HIKÂYÂT-ÜS SAHÂBE

DOKUZUNCU BÖLÜM


SAHÂBELERİN PEYGAMBER (S.A.V.)’E ÍTAAT ETMELERİ

Sahabe-l Kiram radıyallahu anhum Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in istek ve arzusunun ne olduğunu daima araştırıyorlardı. Bundan önceki bahislerde de iyice açıklandığı gibi Sahâbe- Kirâm’ın her işi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in emrine uymaktı. Ancak özellikle birkaç vakıayı bu bölümde anlatıyoruz ki, bizler, kendi durumumuzu bunlarla kıyaslayıp ne derece Allah ve Rasulü’nün emirlerine itaat etmekteyiz bir görelim. Bir de bu yaptıklarımıza karşılık Sahâbe-i Kirâm’a Allah’ın verdiği bereketleri, yükselmeyi ve elde ettikleri neticeleri kazanmayı bekliyoruz. Gerçekten biz böyle bir şeyi temenni ediyorsak onların yaptıklarını yapmamız gerekir.

1. HZ. ABDULLAH BİN AMR (R.A.)’IN ŞALINI YAKMASI

Hz. Abdullah bin Amr bin el-As radıyallahu anh diyor ki: Bir yolculukta Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraberdik. Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna çıktım. Üzerimde açık kırmızı bir şal vardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu görünce “Nedir bu örtündüğün?” buyurdu. Ben bu sorudan, o’nun hoşlanmadığını anladım. Ailemin yanına gelince ocağı yakmışlardı, şalı ateşe attım. Ikinci gün tekrar Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gidince, “O şala ne oldu?” buyurdu. Ben durumu anlatınca, “Niçin kadınlardan birine vermedin, kadınların örtünmesinde bir sakınca yoktur” buyurdu.”

İZAH: Gerçi şalın yakılması gerekmiyordu. Fakat bir kimsenin kalbi, sevdiği birinin darılması ve gücenmesinden yara almış ise o, “Bunun başka bir çıkış yolu vardır” diye düşünemez. Benim gibi ihmalkar biri olsaydı kim bilir kaç tane ihtimaller çıkarırdı. Mesela; “Acaba onun kızması ne şekil bir kızmaydı? Ben ona bir sorayım, acaba başka bir çıkış yolu var mı, yok mu?” veya “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sadece sordu, yasaklamadı ki” gibi şeyler düşünürdü. ‘Ebû Dâvûd


2 . ENSARDAN BİRİNİN EVİNİ YERLE BİR ETMESİ

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir defa evinden dışarı çıkmış gidiyordu. Yolda kubbeli, yüksek bir ev gördü. Arkadaşlarına “Bu nedir?” diye sorunca, onlar Ensar’dan bir sahâbinin kubbeli bir oda yaptırdığını söylediler. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bunu duyunca sustu, bir şey demedi. Bir başka zaman Ensar’dan olan o adam Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gelerek selam verdi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ondan yüz çevirip selamını bile almadı. O Belki de Peygamber sallallahu aleyhi vesellem farkına varmamıştır diyerek tekrar selam verdi, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine yüz çevirdi ve cevap vermedi. O sahâbi buna nasıl dayanabilirdi. Orada bulunan sahâbelere bu durumu sordu, araştırdı ve “Ben bugün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüzünü benden çevirdiğini görüyorum, hayırdır inşallah” dedi. Onlar; “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dışarıya çıkmıştı. Yolda senin yaptığın kubbeyi görünce <Bu kimin?> diye sormuştu” dediler. Bunu duyan sahâbi derhal gitti ve onu yıktı. İzi kalmasın diye onu yerle bir etti, sonra Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e haber bile vermedi. Başka bir zaman Peygamber sallallahu aleyhi vesellem oradan geçerken kubbeyi orada göremeyince sebebini sordu. Sahâbeler “O adam birkaç gün önce, bize sizin kendisinden yüz çevirdiğinizi anlatmıştı. Bizde <Senin kubbeni gördü> dedik. Gidip o kubbeyi tamamen yıktı” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem “Şiddetli bir ihtiyaç ve mecburiyet olmadan yapılan her bina insan için vebaldir.” buyurdu.”

İZAH: Bunlar, sevginin en yüksek derecesinde meydana gelen hallerdir. Sahâbe’i Kirâm’ın Rasûlullah’ın nurlu yüzünü üzgün bir halde görmeye veya onu kendilerine kırgın görmeye hiç tahammülleri yoktu. O sahâbi kubbeyi yıktı, yıktıktan sonra bir iyilik yapmış gibi gelerek “Ya Rasûlallah, sizi razı etmek için kubbeyi yıktım” demedi. Aksine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem oradan geçerken onu bizzat kendisi gördü.

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in özellikle (gereksiz) yapılan inşaat masrafları hoşuna gitmezdi. Bu konu bir çok hadislerde zikredilmiştir. Bizzat Ezvâcı Mutahharât’ın (Efendimizin mübarek hanımlarının) evleri hurma dallarından yapılmış, yabancıların gözleri içeriyi göremesin diye üzerine çuvaldan perdeler örtülmüştü. Bir defa peygamberimiz bir yere yolculuğa çıkmışlardı. (Hanımlarından biri olan) Hz. Ümmü Seleme radıyallahu anha biraz zengin olduğundan kendi odasını hurma dallarının yerine kerpiçten yaptırdı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem odayı gördü ve “Ne yaptın böyle?” diye sordu. Ümmü Seleme radıyallahu anha “O haliyle içerinin görünme ihtimali vardı da ondan” dedi. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem “İnsanın parasını harcadığı en kötü yer binadır” buyurdu. Abdullah bin Amr radıyallahu anh buyuruyor ki: Bir defa ben ve annem evimizin dökülen duvarını tamir ediyorduk, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bizi gördü ve “Ölüm bu duvarın yıkılmasından daha yakındır” buyurdu.” Ebû Dâvûd


3. SAHÂBELERİN DEVELERİNDEN KIRMIZI BEZLERİ KALDIRMALARI

Hz. Râfi radıyalahu anh anlatıyor: Bir defa bizler Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ile beraber yolculuğa çıkmıştık. Develerimizin üzerine sermiş olduğumuz bezlerde kırmızı ipler vardı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Bakıyorum da kırmızı renk sizlerde çoğalmaya başladı” buyurdu. Böyle söyler sõylemez bizler telaşlanarak aniden kalktık. Bizim koşmamızdan develerimiz de oraya buraya kaçmaya başladılar. Bizler derhal develerin üzerinden bütün bezleri kaldırdık.

İZAH: Sahâbe-i Kirâm’ın hayatlarında Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e itaat ve sevgiyi gösteren böyle davranışlar şaşılacak bir şey değildir, Evet bizim yaşantımıza göre onların davranışları bize acayip gelmektedir. O mübarek insanların günlük yaşantıları böyleydi. Urve bin Mes’ud, Hudeybiye anlaşmasında kafirler tarafından elçi olarak gelmişti. (Bunun kıIssası birinci bölümün üçüncũ bahsinde geçmiştir.) Müslümanların durumunu çok dikkatle seyretmişti. Mekke’ye döndüğü zaman kafirlere “Ben büyük büyük kralların yanına elçi olarak gittim. Faris, Rum ve Habeşistan kralları ile görüştüm. Muhammed’in cemaatinin o’na tazim ettiği ve saygı gösterdiği gibi hiçbir padişaha, hizmetçilerinin saygı gösterdiğini görmedim. Hiçbir zaman o’nun tükürüğünũ yere düşmeye bırakmıyorlar. Hangi birinin eline değse o kişi onu yüzüne ve bedenine sürüyor. Bir şey emretse herkes o emri yerine getirmek için koşuyor, abdest aldığı zaman yere düşen suyu yüzlerine ve üzerlerine sūrmek için öyle koşuşuyorlar ki, sanki aralarında kavga çıkacakmış gibi oluyor. O konuştuğu zaman herkes susuyor ve hiçbir kimse o’nun azametinden dolayı o’nun tarafına gözlerini kaldırıp bakamıyor.”


4. HZ. VAİL (R.A.)’IN SAÇINI KESTİRMESİ

Vail bin Hucr radıyallahu anh diyor ki: Bir defa Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gitmiştim, saçlarım çok uzamıştı. Karşısına geldiğimde “Zübâb, Zübâb” buyurdu. Ben bu sözü saçlarım için söylediğini anladım ve geri dönüp saçlarımı kestirdim. İkinci gün geldiğimde “Ben sana (saçını kes) dememiştim, gene de iyi yaptın buyurdu.

İZAH: Zübâb kelimesinin manası hem uğursuz, hem de kötü bir şey demektir. Bu davranış Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in işaretlerine can fedâ etmekten ileri gelmektedir. Onun gayesini ve maksadını anladıktan sonra isterse yanlış anlaşılmış olsun, onu yerine getirmekte gecikilmezdi. Halbuki burada Pevgamberimiz sallallahu aleyhi vesellem “Sana dememiştim buyurmuştu. Fakat o sahabi, sözü kendi hakkında anladığından, onu nasıl geciktirebilirdi. İslam’ın ilk yillarında namazda konuşmak caizdi. Sonradan yasaklandı. Abdullah lbni Mes’ud adivallahu anh Peygamberimíz sallallahu aleyhi vesallem’in huzuruna geldi. O sırada Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem namazdaydı. O adet olduğu üzere selam verdi, Namazda konuşmak kaldırıldığı için Peygamberimiz sallallahu aleyhi veseliem cevap vermedi. Abdullah Ibni Mes’ud radiyallahu anh buyuruyor ki: Peygamberimiz callallahu aleyhi vesellem’in selamımı almayışından, yeni ve eski şeyleri hatırlayarak beni çeşitli düşünceler sardı. “Belki falan şeyden dolayı darılmış olabilir, belki filan sey olmuştur” diye düşünmeye başladım. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem namazı bitirip selam verince “Namazda konuşmak yasaklandı, onun için selamına cevap vermedim” buyurdu. Ondan sonra canıma can geldi.


5. HZ. SÜHEYL BİN HANZALİYYE (R.A.)IN ÂDETİ VE HUREYM (R.A.)’IN SAÇINI KESTİRMÉSİ

Şam’da Sühely bin Hanzaliyye radıyallahu anh isminde bir sahabi yaşıyordu. Bir tarafa çekilmiş, başkaları ile çok az görüşürdũ ve hiçbir yere gidip gelmezdi. Būtün gün namazla meşgul olur veya tesbihat yapar ya da mescide gider gelirdi. Yolda giderken meşhur sahâbi Ebú Derdâ radıyallahu anh’a uğrardı. Ebû Derdâ radıyallahu anh “Bir hayırlı kelime sõyle de git, sana zararı olmaz, bize faydası olur derdi. Bunun üzerine o bír hadis veya Peygamber sallallahu aleyhi vesellem zamanindan bir vakia anlatırdı. Bir defasında yine böyle gidiyordu, her zamanki gibi Ebû Derdâ radıyallahu anh ona “Hayırlı bir kelime sõyleyip de git diye ricada bulundu. O şöyle dedi: “Bir defa Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: <Hūreym Esedi iyi adamdır. Ancak onda iki şey olmasaydı. Birincisi saçlarını çok uzatıp duruyor, ikincisi elbisesinin etekleri topuk kemiklerinden aşağıya sarkıyor>. Hüreym hazretleri Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bu sözünü duyunca hemen bir çakı alarak saçlarının kulaklarından aşağı olan kısmını kesti, elbisesini de topuk kemiklerinden yukarıya kadar kısalttı.”

IZAH: Bazı rivayetlerde Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bu iki şeyi doğrudan Hureym Esediye söylediği onun da yemin ederek, “Artik böyle olmayacak” dediği zikredilmiştir. Ancak iki rivayette de çelişkili bir durum yoktur. Şu mūmkündür ki, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem hem doğrudan kendisine, hem de onun giyabinda söylemis ve dinleyen de haber vermis olabilir.


6. HZ. İBNÍ ÖMER (R.A.)’IN OĞLU İLE KONUŞMAMASI

Hz. Abdullah Ibni Omer radıyallahu anhuma Rasúlullah sallallahu aleyhi vesellem’in söyle buyurduğunu söyledi: “Kadınların camiye gitmelerine izin veriniz.” Ibni Ömer’in bir oğlu, “Biz izin veremeyiz, çünkü onlar daha ileri giderek bunu serbest hareket etmeye, yanlış davranışlara ve başı boş dolaşmaya bahane yaparlar” dedi. Bunun üzerine Hz. Ibni Ömer radıyallahu anhuma çok öfkelendi, onu azarladı ve “Ben sana Rasûlullah’ın hadisini anlatıyorum, sen <izin veremeyiz> diyorsun” dedi. Ondan sonra ölene kadar oğluyla konuşmadı.’

İZAH: Oğlu, kendi zamanındaki (kötü) duruma bakarak, “Kadınlar Peygamberimiz sallallahu aleyhi vasellem’in bu iznini yanlış hareketler için bahane yaparlar.” demişti. Bundan dolayıdır ki, bizzat Hz. Aişe radıyallahu anha “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu zamanın kadınlarının halini görseydi, muhakkak kadınları camiye gitmekten menederdi” buyurdu. Halbuki Hz. Aişe radıyallahu anha’nın (bu sözü söylediği) zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in zamanından pek de uzak değildi, Fakat buna rağmen Hz. Ibni Ömer, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in sözünü duyduktan sonra, onda bir tereddüt gösterilmesine ve enine boyuna düşünülmesine tahammül edemedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu hadisine karşı konuştuğundan dolayı onunla ömür boyu konuşmadı. Sahâbe’i Kirâm hazretleri bu konuda bir çok zorluklara katlandılar. Çünkü canlarından daha çok sevdikleri Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sözlerinin öneminden dolayı kadınları mescitten alıkoymaları zordu. Zamanın getireceği fitnelerin endişesinden dolayı onlara izin vermek de zordu. Nitekim daha önce birkaç evlilik geçirmiş olan Hz. Atike, Hz. Ömer’le de nikahlanmıştı. Mescide gider gelirdi. Bu da Ömer radıyallahu anh’ın zoruna giderdi. Biri Hazreti Atike’ye mescide gitmesinin Hz. Ömer’e ağır geldiğini söyleyince, Hz. Atike, “Eğer hoşlanmıyorsa menetsin” dedi. Hz. Atike, Hz. Ömer radıyallahu anh’ın vefatından sonra Hz. Zübeyr radıyallahu anh ile nikahlandı. Mescide gitmesi Hz. Zübeyr’in de hoşuna gitmiyordu. Fakat onu men etmeye cesaret edemiyordu. Bir defa Hz. Zübeyr radıyallahu anh onun yatsı namazını kılmak için gittiği yola oturdu. Yanından geçerken ona laf attı. Kocası olduğundan dolayı böyle yapması caizdi, ancak Hz. Atike karanlıktan dolayı onun kim olduğunu anlayamadı. Ondan sonra mescide gitmeyi bıraktı. Bir başka gün Hz. Zübeyr ona camiye gitmeyi neden bıraktığını sorunca, “Artık o güvenli devir kalmadı” dedi. ‘Müslim, Ebû Dâvůd


7 HZ. İBNİ ÖMER (R.A.)’DAN SEFER NAMAZI HAKKINDA SORULMASI

Hz. Abdullah Ibni Ömer radıyallahu anhuma’ya bir adam “Kur’an-i Kerim’de mukimin namazı zikredilmiş, korku namazı zikredilmiş, ama misafirin namazından bahsedilmemiştir” dedi. Ibní Ömer radıyallahu anhuma, “Ey yeğenim, Allahu Tealâ Ra- súlullah sallallahu aleyhi veseilem’i Peygamber olarak gônderdi. Bizler cahil insanlardık, bir sey bilmezdik. Artık, onun ne yaptığını gördüysek, onu yapacağız” buyurdu.”

İZAH: Abdullah Ibni Ömer radıyallahu anhuma’nın sözünden anlaşılıyor ki, her meselenin Kur’an-ı Kerim’de açıkça bulunması gerekmez. Amel etmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den sabit olması yeterlidir. Bizzat Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor: “Bana Kur’an-i Kerim lutfedildi, ona eşit olarak başka hükümler de verildi. Yakında öyle bir devir gelecek ki, karınları tok insanlar minderleri üzerine oturup <Kur’an-ı Kerim’e iyi sarılın, yalnız onun içindeki hükümlerle amel edin> diyeceklerdir. Hadisteki karnı tok olmaktan maksat bu gibi bozuk düşünceler ancak mal sarhoşluğundan doğar demektir.


8. HZ. İBNİ MUĞAFFEL (R.A.)’IN TAŞ OYUNU YÜZÜNDEN YEĞENİ İLE KONUŞMAYI TERK ETMESİ

Abdullah İbni Muğaffel, küçük yaşta olan yeğenini taş oyunu (Hazef) oynarken gördü ve “Yeğenim bu oyunu oynama, Peygamberimiz sallallahu aleyhí vesellem <Onun bir faydası yoktur, ne av yapılır ne de onunla düşmana zarar verilebilir. Aniden birine isabet eder de gözünü çıkarır, dişini kırar> buyurmuştur dedi. Yeğeni küçük yaştaydı, amcasını dalgın görünce yine oynamaya başladı. Amcası onu gördü ve “Ben sana Peygamberin sözünü söylüyorum, sen yine aynı şeyi yapıyorsun. Allah’a yemin olsun ki seninle hiç konuşmayacağım.” dedi. Bir başka rivayete göre buna ilave olarak “Allah’a yemin olsun ki ne senin cenazene katılacağım ne de hasta olunca ziyaret edeceğim” dedi.

İZAH: Hazef; baş parmak üzerine küçük bir taş koyarak diğer parmakla onu atmaya denir. Çocuklarda genellikle bu çeşit oyun oynama hastalığı vardır. Bununla av yapılmaz, ama tesadüfen birinin gözüne değse onu yaralar. Hz. Abdullah İbni Muğaffel, Rasûlullah’ın sözünü söylemesine rağmen, çocuk o işi yapınca buna dayanamadı. Bizler sabahtan akşama kadar Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in nice hadislerini duyduğumuz halde onlara ne derece önem veriyoruz? Herkes kendi hakkındaki kararı kendisi verebilir.


9. HZ. HAKÎM BİN HİZAM (R.A.)’IN DİLENMEMEYE SÖZ VERMESİ

Hakîm bin Hizam radıyallahu anh bir sahâbidir. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gelip bir şeyler istedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de verdi Başka bir zaman yine istedi. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem yine verdi Üçüncü defa yine isteyince yine verdi ve “Ey Hakîm bu mal yeşil bir bahçedir, dis görünüşü çok tatlıdır. Ancak onun ölçüsü şudur, <Eğer göz tokluğu ile gelirse onda bereket olur, eğer hırs ve tamahla elde edilirse onda bereket olmaz. Öyle ki, devamlı yenir, fakat onunla karın doymaz.>” Bunun üzerine Hakîm “Ya Rasulullah, sen’den sonra artık kimseyi rahatsız etmeyeceğim” dedi. Bundan sonra Hz. Ebû Bekir radıyallahu anh kendi halifeliği zamanında ona devlet hazinesinden bir şeyler vermek istediyse de o kabul etmedi. Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh kendi halifeliği zamanında ona bir şeyler vermek için sık sık ısrar etti, ancak o bu teklifi de kabul etmedi.

İZAH: İşte bugünlerde mallarımızda bereket olmayışının sebebi; bizi kuşatan hırs ve tamahtandır.


10. HZ. HUZEYFE (R.A.)’IN CASUSLUK İÇİN GİTMESİ

Hz. Huzeyfe radyallahu anh diyor ki: Hendek savaşında karşımızda bir tarafta Mekke’li kafirler ve onlarla beraber diğer bir çok kafir topluluklar bize saldırmak için gelmişlerdi ve hamle yapmaya hazırlardı. Diğer tarafta Medine’de Benî Kureyza yahudileri bize karşı düşmanlıkta çok ileri gitmişlerdi. Her an Medine-i Münevvere’yi boş bularak saldırıp çoluk çocuğumuzu tamamen yok etmelerinden endişe ediyorduk. Biz savaşmak için Medine-i Münevvere’nin dışında bulunuyorduk. Münafiklar topluluğu evlerinin issız ve kimsesiz olduğunu bahane ederek izin isteyip evlerine geri dönüyorlardı. Rasülullah salallahu aleyhi vesellem de izin isteyenlere izin veriyordu. Bu sırada geceleyin öyle şiddetli bir fırtına çıktı ki ne ondan önce ne de sonra böyle bir fırtına çıkmıştı. O kadar karanlıktı ki, insan yanındakini değil, kendi elini bile göremiyordu. Rüzgar o kadar şiddetliydi ki, şimşek gibi gürültū çıkarıyordu. Münafıklar evlerine dönüyorlardı. Biz o mevzide üç yüz kişiydik. Rasûlullah sallalahu aleyhi vesellem teker teker herkesin halini soruyor ve karanlıkta her tarafı kontrol ediyordu. O sırada, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem benim yanıma uğradı. Yanımda ne düşmandan korunmak için bir silah ne de soğuktan korunmak için bir elbise vardı. Sadece küçük bir şal vardı. Örtünūnce dizlerime kadar geliyordu. O da benim değil, ailemindi. Ben onu örtünerek diz üstü oturup yere yapışmıştım. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem “Kimsin?” diye sordu. Ben de “Huzeyfe” dedim. Ancak soğuktan dolayı ayağa kalkamadım. Utancımdan yere yığılıp kaldım. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bana “Ayağa kalk, düşman birlikleri arasına girerek onların ne yaptıklarıni öğren gel” dedi. O an dehşet, korku ve soğuktan en bitkin olan bendim. Fakat emri yerine getirmek için kalkıp derhal yürüdùm. Gideceğim sırada Rasülullah salallahu aleyhi vesellem şöyle dua etti:

“Allah’ım, onu önünden, arkasından, sağından, solundan, yukarısından, asağışından muhafaza et.” Huzeyfe radıyallahu anh diyor ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dua eder etmez sanki benden korku ve üşüme tamamen gitmişti. Her adım attıkça sıcakta yürüdüğümü hissediyordum. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem giderken bana şunu da söylemişti: “Hiçbir hareket yapmadan gizlice ve sessizce ne olduğuna bak ve gel.” Oraya ulaşınca baktım ki, bir ateş yanıyor, insanlar etrafında isınıyorlardı. Her biri elini ısıtıyor ve vūcuduna sūrüyordu. Her taraftan “Geri dönelim, geri dönelim” sesleri geliyordu. Herkes kendi kabilesine seslenerek “Geri dönelim” diyordu. Havanın şiddetle esmesinden dolayı rüzgar her taraftan onların çadırları üzerine çakıl yağdırıyor, çadırların iplerini koparıyor, atlar ve diğer hayyanlar helak oluyorlardı. Bir bakıma būtün ordunun komutanı sayılan Ebû Süfyan ateşin yanında isınıyordu. İçimden Tam zamanı, şunun işini bitireyim” dedim. Okluğumdan bir ok çıkarıp yayıma koymuştum, fakat Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in “Hiç bir hareket yapma, durumu gör ve gel” emrini hatırladığımdan okumu geri koydum. Bu arada şüphelenerek “Aramızda casus var” demeye başladılar, “Herkes kendi yanındakinin elini tutsun” denildi. Ben de çabucak bir adamın elini tutarak “Sen kimsin?” diye sordum, adam hayret ederek, “Sen beni tanımıyor musun? Ben falan kişiyim” dedi. Oradan ayrıldım. Yolun yarısına gelmiştim ki, başları sarıklı olan takriben yirmi süvari ile karşılaştım. Onlar bana “Efendine söyle Allah düşmanlarının işini halletti, endişe etmesin” dediler. Geri geldiğimde Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem küçük bir şala bürünmüş namaz kılıyordu. Bu Peygamberimizin her zamanki âdetiydi. Ne zaman tehlikeli bir durumla karşılaşırsa hemen namaza yö- nelirdi. Namazı bitirdikten sonra ben oradaki gördüğüm durumu anlattım. Casus meselesini duyunca tebessüm etti. Mübarek dişleri parlamaya başladı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem beni mübarek ayaklarının yakınına yatırdı, kendi ortündüğü çarşafın bir parçasını benim üzerime örttū. Ben de göğsümü Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek ayaklarına dayadım.

IZAH: Bu kadar şiddet ve zorluk hallerinde dahi emri yerine getirmeyi malından, mülkünden, canından ve kanından daha aziz tutmak, ancak o zatların nasibiydi ve yalnız onlara yakışırdı. Allahu Teâlâ hak etmesem de, layık olmasam da ben günahkara biraz onlara uymayı nasip ederse bu ne güzel bir kısmettir. ‘Dürrü Mensûr


Online sipariş yapabilirsiniz
Türkiyeden : www.gulistannesriyat.com
Almanyadan: www.al-madinamarkt.de