Ebu Süfyan Bin Haris (r.a.) Kimdir?


 Ebu Süfyan Bin Haris radıyallahu anh şâir sahabîlerden… Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in süt kardeşi ve amca oğlu… Aynı aile içinde akran olarak büyüdüler Halime süt anneleri oldu. Yaşıt olmaları sebebiyle çocukluk ve gençlik yılları birlikte geçti.

Ebu Süfyan Bin Haris, Sevgili Peygamberimizin en samimi dostuydu ilk vahiy gelip, Peygamberliğini ilan edince maalesef en azılı düşmanlarından oldu. Yirmi yıl o samimi dostluk düşmanlığa, o sıcak ilgi ilgisizliğe dönüştü. Kureyşin meşhur süvaisi ve şâiriydi. Mızrağını ve dilini Müslümanlara çevirdi. Hicviyeler söyleyerek hakaret ederdi. Sonunda Resül-i Ekrem (s a) Efendimiz tarafından görüldüğü yerde öldürülmeye mahkum edildi. O hep kaçtı ama Allah Teala ona nihayet merhamet etti de Mekke fethinden kısa bir süre önce Müslüman oldu.

EBU SÜFYAN NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

Ebu Süfyan Bin Haris’in İslam’a giriş hikayesinde alınacak çok dersler vardır. İslam toplumunda inananların birbirlerine bağlılıkları, tek yürek, tek vücut gibi hareket etmeleri ve İslam’a gönlünü açmakta gecikenlerin çekecekleri vicdanî azabın en çarpıcı örneklerini burada bulmak mümkündür. Kendisi İslâm’a girişini şöyle anlatıyor.

“İslâm Medine’de kuvvet bulmuştu. Hatta Mekke’yi fethetme haberleri etrafa yayılmıştı. Aileme, hazırlanın Mekke’den çıkalım dedim. Onlar da bana: Bu kadar sene en samimi dostundan kaçtın Arap olan olmayan herkes ona koşuyor ve teslim oluyor. Artık kaçışın faydası yok dediler. Beni İslâm’a teşvik ettiler. Allah göğsümü İslâm’a açtı da gönlüme bir sevgi doldu. Oğlum Cafer’i alarak Medine’ye doğru yola çıktım. Ebva köyünde Müslüman ordusuyla karşılaştım. Öncü kuvvetlerine görünmeden Resûlullah (s.a.) ın huzuruna vardım. Allah Resûlü beni görünce yüzünü başka tarafa çevirdi. Ben o tarafa geçtim. Yine benden yüz çevirdi. Birkaç defa böyle yaptı. Halbuki benim Müslüman olmama sevineceğini ümit ediyordum. Ama onun yakın akrabası, samimi dostu, arkadaşı olmama rağmen Müslümanlara karşı tavrımdan dolayı bana kırgındı. Bu sebepten bana yüz vermedi.

Merhamet dilercesine Ebû Bekir ve Ömer’e baktım. Onlar da yüz çevirdiler. Amcam Abbas’a gittim ve Resûlullah’ın benden hoşnut olması için konuşmasını rica ettim. O’ da “Vallahi onun senden yüz çevirdiğini gördükten sonra bir fırsat doğmadıkça asla konuşamam dedi. Bütün bu hareketlere rağmen Resûlullah’ın gönlünü almaktan başka çarem yoktu. Bunun için ümidimi kesmedim. Konakladığı her yerde kapısının önüne oturdum. Devamlı benden yüz çeviriyordu. Canım iyice sıkılmaya başladı. Hanımım Ümmü Seleme’ye: Vallahi! Resûlullah benden hoşnut oluncaya kadar oğlum Ca’fer’in ellerinden tutup toprakta yüzüstü sürüneceğim” dedim.

Ümmü Seleme bu sözleri duyunca Resulullah (s.a.) Efendimizin huzuruna vardı ve Ebu Süfyan’ı kabul etmelerini rica etti. Söylediklerini nakletti. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz onu çağırdı. Huzura gelen Ebu Süfyan yaptıklarına pişman olduğunu, Efendimizin merhametini celbedecek şekilde anlattı. Efendimiz onun geçmişte yaptıklarını bağışladı. O da kelime-i şehadet getirerek İslâm’la şereflendi.”

Ne azim!.. Ne sabır!.. Ne tahammül!.. Azmin elinden hiçbir şey kurtulmuyor. İnsan sabırla istediğine ulaşabiliyor… Ama hepsinden iyisi hemen teslim oluvermek… Zira mutluluk bu teslimiyette… Allahım bizleri teslim ehli eyle!.. Amin.

PEYGAMBERİMİZİN GÖNLÜNÜ FETHEDEN YİĞİTLİK

Ebu Süfyan (r.a.) hayatının bundan sonraki dönemini Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizin yanında geçirdi. Bütün varlığıyla ona tam teslim oldu. Huneyn Gazvesinde bir ara Efendimizin yanında kimse kalmamıştı. Bir eliyle atının yularını tuttu. Obur eliyle kılıç sallayarak yiğitçe çarpıştı Onun bu kahramanlığı Resûl-ı Ekrem (s a) Efendimizin gönlünü fethetti ve onu “Allah onun bana yaptığı bütün kötülükleri affetsin” duasına mazhar etti. Resulullah’ın kendinden hoşnut olduğunu duyan Ebu Süfyan geri kalan hayatını daha mutlu olarak geçirdi.

SEVEN, SEVDİĞİNİN YOLUNDA OLUR

O kendini tamamen Kur’an’a verdi. Gece-gündüz Kur’an okuyor ve ayetlerin manalarını anlamaya çalışıyordu. Bir taraftan geçirdiği günlerin pişmanlığı içerisinde göz yaşı döküyor, bir taraftan da Kuran’ın öğütlerinden ders almaya gayret ediyordu. Mescide en erken o gelip en son o çıkardı. Bir defasında yine vakur bir şekilde ayak uçlarına bakarak erkenden mescide giriyordu. Resûl-u Ekrem (s.a.) Efendimiz onu gördü ve Aişe annemize “Ya Aişe! Bunun kim olduğunu biliyor musun?” dedi Annemiz de “Hayır Ya Resûlallah” dedi. Sevgili Peygamberimiz sevincinin, memnûniyetinin bir ifadesi olarak: “O amcam oğlu Ebu Süfyan İbni Hâristir. Bak, mescide ilk defa o giriyor, en son o çıkıyor. Gözünü de ayağının ucundan ayırmıyor” buyurdu.

Ne büyük mutluluk… İnsan sevdiğini sevindirmek istiyorsa sevdiğinin yolunda olmalı… Mutluluk böyle ele geçer…

Hz. Ömer (r.a.) devrine kadar yaşayan Ebu Süfyan Bin Hâris (r.a. ) hayatını hep İslâm’ın güzellikleriyle geçirdi. Namaz kılmaktan derin haz duyardı. İki Cihan Güneşi Efendimiz ahirete göç eyleyince, üzüntüsünü mersiye söyleyerek dile getirdi. Hasretini, inlemesini mersiye söyleyerek teskin etti. Ecelinin yaklaştığını fark edince üç gün önce kabrini kendi eliyle hazırladı. Son nefeslerinde ailesine yaptığı vasiyet bizler için büyük ibret!..

SAHABİNİN VASİYETİ

O, hanımı ve çocuklarına “Benim için ağlamayın!.. Vallahi Müslüman olduktan sonra hiç günah işlemedim. Hiçbir kötülüğe bulaşmadım.”‘ diyerek dünyaya gözlerini kapadı.

Ne güzel dönüş!.. Ne güzel vasiyet!.. Ne tatlı bir hayat!… Ne emniyet için de bir varış!…

641 m. senede Medine’de vefat eden Ebu Süfyan Bin Hâris (r.a.) ‘ın cenaze namazını Hz. Ömer (r.a.) kıldırdı. Cenabı Hak şefaatlerine nail kılsın. Amin.