Mescidi Nebevi

(360 Derece Tur lütfen tıklayın)


YouTube

Mit dem Laden des Videos akzeptieren Sie die Datenschutzerklärung von YouTube.
Mehr erfahren

Video laden

PGRpdiBjbGFzcz0nYXZpYS1pZnJhbWUtd3JhcCc+PGlmcmFtZSB0aXRsZT0iTWVzY2lkaSAgTmViZXZpJiMwMzk7bmluIHlhcMSxbMSxxZ/EsSBWaWRlbywsLCBMYXRpZiBlcnRhxZ8iIHdpZHRoPSIxMzMzIiBoZWlnaHQ9IjEwMDAiIHNyYz0iaHR0cHM6Ly93d3cueW91dHViZS1ub2Nvb2tpZS5jb20vZW1iZWQvdFd0U1o3VzcyVjg/ZmVhdHVyZT1vZW1iZWQiIGZyYW1lYm9yZGVyPSIwIiBhbGxvdz0iYWNjZWxlcm9tZXRlcjsgYXV0b3BsYXk7IGNsaXBib2FyZC13cml0ZTsgZW5jcnlwdGVkLW1lZGlhOyBneXJvc2NvcGU7IHBpY3R1cmUtaW4tcGljdHVyZSIgYWxsb3dmdWxsc2NyZWVuPjwvaWZyYW1lPjwvZGl2Pg==

Kabe’den sonra İslam’ın en değerli ikinci mekanı olan Medine’deki Mescid-i Nebevi, yapılan çalışmalarla sürekli büyüyor. Genişleme çalışmalarının devam ettiği Mescid-i Nebevi’de aynı anda 1 milyon insan namaz kılabiliyor.

100 BİN METREKARE KAPALI ALAN

Mescid-i Nebevi Genel Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Genel Müdürü Abdulvahit bin Ali Al Hattab, mescidin 100 bin metrekare kapalı alanının bulunduğunu anlattı. 156 bin kişinin kapalı alanda namaz kılabildiğini belirten Hattab, çatının da 90 bin kişi aldığını ifade etti. Avlularda ise 700 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiğini vurgulayan Hattab, toplam 1 milyon kişinin Mescid-i Nebevi’de şu anda namaz kılabildiğini kaydetti.

5 BİN KİŞİ İSTİHDAM EDİLDİ

Başkanlıklarının, gelen ziyaretçilerin ibadetlerini daha rahat yapabilmeleri için çalıştığını belirten Hattab, mescidin temizliğinden düzenine, teknik işlerinden irşat işlerine kadar 5 bin kişinin görev yaptığını aktardı. Mescid-i Nebevi’nin halı olmayan içi, avlular ve çatısının günde 3 kez yıkandığını anlatan Hattab, “Temizlik ve teknik işlerde çalışan yaklaşık 3 bin kişi var. Kapılarda duranlar, gözetmen ve irşat ekipleri gibi 2 bine de yakın diğer görevliler var. Toplam 5 bin çalışan hizmet veriyor. Ayrıca mescitte 7 imam ve 12 müezzin bulunuyor.” diye konuştu.

HER BİRİ 80 TON AĞIRLIĞINDA 27 KUBBE

Abdulvahit bin Ali Al Hattab’ın verdiği bilgilere göre Mescidi Nebevi ile diğer bilgiler de şöyle: Mescidin toplam 100 kapısı var. Hepsinden giriş-çıkışlar oluyor. Hepsinin önünde nöbetçiler var. 12 tane de yürüyen merdiven bulunuyor. Mescidin içinde açılır-kapanır 27 kubbe mevcut. Her kubbenin ağırlığı 80 ton. Mescidin havasını değiştirmek için bu kubbeler belli saatlerde açılıp kapatılıyor. Mescitte ses düzeni için 3 bin hoparlör yerleştirilmiş. 10 minare var, her minarenin uzunluğu 104 metre. Mescidin içindeki klima ve pervaneler ile hava sıcaklığı 23-24 derecede tutuluyor. Avluda ise 250 dev şemsiye ve 336 adet su püskürten pervane bulunuyor. Bunlar sayesinde avlu da, dışarıdaki havaya göre 10 derece daha serin oluyor.

Mescid-i Nebevi’ye zemzem suyunun ikram edildiği 13 bin termos bidon konulmuş. Tek kullanımlık plastik bardaklarla zemzem içilebiliyor. Avluda ise 40 su deposu ile normal su ikram ediliyor. Abdest alma ile ilgili 14 bina var. Bunların içerisinde de 10 binden fazla abdest alma çeşmesi bulunuyor.


Ravza-i Mutahhara Krogisi

Mescid-i Nebevî  Tarihi

Resûlullah (s.a.v.)’in kurduğu İslam devletinin başkenti Medine’de, hicretinden hemen sonra inşa ettirdiği hükümet merkezi ve müminlerin her türlü işlerinin görüşülüp kararlaştırıldığı karargâhı Mescid-i Nebevî’dir. Bu karargâh aynı zamanda, içinde Allah için beş vakit namazın eda edildiği mukaddes bir cami ve kenarında Resûlullah’ın ailesinin barındığı odalar bulunan kutlu mekândır. Gerçekten bu mescit, içinde sadece namaz kılınan bir yer değil, ayrıca İslam devletinde her türlü ilişkinin düzenlendiği bir merkezdir. Burada elçiler kabul edilmekte, diplomatik temaslar sürdürülmekte, askerî ve idari kararlar alınmaktadır. İstişare meclisleri burada toplandığı gibi, müminlerin eğitim ve öğretim faaliyetleri de yine bu çatı altında yürütülmektedir.

Bu mescit, müminlerin, başlarında Resûl-i Ekrem olduğu hâlde sırtlarında taş taşıyarak, çamur karıp kerpiçler yaparak, duvarlarını kendi elleriyle yükselttikleri mukaddes mabettir. İçinde Ashâb-ı Suffa’nın barınıp özgürce ibadet edebildiği, Resûl-i Ekrem’i görüp sohbetine katıldığı en gözde mekândır. Evet, İslam dünyasının kalbinin attığı bu yer, Allah’ın münevver kıldığı şehrin en yüksek kandilidir.

Şimdi bir köşesinde Peygamberimiz’in muazzam ve mübarek kabrinin de bulunduğu Mescid-i Nebevî hakkında kaynaklarımızda açıklanan bilgileri özetleyebiliriz.

Mescidi Nebevinin Temeli

Bilindiği gibi Efendimiz, 12 Rebîülevvel Cuma günü (24 Eylül 622) Medine’ye hicreti sırasında, ensarlı Müslümanların coşkun sevgi gösterileriyle karşılanmış ve herkes onu kendi evinde misafir etmek için âdeta yarışmıştı. O ise devesi Kusvâ’nın üzerinde, mütebessim bir çehre ile ilerlemiş: “Kusvâ’nın yolunu açınız, o nerede duracağını bilir.” diyerek hiç kimseyi incitmek istemediğini ima etmişti. Gerçek- ten Kusvâ bir süre ilerledikten sonra Neccaroğulları’nın evlerine yakın bir yerde bulunan ve “Sehl” ile “Süheyl” isimli iki yetim çocuğa ait olan boş bir arsa üzerine çökmüş, sonra buradan kalkıp Ebû Eyyub el-Ensârî’nin evi önüne gelmişti. Efendimiz bu büyük sahâbîsinin evine misafir olduktan sonra, Kusvâ’nın ilk çöktüğü yerin bedelini ödeyerek satın alınmasını ve Mescid-i Nebevî’nin burada inşa edil- mesini emir buyurmuşlardı. Hemen faaliyete geçen ashâb-ı kiram, Hz. Ebû Bekir tarafından bedeli ödenen arsa üzerine bir mescit yapmaya koyuldular. Binanın temelini kazıyor, çamur karıp kerpiç hazırlıyor, taş getirip temel duvarların örülmesine çalışıyorlardı. Aradan birkaç ay geçtikten sonra, kenarına Resûl-i Ekrem’in de ikamet etmesi için birkaç oda yapılan Mescid-i Nebevî, 623 yılı nisan ayında tamamlandı. Kıblesi Kudüs’e dönük olan bu mütevazı yapı yaklaşık 1022 m2 ebadında ve ancak bir adam boyu yüksekliğindeydi. Kıble tarafında üstü hurma dallarıyla örtülü bir gölgelik, sol köşesinde de Ashâb-ı Suffa’nın kalacağı yine üstü örtülü bir yer bulunmaktaydı.

Çevre duvarlarının alt kısımları taş, üst kısımları kerpiçle örülmüştü. Resûlullah için yapılan odaların birinden mescide açılan bir kapı vardı. Ashâb-ı Suffa’nın ve diğer müminlerin girebildiği iki ayrı kapı daha mevcuttu.

Resûlullah’ın Medine’ye gelişi üzerinden 16-17 ay geçmişti ki, yüce Allah kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye döndürülmesini emretti. Bunu hemen uygulamaya koyan Efendimiz, mescidinde Kudüs’e doğru namaz kılınan kuzeydeki kapalı alanı Ashâbı Suffa’ya bırakıp, tam aksi istikamete, yani güney tarafa benzer bir kapalı alan yaptırdı. Hicretin 7. yılında mescit biraz daha genişletilerek 100×100 zira ebadına ulaştırıldı. Zemine çamur olmaması için kum veya ince çakıl serilmişti. Bu avlu Medine’deki sosyal hayatın bütün canlılığıy- la yaşandığı merkez nokta gibiydi. Zira gelen misafirler için burada çadır kuruluyor, elçiler burada kabul ediliyor, esirler dahi burada tu- tuluyorlardı.

Halifeler zamaninda Mescid-i Nebevî’

Resûlullah’ın vefatından sonra hâlife olan Hz. Ebû Bekir, Mescid-i Nebevî’de herhangi bir değişiklik yapmadan, yine burayı merkez kabul ederek, iki yıl faaliyet gösterdi. Vefatı üzerine halife olan Hz. Ömer, gittikçe büyüyen İslam dünyasının merkezini çeşitli ilavelerle genişletmiş; doğu ve batı tarafındaki duvarları 120 ziraya çıkarmıştı. Onun ayrıca güney duvarına 10, kuzey cepheye de 30 zira ilave ettiği, mescide üç yeni kapı açtırdığı ve kadınların girip çıkması için yaptırdığı kısımda bulunan kapıya “Bâbu’n-Nisâ” ismini koyduğu bilinmektedir.

Mescid-i Nebevî’nin içinden bir görünüş Hz. Osman döneminde de mescidin genişletilmesi çalışmaları sürmüştür. Gölgelikleri tutan direkler yenilenmiş, alanın genişletilmesi sebebiyle ilave edilen sütunlar kurşun ve demirle tutturulmuş, mescidin duvarları kireçle boyanarak hoş bir görünüme kavuşturulmuştur.

Emevî Valisi Ömer b. Abdulaziz zamanında, bu büyük zat, Halife I. Velid’in emriyle Mescid-i Nebevî’yi esaslı şekilde yeniden bina etmiştir. 10 yıl kadar süren bu çalışma sonunda binanın boyutları kıble istikametinde 200 ziraya, kuzey cephede ise 180 ziraya kadar çıkartılmıştır. Bu genişletme esnasında Resûlullah’ın zevce- lerine ait odalar da yıkılarak sahaları mescidin içine dâhil edilmiştir. Duvarlar kesme taşlarla örülmüş, tavan yine düz bir şekilde saç ağaçlarıyla kaplanmıştır. Avlu, üçer-beşer sıralı revaklarla çevrilmiş ve bu sistem uzun süre aynen korunmuştur. İnşaat sırasında tavanı tutan sütunlar da daha çok yuvarlak formda mermerlerle değiştirilmiş olup, yapı, zengin bir tezyinata kavuşturulmuştur. Resûlullah’ın

medfun bulunduğu Hz. Âişe’nin odası beşgen bir duvarla çevrilip koruma altına alınmış, ayrıca mescidin dört köşesine minareler yaptırılmıştır.

Mescid-i Nebevî’nin genişletme çalışmaları Abbâsîler zamanında da devam etmiştir. Halife Mütevekkil döneminde Peygamberimiz’in ve iki halifesinin medfun bulunduğu hücrenin dış duvarlarına ve et- rafını çeviren zemine mermer döşenmiştir.

Memluklu sultanı Baybars zamanında bir süre önce yangın geçirmiş olan kısımlar yenilenmiş ve Sultan Kalavun döneminde Resûlullah’ın kabrini örten kısmın üzerine ilk kez bir kubbe yerleştirilmiştir.

Memluklu Sultanı Kayıtbay, yeni bir yangın geçiren mescidi büyük bir onarıma tabi tutmuş, revaklar üzerine farklı ebatlarda kubbeler yaptırmıştır.

Osmanlılar dönemi

Osmanlılar döneminde de daima büyük bir saygı, sevgi ile korunan ve her türlü eksiğinin giderilmesi için hiçbir fedakârlıktan çekinilmeyen Mescid-i Nebevî birçok kez restore edilmiş, yeni ilavelerle büyütülüp, zenginleştirilmiştir.

1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle gerçekleştiri- len büyük onarım sırasında mescidin bazı duvarları yenilenmiş, Peygamberimiz’in kabri üzerindeki türbe tamir edilmiş, Bâbu’s- Selâm ve Bâbu’r-Rahme isimli kapılar yeniden tanzim edilmiştir. Özellikle Bâbu’s-Selâm, üzerinde pek nefis yazılar bulunan kıymetli çinilerle süslenmiştir. 1540 yılında yapılan tamirat ve yenileme sırasında Bâbu’s-Selâm yanındaki minare inşa edilerek “Süleymaniye Minaresi” adını almıştır. Günümüze kadar gelmiş olan bu şirin minare, mescidin diğer minarelerinden ayrı bir güzelliğe sahiptir.

1566 yılında mescidin mihrab ve minberi yenilenmiştir. Şimdi Hücre-i Saadet’in sağ tarafında bulunan mermerden yapılmış muhteşem minber Sultan III. Murad Han’ın hatırası olarak durmaktadır. 1572 yılında gerçekleştirilen tadilat sırasında Sultan II. Selim Han, kıble istikametinde bulunan duvarı çinilerle süsleyip, zengin bir tezyinatla donatmıştır.

Sultan II. Mahmud Han’ın da Mescid-i Nebevî’ye hizmeti çoktur. O, Resûlullah’ın kabri üzerindeki kubbeyi yenileyip kurşunla kaplattırmış, daha sonraları yeşile boyanan bu muazzam kubbeye “Kubbe-i Hadrâ” yani “Yeşil Kubbe” denilmeye başlanmıştır.

Osmanlı hükümdarlarının hemen hepsi Mekke ve Medine’ye hizmet için yarışmışlar, buraya gönderdikleri Surre alaylarıyla her türlü yardımı yapmışlardır. Onların 400 yıl kadar süren hâkimiyetleri sırasında Hicaz bölgesi tam bir huzur ve refah içinde yaşamıştır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Hicaz’ın el değiştirmesi üzerine önce Haşimî Krallığı, daha sonra da Suud Krallığı kurulmuş olup, bundan sonra Hicaz’da yürütülecek hizmetlerin sorumluluğu onlara kalmıştır. 1950 yılından sonra Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesine başlanmış ve mescit uzun yıllar içinde bugünkü görünümüne

kavuşturulmuştur. Şimdi 400.000 m2’den daha fazla bir alanı kaplayan ve etrafına serpilmiş 10 yüksek minaresiyle İslam dünyasının kalbinin attığı Mescid-i Nebevî’de aynı anda bir milyon mümin namaz kılıp ibadet edebilmektedir.

Resûlullah’ın mescidi içindeki bütün unsurlar dinî ve tarihî bir kıymet taşımakla beraber özellikle zikredilmesi gerekenler Hücre-i Saadet, sütunlar, mihrab ve minberdir.

MESCİD-İ NEBEVİ’DE NAMAZ KILMAK ŞART MIDIR?

Medîne-i Münevvere’de kalınan süre içinde beş vakit namazın Mescid-i Nebî’de kılınmasına özen gösterilir. Halk arasında Medine’de sekiz gün kalıp kırk vakit namaz kılmanın gerekli olduğu kanaati yaygın hale gelmiş ise de, fıkıh kitaplarında böyle bir kayıt olmadığı gibi Hz. Peygamber’den bu görüşü destekleyen güvenilir bir rivayet de mevcut değildir. Önemli olan Medine’de şu kadar süreyle kalmak veya şu sayıda namaz kılmaktan çok, az olsun çok olsun kalınan süreyi en iyi şekilde değerlendirmek, kılınan namazları kalp huzuru ve edeple ifa edebilmektir. Resûlullah’ın kabr-i saâdetleri tenha zamanlar kollanarak sık sık ziyaret edilir. Boş zamanlar Mescid-i Nebî’de kazâ namazı, Kur’ân-ı Kerîm kıraati, salâtü selâm, zikir ve tesbîhatla değerlendirilir.

Medine’den ayrılırken de Resûlullah ziyaret edilerek vedâ edilir. Uygun bir yerde, mümkünse Ravza-i Mutahhara’da iki rek‘at şükür namazı kılınıp, bu kutsal yerleri tekrar ziyaret ve sâlimen memlekete dönmek dua ve niyazı ile Mescid-i Nebî’den çıkılır.

Hücre-i Saadet:

Bilindiği gibi bugün Kubbe-i Hadrâ’nın altında bulunan Hücre-i Saadet, ilk dönemlerde Mescid-i Nebevî’nin doğu istikametinde ve ona bitişik olarak inşa edilmiş olan Hz. Âişe validemizin odasıydı. Efendimiz bu odada vefat etmiş ve nereye defnedileceği tartışılırken Hz. Ebû Bekir, Peygamberimiz’in “Allah Teâlâ peygamberlerin ruhunu o peygamberin defnolunmak istediği yerde kabzeder.” buyurduğunu söylemiş ve Efendimiz vefat ettiği bu hücreye kazılan kabrine defnedilmiştir. Onun vefatı üzerinden iki yıl geçtikten sonra İslam’ın ilk halifesi Hz. Ebû Bekir de ahiret âlemine irtihal ettiğinde, vasiyeti gereğince sevgili Peygamberimiz’in yanına ve biraz geri tarafına defnedilmiş, Hz. Âişe ise eşi ve babasının kabirlerinin bulunduğu bu küçük odada kalmaya devam etmiştir. Son olarak Hz. Ömer’in de buraya defnedilmesinden sonra Hücre-i Saadet’e başka bir defin yapılmamıştır.

Cennet bahçesi

Efendimiz “Evim ve minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir.” buyurarak Kabr-i Şerîf’i ile mübarek minberi arasında kalan sahayı kâinatın en kıymetli mekânlarından biri olarak göstermiştir. Bugün de içinde tarihî hatıraları yüksek sütunların bulunduğu bu cennet bahçesi sınırları itibariyle tamamen bilinmekte ve hacılar burada iki rekât namaz kılabilmek için birbirleriyle yarışmaktadırlar.

Hücre-i Saadet, yeşile boyanmış demir kafesler içinde olup, en kıymetli örtülerle kaplanmıştır, içine girmek mümkün olmadığından Resûl-i Ekrem’i ve iki arkadaşını selamlamak için kıble istikametindeki alandan buraya gelinmekte, edep ve huşu içerisinde durulmaktadır. Özellikle bu ziyaret için Bâbu’s-Selâm denilen kapı- dan girilerek Huzuru Nebevî’ye ulaşılır. Buraya gelindiğinde yüzler Resûl-i Ekrem’in kabrine çevrilerek ve sanki o sağ imiş ve hemen yanıbaşındaymış gibi tevazu ve hürmet içinde: “Esselâmu aleyke yâ Resûlallah” diye selam verilir. Bu esnada yüksek sesle konuşmak, kabr-i saadetin yanına kadar sokulmak, duvarlara ve demirlere el sürmek, onları öpmeye çalışmak ve kabrin etrafını tavaf etmek doğru değildir.

Bir süre burada dua edildikten sonra, bir metre kadar ilerleyip Hz. Ebû Bekir ve daha sonra da Hz. Ömer efendilerimize selam verilir. Bu ziyaret öncesinde ve esnasında salavât-ı şerifeyi çokça okumak en önemli vazifelerimizden sayılır. Zira Efendimiz “Bir kimse bana selam verince Cenâb-ı Hak ruhumu iade eder, ben de o kimsenin selamını alır, mukabelede bulunurum.” buyurmuştur.

Ravza-i Mutahhara’daki Sütunlar:

Ravza-i Mutahhara içinde tarihî önemi haiz birçok sütun olmakla beraber bunlar arasında Peygamberimiz’in hatıralarını saklayan altı sütun özellikle tanıtılmaya değerdir. Üç tanesi şu anda Hücre-i Saadet’in batı kısmına bitişik olarak ve yarım şekilde görünen bu sütunlardan kıble cihetinedeki ilk sütun üzerinde, “Hâzihî Üstüvânetü’s-Serîr” yani bu serîr sütunudur yazılıdır. Burası, Peygamber Efendimiz’in itikafa girdiği zamanlar oturduğu seririn bu- lunduğu yerdir.

Bunun yanında ise ilk zamanlar Resûlullah’ı bekleyen mu- hafızların durduğu    “Üstüvâne-i Haris”, az ötesinde de yine Hücre-i Saadet’i çeviren şebekelere bitişik görünen “Üstüvâne-i Âişe” bulunmaktadır. Eski kaynaklara göre Resûl-i Ekrem’in dibinde istirahat ettiği ve daha sonraları Hz. Âişe annemizin kenarında teheccüd namazlarını kıldığı sütundur.

Bunların biraz beri tarafında ve müstakil olarak görünen üç sütundan birisinin ismi “Üstüvâne-i Ebû Lübâbe” veya “Tövbe sütunu” adıyla bilinir. Hz. Ebû Lübâbe, Benî Kurayza Yahudilerine elçi olarak gittiği sırada yaptığı bir hatadan pişman olup kendini buraya bağlamış ve yüce Allah tövbesini kabul edinceye kadar burada bağlı kalmıştır.

Üzerinde “Üstüvâne-i hannâne” yazılı sütun da Resûlullah’ın sahâbîlerine konuşma yaparken sırtını dayadığı bir sütundur.

Buradaki altıncı sütün “Üstüvâne-i vüfûd” yani elçiler sütunu adını taşımaktadır. Resûl-i Ekrem dışarıdan gelen elçi ve heyetlerle burada görüşüp konuştuğu için bu ismi almıştır.

Ravza-i Mutahhara’daki Minberler:

Resûl-i Ekrem’in minberi ilk sıralarda bir hurma kütüğünden ibaret idi. Efendimiz ona dayanarak hutbe okuyordu. Daha sonraki yıllarda kendisi için iki basamaklı, ahşap bir minber yapıldı ve önceleri kendisine dayandığı hurma kütüğünden çocuk ağlamasına benzer bir inilti duyulduğu için Efendimiz ona sarılıp sakinleştirdi. Gerçek bir mucize olarak yaşanan bu hadise üzerine Peygamberimiz kendisinden ayrılmak istemeyen bu hurma kütüğünü minberin altına gömdürmüştür.

Efendimiz’in vefatına kadar kullandığı iki basamaklı ahşap minber Hz. Muâviye zamanında dört basamak ilavesiyle, altı basamaklı bir hâle getirilmiş, I. Velid döneminde ise basamak sayısı dokuza çıkarılmıştır.

Peygamberimiz zamanından beri yeri korunan minberin altına daha sonraki dönemlerde mermer bir platform yapılmıştır. Şimdi, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in: “Minberim, cennetteki havuzumun üzerindedir. “Minberim, cennet sarayları içinde bir saraydadır.” buyurduğu bu ahşap minberin yerinde Sultan III. Murad Han’ın yaptırdığı mermer minber bulunmaktadır. Bütünüyle gerçek bir sanat eseri olan bu muhteşem minber bugün de kullanılmakta olup, hutbeler burada okunmaktadır.

Ravza-i Mutahhara’daki Mihrablar

Ravza-i Mutahhara içinde şimdi beş adet mihrab bulunmakta olup bunlar içinde Resûl-i Ekrem’in namaz kıldırdığı yerde bulunan mihrab, ilk kez, yerinin kaybolmaması için Ömer b. Abdülaziz zamanında yaptırılmıştır. Tarih içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak zamanımıza kadar gelen şimdiki muazzam mermer mihrab, 1483 yılında Mısır Sultanı Eşref Kayıtbay’ın emriyle yapılmıştır. Üzerinde: “Hazâ Musalla Resûlullah sallalâhu aleyhi ve sellem”, “Bu namazgâh Allah resulü Muhammed (s.a.v.)’e aittir.” ibaresi yazılıdır. Mihrabın piramidi andıran taç kısmı üzerinde de “Küllemâ aleyhâ Zekeriyya’l-mihrâb” ayeti sülüs bir istifle yazılmış ve büyük madalyonun kenarları altın yaldızla süslenmiştir. Mihrab klasik Memluklu sanatının Mısır’daki örneklerine benzemekte ve iç ice geçmiş renkli mermerleriyle görenleri hayran bırakmaktadır.

Mescid-i Nebevî içindeki ikinci mihrab “Hz. Osman Mihrabı” adıyla bilinmektedir. Kıble duvarına bitişik vaziyette olup şimdi en önde imam yeri olarak kullanılmaktadır. Bu minber de 1483 yılında Eşref Kayıtbay tarafından yenilenerek bugüne gelmiştir.

Üçüncü mihrab “Teheccüd Mihrabı” olarak bilinir. Şimdi Hücre-i Saadet’in kuzey duvarına bitişik durumdadır.

Dördüncü mihrab “Hz. Fatımatu’z-Zehrâ Mihrabı” diye şöhret bulmuş olup Kabr-i Şerif çerçevesi içinde kalmıştır.

Ravza içindeki son mihrab “Hanefilerin Musallası” olarak tahsis edilen ve son olarak Kanuni Sultan Süleyman tarafından yenilenip süslendiği için onun ismiyle anılan mihraptır. Sırt kısmında Kanuni’ye ait bir kitabe vardır.

Peygamberimizin(S.A.V) Mescidinin Hududu

Sevgili Peygamberimiz, devesinin çöktüğü yerde mescit olmasını istedi. Böylece devenin çöktüğü hurma ambarı Sehl ve Süheyl adlı iki kardeşten 10 miskal altına satın alınmış ve engebeli olan arazi düzeltildikten sonra mescidin ilk temeli atılmıştır.
Mescidin temeli taştan yapılmış, duvarları killi topraktan yapılan kerpiçlerle örülmüştür. Bir adam boyundan yükseklikte duvar ile kuşatılan ilk mescit, üstü açık bir şekilde inşa edilmiştir. Peygamberimiz, mescidin inşaatında bizzat çalışmış ve inşaata rehberlik etmiştir.

Mescitte 16 ay boyunca Mescid-i Aksa’ya karşı namaz kılınmıştır. Müslümanlar, Hicri ikinci yılda (Miladi 624) Kıblenin değiştirilmesi ile ilgili ayet nazil olduktan sonra kıble kuzey yönünden güney yönüne alınmış ve Kabe’ye yönelmişlerdir.Bugünümüzde ecdad yapısı olan direklerin üstünde yeşil üzeri sarı yazılı (had mescid aleyhisselam) Peygamberimizin(S.A.V) mescidinin hududur yazılı işaretli direkleri görmekteyiz.

Google Maps

Mit dem Laden der Karte akzeptieren Sie die Datenschutzerklärung von Google.
Mehr erfahren

Karte laden

PGlmcmFtZSBsb2FkaW5nPSJsYXp5IiBzcmM9Imh0dHBzOi8vd3d3Lmdvb2dsZS5jb20vbWFwcy9lbWJlZD9wYj0hMW0xNCExbTghMW0zITFkMTQ1MjYuMTA1NzE1NTA0ODY2ITJkMzkuNjExMTMxITNkMjQuNDY3MjEwNSEzbTIhMWkxMDI0ITJpNzY4ITRmMTMuMSEzbTMhMW0yITFzMHgwJTNBMHgzOWM5Y2NhOWU4Yjk4ZTJmITJzQWwtTWFzZHNjaGlkJTIwYW4tbmFiYXdpITVlMCEzbTIhMXNkZSEyc2RlITR2MTU5NjcxNjk4Mjg2OCE1bTIhMXNkZSEyc2RlIiB3aWR0aD0iNjAwIiBoZWlnaHQ9IjQ1MCIgZnJhbWVib3JkZXI9IjAiIHN0eWxlPSJib3JkZXI6MDsiIGFsbG93ZnVsbHNjcmVlbj0iIiBhcmlhLWhpZGRlbj0iZmFsc2UiIHRhYmluZGV4PSIwIj48L2lmcmFtZT4=