Sa’d Bin Rebi (r.a.) Kimdir?


 Dünya bir yarış yeridir. İnsan da orada yarışanlardan biri. Ölüm-dirim bu yarışı başlatan ve bitiren çizgi… Hayat bu çizgiden ibaret… Ömür de bu arada geçen zamandır.

Mü’min gönlünü Allah ve Resûlüne tam teslim etmiştir. Tam bir ihlasla bu çizgide yürür. Hiçbir sevgi onu bu çizgiden ayıramaz. Allah ve Resûlullah sevgisi onda her şeyin önünde gelir. Malın, canın, evlâdın, makam, mevki, para pulun… Çünkü mü’min imanın tadını almıştır. Özündeki cevher ışığıyla hak ve hakikati görür.

Sevgili Peygamberimizin güzide dostları ashab-ı kiram efendilerimizin en başta gelen özelliklerinden biriydi teslimiyet ve ihlâs. Allah ve Resûlüne sıdk ile teslim olmak ve o çizgide ihlâsla yürümek. Hayatında ve mematında hulûs (safiyet) üzere olmak ne büyük bahtiyarlık… ne büyük saâdet…

Fahr-i Kâinat Efendimizin: “Allah Sa’d’e rahmet etsin, Allah ve Resûlüne hayyen ve meyyiten hulûs üzere olmuştur” buyurduğu Hz. Sa’d İbni Rebî (r. a.) Ensar-ı kiramın ileri gelenlerindendir. Birinci Akabe’de bulunarak İslâmiyeti kabul etmiş, ikinci Akabe’ye de iştirak ederek Resûl-i Ekrem Efendimize iki kere bey’at etme şerefine ermiştir.

ÜMMETE İBRET OLACAK DİN KARDEŞLİĞİ

Sa’d bin Rebî (r.a.) ensarın zenginlerindendi. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret edince ensar-muhacir arasında din kardeşliği kurmuş, Abdurrahman bin Avf’fı (r.a.) da Sa’d bin Rebî ile kardeş eylemişti. Onun gösterdiği din kardeşliğine tarihte ender rastlanır. O muhacir kardeşini öz kardeşten üstün tutmuş, ona her türlü izzet ve ikramda bulunmuştu. Onun din kardeşliği düşüncesi bütün ümmete ibret olmuştur.

Sahabe-i kirâm efendilerimiz, gönüllerini Resûlullah sevgisiyle öylesine doldurmuşlardı ki; ölümlerinde ve dirimlerinde hep o sevgililer sevgilisini düşünüyorlardı. Can pazarında bile onu düşünmek. O ihlâsla can vermek. Veya onun adıyla canlanmak.

Uhud günü Sa’d İbni Rebî (r.a.) on iki yerinden yaralanmıştı. Resûl-i Ekrem Efendimiz onu sordu:

“-Acaba Sa’d İbni Rebî’ ne haldedir? Şûhedâ arasında mı? Yoksa yaralılar içinde mi? Ona doğru on iki kargı ile hûcum olunduğunu gördüm.” buyurdu. Muhammed bin Mesleme’yi (r.a.) onu arayıp bulmak için gönderir. O şehidlerin bulunduğu yere varınca: “Ya Sa’d İbn-i Rebî’ diye çağırır. Bir kaç kere seslenir, bir cevap alamaz. Nihayet, “Ya Sa’d beni sana Resûlullah gönderdi” deyince bir zayıf ses “Ben ölüler içindeyim” diye cevap verir.

CENNETİN KOKUSUNU DUYAN ŞEHİT

Muhammed bin Mesleme (r.a.) onu şûhedâ arasında pek çok kargı, kılıç ve ok yaralarıyla vücudu delik deşik olmuş, can pazarında, son nefeslerini alıp verirken bulur. Sa’d o sırada gözlerini açar ve Muhammed bin Mesleme’ye hitaben şöyle der:

“Rasûlullah’a selâmımı söyle. Cennetin kokusunu duyuyorum. Kavmine de benden selâm söyle ki; leyle-i Akabe’de Resûlullah’a olan ahidlerini unutmasınlar, gözler bakar oldukça, kirpikleriniz kımıldadıkça Resûlullah’a düşman yaklaşacak olursa Allah indinde ma’zur olamazsınız.”

Muhammed bin Mesleme, Efendimizin huzuruna gelip Hz. Sa’d’ın selâmını ve kelâmını tebliğ etti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz;

“- Yâ Rabb! Sen Sa’d ibni Rebî’den râzı ol!” diye duâ eder ve: “Allah Sa’d’e rahmet etsin, Allah’a ve Resûlüne hayyen ve meyyiten hulûs üzre olmuştur.” buyurur.