte bu yüzden namazda iken Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in gözü bazen yukarıya kayardı . Aşağıdaki ayet nazil olunca artık gözünü aşağıya çevirmeye başlamıştır .

Gerçekten mü’minler kurtuluşa ermiştir . Onlar ki , namazlarında huşu içindedirler                                 ( Mü’minûn – 1,2 )

Sahâbeler önceleri ( namazda iken ) orayla burayla ilgilenirlerdi . Fakat bu ayet – i kerime nazil olduktan sonra artık hiçbir şeyle ilgilenmez oldular . Hz . Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma bu ayet – i kerime’nin izahında şöyle buyurdu : ” Sahâbe – i Kirâm hazretleri namaza durdukları zaman hiçbir tarafa teveccüh etmeyip tamamen namaza yönelirlerdi . Gözlerini secde yerine çevirir , Allahu Teâlâ’nın kendilerine yöneldiğini düşünürlerdi ” .

Biri Hz . Ali radıyallahu anh’a ” Huşu nedir ? ” diye sordu , ” Huşu kalptedir ( yani kalp ile namaza yönelmektir ) , başka bir tarafa yönelmemek de buna dahildir ” buyurdu . Hz . Ibn – i Abbas radıyallahu anhuma diyor ki : ” Huşu sahibi olanlar , Allahu Teâlâ’ dan korkan ve namazda sükunet ile duranlardır . ” Hz . Ebû Bekr radıyallahu anh diyor ki : Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki ; ” Munafıkça huşudan Allah’a sığınınız ” . Sahâbe – i Kirâm , ” Munafıkça huşu nedir ? ” diye sordular , buyurdu ki : ” Dış görünüşte sükunet , kalpte ise nifak olmasıdır ” . Hz . Ebû Derdâ radıyallahu anh’ın naklettiği buna benzer bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor : “ Munafıkça huşu , bedende huşu görüldüğü halde kalpte huşu olmamasıdır ”

Hz . Katâde rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Kalbin huşusu Allah’tan korkmak ve gözleri yere indirmektir . ” Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir adamın namazda elini sakalına sürdüğünü gördü ve şöyle buyurdu : ” Eğer bunun kalbinde huşu olsaydı bedeninin bütün azaları hareketsiz kalırdı ” . Hz . Aişe radıyallahu anha bir gün Efendimiz sallallahu aleyhi veseller’e , ” Namazda oraya buraya bakmanın hükmü nedir ? ” diye sordu . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem : ” Bu şeytanın namazdan çalmasıdır ” buyurdu . Bir defasında Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : “ Namazda yukarı ya bakanlar bu hareketlerinden vazgeçsinler , yoksa gözleri yukarıda kalır ” . ‘ Bir çok sahâbe ve tâbiinden naklediliyor ki : ” Huşu sükunet demektir ” . Yani namazın son derece sükunetle kılınmasıdır . Bir çok hadislerde Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” Namazı sanki son namazınızmış gibi kılın . Kendisine kıldığı namazdan başka bir namaz için sıra gelmeyeceğini düşünerek kilan kimse gibi namaz kılınız .


7. Imrân bin Husayn radıyallahu anh’dan , Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’e Allahu Teâlâ’nın ” Gerçekten namaz insanı hayasızlıktan ve kötülük ten alıkor ” buyurması hakkında sorulunca “ Kimin namazı onu hayasızlıktan ve kötülükten alıkoymazsa , onun namazı namaz değildir ” buyurdu . ( Dürrü Mensur )

İZAH : Şüphesiz namaz öyle bir servettir ki , onu hakiki şekliyle kılmanın meyvesi , uygun olmayan işlerden kişiyi alıkoymasıdır . Eğer kişide bu hal oluşmadıysa , namazın kemalinde bir eksiklik vardır . Pek çok hadislerde bu konu geçmiştir . Hz . Ibn – i Abbas radıyallahu anhuma buyuruyor ki : ” Namazda günahlara mani olma ve günahlardan uzaklaştırma özelliği vardır . ” Hz . Ebul Aliye radıyallahu anh buyuruyor ki : Allahu Teâlâ’nın bu buyruğundan namazda üç şeyin olduğu anlaşılmaktadır . Bunlar ; Ihlas , Allah korkusu ve Allah’ı anmak’tır . Bir namazda bunlar yoksa , o namaz , namaz değildir . Ihlas insana iyi amelleri emreder . Allah’tan korkmak , kötü amellerden sakındırır . Allah’ı anmak ise başlı başına iyilikleri emreden , fenalıklardan men eden Kur’an – ı Kerim’dir . Hz . İbn – i Abbas radıyallahu anhuma , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle naklediyor : ” Insani fenalıklardan ve uygun olmayan hareketlerden alıkoymayan namaz , Allah’a yak laştırmak yerine O’ndan uzaklaştırır ” . Hz . Hasan radıyallahu anh da Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den aynı konuyu şöyle naklediyor : ” Bir kimsenin namazı , onu kötü şeylerden alıkoymuyorsa , onun namazı , namaz değildir . O namaz yüzünden Allah’tan uzaklaşır . ”

Hz . İbn – i Ömer radiyallahu anhuma da Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesel lem’den aynı konuda ( hadis ) nakletmiştir . Hz . Ibn – i Mes’ûd radıyallahu anh Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veseliem’in şöyle buyurduğunu naklediyor : ” Namaza itaat etmeyenin namazı neye yarar ki ? Namaza itaat , kişinin kötülüklerden ve hayasız liklardan sakınmasıdır . ” Hz . Ebû Hüreyre radıyallahu anh diyor ki : Bir adam Peygam ber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi ve ” Falanca kişi geceleri namaz kılıyor ve sabah olunca hırsızlık yapıyor ” dedi . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem , ” Onun namazı yakında onu kötü hareketinden alıkoyacaktır ” buyurdu . ‘ Bundan anlaşılıyor ki , fenalık işleyen biri kendini tam olarak namaza verirse , fenalıklar kendiliğinden ondan ayrılıp giderler . Kötü alışkanlıkların her birini teker teker uzaklaştırmak için alınan tedbirler hem zor hem de uzun zaman ister . Ama namazı gereği üzere kılmak hem kolaydır hem de uzun zaman istemez . Onun bereketi ile kötü alışkanlıklar kişiden kendiliğinden ayrılıp giderler . Allahu Teâlâ hepimize namazı güzel bir şekilde kılmayı nasip etsin .  


8. Hz . Cabir radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” En üstün namaz , uzun rekatli olandır “

Mücahid rahmetullahi aleyh Allahu Tealanin,” Gönülden boyun eğerek Allah’ın huzurunda namaza durunuz . ” ( Bakara – 238 ) ayeti hakkında şöyle demiştir : ”       ( Bu ayetteki ) gönülden boyun eğmeye huşu , rüku , uzun rekat , gözlerini yere indirmek , omuzları düşürmek ( yani gerilerek durmamak ) ve Allah’tan korkmak dahildir . Ayette emredilen kunut kelimesi hepsini içine almaktadır . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ashabından fıkhi iyice bilenlerden biri namaza durduğu zaman , onu bitirinceye kadar oraya buraya bakmaktan , ( secdede ) çakıl taşlarını karıştırmaktan ( o devirde Arap yarımadasında camilere yaygı yerine çakıl taşları serilirdi ) veya gözleri ni gezdirmekten , lüzumsuz şeylerle uğraşmaktan ve kalbini dünyevi şeylerle meşgul etmekten , Rahmân olan yüce Allah’dan korkarlardı . Ancak dalginlıkla böyle bir düşünce gelirse o düşünceyi terkederlerdi . “ ( Beyhaki , Terğib )

İZAH : Hadisde geçen ayetinin tefsirinde çeşitli görüşler nakledilmiştir . Onlardan birine göre Kânitin’in manasi , sessizlik demektir . Önceleri namaz esnasında konuşmak , selam almak vs. gibi şeyler caizdi . Bu ayet – i kerim’e nazil olduktan sonra namazda konuşmak yasaklandı . Hz . Abdullah Ibn – i Mes’ud radıyallahu anh buyuruyor ki : Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni şöyle alıştırmıştı ; Yanına gidince namazda olsa bile ona selam verirdim . O da selamımı alırdı . Bir defa yanına gittim . O yine namaz kılıyordu . Alışkanlığım icabı selam verdim . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem selamımı almadı . ” Acaba benim hakkımda Allahu Teâlâ tarafından bir ikaz mi nazil oldu ” diye çok meraklandım . Beni çeşitli düşünceler kuşattı , ” Acaba şunamı darıldı , buna mi darıldı ” diye geçmiş şeyleri düşünmeye başladım . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazı bitirdiği zaman , ” Allahu Teâlâ kendi hükümlerinden dilediğini değiştirir . Allahu Teâlâ namazda konuşmayı yasakladı ” buyurdu ve yukarıda geçen ayet – i kerime’yi okuduktan sonra ” Namazda Allah’ı zikir , onu tesbih ve ona hamdü senādan başka konuşmalar caiz değildir ” buyurdu .

Muaviye bin Hakem Sülemi radiyallahu anh diyorki . Ben müslüman olmak için Medine – i Münevvere’ye geldiğimde bana çok seyler öğretildi . Bunlardan biri , bir kimse aksırıp ” Elhamdulillah ” derse , ona cevaben ” Yerhamukellah ” denilmesi gerektiğidir . Her şeyi yeni oğrendiğimden o zamana kadar bunun namaz da soylenmeyeceğini bilmiyordum . Bir adam namazda aksırdı , ben de ona cevaben ” Yerhamukellah ” dedim . Etraftaki insanlar beni uyarmak için sert bir şekilde bana baktılar . O zamana kadar namazda konuşmanın caiz olmadığını bilmediğimden ” Yazıklar olsun size , ne oluyor da bana öyle ters ters bakıyorsunuz ? ‘ dedim . Onlar işaretle beni susturdular . Anlamadığım halde sustum . Namaz bittikten sonra Rasul – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem ( anam babam ona feda olsun ) ne bana vurdu , ne beni azarladı ne de bana kızdı . Ancak , ” Namazda iken konuşmak caiz değildir . Namaz yalnız tesbih , tekbir ve Kur’an okunan bir ibadettir ” buyurdu . Allah’a yemin ederim ki , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’den daha şefkatli bir muallimi ne önce gördüm ne de sonra .

Hz . Ibn – i Abbas radiyallahu anhuma’dan nakledildiğine göre , Kânitin’in manası Haşiin’dir . Yani Huşu ile namaz kılanlardır . Buna uygun olarak Mücahid rahmetullahi aleyh yukarıda belirtilen şeylerin hepsinin huşuya girmekte olduğunu nakletmiştir . Yani namaz rekatlarının uzun olması , huşu ve huzu ile namaz kılmak , namazda gözleri aşağıda tutmak ve Allahu Teâlâ’dan korkmak . Bunların hepsi huşuya girerler .

Hz . Abdullah bin Abbas radıyallahu anhuma buyuruyor ki : Ilk zamanlarda Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem geceleyin namaza kalkınca uyku bastırmasından dolayı düşmemek için kendini iple bağlardı . Bunun üzerine ;

( Ey Rasûlum ) Kur’an’ı sana eziyet çekesin diye indirmedik . “ ( Tâhâ – 1,2 )                                         

ayet – i kerime’si nazil oldu . Bu konu bir çok hadislerde geçmiştir . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem rekatları o kadar uzatırdı ki , ayakta durmaktan dolayı mubarek ayakları şişerdi . Bize olan şefkatinden dolayı “ Gücünüzün yettiği kadar gayret ediniz . Taşıyacağınızdan fazla yük altına girerek hepsini kaybetmeyiniz ” buyurmuştur . Nitekim bir kadın aynı şekilde kendini iple bağlamaya başlayınca , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu bu hareketinden men etmiştir . Ancak tabii ki dayanabildikten sonra ne kadar uzun namaz kılınırsa , o kadar güzel ve efdal olur . Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ayakları şişinceye kadar uzun namaz kılması bunun önemini göstermektedir . Sahâbe – i Kirâm , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e , ” Allahu Teâlâ Fetih sûresinde sizin bağışlandığınızı buyurmuştur ” deyince , Peygamber sallallahu aleyhi veseliem ” Peki , ben Allah’a şükür eden bir kul olmayayım mı ? ” buyurmuştu . Bir hadiste buyuruluyor ki : Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem namaz kılarken    ( nefesi tikanmasından dolayı ) mubarek göğsünden devamlı değirmen sesine benzer bir ağlama sesi gelirdi . Diğer rivayette , ” O ses , yemek pişirme anında kaynayan kazanın sesi gibiydi ” buyurulmuştur . ‘ (Tergib)

Hz . Ali radıyallahu anh buyuruyor ki : ” Bedir muhaberesinde ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bir ağacın altında namaz kılıp ağladığını ve bu halde sabahladığını gördüm ” . Çeşitli hadislerde şöyle geçiyor : Allahu Teâlâ bazı kişilerden son derece razı olur . Bunlardan biri soğuk bir gecede yumuşak yatağında , yorganına bürünmüş yatarken , sevdiği eşi de yanında iken teheccüd namazı için kalkıp kendini namaza veren kimsedir . Allahu Teâlâ o kişiden çok hoşlanır ve onu beğenir . Gaybi bildiği halde övünerek meleklere , ” Bu kulumu , bu şekilde kalkmaya mecbur eden nedir ? ” diye sorar . Melekler , ” Sizin lütuf ve nimetlerinizin ümidi ve azabınızın korkusudur ” derler . Allah celle celaluhu , ” Ben de ona umduğunu verdim ve korktuğundan emin kıldım ” buyurur . Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki : ” Hiçbir kula Allah tarafından iki rekat kılması için verilen nimetten daha güzel bir nimet verilmemiştir . ”

Kur’an ve hadislerde meleklerin her an ibadetle meşgul oldukları sık sık anlatılmıştır . Hadislerde geçtiğine göre , onlardan bir topluluk kıyamete kadar sadece rükuda kalacaklardır . Diğer topluluk ise , her an secde halindedirler . Aynı şekilde bir kısmı sürekli kıyamdadırlar . Allahu Teâlâ meleklerin her ibadetinden bir pay alması için onların hepsinin toplamını iki rekat namazda birleştirip lütfetmekle mü’min olan kuluna izzet ve ikram etmiştir . Mü’minin namazda Kur’an okuması meleklerin ibadeti üzerine ayrı bir üstünlüktür . Namaz , meleklerin ibadetlerini içine toplayan bir ibadet olduğundan meleklerde bulunan sifatlarla kılınırsa onun zevkine varılabilir . Bundan dolayı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : “Namaz için kendi sırtınızı ve karnınızı hafif tutun. Sırtını hafif tutmak demek , dünyevi sıkıntıları peşine takmamaktır . Karni hafif tutmak ise onu tıka basa doyurmamaktır.Çünkü bundan insana tembellik ve uyuşukluk gelir .                                                                                                                                               


Tasavvuf ehli diyor ki :

Namazda on iki bin adâp vardır . Allahu Teâlâ onları on iki şeyde toplamıştır . Namazın mükemmel ve tam faydalı olması için bu on iki şeye riayet edilmesi gereklidir . On iki şey şunlardır ; 1 – ILIM , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” llimle yapılan az bir amel , cehaletle yapılan çok amelden efdaldir ” . 2 – ABDEST , 3 – ELBISE , 4 – VAKIT , 5 – KIBLEYE YÖNELMEK , 6 – NİYET , 7 – İFTİTAH TEKBİRİ , 8 – KIYAM , 9 – KUR’AN OKUMAK , 10 – RÜKU , 11 – SECDE , 12 – TAHIYYATTA OTURMAK .                           

Bunların hepsini tamamlayan ihlastır . On iki şeyden her biri üç kısma ayrılır

1.İlim                                                                                                                                                  

a . Farz ve sünnet olan namazları ayrı ayrı öğrenmek                                                                             

b . Abdest ve namazın içinde kaç farz ve kaç sünnet olduğunu öğrenmek                                                  

c. Şeytanın hangi hilelerle namazı bozduğunu öğrenmek ‘

2.Abdest                                                                                                                                           

a . Dış âzâlar temizlendiği gibi kalpten kin ve hasedi temizlemek                                                        

b. Dış âzâları günahlardan uzak tutmak                                                                                                 

c . Abdest alırken suyu ne haddinden fazla ne de eksik harcamak

3. Elbise                                                                                                                                                          

a . Helalinden kazanmak                                                                                                                   

b . Temiz olmak                                                                                                                                     

c . Sünnete uygun olmak . Şöyle ki , paçalar incik kemiklerinden aşağı sarkmamak .                     

Bir de elbiseyi kibirlenmek ve büyüklük taslamak niyetiyle giymemek

4.Vakit                                                                                                                                                   

a . Vakitleri tayin etmek için Güneş , yıldız vs.’nin durumlarından haberdar olmak                        

( Zamanımızda bunların yerini saat , takvim vs. gibi zaman gösteren aletler almıştır )                             

b . Ezana dikkat etmek                                                                                                                                           

c . Namaz vakitlerini devamlı hatırında tutmak . Asla vakti geçirip de gâfil kalmamak

5.Kıbleye yönelmek                                                                                                                            

a . Bedeni ile kıbleye yönelmek                                                                                                                  

b . Kalbi ile Allah’a yönelmek , çünkü kalbin kıblesi O’dur .                                                                                         

c. Allah’a yönelirken bir kölenin efendisine bütün varlığı ile yöneldiği gibi yönelmek

6.Niyet                                                                                                                                                                                            

a . Hangi namazı kıldığını bilmek                                                                                                                      

b . Allahu Teâlâ’nın karşısında durduğunu ve Allah’ın kendisini gördüğünü düşünmek                       

c . Kalbinden geçenleri Allah’ın bildiğini düşünmek

7. iftitah tekbiri                                                                                                                                             

a . ” Allahu Ekber ” kelimesini doğru söylemek                                                                                               

b . ( Sanki Allah’tan başka her şeyi geriye atmış gibi ) elleri kulaklara kadar kaldırmak                           

c . Tekbir alırken Allah’ın azameti ve büyüklüğünü ( dilde olduğu gibi ) kalpte de bulundurmak

8.Kıyam ( Ayakta durmak )                                                                                                                               

a . Kıyamda iken secde yerine bakmak                                                                                                      

b . Allah’ın huzurunda ayakta durduğunu hatırında tutmak                                                                       

c. Başka hiçbir tarafa yönelmemek . Namazda oraya buraya yönelen kişinin misali , kapıcılara binbir minnet ederek padişahın huzuruna varan kimseye benzer ki , padişah ona yöneldiği halde o oraya buraya bakmaya başlar.Bu durumda padişah ona yönelirmi?

9.Kıraat ( Kur’an okumak )                                                                                                                            

a . Doğru bir okuyuşla okumak                                                                                                                      

b . Manasını düşünmek                                                                                                                                 

c . Okuduğu ile amel etmek

10.Rüku                                                                                                                                                        

a . Rükuda beli tamamen düz tutmak . Yani aşağı veya yukarı tutmamak ( Alimler “ baş , sırt ve arka kısım aynı hizada olmalıdır ” diye yazmışlardır )                                                                        

b . El parmaklarını açarak dizlerine koymak                                                                                             

c . Rükudaki tesbihatları vâkar ve azametle okumak

11.Secde                                                                                                                                                             

a . Secdede elleri kulakların hizasına koymak                                                                                             

b . Dirsekleri yukarı kaldırmak                                                                                                                       

c . Tesbihatlari vakar ve azametle okumak

12. Tahiyyatta oturmak                                                                                                                               

a . Sağ ayağı dikip sol ayak üzerine oturmak                                                                                              

b . Azametle ve manalarını düşünerek teşehhüdü ( Ettehiyyâtüyü ) okumak . Çünkü bunda Peygamberimize salât ve selam , mü’minler için de dua vardır .                                                      

c . Selam verirken sağ ve soldaki meleklere ve insanlara niyet etmek

İhlasında üç kısmı vardır                                                                                                                     

a . Kildığı namazla yalnız Allah’ın rızasını istemek                                                                                

b . Kildığı namazı sadece Allah’ın tevfiki ile eda ettiğine inanmak                                                           

c . Namazın sevabını Ümit etmek

Aslında namazda büyük hayırlar ve çok bereketler vardır . Namazdaki zikirlerin her kelimesi bir çok güzellikler ve Allahu Teâlâ’nın büyüklüğünü taşımaktadır . Namazın ilk duası olan ( Subhaneke ) ye bir bakınız , içinde ne kadar faziletler taşımaktadır . Subhanekellahümme Allah’ım , Seni tenzih ederim . Sen her ayıptan uzaksın , her türlü noksan sifatlardan münezzehsin . Vebihamdik Medhü senâ ve övgüye layık şeylerin hepsi Sana aittir ve ancak Sana layıktır . Vetebarekesmük Senin ismin bereketlidir . Öyle bereketlidir ki , adının anıldığı her şey bereketlenir . Veteâlâ ceddük Senin şanın çok yücedir ve Senin azametin herşeyden üstündür . Velâilâhe ğayruk Senden başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur ve hiçbir şey , hiçbir zaman ibadete layık olmamıştır . Rükuda , Subhane rabbiyel azim Benim yüce ve büyük olan Rabbim her türlü noksanlıktan tamamen münezzehtir . O’nun büyüklüğü karşısında kendi acizliğimi ve çaresizliğimi açıklıyorum . Boynu dik tutmak , gurur ve tekebbür alâmetidir . Onu eğmek itaatkarlığın ve yalvarmanın ikrarı dır . Öyleyse bunları itiraf ediyor ve Senin emirlerin karşısında kendimi eğiyorum . Sana itaati ve kulluğu başımın üzerine koyuyorum . Benim bu günahkar vücudum Senin önünde hazırdır ve huzurunda eğiliyorum . Sen şüphesiz büyüklük sahibisin , Senin büyüklüğün karşısında başımı eğiyorum . Aynı şekilde secdede Subhane rabbiyel â’lâ sözü , Allah’ın son derece yükseklik ve yücelik sahibi olduğunu ikrar etmektir . Bütün azalardan daha şerefli sayılan başı , Allah’ın önüne koymaktır .

Insanın başındaki en sevgili şeyler göz , kulak , burun ve dildir . Sanki insan şunu ikrar etmektedir : İşte , benim en sevgili ve kıymetli âzâlarım , Senin lütuf ve merhametinin umuduyla huzurunda hazır ve Senin önünde yere serilmişlerdir . İşte bu acizliğin ilk izhari Allah’ın önünde elleri bağlayıp saygıyla ayakta durmaktır . Bunun bir ilerisi O’nun önünde baş eğmektir . O’ndan daha yüksek derece , O’nun huzurunda toprağa burnunu sürtmek ve baş koymaktır . Bütün namazın durumu böyledir . Gerçek şudur ki , namazın asıl şekli ancak budur . Işte böyle bir namaz iki cihanda saadet ve felahının basamağıdır . Allahu Teâlâ bana ve müslümanların hepsine bu hususta tevfik versin . Mücahid rahmetullahi aleyh’in söylediğine göre sahâbelerin fakihlerinin namazları böyleydi . Onlar namaza durdukları zaman Allah’dan korkarlardı .  

Hz . Hasan radıyallahu anh abdest aldığı zaman yüzünün rengi değişirdi . Biri ona , ” Bu hal nedir ? ” diye sorunca , ” Büyük ve Cebbar olan bir Padişah’ın huzuruna çıkma zamanı gelmiştir ” buyururdu . Abdest alıp mescide gidince mescidin kapısında durup ,

” Allah’ım , Sen’in kulun kapında hazırdır . Ey ihsan eden ( iyilikle davranan ) Rabbim , amelleri kötü olan ( kulun ) Sen’in kapında hazırdır . Sen , bizden , iyi olanların kötüleri affetmesini emrettin . Sen iyilik sahibisin , ben ise kötülük işleyenim . Ey Kerim olan Rabbim , benim , çirkin hareketlerimi , Sende olan güzellikler hürmetine bağışla “ der , sonra mescide girerdi .

Hz . Zeynel Âbidin rahmetullahi aleyh her gün bin rekat namaz kılardı . Seferde olsun , hazerde olsun teheccüd namazina ara vermezdi . Abdest aldığı zaman yüzü sararirdi . Namaza durduğu zaman bedeni titrerdi . Biri sebebini sorunca , ” Haberin yok mu ? Ben kimin karşısında duruyorum ? ” derdi . Yine bir defasında namaz kılıyordu . Evinde yangın çıktı . O namaza devam etti . İnsanlar ona sebebini sorunca , ” Ahiretin ateşi bana dünyanın ateşini unutturdu ” buyurdu . Diyor ki ; ” Ben kibirlenen kişiye hayret ediyorum . Dün pis bir nutfeydi , yarın kokmuş bir ceset olacak . Durumu böyleyken hâlâ kibirlenir durur . ” Yine buyuruyor ki : ” Hayret ! Insanlar fani olan evi düşünüyorlar da , devamlı kalacakları evi düşünmüyorlar . ” Onun âdeti , sadakayı geceleyin gizli olarak vermekti . Onun verdiğinden insanların haberleri olmazdı . Vefatından sonra yüz hanenin onun yardımı ile geçindiği meydana çıktı .

Hz . Ali kerremallahu vechehu hakkında şöyle bir rivayet naklediliyor : ” Namaz vakti geldiğinde yüzünün rengi değişir , vücudu titremeye başlardı . Biri sebebini sorunca şöyle buyurdu : ” Yerlerin ve göklerin kaldıramadığı emanetin hakkını ödeme zamanı geldi . Dağların bile kaldırmaktan aciz kaldığı emanetin hakkını acaba eda edebilir miyim yoksa edemez miyim , bilmiyorum ” dedi . Hz . Abdullah bin Abbas radıyallahu anhuma ezan sesini duyunca o kadar ağlardı ki , ridası ( omuzuna attığı örtü ) islanır , damarları şişer , gözleri kızarırdı . Biri ona , ” Biz de ezan sesi duyuyoruz ama bize hiç tesiri olmuyor , siz ne kadar korkuyorsunuz ? ” deyince , ” Eğer insanlar müezzinin ne dediğini bilselerdi , rahat ve huzurdan olurlar , uykuları kaçardı ” buyurdu . Sonra ezanın her cümlesinde yapılan uyarıyı genişçe anlattı .

Hz . Zinnûni Misri rahmetullahi aleyh’in arkasında ikindi namazını kıldığını anlatan bir adam şöyle diyor : “ O Allahu Ekber derken Allah kelimesini söyleyince , Allah’ın heybeti onu öyle kaplamıştı ki , sanki bedeninde ruh kalmamış , tamamen kendinden geçmişti . Ekber dediği zaman onun tekbirinin heybetinden kalbim sanki parça parça olmuştu .                      

” Hz . Üveys – el – Karni rahmetullahi aleyh meşhur Islam büyüğü ve tâbiinlerin en üstünüdür . Bazı kere rüku eder ve bütün geceyi rükuda geçirirdi . Bazen secdede aynı hal olur , bütün geceyi yalnız secde ile geçirirdi .

Hz . Isam rahmetullahi aleyh , Hatim – i Zahid Belhi rahmetullahi aleyhe , ” Siz namazı nasıl kılıyorsunuz ? ” diye sordu . O ” Namaz vakti geldiğinde önce , son derece sükunetle güzelce abdest alırım . Sonra namaz kılacağım yere giderim , son derece huzur içinde ayakta dururum . Sanki Kâbe karşımda , ayaklarım sirat köprüsü üzerinde , Cennet sağ tarafımda , Cehennem sol tarafımda , ölüm meleği başımda durmakta ve < Bu benim son namazım , bundan sonra belki bir daha namaz kılmak nasip olmaz > diye düşünürüm . Kalbimin durumunu ancak Allah bilir . Sonra çok aciz olarak , Allahu Ekber derim . Ondan sonra manasını düşünerek Kuran okurum , tevazu ile rükuya giderim , aciz olarak secde ederim ve itminanla namazı bitiririm . Böylece bu namazin kabul edilmesini Allah’ın rahmetinden ümid ederim , kötü amellerim yüzünden reddedilmesinden korkarım ” . Isam rahmetullahi aleyh , ” Ne zamandan beri böyle namaz kılıyorsun ? ” diye sorunca , Hatim rahmetullahi aleyh . ” Otuz seneden beri ” dedi . Isam rahmetullahi aleyh ağlamaya başladı ve ” Böyle bir tek namaz kılmak bile bana nasip olmadı ” dedi . Denilir ki , Hatim rahmetullahi aleyh bir sefer cemaati kaçırdı , bundan son derece üzüntülüydü . Birkaç dostu taziyeye ( baş sağlığına ) gittiler , bunun üzerine ağlamaya başladı ve ” Eğer benim oğlum ölseydi , Belh şehrinin yarısı başsağlığına gelirdi ” dedi . Başka bir rivayete göre ” On binden fazla insan taziye için gelirdi . Fakat namazı cemaatle kılamadığım için sadece bir , iki kişi başsağlığına geldi . Bu da ancak insanların nazarında , dindeki eksikliğin dünya musibetinden daha hafif olmasından ileri gelmektedir ” demiştir   

Hz . Said bin El – Museyyeb rahmetullahı aleyn diyor ki : ” Yirmi seneden beri ezan okunmadan önce camide bulunmadığım hiç olmamıştır ” . Muhammed bin Vasi rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Ben dünyada üç şeyi istiyorum ; Bana devamlı hatalarımı hatırlatan bir dost , yaşayacak kadar ve fazla uğraştırmayacak bir rızık , hataların bağışlanacağı ve sevabların verileceği cemaatle kılınan namaz ” . Hz . Ebû Ubeyde bin Cerrah radıyallahu anh bir kere namaz kıldırdı . Namazdan sonra “ Şeytan şu anda bana bir hamle yaptı . < Sen üstünsün , çünkü üstün olanlar imam yapılır diye kalbime bir düşünce koydu . Bir daha asla namaz kıldırmayacağım ” dedi . Meymûn bin Mehran rahmetullahi aleyh bir keresinde camiye gitti . Namaz sona ermişti . ” Inna lillahi ve inna ileyhi raciûn . Namazın fazileti bana Irak’ın saltanatından daha sevimliydi ” buyurdu . Denilir ki ; böyle zâtlardan biri iftitah tekbirine yetişemese üç gün yas tutardı . Kimde cemaatı kaçırırsa yedi gün yas tutardı . ‘ Hz . Bekr bin Abdullah rahmetullahi aleyh , ” Sen eğer sahibin ve Mevlanla vasıtasız olarak konuşmak istiyorsan , istediğin zaman konuşabilirsin ” dedi . Biri , ” Bu nasıl olabilir ? ” deyince , ” Güzelce abdest al ve namaza başla ” buyurdu .

Hz . Aişe radıyallahu anha buyuruyor ki : ” Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bizimle konuşurdu . Biz de onunla konuşurduk . Fakat namaz vakti geldiği zaman sanki bizi hiç tanımıyormuş gibi olurdu . Tamamen Allah’a yönelirdi ” . Said Tennûhi rahmetullahi aleyh namaz kılarken yanaklarından ipi kopmuş tesbih taneleri gibi göz yaşları dökülürdü . Biri Halef bin Eyyüb rahmetullahi aleyh’e , ” Sinekler size namazda sıkıntı vermiyor mu ? ” diye sorunca , “ Ben namazıma eksiklik verecek bir şeye kendimi alıştırmam . Nitekim suçlu kimseler , sadece < çok dayanıklı bir adammış > desinler diye devletin verdiği cezalara cesaretle tahammül ederler . Sonra da bunu övünerek anlatırlar . O halde ben kendi sahibimin huzurunda dururken bir sinekten mi rahatsız olup hareket edeceğim ? ” dedi . Behcet – ün Nüfûs adlı kitapta şöyle yazıyor . ” Bir sahâbi geceleyin namaz kılıyordu . Bir hırsız geldi ve atının ipini çözerek götürdü . Bu durumu gördüğü halde namazını bozmadı . Biri ona ” Niçin hırsızı yakalama diniz ? ” diye sorunca , ” Benim meşgul olduğum şey o attan daha kıymetliydi ” dedi .

Hz . Ali kerremallahu vechehu’nun kıssası meşhurdur . Muharebe esnasında kendisine bir ok isabet etse namazda iken çıkarılırdı . Bir defasında uyluğuna ok saplandı . Etrafındakiler çıkarmaya uğraştılar fakat çıkaramadılar . ” Namaza durduğu zaman çıkaralım ” diye aralarında meşvere yaptılar . O nafile bir namaza başladı , secdeye gidince oku hızla çekip çıkardılar . Namazı bitirince etrafındaki topluluğa bakarak , ” Siz oku çıkarmak için mi geldiniz ? ” buyurdu . Halk ” Biz onu çıkardık bile ” dediler . O “ Benim haberim olmadı ” buyurdu . Müslim bin Yesar rahmetullahi aleyh namaz kılacağı zaman ev halkına “ Siz konuşabilirsiniz , ben sizin konuştuklarınızı duymuyorum ” derdi . Rebi rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Namaza durduğum zaman < ( Kıyamet günü ) benim hesabım nasıl olacak ? > diye , beni bir düşünce kaplıyor ”

Amir bin Abdullah rahmetullahi aleyh namaza durduğu zaman ev halkının konuşmaları bir tarafa , davul sesini bile duymazdı . Biri ona . “ Peki namazda herhangi bir şeyden haberiniz oluyor mu ? ” diye sorunca , ” Evet , bir gün Allah’ın huzurunda duracağımızın ve iki evden ( yani Cennet veya Cehennem’den ) birisine gideceğimizden haberim oluyor ” dedi . O kimse ” Ben onu sormuyorum ? Bizim konuşmalarımızdan bir haberin oluyor mu ? ” deyince , ” Sizin konuşmanızı duymaktansa , bana mızrakların saplanması daha iyidir ” buyurdu . Yine şöyle derdi : ” Ahiretin manzarası şu anda karşımda olsa imanımdan ve inancımdan bir şey artmaz (Görmekle bir şeye inandığım kadar gaybede sağlam inancım var) ” Bir zâtın vücudundaki azalarından biri kangren olmuştu. Kesilmesi gerekiyordu. Halk ” Namaza durduğu zaman kesilsin , onun haberi olmaz ” diye karar verdiler . Nitekim namaz kılarken o azası kesiliverdi.Bir zâta” Siz namazda iken dünya hatırınıza geliyor mu ? ” diye sorulunca , ” Ne namazda geliyor ne de namazin dışında ” buyurdu . Başka bir zâtın şöyle bir kıssası anlatılıyor . Biri kendisine ” Namazda iken hatırınıza bir şey geliyor mu ? ” diye sorunca , ” Namazdan daha sevimli bir şey var mı ki , namazda iken hatırıma gelsin ” buyurdu .

Behcet – ün Nüfus adlı kitapta şöyle yazılmıştır . Bir adam büyüklerden bir zâtı ziyaret etmek için huzuruna vardığında , o zât öğle namazını kiliyordu . Onu beklemek için oturdu . O zât öğle namazını bitirince ikindiye kadar nafile namaz kılmaya devam etti . Nafilelerini bitirince ikindi namazına başladı . Onu da bitirince akşama kadar dua ile meşgul oldu . Sonra akşam namazını kıldı ve nafile kılmaya başladı . Yatsıya kadar bu şekilde devam etti . O biçare adam hâlâ bekliyordu . Yatsı namazını kıldıktan sonra tekrar nafile kılmaya başladı . Sabaha kadar böyle devam etti . Sabah namazını kıldıktan sonra zikir ve tesbihlere başladı . Bu durumda seccadede otururken gözleri kapandı , hemen gözlerini oğuşturarak kalktı , tövbe istiğfar ederek şu duayı okudu :

Euzü bilahi min aynin la teşbau , min ennevm  

” Uykuya hiç doymayan gözlerden Allah’a sığınırım ” . Bir zâtın hakkında şöyle yazılıyor : O , gece yattığı zaman uyumaya çalışırdı . Uyku gelmeyince kalkıp namaz kılardı ve ” Allah’ım , Sen biliyorsun ki , Cehennem ateşinin korkusu benim uykumu kaçırdı ” der ve sabaha kadar namaz kılmaya devam ederdi .

( Allah’a kavuşma uğrunda ) heyecan , izdırap , aşk ve şevk içinde gecenin tamamını uykusuz geçirme hakkındaki olaylar o kadar çoktur ki , onları bir araya toplamak imkansızdır . Biz bu lezzetten o kadar uzak kalmışız ki , bu kıssalarin doğru oluşundan bile şüphe etmekteyiz . Ancak öncelikle şunu unutmamalıyız ki , bu kadar çok ve tevatür yoluyla rivayet edilen bu gibi kıssaları red etmekle bütün tarih ilmine itimat kalkmış olur . Zira bir olayın doğruluğu ancak nakillerin çokluğu ile ispat edilir . Ikinci olarak bizler her gün tiyatroda , sinemada bütün geceyi ayakta geçirenleri bilmekteyiz . Onları ne yorgunluk basıyor ne de uyku sıkıştırıyor . Öyleyse biz bu kötülüklerin lezzetini tasdik ettiğimiz halde , Allah’ın emirlerini yerine getirmenin lezzetlerini niçin inkar ediyoruz ? Halbuki Allah’ın emirlerini yerine getirmek için ( salih kullara ) Allah tarafından ayrıca bir kuvvet verilmektedir . Bizim bu şüphemizin sebebi , bu gibi ( manevi ) lezzetlere alışkın olmayışımızdan başka ne olabilir ki ? Buluğa ermemiş birinin , büluğun lezzetlerinden elbette haberi olmaz Allahu Teâlâ bizleri o ( ibadet ) lezzetlerine ulaştırırsa bizim için ne güzel bir nasiptir .

SON RİCAMIZ

Tasavvuf erbabı yazıyorlar ki : Namaz aslında Allah celle celaluhu’ya münacaat etmek ve O’nunla konuşmaktır . Bu da asla gaflet içinde olamaz . Namazdan başka ibadetler gaflet içinde olabilir . Mesela zekat , bunun hakikatı malı harcamaktır . Kendi kazandığı malı başkaları üzerine harcamak nefse o kadar ağır gelirki , gafletle verilse dahi nefse çok zor gelir . Aynı şekilde oruç , yani bütün gün aç , susuz kalmak ve kişinin ailesiyle beraber olmasından sakınması gibi şeyler nefsi mağlup ederler . Bunlar gafletle yapılsa da nefsin şiddetini ve hızını keserler . Fakat namazın büyük bir bölümü zikir ve Kur’an okumaktır . Bunlar gaflet içinde yapılırsa münacaat ve Allah ile konuşma sayılmazlar . Bu , insanın ateşi yükseldiğinde saçma sapan konuşmasına benzer ki , böyle anlarda kalbinde ne varsa diline gelir . Bunda ne bir meşakkat vardır ne de bir kazanç . İşte bunun gibi namaz alışkanlık haline geldiğinden namazda teveccüh olmazsa , bu alışkanlık yüzünden kelimeler insanın dilinden anlamadan ve düşünmeden çıkmaya başlar . Örnek olarak uyku halinde konuşan birini dinleyen kimse ne onun kendisine hitab ettiğini kabul eder ne de bu konuşmanın bir faydası olduğunu . Aynı şekil de Allahu Teâlâ da iradesiz , gafletle kilinan namaza iltifat ve teveccüh etmez . Bu bakımdan herkesin namazı kendi güç ve gayretine göre tam bir teveccüh ile kılması son derece önemlidir . Ancak şu konu çok mühimdir . Yukarıda halleri anlatılan ( büyük ) zâtların halleri ve keyfiyetleri elde edilmese bile , kişi hangi hal de olursa olsun mutlaka namazı kılmalıdır . Şeytanın güçlü bir hilesi de ” Namazı kötü bir şekilde kılmaktansa hiç kılmamak daha iyidir ” diye vesvese vermesidir . Bu düşünce yanlıştır . Yanlış olarak kılmak hiç kılmamaktan daha iyidir . Çünkü hiç kılmamanın azabı son derece şiddetlidir . Hatta alimlerin bir kısmı , kasten namazı terk eden kişinin küfrüne fetva vermişlerdir . Bu konu birinci bölümde genişçe anlatılmıştır . Büyüklerimizin hakkını vererek kıldıkları gibi namaz kılarak bizler de namazın hakkını eda etmeye çalışmalıyız . Allahu Teâlâ lütfu ile bütün ömrümüzde en azından kendisine takdim edebileceğimiz böyle bir tane namazımızın olmasını nasip etsin . Kitaba son verirken bir hususa dikkatleri çekmek gerek mektedir . Hadis alimlerine göre fazilet hadislerinde genişlik vardır , az bir zayıflığa müsamaha gösterilebilir . Tasavvuf erbabının kıssalarına gelince , bunlar tarihi bir özelliğe sahiptirler . ( Şu açıktır ki ) tarihin derecesi , hadisin derecesinden çok daha aşağıdadır .

” Başarım yalnız Allah’ın yardımı iledir . Sadece O’na tevekkül ettim ve O’na döneceğim . “ ( Hud – 88 )

” Ey Rabbimiz ! Kendimize zulmettik . Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak ziyan edenlerden oluruz . “ ( Araf – 23 )

” Rabbimiz ! Eğer unuttuk yahut kastımız olmayarak hata ettikse ( ondan ) hesaba çekme . Ey Rabbimiz ! Bizden öncekilere yüklediğin musibetler gibi bize ağır yük yükleme . Ey Rabbimiz ! Güç yettiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme . Bizden çıkan günahları affet . Bizi bağışla , bize merhamet buyur . Sen Mevlâmız , yardımcımızsın . Artık, kafirler topluluğu üzerine bize zafer ve yardım ihsan buyur . ” ( Bakara – 286 )

Yüce Allah’ın rahmeti , yaratıklarının en hayırlısı , öncekilerin ve sonrakilerin Efendisi ( Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem ) üzerine , o’nun yakınları , ashâbı , ona tabi olanlar ve sapasağlam İslam dinini omuzlayanlar üzerine olsun .

Ey merhametlilerin en merhametlisi ! Bize rahmetinle muamele et .

Muhammed Zekeriyya Kandehlevi ( Rh.A. ) ) 7 Muharrem 1358 / Pazartesi

Fezaili Amal sayfa 262-343


Online sipariş yapabirsiniz
Türkiyeden : www.gulistannesriyat.com
Almanyadan: www.al-madinamarkt.de