HAZRET-İ İBRÂHİM’İN, HAZRET-İ İSMÂİL’İ KURBAN ETMESİ
İbn İshak’ın rivayetine göre İsmâil koşup oynayacak çağa geldiğinde Hz. İbrâhim onu kurban etme emrini alır; Mekke’ye giderek İsmâil’e birlikte odun kesmeye gideceklerini, iple bıçak almasını söyler. Şeytan, İbrâhim’in önüne çıkarak kendisini bu işten vazgeçirmeye çalışır. Daha sonra İsmâil’i, ardından da Hâcer’i kandırmak ister, fakat başarılı olamaz.
(Müzdelife ile Mina arasinda) Sebir dağına vardıklarında İbrâhim oğluna gerçeği açıklar. İsmâil ise babasına yüklendiği görevi yerine getirmesini, endişe etmemesini, kendisinin sabredeceğini, ancak yine de kendisini sıkı bağlamasını ve yüzü koyun yatırmasını söyler; fakat bıçak kesmeyince İsmâil’in yerine bir koç gönderilir.
Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm-’ın Hakk’a tevekkül ve teslîmiyetini temsîlen kesilen kurbanlar, hacıların gönül deryâsında o yüce peygamberin hissiyâtını dalgalandıran bir rahmet ve hikmet esintisidir. Bunu teneffüs edenlerin dillerinden Halîlullâh’ın Kur’ân-ı Kerîm’de beyan buyrulan şu sözleri dökülür:
“Doğrusu ben; yüzümü, gökleri ve yeri Yaratan’a, doğruya yönelerek çevirdim. Ben puta tapıcılardan değilim.” (el-En’âm, 79)
“De ki: Namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allâh içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur; bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.” (el-En’âm, 162-163)
DOST’A DOĞRU BİR VUSLAT YOLCULUĞU
Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm-, Bâbil’den Şam’a doğru giderken:
“«Ben Rabbime gidiyorum; O bana doğru yolu gösterecek! Rabbim! Bana sâlihlerden bir evlât ver!» demişti.” (es-Sâffât, 99-100)
Burada, kalbden, yâni iç âlemden en yüce Dost’a doğru bir vuslat yolculuğunun yapıldığına işâret vardır.
Âyet-i kerîmenin devâmında Hazret-i İsmâil’in müjdelenmesi ve kurban hâdisesi zikredilir:
“İşte o zaman, Biz O’na halîm bir oğul müjdeledik.” (es-Sâffât, 101)
“Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince (babası): «–Yavrucuğum, rüyâda seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, (buna) ne dersin?» dedi. O da cevâben: «–Babacığım, sen emrolunduğun şeyi yap! İnşâallâh beni sabredenlerden bulursun!» dedi.” (es-Sâffât, 102)
“Her ikisi de teslîm olup, (İbrâhim) onu alnı üzerine yatırınca: «–Ey İbrâhim, rüyâyı gerçekleştirdin. Biz ihsan sahiplerini böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten çok ağır bir imtihandır.» diye seslendik.” (es-Sâffât, 103-106)
“Biz oğluna bedel olarak O’na büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında O’na (iyi bir nam) bıraktık: «İbrâhim’e selâm!» dedik. (İşte) Biz ihsan sahiplerini böyle mükâfatlandırırız. Çünkü O, bizim mü’min kullarımızdandı.” (es-Sâffât, 107-111)
HAZRET-İ İBRÂHİM’İN, HAZRET-İ İSMÂİL’İ KURBAN ETMESİ
Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm-, Hâcer vâlidemiz ile İsmâil -aleyhisselâm-’ı Mekke’ye bıraktıktan sonra, Sâre vâlidemizin yanına dönmüştü. Arada bir, onların yanına uğruyordu. Bir seferinde Mekke’de bir rüyâ gördü. Rüyâsında, âyette buyrulduğu gibi İsmâil -aleyhisselâm-’ı kurban ediyordu. İbrâhim -aleyhisselâm-, rüyâ şeytânî mi, Rabbânî mi diye şüphelendi. Ancak aynı rüyâ üç gün devam etti. Bu günler, hac mevsiminin tevriye, arefe ve bayramın birinci günü idi.
Bir rivâyette İbrâhim -aleyhisselâm-:
“–Allâh, bana bir oğul verirse, onu kurban edeceğim!” demişti. İşte bu sözü sebebiyle imtihâna tâbî tutulmuştu.
İbrâhim -aleyhisselâm-, Rabbinden gelen ilâhî emir üzerine Hâcer vâlidemize, oğlu İsmâil’i yıkamasını ve güzel kokular sürmesini; O’nu bir dostuna götüreceğini söyledi. Hazret-i İsmâil’e de yanına bir ip ve bıçak almasını tembih etti ve:
“–Oğlum, Allâh rızâsı için kurban keseceğim!” dedi.
ŞEYTAN ÖNCE HÂCER VÂLİDEMİZE GELİYOR
Sonra Minâ’ya doğru yol almaya başladılar. Bu sırada şeytan, insan kılığında Hâcer vâlidemizin yanına geldi ve O’na:
“–İbrâhim, oğlunu nereye götürüyor biliyor musun?” dedi.
O da:
“–Dostuna götürüyor.” cevâbını verdi.
Şeytan:
“–Hayır, kesmeye götürüyor.” dedi.
Hâcer vâlidemiz:
“–O, oğlunu çok sever!” diye mukâbele etti.
Şeytan devamla:
“–Allâh emrettiği için boğazlayacakmış!” deyince Hâcer vâlidemiz:
“–Eğer Allâh -celle celâlühû- emretti ise güzel bir şeydir. Tevekkül ederiz.” dedi.
ŞEYTANIN HAZRET-İ İSMÂİL’E GELMESİ
Şeytan, Hâcer vâlidemizi kandıramayınca İsmâil -aleyhisselâm-’ın yanına gitti. Bu sefer de O’na sordu:
“–Baban seni nereye götürüyor biliyor musun?”
İsmâil -aleyhisselâm-:
“–Rabbinin emrini îfâya.” dedi.
Şeytan:
“–Biliyorsun ki, seni kesmeye götürüyor!” diyerek vesvese vermeye çalıştı.
Bunun üzerine Hazret-i İsmâil:
“–Defol mel’ûn! Biz, Rabbimizin emrini seve seve yerine getiririz!” şeklinde mukâbele ederek şeytanı kovdu. Onu taşladı.
HAZRET-İ İBRÂHİM’İN ŞEYTANA CEVABI
Şeytan, İsmâil -aleyhisselâm-’ı da kandıramamıştı. Bu sefer İbrâhim -aleyhisselâm-’a döndü:
“–Ey ihtiyar! Oğlunu nereye götürüyorsun? Şeytan seni rüyâda kandırmış! O rüyâlar şeytânîdir.” dedi.
İbrâhim -aleyhisselâm-:
“–Sen şeytansın! Hemen yanımızdan uzaklaş!” dedi.
ŞEYTAN TAŞLAMANIN SEBEBİ
Eline yedişer tane taş aldı ve şeytanı üç ayrı yerde taşladı.
İşte hacda kıyâmete dek rükün olarak devâm edecek olan şeytan taşlama, bu şekilde başladı. Bu hâl, onların tevekkül ve teslîmiyetlerinin bir nişânesi olarak ümmet-i Muhammed’e numûne oldu.
HAZRET-İ İSMÂİL’İN KURBAN EDİLMESİNE MELEKLERİN HAYRETİ
Hazret-i İbrâhim, oğlu İsmâil’i kurban etmeye götürürken semâdaki melekler oldukça heyecanlandılar. Hayretle birbirlerine:
“−Sübhânallâh! Bir peygamber bir peygamberi kurban etmeye götürüyor!” dediler.
İbrâhim -aleyhisselâm-, oğlu Hazret-i İsmâil’e bu işin hakîkatini anlattı:
“–Ey oğlum, rüyamda seni kurban etmekle emrolundum.” dedi.
İsmâil -aleyhisselâm-:
“–Babacığım, bunu sana Allâh mı emretti?” diye sordu.
İbrâhim -aleyhisselâm-:
“–Evet!” dedi.
Bunun üzerine İsmâil -aleyhisselâm-:
“–Babacığım! O hâlde sen emrolunduğun şeyi yap! İnşâallâh beni sabredenlerden bulacaksın!” dedi.
Canını fedâ etmeye hazır olduğunu bildirdi. O sırada İsmâil -aleyhisselâm-, henüz yedi veya on üç yaşlarındaydı.
CENNETTEN KOÇUN İNDİRİLMESİ
Rivâyete göre Cebrâîl -aleyhisselâm-’ın heyecanlandığı ve yetişmekte sıkıntı çektiği üç yerden biri, İbrâhim -aleyhisselâm-’ın oğlu İsmâil’i kurban etmek üzere bıçağı boğazına dayadığı an oldu. O an, Cebrâîl -aleyhisselâm- bıçağı köreltti. Hak Teâlâ’ya teslîmiyetleri dolayısıyla ilâhî bir lutuf olarak kendilerine cennetten getirdiği koçun kurbân edileceğini bildirdi. Böylece içli tekbirler arasında o koçu kurbân ettiler.
Bu itibarla kurban kesmekten asıl maksat, bu hâdiseleri hatırlayıp onlardaki ilâhî hikmetlerden nasîb alınması ve Allâh’a teslîmiyet ve takvâ ile kulluk edilmesi husûsunda gönüllerin âgâh olmasıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak, buyurur:
“(Kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allâh’a ulaşır. Allâh’a ulaşan, ancak takvânızdır…” (el-Hac, 37)
KURBANDAN SONRA SAÇ KESİLMESİNİN SEBEBİ
Diğer taraftan hacda kurban kesildikten sonra saçların tıraş edilmesinin de ayrı bir hikmeti vardır. İslâm’dan evvel, bir kimse kölesini âzâd ettiğinde onun saçlarını ustura ile tıraş ederdi. Bu da, köleliğin bir işâreti olarak yapılırdı. Hacdaki tıraş ile de hacılar, Cenâb-ı Hakk’ın dâimî köleliğini ve kulluğunu kabul ve îtirâf etmiş olurlar. Yâni bu tıraş, bir mânâda kendimizi Allâh’a adayışımızın ve O’na teslîm olmuş bir kul olduğumuzun tescili mâhiyetinde bir bağlılık ifâdesidir.