Bey’atü’r-Rıdvân olayı yaşandı.


RIDVAN BİATI NEDİR, NASIL OLMUŞTUR?


Hudeybiye Antlaşması öncesi yapılan “Rıdvan Biatı” nedir, nasıl olmuştur? İşte Allah’ın razı olduğu biat; “Bey’atü’r-Rıdvân…”

Peygamber Efendimiz ve Müslümanların Kâbe’yi ziyaret etmesini istemeyen müşrikler birkaç elçi gönderdi. Fakat hiçbirinde de antlaşma ve sulh için kesin bir netîce elde edilemediğinden, bu defâ Peygamber Efendimiz, Hazret-i Osmân’ı Mekke’ye, müşriklerle görüşüp meseleyi halletmesi için gön­derdi ve ona:

“–Kureyşlilere git! Onlara haber ver ki, biz buraya hiç kimse ile çarpışmak için gelmedik! Biz ancak şu Beytullâh’ı ziyâret için, onun haremliğine riâyet ve tâzîm ederek geldik. Yanımızdaki kurbanlık develeri kesecek ve döneceğiz! Sonra onları İslâm’a da dâvet et!” buyurdu. Aynı zamanda oradaki erkek-kadın bütün mü’minlerle görüşmesini, Mekke’nin yakında fethedileceğini müjdelemesini, Allâh Teâlâ’nın dînine yardımcı olduğunu, Mekke’de îmânın açığa vurulacağı günün yaklaştığını haber vermesini de emir buyurdu. (İbn-i Sa’d, II, 97; İbn-i Kayyım, III, 290)

Hazret-i Osmân, Resûlullâh’ın emri mûcibince hemen hareket ederek Mekke’ye gitti. Müşriklere, niyetlerinin umre yapıp dönmek olduğunu anlattı. Müşrik­ler buna rağmen yine de izin vermediler. Hazret-i Osmân’ı göz hapsinde tutarak:

“–İstiyorsan sen tavâf edebilirsin!..” dediler. Fakat kendisini Allâh’a ve Resûlü’ne adamış olan mübârek sahâbî Hazret-i Osmân:

“–Hazret-i Peygamber Kâbe’yi tavâf etmedikçe ben de edemem! Ben Beytullâh’ı, ancak O’nun arkasında ziyâret ederim…” diyerek Allâh Resûlü’ne olan sadâkatini bildirdi. (Ahmed, IV, 324)

Bu temaslar sebebiyle Hazret-i Osmân’ın geri dönüşü gecikince, hakkında, öldürüldüğü şâyiası çıktı. Bunun üzerine Müslümanlarla müşriklerin arasındaki hava gerginleşmeye başladı. Allâh Resûlü, kendisini temsîl eden Hazret-i Osmân’ın ölüm ihtimâli üzerine derhâl ashâbını toplayıp:

“–Anlaşılan müşriklerle vuruşmadıkça buradan ayrılamayacağız!” buyurdu. (İbn-i Hişâm, III, 364)


ALLAH’IN RAZI OLDUĞU BİAT

Ardından, Allâh yolunda canlarını fedâ etmek için bütün ashâptan bey’at istedi. Kadın-er­kek bütün mü’minler:

“−Allâh Resûlü’nün gönlünde ne murâdı varsa, onun üzerine bey’at ediyorum.” diye­rek Resûlullâh’ın bu arzusunu seve seve yerine getirdiler. (Vâkıdî, II, 603)

Mü’minler, Allâh yolunda ölünceye kadar savaşmaya söz verdiler. Hazret-i Peygamber’in mübârek ellerini tutarak bey’at ettiler. Bey’atin sonunda Allâh Resûlü, bir eliyle diğer elini tutarak:

“–Bu da Osmân’ın bey’atidir!” buyurmak sûretiyle Hazret-i Osmân’a olan îtimâd ve muhabbetini, fiilî olarak izhâr ettiler. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 7)


ASHAB-I ŞECERE KİMDİR?

Bir ağacın altında yapılan bu bey’ate, “Bey’atü’r-Rıdvân” ya da “Hudeybiye Bey’ati” denildi. O gün bir münâfık hâriç bütün ashâb bey’at etmişti. Bu bey’at, ashâb-ı kirâmın, Cenâb-ı Hakk’ın yüce rızâsını kazanmalarına vesîle ol­du:

“And olsun ki, o ağacın altında Sana bey’at ederlerken Allâh, o mü’minlerden râzı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara huzur ve sekînet indirmiştir…” (el-Fetih, 18)

Resûlullâh bir gün Hazret-i Hafsa vâlidemizin yanında:

“–İnşâallâh ağacın altında bey’at eden Ashâb-ı Şecere’den hiç kimse cehenneme girmeyecek!” buyurdular.

Bu söz üzerine aklına bir soru takılan Hafsa vâlidemiz:

“–Peki yâ Resûlallâh! Cenâb-ı Hak:

«İçinizden hiçbiri istisnâ edilmemek üzere mutlakâ herkes cehenneme varacaktır.» buyuruyor. (Meryem, 71) Bu nasıl olacak?” dedi. Fahr-i Kâinât:

“–Allâh Teâlâ şöyle de buyurdu.” diyerek bir sonraki âyeti okudu:

“Sonra müttakî olanları kurtarırız da, zâlimleri diz üstü çökmüş vaziyette orada bırakırız.” (Meryem, 72)

Akabinde de buradaki “cehenneme varmak”tan maksadın, sırattan geçerken cehennemin yanından geçmek olduğunu, yoksa içine girmek mânâsına gelmediğini açıkladı. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 163)