FAHREDDİN PAŞA MEDİNE’DEN NASIL ÇIKTI?
Bugün RASULLAH (sav) , Hz Ebubekir,Hz Ömer, Hz Osman ,Hz Ali ve tüm Sahabe ,Ensar, Muhacir ağlıyor..,
Bu gün Ravza ı Mutahhara ağlıyor, Bugün Uhut, Kuba, Kıblateyn ağlıyor. Bugün Ehli Medine ağlıyor bu gök başka bir gök yer başka bir yer sanki.
Evet 400 senelik Devlet-i Osmani Medine devri 13 Ocak 1919 da bitmistir .
Her 13 Ocak da Medine ağlar , bugün Medine Puslu ağlamaklıdır çünkü Edep gitmiştir .
30 ekim 1918 mondros Mütarekesinin 16 maddesi uyarınca teslim edilmesi gereken Medine Rahmetle andığımız Fahrettin paşa tam 72 gün direnmiş ve cekirge yiyerek 13 ocakta Teslim etmek zorunda kalmıştır. Ummed i Muhammed bugün hüzün günündür.
31 Ekim 1918’de İtilaf devletleriyle Osmanlı antlaşmaya (Mondros Ateşkes gereği) imza atar ve Medine’nin kontrolünü İngiliz himayesine bırakmak zorunda kalır. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa Medine’ye haber gönderir ve şehri teslim etme emrini iletir.
BEN MEDİNE’Yİ, MEDİNE BENİ BIRAKMAZ
Ancak cihan devleti olmuş şerefli bir milletin Paşa’sı olan Fahreddin Paşa, “Medine’yi İngilizlere teslim edemem” der ve direnir. Payitahttan emir üzerine emir gelir ama Fahreddin Paşa;
“Ben Hz. Resulullah’ın (s.a.v.) kabrini gayrimüslim İngiliz devletine bırakamam” der. Devlet imzanın gereğini yapamadığı için sıkıntıdadır. Paşa ise kararlıdır.
FAHREDDİN PAŞA’YI TUTUKLAYIN
Osmanlı antlaşma gereği Medine’yi teslim edemeyince başka bir çareye başvururlar. Fahreddin Paşa için ‘iş yapamaz’ raporu çıkartırlar. Böylece görevden azledilir ve yetki başka bir komutana teslim edilir. Fahreddin Paşa Medine’de Efendimiz’e (s.a.v.) veda etmek için Mescid’e geçer.
Askerleri de yanındadır. Paşa, Mescid’in minberine doğru yürür.
Sonra Efendimiz’in (s.a.v.) şerefli mezarına doğru yürür ve ağlayarak şöyle der: ‘Ben seni nasıl bırakırım. Gönlüm el vermez ki! Seni kime teslim edeyim.’ Oradaki herkes bu gönlü kırık, Medine sevdalısına bakıp gözyaşı dökerler.
Zor bir ayrılıştır. Ayrılamamaktadır.
Fahreddin Paşa gidip eşyasını toplar. Bir bavula koyar ve son kez Efendimiz’e (s.a.v.) vedaya gider. Hz. Resul’ün (s.a.v.) kabrinin önünde demir pencerelere yapışır.
Ve seni bırakmam der. Sonra bavulunun üzerine oturur. Asker de tüfeklerini birbirlerine dayayıp Paşa’nın yanında otururlar.
PAŞA MEDİNE’DEN NASIL ÇIKTI?
Fahreddin Paşa aşkına tutuştuğu Hz. Muhammed’in (s.a.v.) şehrini terk etmeyince, askerlerin onu tutuklayıp Medine’den çıkarmaktan başka çareleri kalmamıştır.
Antlaşmanın gereğini yerine getirmek zorunda olan yeni komutan paşayı derdest etmekten başka çare bulamaz.
Yeni komutan, Paşa’yı tutuklayıp Medine’den çıkarın der.
Askerler tüfeklerini yere koyup Paşa’yı çembere alırlar. Paşalarını kucaklarlar. Kırmadan, üzmeden, hırpalamadan bir annenin yavrusunu kucakladıkları gibi kucaklarlar.
Ve büyük teessür içinde Medine’den Paşa’yı çıkartırlar.
İşte bu şanlı direnişin, son Osmanlı’nın Medine-i Münevvere’yi terk edişinin çok kısa hikâyesi budur. Orayı terk ettik ama gönül hep orada kaldı.
Gönlü Medine ve İslam aşkıyla dolu olan son Medine Arslanı Fahrettin Paşa’ya selam olsun. Rabbim Mekke’yi Medine’yi, ve Kudüs’ü ebediyyen korusun inşaAllah
MEDİNE MÜDAFAASI
Fahrettin Paşa elinde bulunan son derece kısıtlı imkânlarla Medine’yi iki yıl yedi ay boyunca müdafaa etti. Önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hattı oluşturmak için Aşar Boğazı, Bi’riderviş, Bi’riabbas ve Bi’rirehâ mevkilerini âsilerden temizledi. 29 Ağustos 1916’da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet şeridi meydana getirilmiş oldu. Fahrettin Paşa, Medine’yi savunabilmek için İstanbul’dan devamlı takviye kuvveti istiyor, Osmanlı hükümeti de onun isteklerine cevap verebilecek durumda olmadığını bildiriyordu.
FAHRETTİN PAŞA MEDİNE’Yİ NASIL MÜDAFAA ETTİ?
Fahrettin Paşa ve askerleri; çamurlu su içtiler, hurma çekirdeklerinden ekmek yaptılar. En önemlisi çekirge yediler… Sadece düşmanla değil, açlıkla, susuzlukla ve sıcakla da çarpıştılar.
KUTSAL EMANETLERİN İSTANBUL’A GETİRİLİŞİ
Osmanlı hükümetinin Hicaz’ı kısmen boşaltma kararı alması üzerine Fahrettin Paşa, herhangi bir yağmaya karşı Medine’de Hz. Peygamber’in mezarında bulunan mukaddes emanetlerin İstanbul’a nakledilmesini teklif etti. Sorumluluk kendisinde olmak şartıyla teklifi hükümet tarafından kabul edildi. Fahrettin Paşa bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdiği otuz parçadan oluşan mukaddes emanetleri 2000 askerin koruması altında İstanbul’a gönderdi. Medine’yi Suriye’den ayıran çölde dolaşan ve yağmacılıkla geçinen bedeviler. Şerif Hüseyin’in hileleri ve İngilizler’in paralarıyla kandırılarak Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçirildikleri için Medine’yi Suriye’ye bağlayan demiryolunun korunması güçleşti. Meşhur İngiliz casusu Lawrence demiryolu boyunca dolaşarak rayları dinamitle parçalatıyordu. Her geçen gün çölün ortasında çevre ile irtibatı kesilmiş bir kale durumuna gelen ve iaşesi de azalan Medine’nin tahliyesine karar verildi. Önce yeni tayin edilmiş olan Mekke Emîri Şerif Haydar Paşa ailesiyle birlikte Medine’den ayrıldı. Onları 3-4000 kişilik yerli halk takip etti.
“TÜRK BAYRAĞINI BEN KENDİ ELİMLE İNDİREMEM”
Fahrettin Paşa elinde kalan az sayıdaki kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine’yi müdafaaya devam etti. Fakat Hicaz demiryolunun Medine’ye yakın olan Tebük-Medâin arasındaki Müdevvere İstasyonu’nun düşman eline geçmesinden sonra Medine Kalesi isyancılar tarafından kuşatıldı. Hiçbir yerden yardım alamaz duruma gelen şehirde kalmış olan halk ve asker arasında açlık ve hastalık hüküm sürmeye başladı. Bu güç şartlara rağmen Fahrettin Paşa şehrin müdafaasını sürdürdü. Hatta kuşatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden İstanbul hükümetine, “Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin” cevabını vermişti.
Fahrettin Paşa, “Takdîr-i ilâhî, rızâ-yı peygamberî ve irâde-i pâdişâhî şeref-müteallik oluncaya kadar Medine müdafaası devam edecektir” diyordu; İngilizler’le Araplar’a teslim olmaktansa Hz. Peygamber’in merkadini havaya uçurarak kendisini feda edeceğine dair yemin ediyordu.
HAZRET-İ PEYGAMBERİN HUZURUNDA
Fahrettin Paşa ve askerleri bir taraftan düşmanla, diğer taraftan açlık ve hastalıkla mücadele ederken Kanal Harekâtı felâketle bitmiş, Filistin elden çıkmış ve en yakın Osmanlı kuvvetleri Medine’den 1300 km. uzakta kalmıştı. Bu sırada Osmanlı Devleti mağlûp olmuş ve 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı.
Mütarekenin 16. maddesine göre teslim olması gereken Fahreddin Paşa buna yanaşmadı. Medinedekiler ise her tarafla irtibatları kesilmiş olduğundan mütarekeden haberdar değillerdi. Olup bitenleri telsiz vasıtasıyla takip eden Fahrettin Paşa, Kızıldeniz’de demirleyen bir İngiliz torpidosu mütareke şartlarını ve Medine’ye ait maddeyi kendisine bildirdiği halde buna cevap vermedi. Aynca Babıâli’nin Mondros Mütarekesi’ni tebliğ etmek üzere gönderdiği yüzbaşıyı hapsederek İstanbul’u da cevapsız bıraktı. Bir yandan İngilizler, bir yandan Medine’yi kuşatmış olan Şerif Hüseyin’in kuvvetleri Medine’nin bir an önce teslim edilmesini istedilerse de bu isteklerine karşılık vermedi.
Babıâli İngilizler’in de baskısı üzerine bu defa padişahın imzasını taşıyan bir teslim emrini Adliye Nâzın Haydar Molla ile Medine’ye gönderdi. Fahrettin Paşa bu emri de dinlemedi. Askerlerin çoğunun hasta olmasına, cephane, ilâç ve giyecek stoklarının bitmesine rağmen direnmeyi sürdürdü. Ancak sonunda kendi subaylarının da baskısı ile teslim olmaya rızâ gösterdi.
TESLİM OLMAYAN KOMUTAN
Kabul edilen teslim şartlarının başında, “Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kumandanı Fahreddin Paşa hazretleri yirmi dört saat zarfında Hâşimî kuvvetleri karargâhının misâfir-i hâssı olacaktır” ibaresi yer aldığı halde Fahrettin Paşa Ravza-i Mutahhara yakınındaki bir medreseye giderek burada önceden hazırlatmış olduğu yatağına girdi ve bir yere gitmeyeceğini bildirdi. Fakat kendisiyle görüşmeye gelen kumandan vekili Necib Bey ve etrafındakiler tarafından tutulup 10 Ocak 1919’da Hâşimî karargâhında hazırlanmış olan çadırına götürüldü. Şerif Abdullah’ın kuvvetleri antlaşma gereğince 13 Ocak 1919’da Medine’ye girdi. Böylece Mondros Mütarekesi’nden yetmiş iki gün sonra Medine teslim edilmiş oldu.
TÜRK KAPLANI
İngilizler tarafından “Türk Kaplanı” diye adlandırılan Fahrettin Paşa 27 Ocak’ta savaş esiri olarak Mısır’a gönderildi. 5 Ağustos’ta Malta’ya sürgün edildi. Sürgün sırasında, savaş suçlularını yargılamak üzere işgalci devlet tarafından İstanbul’da kurdurulan ve başkanından dolayı halk arasında Nemrud Mustafa Dîvânıharbi adı verilen mahkemece ölüme mahkûm edildi. Ancak Fahrettin Paşa Ankara hükümetinin gayretleriyle 8 Nisan 1921’de Malta’dan kurtuldu. Berlin’de karşılaştığı Enver Paşa’nın daveti üzerine Moskova’ya geçti. Burada İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihadı Kongresi’ne iştirak etti. 24 Eylül 1921’de Millî Mücadele’ye katılmak için Ankara’ya geldi. 9 Kasım 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Kâbil sefirliğine tayin edildi. Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynadı. Ruslar’la mücadele eden Başkırdistan Cumhurbaşkanı Zeki Velidi Togan’a yardımda bulundu. 12 Mayıs 1926’da görevinin sona ermesi üzerine yurda döndü. 5 Şubat 1936’da Türk Silâhlı Kuvvetleri’nden tümgeneral rütbesiyle emekliye ayrıldı.
FAHRETTİN PAŞA’NIN MEZARI NEREDE?
22 Kasım 1948’de vefat etti ve vasiyeti üzerine Rumelihisarı’na defnedildi.
Rumeli Hisarı İstanbul’un Sarıyer ilçesinin İstanbul Boğazı’na bakan kesiminde bulunuyor.
FAHRETTİN PAŞA SÖZLERİ
“Evlatlarım!
Bir söz verdik. ′Kutsal şehri isyancılara vermeyeceğiz.′ diyerek, elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Ta ki son mermi, son er ve son kana dek… Bu azim, bu kararlılık bize dayanma gücü verecektir. Bunu hiç unutmayın! Ümitsiz olmayınız.”
“Malumunuz olsun ki kahraman askerlerim İslam âleminin gözbebeği olan Medine’yi son fişeğine, son damla kanına, son nefsine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur.”
“Belki bizim bu gayretimiz diğerlerine de örnek olursa, her yerde ittifak etmiş düşmanlara, yedi düvele karşı koyarız!”
“Bakın, bayrağımıza iyi bakın. Herhangi bir bayrak değildir o. Şu an devletimizin düşen birçok kalesi var. Ele geçirilen birçok şehri var. Ama burası son kaledir.”
“Bu azim, bu kararlılık bize dayanma gücü verecektir. Bunu hiç unutmayın. Ümitsiz olmayınız. Gecenin sonu aydınlık, yokuşun sonu iniştir.”
“Memleketi silahsız terkeden bir asker, düşman da olsa, arkadan vurulamaz.”
“Bir Türk Generali, kendinden küçük rütbede bir İngiliz subayının odasına gitmez. Söyle ona, benimle bir işi varsa, buraya gelebilir!”
“Beş on baldırı çıplak için kaybedecek vaktimiz yok… İleri arkadaşlar!”