KUR’AN-I KERIM ´ IN FAZILETLERI
KUR’AN OKUMANIN ADABI
Dişleri misvakla temizleyip abdest aldıktan sonra tenha bir yerde ciddiyet ve tevazu ile yüzünü kıbleye çevirerek oturmalı , sonsuz bir kalp huzuru ve sükûnet içinde o vakte uygun bir manevi zevkle , sanki Allahu Teâlâ’ya okuyormuş gibi okumalıdır . Eğer manasini anlıyorsa , manasını düşünerek ve tefekkür ederek okumalıdır . Rahmet ayetleri gelince rahmet ve af dilemeli , azab ayetleri gelince Allah’a sığınmalıdır . Çünkü ondan başka kurtarıcı yoktur . Allahu Teâla’yı tesbih ve takdis eden ayetlere gelince Subhanallah demeli . Okurken içinden ağlamak gelmiyorsa zorla ağlamaya çalışmalıdır .
چکوی الهوى بالمذمع الفراق والله حالات الفرام مغرم
Aşık içindir o an , hallerin en lezzetlisi
Göz yaşları içinde sevgiliyle dertleşmesi
Eğer maksadı ezberlemek değilse okurken acele etmemeli , Kur’an Kerim’i rahle , yastık veya yüksek bir şeyin üzerine koymalıdır . Okurken kimseyle konuşmamalı , şayet konuşma ihtiyacı duyarsa Kur’an – ı Kerim’i kapatarak konuşmalı , sonra ( Ezubillahimineşşeytanirraciym ) diyerek tekrar başlamalıdır . Eğer etrafındaki insanlar kendi işleriyle uğraşıyorlarsa sessiz okumak efdaldir . Yoksa sesli okumak daha iyidir . Alimler Kur’an – ı Kerim’i okumanın , altı tane zahiri , altı tane de bâtini adabi olduğunu söylemişlerdir .
Zahiri Edepler : 1. Gayet hürmetle ve abdestli olarak kıbleye karşı oturmak , 2.Okurken acele etmemek ve tecvitle okumak , 3.Zorla da olsa ağlamaya çalışmak , 4.Yukarıda söylendiği gibi rahmet ve azab ayetlerinin hakkını eda etmek , 5.Eğer gösteriş ihtimali veya başka bir müslümana zahmet ve eziyet verme endişesi varsa sessiz okumalıdır . Yoksa sesli okumak efdaldir , 6. Güzel sesle okumalidir . Çünkü bir çok hadislerde Kur’an – ı Kerim’i güzel sesle okumanın üzerinde önemle durulmuştur .
Båtini Edepler : 1. ” Bu ne yüce bir kelamdır ” diye Kur’an – ı Kerim’in azametini kalbe yerleştirmek , 2.Bu kelamin sahibi olan Allahu Teâla’nın yüce şanını , üstünlüğünü ve büyüklüğünü kalpte bulundurmak , 3.Kalbi vesvese ve nefsani düşüncelerden temiz tutmak , 4. Manalarını düşünmek ve lezzet alarak okumak , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir defa bütün geceyi şu ayeti okuyarak geçirdi :
اِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَاِنَّهُمْ عِبَادُكَۚ وَاِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَاِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ( المائدة -۱۱۸ )
” Eğer onlara azab edersen , şüphe yok ki , onlar Senin kullarındır ve eğer kendilerini bağışlarsan , yine şüphe yok ki , Sen mutlak galipsin ve hükmünde hikmet sahibisin . “ ( Maide – 118 )
Said Ibn – i Cübeyr rahmatullahi aleyh bir gece şu ayeti okuyarak sabahladı :
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
” Ey günahkarlar . Bugün mü’minlerden ayrılın . “ ( Yasin – 59 )
5. Gönlünü , okuduğu ayetlere vermek . Mesela dilinde rahmet ayeti varsa kalp sevinçle dolup taşmalı , azab ayetleri okurken kalp sarsılmalıdır , 6. Kur’an okuyan sanki Allahu Teâla’nın kendisine hitabını duyuyormuş gibi okuduğuna kulak vermelidir . Allahu Teâlâ lütuf ve keremiyle bana da , sizlere de bu adaplara göre Kur’an – ı Kerim’i okumayı nasip eylesin .
Fikihla ilgili bir konu : Namaz kılabilecek kadar Kur’an – ı Kerim’i ezberlemek herkesin üzerine farzdır . Kur’an- Kerim’in tamamını ezberlemek ise farzı kifayedir . Allah korusun , eğer hiçbir hafız kalmazsa bütün müslümanlar günahkar olur . Aliyyul Kari rahmatullahi aleyn’in Imam Zerkeşi rahmetullahi aleyn’den naklettiğine göre ; herhangi bir köy veya şehirde Kur’an – ı Kerim’i okuyan yoksa ( orada yaşayan ) bütün müslümanlar günahkar olurlar . Sapıklık veya cehaletin yaygın olduğu şu devirde , müslümanlar arasında diğer bir çok dini meselelerde sapık fikirlerin yayılmasının yanı sıra bir de Kur’an – ı Kerim’i ezberlemenin lüzumsuz , kelimelerini tekrarlamanın ahmaklik , lafzını ezberlemenin kafa yormak ve vakit zayi etmek olduğu da yaygın bir söylentidir . Eğer dinimize karşı takındığımız menfi tavır yalnız bu hastalıktan ibaret olsaydı , hakkında biraz genişçe yazıla bilirdi . Fakat bu durumda her hareket hastalık , her düşünce batila doğru sürüklemektedir . O halde hangi birine ağlarsın , hangi birinden şikayet edersin .
فالي الله المشتكى والله المستعان
” Şikayetimiz ancak Allah’adır ve yardım ancak O’ndandır . “
KIRK HADIS
1.Hz . Osman radıyallahu anh’dan Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “ Sizin en hayırlınız, Kur’an- Kerim’i öğrenen ve onu öğretendir. ( Buhari , Ebo Davud , Tirmizi . Nesai , Ibn Maco )
Hadis kitaplarının çoğunda bu hadis yukarıda yazıldığı gibi ” ve ‘ manasına gelen harfi ile rivayet edilmiştir . Bu takdirde üstünlük Kur’an – ı Kerim’i oğrenip ondan sonra öğreten kişiye aittir . Fakat bazı kitaplarda bu hadis ” veya ” manasına gelen kelimesi ile rivayet edilmiştir . Buna göre fazilet ve üstünlük umumi olur Ister kendisi öğrensin , ister başkalarına öğretsin , her ikisi için de ayrı ayrı hayır ve üstünlük vardır . Kur’an – ı Kerim dinin temeli olduğu için dinin ayakta durması . Kur’an – ı Kerim’in devamına ve yayılmasına dayanır . Bu yüzden Kur’an – ı Kerim’i öğrenmek ve öğretmenin en faziletli olması bilinen bir şeydir . Hiçbir açıklamaya muhtaç değildir . Ancak öğrenmenin çeşitli dereceleri vardır . En üstün derecesi mânâ ve maksadıyla beraber öğrenmek , en aşağı derecesi de sadece kelimelerini öğrenmektir . Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Said bin Süleym rahmetullahi aleyn’den mürsel olarak nakledilen bir başka buyruğu da bu hadisi pekiştir mektedir : ” Kim Kur’an – ı Kerim’i öğrenir de sonra kendisine başka bir ( nimet ) lut fedilmiş birini kendinden daha üstün görürse , Allahu Teâlâ’nın Kur’an sebebiyle kendisine vermiş olduğu nimeti küçümsemiş olur . ” Başka hadislerde geçtiği gibi . Allahu Teâlâ’nin kelâmının bütün kelâmlardan üstün olması apaçık bir şey olduğuna göre onu okumak ve okutmak da diğer bütün meşguliyetlerden şüphesiz üstün olması gerekir . Molla Aliyyül Kari rahmetullahi aleyn’in rivayet ettiği başka bir hadiste şöyle buyuruluyor ” Kur’an – ı Kerim’i öğrenen kimse Peygamberlik ilimlerini alnında toplamıştır . ” Sehli Tüsteri rahmetullahi aleyh diyor ki , Allahu Teala ya karşı sevginin alameti , O’nun kelami olan Kur’an – ı Kerim’in sevgisinin kalpte bulun masıdır Ihya şerhinde , kiyametin dehşetli gününde , Arşın gölgesinde bulunacak kişiler arasında , müslümanların çocuklarına Kur’an – ı Kerim öğreten kimseler de sayılmışlardır . Hatta çocukluğunda Kur’an – ı Kerim’i oğrenip yaşlandığında da onu okumaya devam edenler o kimseler arasında sayılmışlardır
2. Ebu Said radiyallahu anh’dan , Rasulu Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Allahu Teala’nın şöyle buyurduğunu söyledi : ” Bir kimsenin Kur’an okuması onu Beni zikretmek ve Bana dua etmekten alıkorsa , Ben ona , dua edenlerden daha üstününü veririm . Allahu Teâla’nın Kelâm’ı ( Kur’an ) ‘ ın diğer kelâmlara üstünlüğü Allahu Teâla’nın yarattıklarına üstünlüğü gibidir . ” . ( Tirmizi , Darimi , Beyhaki )
İZAH : Yani ” Dua etmeye fırsat bulamayacak derecede Kur’an – ı Kerim’i ezberlemek ya da öğrenip anlamakla meşgul olan kimseye dua edenlere verdiğimden daha fazla vereceğim ” demektir .
Çevremizde görülüyor ki , herhangi bir kişi arkadaşlarına tatlı vs. gibi şeyler ikram ederken onlardan biri ikram eden kişinin işi ile meşgul olduğundan dolayı gelemeyecekse onun payı mutlaka önceden ayrılır . Bir başka hadísi kutside şöyle buyuruluyor : ”
Ben onu ( yani Kur’an’la meşgul olan kimseyi ) şükreden kullarıma verdiğim sevabtan daha fazlasıyla mükafatlandıracağım
3.Ukbe bin Amir radıyallahu anh diyor ki : Bizler suffede otururken Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem yanımıza geldi ve şöyle buyurdu : ” Aranızda kim her sabah Buthan ve Akik ( pazarına ) gidip hiçbir günah işlemeden ve hiçbir akrabasıyla arasını bozmadan ( en iyilerinden ) iri hörgüçlü iki tane dişi deve alıp getirmeyi sever . ” Biz , ” Hepimiz bunu severiz , Ya Rasûlallah ” dedik . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : ” Camiye giderek Kur’an-i Kerim’den iki ayet okumak veya okutmak iki dişi deveden, üç ayet üç dişi deveden , dört ayet dört dişi deveden daha hayırlıdır. Ve onların sayısı kadar erkek develerden de hayırlıdır. “ ( Müslim , Eba Dâvûd )
IZAH : Suffe , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin mescidine bitisik , yoksul muhacir sahabilerin kaldıkları kendine has bir çardağın adıdır . Suffe de kalanların sayısı değişik zamanlarda azalıp çoğalırdı . Allame Suyati rahmatullahi aleyh onlardan yüz bir kişinin isimlerini saymış ve buna dair özel bir kitapçık yazmıştır .
Buthan ve Akik , Medine – i Münewere’ye yakın deve satılan iki pazarın adıdır . Araplar arasında deve çok değerli bir şeydi . Özellikle hörgücü iri olan dişi develer … ”
Günah işlemeden ” buyurulmasının manası şudur : Meşakkat çekmeden kazanılan bir şey çoğu zaman birisinden gasp edilerek yada miras taksiminde akrabaya düşen mala el konularak veya birisinden çalınarak elde edilir . Bu yüzden Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bunların hepsini kaldırmıştır . Hiç meşakkat çekmeden ve günah işlemeden ( bir şey ) elde etmek ne kadar sevimli ise ondan daha iyisi ve üstünü birkaç ayet öğrenmek ( ve okumak ) tır . Bir iki deve bir tarafa , birinin eline yedi iklimin saltanatı dahi geçse , bugün olmasa bile yarın ölüm onu ondan zorla ayıracaktır . Fakat bir tek ayetin sevabı ise kişiyle devamlı kalacaktır . Bakınız şu dünyada bile birine az bir para ihsan etseniz çok sevinir . Ama onun kat kat fazlasını verip de ” Bunu yanında sakla , az sonra gelip alacağım ” deseniz , bu durumda o kişi emanet yükünden başka bir kazanç elde edemez . Aslında bu hadisi şerifte fani olan ile baki kalanlar arasındaki karşılaştırmaya dikkat çekilmek istenmiştir. Ta ki insan ” acaba vaktimi fani olan bir şey uğrunda mi zayi ediyorum , yoksa ebedi kalan bir şey uğrunda mı ” diye hareket ve davranışlarini gözden geçirsin . Yazıklar olsun ebedi vebali kazandıran vakitlere !
Hadisin sonundaki ” ve onlar kadar develerden efdaldir . ” cümlesinin üç manaya gelme ihtimali vardır :
1. Dörde kadar olan sayılar teker teker açıklanmış , dörtten yukarıdaki sayılar ise topluca açıklanmıştır . Şöyle ki ; bir kişi ne kadar ayet okursa , o ayetler , o kadar deveden daha hayırlıdır . Bu takdirde develerden deve cinsi kasdedilmiştir . Ister erkek olsun ister dişi fark etmez . Bu ( son cümle ) dörtten fazlasının açıklamasidir . Çünkü ( hadisin başında ) dörde kadar olan durum açıkça anlatılmıştır .
2. Hadisteki ( son cümle ) başta anlatılan sayıların açıklamasıdır. O takdirde mana şöyledir: Herkesin arzusu ayrı ayrıdır . Bazıları dişi deveyi beğenir , bazıları da erkek deveyi sever . Bundan dolayı Peygamber sallallahu aleyhi veseliem ( bu cümlede ) ” bir ayet okumak bir dişi deveden daha hayırlıdır . Eğer bir kimse erkek deveyi seviyorsa , o takdirde onun bir ayet ( okuması ) erkek deveden daha hayırlıdır ” demek istemiştir .
3. Bu ( son cümle ) başta anlatıldığı gibi ( dörde kadar olan ) sayıların açıklamasıdır , dörtten fazla sayıların değil . Ancak bu ikinci manada söylediğimiz gibi “bir dişi deveden veya bir erkek deveden eldaldir ” şeklinde değildir . Aksine bunların ( her ikisinin ) toplamı kasdedilmiştir . Şöyle ki ; Bir ayet , bir dişi ve bir erkek olmak üzere iki deveden de üstündür . Bunun gibi her ayet kendi sayısına eşit dişi ve erkek develerin toplamından daha hayırlıdır . Demek ki , ( bu hadiste ) bir ayet bir çift deve ile karşılaştırılmış oluyor . Rahmetli babam ( Allah kabrini nurlandırsın , fazileti daha bol diye bu manayı beğenmişti . Bu hadiste bir ayetin mükafatını bir veya iki deveyle karşılaştırmak maksat değildir . Bu sadece bir benzetme ve ( verilecek mükafata ) dikkat çekmektir . Önceden de yazdığım gibi bir ayetin daimi olan sevabı , fani olan yedi iklimin padişahlığından daha üstün ve hayırlıdır .
Molla Aliyyul Kari rahmetullahi aleyh yazıyor ki : Bir büyük zata ticaretle uğraşan dostları , gemiden indikten sonra bir müddet Cidde’de kalması için ricada bulundular . ” Efendim , sizin bereketinizle malımıza da kazanç gelsin ” ( dediler ) . Gayeleri o zatın hizmetçilerine biraz faydalı olmaktı . O zat önce mazeret beyan etti , ancak onlar israr edince , ” Siz ticaretinizde ne kadar kâr ediyorsunuz ” dedi . Onlar , ” Bu değişiyor , en fazla bire iki ( kazanıyoruz ) ” dediler . O zat , ” Bu kadar az kazanç için çok meşakkat çekiyorsunuz . Bu kadar basit bir şey için bire yüz bin verilen Mescid – i Haram’daki namazı nasıl terkedelim ” buyurdu . Aslında bu müslümanların üzerinde düşünmeleri gereken bir noktadır . Azıcık dünyevi servet için ne kadar dini kazançları feda etmekteyiz .
4. Hz . Aişe radiyallahu anha’dan Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurmuştur : ” Kur’an okumakta mahareti olan kimse yüce ve itaatkar olan yazıcı meleklerle beraberdir . Ve Kur’an – i Kerim’i heceleyerek okuyan ve okuyuşunda zorluk çekene iki kat mükafat vardır . “ ( Buhâri , Müslim , Ebû Dâvûd )
İZAH : Kur’an – ı Kerim’de mahâreti olan onu iyice ezberlemiş olup çok okuyan kimsedir . Bir de manasını ve maksadını da anlıyorsa artık onun üstünlüğüne ne demeli ? Meleklerle beraber olmanın manası şudur . O melekler Kur’an – ı Kerim’i Levhi Mahfuz’dan nakletmektedirler . Hafız da onu nakledip insanlara ) ulaştırdığından , onlarla meslektaş sayılır . Bir de mahşerde meleklerle beraber olacak demektir . Heceleyerek okuyana verilecek iki kat mükafatın biri onun okumasından dolayı , diğeri heceleyerek okumakta çektiği zorluktan dolayıdır . Ancak burada Kur’an okumakta mahareti olandan fazla ecir alacağı kasdedilmemiştir . Zira mahir olana verileceği söylenen fazilet diğerinden daha fazladır . Nitekim Kur’an’ı güzel okuyanın özel sıfatlara sahip meleklerle beraber olacağı haber verilmiştir . O halde heceleyerek okuyana çektiği zorluğun sevabı ayrıca verilecektir . Öyleyse kimse bu özürden dolayı Kur’an okuma yi terk etmemelidir . Molla Aliyyül Kâri rahmetullahi aleyh Taberani ve Beyhaki’den şöyle
bir hadis rivayet etmiştir : ” Kim Kur’an – Kerim’i okur da ezberleyemezse ona iki kat mukafat vardır . Kim onu ezberlemeyi temenni eder , ezberleyemedigi halde okumayı da terk etmezse , Allahu Teala onu hafızlarla beraber hasredecektir ”
5. Ibn – i Ömer radıyallahu anhuma’dan Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” İki kişiden başkasına haset etmek caiz değildir . Biri Allahu Teâlâ’nın kendisine Kur’an – ı Kerim okumayı lütfettiği , gece gündüz onunla meşgul olan kimse , diğeri de Allahu Teâlâ’nın kendisine mal lütfettiği , gece gündüz onu harcayan kimsedir . “ ( Buhari , Tirmizi , Nesei )
İZAH : Kur’an – ı Kerim ayetleri ve hadisi şeriflerin hepsinden hasedin kötüluğü ve caiz olmadığı kesin olarak anlaşılmaktadır . Bu hadisi şerifte ise iki kişi hakkında ( hasedin ) caiz olduğu anlaşılmaktadır . Fakat ( hasedin caiz olmadığına dair ) rivayetler daha meşhur ve bol olduğundan alimler bu hadisín iki manası olduğunu söylemişlerdir .
Birincisi , bu hadisi şerifte haset imrenme manasındadır Arapçada buna ” Gıpta ” denilir . Haset ve gıpta arasında şu fark vardır . Haset , birinde herhangi bir nimet görünce o nimetin onun yanında kalmamasını arzu etmektir . Ister o nimet eline geçsin veya geçmesin farketmez . Gıpta ise o nimetin kendinde bulunmasını istemektir . Başkasında bu nimetin kalıp kalmaması söz konusu değildir . Haset ittifakla haram olduğu için alimler ” Haset ” kelimesinin mecazen ” Gıpta ” manasında olduğunu söylemişlerdir . Bu ise dünya işlerinde mübah , din işlerinde müstehabtir .
Ikincisi , bazen sóz farazi olarak kullanılır . Yani eğer haset caiz olsaydı ancak bu iki şey için caiz olurdu
6. Ebû Mûsâ radıyallahu anh’dan Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Kur’an – ı Kerim okuyan mü’min ağaç kavununa benzer . Kokusu da hoş tadıda hoştur . Kur’an okumayan mü’min hurmaya benzer . Kokusu yok, fakat tadı hoştur . Kur’an okumayan münafık Ebû Cehl karpuzuna benzer . Kokusu yok , tadı acıdır . Kur’an okuyan münafık reyhana benzer . Kokusu hoş , tadı acıdır . ‘ ( Buhâri , Müslim , Nesei , Ibn – i Mace )
İZAH : Bu hadiste anlatılmak istenen ; hissedilen şeyi hissedilmeyene benzetmektir . Ta ki Kur’an – ı Kerim’i okumakla , okumamak arasındaki fark zihne kolaylıkla yerleşsin . Yoksa görünüşte Kur’an – ı Kerim’in tadı ve kokusu ile ağaç kavunu ve hurmanın ne alakası vardır ? Gerçi bu şeylere benzetmekte Peygamberlik ilimleriyle ilişkisi olan ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ilminin genişliğini gösteren hususi incelikler vardır . Mesela ağaç kavununu ele alalım , ağıza güzel koku verir , mideyi temizler , sindirime güç kazandırır vs. Bu faydaların Kur’an – i Kerim’i okumakla özel münasebetleri vardır . Örnek olarak ( Kur’an okumakla ) ağzın güzel kokması , kalbi temizlemesi , ruha güç kazandırması gibi . Bunlar Kur’an – ı Kerim’i okumanın faydalarıdır . Önceki faydalarla çok fazla benzerliği vardır . Ağaç kavununun kendine has bir tesiride , hangi evde ağaç kavunu bulunursa oraya cinlerin giremeyeceği söylenmektedir . Bu sahih ise Kur’an – ı Kerim’le özel bir benzerliği vardır . Bazı doktorlardan duydum ki , ağaç kavunu hafızayı kuvvetlendirir . Ihya’da Hz . Ali kerremallahu vechehu’dan şöyle nakledilmiştir : ” Üç şey hafızayı arttırır ; 1.Misvâk , 2.Oruç , 3.Kur’an – ı Kerim okumak ” . Ebû Dâvûd’un rivayetinde bu hadisin sonunda anlatılan bir konu son derece faydalıdır : ” En iyi arkadaş misk sürünmüş adama benzer . Eline misk geçmese de kokusu sana geçer . Kötü arkadaş ateş körüğü olan adama benzer . Isi bulaşmasa da dumani sana geçer . ” ( Bundan dolayi ) Kişinin devamlı oturup kalktığı kişileri gözden geçirmesi son derece önemlidir .
7.Hz . Ömer radiyallahu anh’dan Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Şüphesiz Allahu Teâlâ bu kitapla ( yani Kur’an – ı Kerim’le ) nice toplulukları yükseltir ve nice toplulukları da alçaltır , zelil kılar . ” ( Müslim )
İZAH : Yani Kur’an – ı Kerim’e iman eden ve onunla amel edenlere Allahu Teâlâ dünya ve ahirette yükseklik ve şeref nasip eder . Onunla amel etmeyen kimseleri de Allahu Zülcelâl Hazretleri zelil kılar . Kur’an – ı Kerim ayetlerinden de bu konu anlaşılmaktadır . Bir yerinde şöyle buyuruluyor : ) ” Cenâb – ı Allah onunla bir çoğunu saptırır ve yine onunla bir çoğunu , hidayete eriştirir . ” ( Bakara – 26 ) Bir başka ayette ise şöyle buyurulmaktadır ” Biz Kur’an’dan öyle ayetler indirmekteyiz ki , mü’minler için şifa ve rahmettir . Zalimlerin de ancak sapıklığını arttırır . “ ( Isrâ – 82 )
Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu naklediliyor : ” Bu ümmetin münafıkları ( yani insanları aldatanlari ) Kur’an’ı tecvid üzere okuyanlar dan olacaklardır . ” Ihya’da bazı alimlerden şöyle nakledilmiştir . Kul , Kur’an – i Kerim’den bir süre okumaya başladığında onu bitirinceye kadar melekler ona rahmet dilerler . Başka bir kişi bir süre okumaya başladığında melekler okuması bitinceye kadar ona lanet ederler .
Bazı alimlerden nakledildiğine göre : Kişi Kur’an – ı Kerim’i okurda kendi üzerine lanet eder ve bunun farkına bile varmaz . Kur’an – ı Kerim’de ki şu ayeti okur .
Haberiniz olsun , Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir . “ ( Hud – 18 )
Ancak ken disi zalim olduğu için bu tehdide dahil olur . Aynı şekilde şu ayeti okur .
” Allah’ın lanetini yalancıların üzerine okuyalım “ ( Âl – i Imran – 61 )
Bizzat kendisi yalancı olduğu için bu lanete layık olur .
Amir bin Vasile radıyallahu anh diyor ki : Hz . Ömer radıyallahu anh , Nâfi bin Abdul Hâris’i Mekke – i Mükerreme’ye vali tayin etmişti . Bir keresinde ona ; ” Sahralara kimi idareci yaptın ? ” diye sorunca o , ” Ibn – i Ebzâyı ” dedi . Hz . Ömer radıyallahu anh ” Ibn – i Ebzâ kimdir ? ” deyince o , ” Kölelerimizden biridir ” dedi . Hz . Ömer itiraz ederek , ” Köleyi nasıl idareci yaptın ? ” deyince o, ” Allah’ın kitabını okuyan biridir ” dedi. ( Bunun üzerine ) Hz . Ömer radıyallahu anh şu hadisi söyledi : ” Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : < Allahu Teâlâ bu Kur’an yüzünden bir çok toplulukları yükseltir ve birçoklarını alçaltır .
8. Hz . Abdurrahman bin Avf radiyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Kıyamet günü üç şey arşın gölgesi altında olacaktır . Birincisi kullar için çekişecek olan Kur’an – ı Kerim’dir ki , onun hem zahiri hem batını vardır . ( İkincisi ) emanettir . ( Üçüncüsü ) akrabalıktır ki şöyle nida eder ; < Kim benimle ilgilenirse , Allah onu rahmetine kavuştursun . Kim benimle ilgisini keserse , Allah da onu rahmetinden ayırsın . > ” ( Şerhüs – Sünneh )
İZAH : Bu şeylerin arşın altında olmasından maksat son derece yakın olmalarıdır . Yani onlar Allahu Teâlâ Hazretlerinin yüce huzuruna pek yakın olacaklardır .
Kur’an – ı Kerim’in çekişmesinin manası ; kendisine uyanlar , onun hakkını verenler ve onunla amel edenler için Allahu Teâlâ’nın huzurunda çekişecek , şefaat edecek ve onların derecelerini yükseltecek demektir .
Molla Aliyyül Kâri rahmetullahi aleyn’in Tirmizi’den naklettiğine göre Kur’an – i Kerim Allah’ın huzurunda ( kendisini okuyana ) bir takım elbise hediye edilmesini isteyecek , Allahu Teâla o kişiye ” Kerâmet tacı ” ihsan edecek , sonra Kur’an bu nimetin arttırılmasını isteyecek , bunun üzerine Allahu Teala o kişiye ikram olarak bir kat elbise verecektir . Sonra Kur’an – ı Kerim , ” Allah’ım , Sen o kişiden razı ol ” deyince , Allahu Teâlâ ondan razı olduğunu ilan edecektir . Dünyada sevgilinin rizasından daha büyük bir nimet olmadığına göre , ahirette sevgilinin ( Allah’ın ) rızasına hangi nimet denk olabilir ki ? Kur’an – ı Kerim , hakkını zayi edenlerden Allah’ın huzurunda : “ Beni gözettiniz mi ? Benim hangi hakkımı eda ettiniz ? ” diye davacı olacaktır . Ihya Şerhinde Imam Ebû Hanife’den şöyle nakledilmiştir : ” Senede iki hatim indirmek Kur’an – ı Kerim’in hakkıdır . ” O halde bazen unutarak bile olsa Kur’an – ı Kerim’i okumayan efendiler bu güçlü rakibin karşısında ne cevap vereceklerini biraz derince düşünsünler Ölüm mutlaka gelecektir . Hiçbir şekilde ondan kaçacak yer yoktur .
Kur’an – ı Kerim’in zâhiri ve bâtını olması demek , Kur’an – ı Kerim’in bir açık manası vardır ki , herkes onu anlar . Bir de bâtini manası vardır ki , onu herkes anlamaz . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şu sözleriyle bu ( konuya ) işaret etmiştir . “ Kim kendi görüşüne göre Kur’an – ı Kerim’e bir mana verirse , o mana doğru olsa bile yine de o kişi hata etmiştir . ”
Bazı alimler , ” Zahir’den maksat Kur’an’ın lafzıdır ” demişlerdir . Bunları okumakta herkes eşittir . ” Båtın’dan gaye , Kur’an’ın mana ve maksatlarıdır ” ki , kabiliyetine göre herkesin onları anlaması değişir . Ibn – i Mes’ud radıyallahu anh diyor ki : ” Eğer ilim istersen Kur’an – ı Kerim’in manalarını derince düşün ve fikret . Çünkü onda öncekilerin ve sonrakilerin ilmi vardır . ” Elbette Kur’an – ı Kerim’in manasini anlamak için onun adap ve şartlarına uymak gereklidir . Yoksa zamanımızda olduğu gibi birkaç Arapça kelimenin manasını bilmekle , hatta ondan öte hiçbir lafzın manasını bilmeden ( kendi dilindeki ) Kur’an meallerine bakarak kendi görüşünü ona sokmamalıdır .
Tefsir alimleri Kur’an’ı tefsir edebilmek için on beş ilim dalının iyi bilinmesi gerektiğini söylemişlerdir . Burada kısaca ve yeterli olacak kadar arz ediyorum . Bu ( açıklamadan ) Kur’an – ı Kerim’in iç yüzüne ulaşmanın herkes için mümkün olmadığı anlaşılacaktır .
1. Lugat ilmi : Kur’an – ı Kerim’deki her kelimenin asıl manasını bilmeye yarayan ilimdir . Mücâhid rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Allah’a ve kıyamet gününe iman eden kimsenin Arapça kelimelerin bütün manalarını iyice bilmeden Kur’an – ı Kerim hakkında ağzını açması caiz değildir . ” Sadece bir kelimenin birkaç manasını bilmek de yeterli değildir . Çünkü bazen bir kelime birkaç manayı içine aldığı kasdedilmiş olur . halde kişi bunlardan bir ikisini bilir . Halbuki orada gerçekten başka mana kasdedilmis olur.
2. Nahv ( gramer bilgisi ) : Irabin , yani harekelerin değişmesi ve başka şekle girmesiyle mana tamamen değişir . Irâbi bilmek ise nahv ilmine bağlıdır .
3. Sarf ilmi : Bu ilmi bilmek gerekir . Çünkü kelimelerin şekil ve binalarının değişmesi ile manalanı tamamen değişir . Ibn – i Faris rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Sarf ilmi ni kaybeden çok şeyi kaybetmiştir . ” Allâme Zemahşeri rahmetullahi aleyh U’câbât – Tefsir adlı eserinde diyor ki : ” Bir adam sarf ilmini bilmediği için Kur’an – ı Kerim’in ,” Bütün insanlar kendi önderleri ile çağıracağımız gün … ” ( Isra – 71 ) ayetini , ” Herkesi anneleri ile çağıracağımız gün ” şeklinde tefsir etti . Tekil olan ” imam ” kelimesini ” ümm ” kelimesinin çoğulu zannetti . Eğer o sarf ilminden anlasaydı , ” ümm ” kelimesinin çoğulunun ” imam ” olmadığını bilirdi
4. Istikák ( kelime türetme ) Ilmi : Bir kelime iki aynı kökten meydana gelmiş ise onlann manası da değişik olur . Örnek olarak , ” Mesih ‘ kelimesinin kökü ” dokunmak veya ” islak eli bir şeye sürmek ” manasına gelen ‘ mesh ” dir . Bir de ölçek “.. manasına gelen ” mesahet’tir .
5. Maâni ilmi : Bu ilimle sözün manaya göre dizilişi bilinir .
6. Beyan ilmi : Bu ilimle sözün açık ve kapalı manaları , benzetme ve kinayeleri bilinir .
7. Bedi ilmi : Bu ilimle sözün ifade etme bakımından güzellikleri bilinir . Bu üç ilme ” ilmi Belagat ” denir ki , Kur’an tefsir edenin bilmesi gereken Önemli ilim dallarındandır . Zira Kur’an – ı Kerim başlı başına mucizedir . Belagat ilmiyle onun benzerini getirmekten herkesi aciz bırakan hali bilinir .
8. Kıraat ilmi : Çeşitli okuyuşlar yüzünden farklı manalar anlaşılır . ( Böylece ) bir mananın diğeri üzerine tercihi bilinmiş olur .
9. Akaid Ilmi : Kur’an – ı Kerim’de bazı ayetler vardır ki , onların zahiri manalarını Allahu Zulcelål için kullanmak doğru değildir . Bu bakımdan onlarda bir tevile ihtiyaç doğar . Mesela aşağıdaki ayette olduğu gibi : ( ) ” Allah’ın eli , onların ellerinin üzerindedir . ” ( Fetih – 10 )
10. Usul -ü Fikih limi : Bununla bir delile dayanarak ve kaynağına inerek hüküm çıkarma yolları bilinir .
11. Ayetlerin iniş sebeplerini de bilmek gerekir . Iniş sebebini bilmekle mana daha fazla açığa çıkar . Bazen mananin kendisini anlamak bile iniş sebebine bağlı olur .
12. Nasih ve Mensah Ilmi : Bilinmelidir . Ta ki geçersiz kılınmış hükümler geçerli olanlardan ayrılabilsin .
13. Fıkıh limi : Bilinmelidir . Bir şeyin teferruatı tam olarak kavranırsa , onun bütünü tanınmış olur .
14. Kur’an – ı Kerim’in tafsilatı zikredilmeyen ayetlerini tefsir eden hadisleri de bilmek gerekir .
15. Bunların hepsinden sonra Vehbi ilim gelir ki , Cenâb – ı Hakk’ın özel ihsanıdır . Onu hususi kullarına lütfeder . Şu hadisi şerifte buna işaret edilmektedir .
” Kim bildiği ile amel ederse , Allahu Teâlâ ona bilmediklerini öğretir . ”
Halk Hz . Ali kerremallahu vechehu’ya ” Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem sana bazı özel ilimler öğretti mi veya başkalarına söylemediği , sana ait özel vasiyetleri var mı ? ” diye sorduklarında bu konuya işaret ederek şöyle buyurdu : ” Cennet’i yaratan ve vücuda can veren ( Allah ) ‘ a yemin olsun ki , bu ( bende olan şey ) Allahu Teâlâ’nın kendi kelamini anlamak için bir kimseye lutfettiği anlayış tan başka bir şey değildir . Ibn – i Ebiddünya rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Kur’an ilim leri ve ondan hasil olanlar sahili olmayan deniz gibidir . ”
Yukarıda anlatılan bu ilimler Kur’an’ı tefsir edecek biri için vasıta yerindedirler . Eğer bir kişi bu ilimleri bilmeden Kur’an’ı tefsir ederse , o kendi görüşüne göre tefsir yapmış olur ki , bu men edilmiştir . Sahâbe – i Kirâm radıyallahu anhum yaradılıştan Arapçayı biliyorlardı . Diğer ilimleri ( Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam’ın ) nübüvvet ışığında elde etmişlerdi . Allâme Suyūti rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Belki sen vehbi olan ilmi elde etmeyi kulun gücünün dışında zannedersin . Fakat gerçek öyle değildir . Bilakis vehbi olan ilmi elde etmenin yolu Allahu Teâlâ’nın onu bağladığı sebepleri elde etmektir . Mesela ilimle amel etmek ve dünyaya rağbet etmemek vs. gibi ”
Kimyâ – i Saadet’te şöyle yazılmıştır : ” Kur’an – ı Kerim’in tefsiri üç kişinin kalbine açılmaz ; 1. Arapça ilimlerini bilmeyene , 2. Büyük günah işlemekte israr eden veya bid’at işleyene ki , onun işlediği günah ve bid’at yüzünden kalbi kara rir . Bu yüzden Kur’an’ı anlamaktan aciz kalır , 3. Itikâdi meselelerde zahiri manaya inanmış olup Kur’an – ı Kerim’in herhangi bir cümlesi inancına ters düşünce bundan hoşlanmayan kişiye de Kur’an’ı anlamak nasip olmaz .
“Allah’ım , bizi onlardan ( olmaktan ) muhafaza eyle . ”
9.Hz . Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi veseliem şöyle buyurmuştur : ” ( Kıyamet günü ) Kur’an ehline denilecek ki ; < Kur’an oku ve ( Cennet’in derecelerinde ) yükselmeye devam et . Dünyada ağır ağır okuduğun gibi ağır ağır oku . Zira senin kalacağın makam , okuduğun son ayette ulaştığın yerdir > “ . ( Ahmed , Tirmizi , Ebo Dâvûd )
İZAH : Kur’an ehlinden maksat , zahire göre hafız olan kimsedir . Molla Aliyyül Kâri rahmetullahi aleyh bu faziletin yalnız hafız için olduğunu , yüzüne okuyanların buna dahil olmadığını çok geniş bir şekilde anlatmıştır . Bunun birinci sebebi ” Kur’an ehli ” sözünün buna işaret etmesidir . Ikinci sebebi ise , Müsned – i Ahmed’in bir rivayetinde : ” Yanında bulunan ( Kur’an ) ‘ dan oku yana kadar “ buyurulmuştur . Bu sözden hafızın kasdedildiği apaçıktır . Tabii ki , yüzüne bakarak Kur’an – ı Kerim’i çok fazla okuyan kişinin de buna girme ihtimali vardır . Mirkât adlı eserde yazıldığına göre , Kur’an’ın kendisine lanet ettiği okuyucu buna dahil değildir . Bu şu hadise işaret etmektedir . ” Nice Kur’an okuyanlar vardır ki , okudukça Kur’an onlara lanet eder . ” Bundan dolayı bir kişinin itikadi düzgün değilse , Kur’an okuması ( Allah’ın ) o kişiyi beğendiğine delil olamaz . Hariciler (Hariciler Kur’an’ı güzel okurlardı , ancak akáidleri bozuktu.) hakkında buna benzer bir çok hadisler rivayet edilmiştir .
Tertil hakkında Şah Abdulaziz rahmetullahi aleyh kendi tefsirinde şöyle yazmıştır . Tertil lugatta , açık ve berrak bir şekilde okumaya denir . Din – i mübin’e göre ise şu birkaç usûle uyarak okumaya tertil denir .
1. Harfleri düzgün çıkarmak , yani kendi mahreclerinden çıkararak okumak . Ta ki ( TA ) yerine ( te ) ve ( DA ) yerine ( ZA ) çıkmamış olsun .
2. Durulacak yerde tam bir şekilde durmak . Ta ki bir sözü birleştirme ve ayırma yerli yerinde olsun .
3. Harekelerde ” işba ” yapmak , yani üstün , esre ve ötreleri iyice belli etmek .
4. Sesi biraz yükseltmek ; ta ki Kuran – ı Kerim’in kelimeleri dilden çıkarak kulak lara ulaşsın , oradan da kalbe tesir etsin
5. Kalbe çabuk tesir etmesi için sesi hüzünlü bir şekle sokmak . Çünkü hüzünlü ses kalbe çabuk tesir eder . Bundan dolayı ruhun güç ve duygusu daha fazla artar . Bu sebepten hekimler diyorlar ki : ” Bir ilacın tesirini kalbe ulaştırmak gerekiyorsa ona güzel koku katılarak verilmelidir . Zira kalp onu çabuk cezbeder . Tesirinin ciğere ulaşması istenen ilacada tatli bir madde katılmalıdır . Çünkü ciğer tatliyi celbeder . Bundan dolayı , kanaatime göre Kur’an okurken özellikle güzel koku kullandırsa kalbe tesir etme gücü artar
6. Şeddeleri ve medleri ( uzatmaları ) iyice belli ederek okumalı . Çünkü onları belli etmekle Kur’an – ı Kerim’in azameti ortaya çıkar ve tesirli olmasına yardımcı olur .
7. Rahmet ve azab ayetlerinin hakkını ( Önsözde geçtiği gibi ) vererek okumalıdır .
Bu yedi şeye riayet etmeye tertil denir . Bunların hepsinin gayesi birdir . O da Kur’an – ı Kerim’i anlamak ve düşünmektir .
Mü’minlerin annesi Hz . Ümmü Seleme radiyallahu anha’ya biri : “ Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Allah’ın Kitabı ( Kur’an’ı ) nasıl okurdu ? ” diye sorunca , o . ” Bütün harekeleri belli ederdi . Yani üstün , esre , ötre vs.’yi tam çıkarırdı . Her bir harf ayrı ayrı belli olurdu ” dedi . Manasını anlamasa da kişinin Kur’an – ı Kerim’i tertille okuması müstehaptır . Ibn – i Abbas radıyallahu anhuma diyor ki : ” Benim , tertil ile El – Kâria ve iza zālzilet sûrelerini okumam , tertilsiz olarak Bakara ve Âl – i Imran sûrelerini okumamdan daha hayırlıdır .
Hadisleri şerheden alimler ve Islam büyüklerine göre yukarıda geçen hadisin manası ” Kur’an – ı Kerim’in ayetlerini birer birer oku ve Cennet’in derecelerinde birer birer yüksel ” demektir . Çünkü rivayetlerden anlaşıldığına göre Cennet’in dereceleri Kur’an – ı Kerim’in ayetleri kadardır . Öyleyse kim ne kadar ayeti güzelce okuyabiliyorsa makamı o kadar yüksek olacaktır . Kim de Kur’an – ı Ke rim’in tamamını okumakta mahir olursa , o en yüksek derecede bulunacaktır . Molla Aliyyül Kari rahmetullahi aleyh bir hadiste şöyle geçtiğini yazıyor : ” Kur’an okuyanın derecesinden daha üstün derece yoktur . Öyleyse Kur’an okuyanlar ayetlerin sayısı kadar yükseleceklerdir . ”
Allâme Dāni rahmetullahi aleyh , bu konuda söz sahibi alimlerin Kur’an – ı Kerim ayetlerinin altı bin ( 6000 ) olduğuna ittifak ettiklerini ancak ondan sonraki sayıda ihtilaf ettiklerini nakletmiştir . İhtilaflı sayıların 6014-6019-6025-6036-6204 oldu ğunu söylemiştir
Ihya Şerhinde yazıldığına göre her ayet Cennet’de bir derecedir . O halde Kur’an okuyana ” Okuduğun miktarda Cennet’in derecelerinde yüksel ” denilecektir . Kim Kur’an – ı Kerim’in tamamını okursa Cennet’in en yüksek derecesine ulaşacak , kim de az bir şey okursa , okuduğu miktardaki bir dereceye ulaşacaktır . Kısaca yükselişin son noktası , okuyuşun son noktası olacaktır . Bana göre yukaridaki hadisin manası bir başka anlaşılıyor.
Eğer ( benim bu görüşüm ) doğru ise Allah’ın yardımındandır . Eğer yanlış ise benim kendi eksikliğimden ve şeytandandır . Allah ve Rasûlu bundan uzaktır .
Bu mananın özeti şudur : Yukarıdaki hadiste derecelerin yükselmesi , ayetlerin ( sayısına ) göre her ayette bir derece yükselmek değildir . Çünkü bu yükselişte tertil ile okuma ve okumama arasında , görünüşte hiçbir ilgi olmadığı anlaşılmaktadır . Zira ( bu durumda ) ister tertil ile olsun ister tertilsiz , bir ayet okuyunca bir derece yükselecektir . Bunun aksine ( yukarıdaki ) hadiste keyfiyet yönünden ayrı bir yükselme kasdedilmiştir . Bu yükselişte tertil ile okumanın ve okumamanın tesiri vardır . Öyleyse kişi dünyada ( Kur’an’ı ) hangi tertil ile okuyorsa , ahirette de aynı tertille okuyabilecek ve ona göre dereceleri yükselmeye devam edecektir .
Molla Aliyyül Kâri rahmetullahi aleyh şöyle bir hadis naklediyor : ” Kim Kur’an – i Kerim’i dünyada çokça okursa ( ahirette de ) onu hatırlayabilecek , yoksa unutacaktır . ” Allah celle celaluhu bize lütfu ile muamele eylesin . Çünkü aramızda ana babalarının dine olan sevgilerinden dolayı kendilerine Kur’an – ı Kerim’i ezberlettiği nice insanlar aldırmazlık ve ilgisizlikten dolayı daha dünyada iken Kur’an’ı elden çıkarmakta ( unutmaktadırlar ) . Buna karşılık bazı hadislerde şöyle buyurulmuştur : ” Kim Kur’an – ı Kerim’i ezberlemeye çalışır ve bu uğurda zorluk ve zah metlere katlanırken ölüm gelirse ( kıyamet günü ) hafızlardan sayılacaktır . ” Allahu Teâlâ’nın vermesinde hiçbir eksiklik yoktur . Yeter ki alan olsun .
BEYİT :
O’nun lütufları kuşatmıştır herkesi , ey Şehîdi . Buğzu mu vardı sana , sende bir liyakat olsa idi .
10. İbn – i Mes’ûd radiyallahu anh’dan Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : ” Kim Allah’ın Kitabından bir harf okursa buna karşılık ona bir hasene vardır . Bir hasene on misli sevabla karşılanır . Ben < Elif , lâm , mim > bir harftir demem . Doğrusu < Elif > bir harftir , < Lâm > da bir harftir , < Mim > de harftir . “ ( Tirmizi , Dârimi )
İZAH : Bu hadisten anlaşılıyor ki , diğer bütün amellerde amelin tamamı bir amel sayılmasına rağmen , Kur’an – ı Kerim böyle değildir . Onu okumanın parçaları da tam bir amel sayılır . Bu bakımdan Kur’an – ı Kerim’i okurken her bir harfi okumak birer sevab sayılır . Her sevaba karşılıkta Allahu Teâlâ tarafından on kat mükafat vaadedilmiştir .
” Kim ( Allah’ın huzuruna ) bir iyilik getirirse ona on misli sevab verilir. ( En’am -160 )
Bu en az derecedir . ( Yalnız bu ecir , şu ayette olduğu gibi artabilir ) .
” Allahu Teâlâ dilediğine kat kat verir . “ ( Bakara – 261 )
Her harfin ayrı sevab sayılmasına örnek olarak Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ( yukarıdaki hadiste ) Elif , làm , mim’in tamamının bir harf sayılmayacağını , aksine Elif , lâm , mim’in ayrı ayrı harfler olarak sayılacağını söylemiştir . Böylece “ Elif , lâm , mim ” in toplamına verilen sevab otuz misli olacaktır . ” Elif , lâm , mim ” den , Bakara sûresinin başındaki harfler mi yoksa ( Fil sûre sinin başlangıcı olan ) ( elem ) mi kasdedildiği hakkında ihtilaf vardır . Eğer Bakara sûresinin başlangıcı olan harfler kasdediliyorsa hadisten anlaşılan manaya göre harflerin ( okunuşuna değil ) yazılışına itibar edilir . Üç harf halinde yazıldıklarından otuz sevab ederler . Eğer hadiste , Fil süresinin başındaki harfler kasdediliyorsa hem yazılış hem de okunuşuna itibar edilir . Çünkü yazılışı da okunuşu da üç harftir . Eğer Bakara sûresinin başındaki ( Elif , lâm , mim ) in okunuşuna itibar edilirse dokuz harf olarak okunduklarından mükafatı doksan sevab olur . Beyhaki rahmetullahi aleyh’in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurulmuştur : “ Ben Bismillah bir harftir demiyorum . Bilakis < Be , sin , mim > ayrı ayrı harflerdir . ”
11.Muâz el – Cüheni radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem Sal – lallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Kim Kur’an okur ve onunla amel ederse , onun ana babasına kıyamet günü öyle bir tâc giydirilir ki , onun işığı dünya evlerini aydınlatan güneşin ışığından daha parlak olacaktır . Eğer o güneş sizin evinizde olsa ( eviniz ne kadar aydınlık olurdu ? ) Öyleyse bizzat Kur’an’la amel eden kişinin ( mükafatı ) hakkında ne düşünürsünüz ? “ ( Ahmed , Ebû Dâvûd , Hâkim )
İZAH : Yani Kur’an – ı Kerim’i okuyup onunla amel etmenin sayesinde , onu okuyanın ana babasına , evinizde olduğu farzedilen güneşin işığından daha parlak bir tâc giydirilecektir . Güneş o kadar uzak olmasına rağmen ne kadar çok ışık saçmaktadır . Eğer o güneş bir eve girmiş olsa şüphesiz daha çok ışık ve aydınlığa sebep olur . O halde Kur’an okuyanın anne ve babasına giydirilecek olan tâcin ışığı , bir evde doğduğu farzedilen güneşin ( o eve ) yaydığı ışıktan daha parlak olacaktır . Anne ve babaya bu kadar ahiret azığı verilirse bizzat Kur’an okuyanın mükafatının ne kadar olacağını kendiniz tahmin edebilirsiniz . Kur’an okuyanın sayesinde yakınlarının durumu böyle olursa asıl amel eden biri olarak ) onun hali ( yakınlarından ) kat kat üstün olur . Zira , anne ve babaya verilen bu mükafat sadece onun dünyaya gelmesine veya onun okumasına sebep olduklarından dolayıdır .
Güneşin evde olması şeklinde yapılan benzetmeyle ışığın yakından daha fazla hissedilmesinin yanı sıra ince bir konuya da işaret edilmiştir . Şöyle ki ; devamlı beraber olan bir şeye karşı yakınlık ve alışkanlık artar . O halde uzaklığından dolayı güneşe karşı insanda doğan yabancılık , devamlı olan bir beraberlik yüzünden ya kınlığa dönüşür . Öyleyse bu benzetmede güneş ışığının yanı sıra onunla olan yakınlığa da işaret vardır . Bir de güneşin o kişiye ait olacağına dikkat çekilmiştir . Elbette güneşten herkes faydalanır . Ama o bir kişiye hediye edilmiş olsa onun için ne büyük bir iftihar vesilesi olur .
Hâkim rahmetullahi aleyh , Bureyde radıyallahu anh’dan Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir : Kim Kur’an – ı okur ve onunla amel ederse , ona nurdan yapılmış bir tâc giydirilecek , anne ve babasına da değeri bütün dünya eşyaları ile ölçülemeyen iki kat elbise giydirilecektir . Onlar , ” Ya Rab , bu elbise neyin karşılığıdır ? ” diye sorunca , ” Çocuğunuzun Kur’an okumasina karşılık ” buyurulacaktır . Cem’ul Fevaid adlı eserde Taberâni’den nakledildiği ne göre Hz . Enes radiyallahu anh , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu söylemiştir : ” Kim çocuğuna , yüzünden Kur’an okumayı öğretirse gelmiş geçmiş bütün günahları bağışlanır . Kim de çocuğuna Kur’an’ı ezberletirse kıyamet günü yüzü ayin on dördü gibi parlak olarak diriltilecektir . Çocuğa < Okumaya başla > denilecek , çocuk bir ayet okuyunca babasının bir derecesi yükselecektir . Bu durum Kur’an – ı Kerim’in hepsi tamamlanıncaya kadar devam edecektir . ‘
Çocuğun Kur’an – ı Kerim . ” okumasından dolayı babaya verilen üstünlükler işte bunlardır . Tabii iş bununla bitmiyor . Bunun başka bir yönü de var . Eğer -Allah göstermesin- siz çocuğunuzu beş – on kuruşluk menfaat hırsına kapılıp dinden mahrum bırakırsanız , sadece bu ebedi mükafatlardan mahrum olmakla kalmayıp , üstelik Allah’ın huzurunda hesap vermeniz gerekecektir . Siz ” Hoca ve hafız olduktan sonra yalnız bir cami imamı olup kırık dökük şeylere muhtaç olur ” diye sevgili yavrunuzu ( Islami bilgileri öğrenmekten ) alıkoyuyorsunuz . Unutmayınız ki , böyle yapmakla onu ebedi bir felakete mahkum ediyor , yanı sira kendiniz de çok ağır bir vebal ve sorumluluk yüklenmiş oluyorsunuz .
Bir hadiste buyuruluyor ki :
“ Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mes’ulsünüz . ”
Herkese , emri altındaki kimselere ve aile efradina ne kadar din öğrettiği sorulacaktır . El bette o eksikliklerden ( insanlara el açıp muhtaç olmaktan ) kendinizi ve çocuğunuzu mutlaka korumaya çalışınız . Fakat ” Belki bit çıkabilir ” diye hiç elbise giymemek akıl işi değildir . Tabii ki ( elbise giyilmeli ve ) giyilen elbise de temiz tutulmalıdır . Kısaca , siz çocuğunuza dindarlik kabiliyetini öğretirseniz kendi sorumluluğunuzdan kurtulmuş olursunuz . Yaşadığı müddetçe de çocuğunuzun işlediği iyi ameller , dua ve istiğfarlar derecelerinizin yükselmesine sebep olur Fakat beş paralik menfaat hırsına kapılıp onu dinden mahrum bırakırsanız , sadece kendi hareketinizin vebalini yüklenmekle kalmayıp , çocuğunuzdan meydana gelecek olan kötü davranış , günah ve isyan yığınlarından sizin defteriniz de boş kalmayacaktır . Allah aşkına kendi halinize aciyin . Danya nasıl olsa gelip geçicidir . Ölum ( dünyadaki ) en büyük sıkıntılara son vericidir . Fakat kendisinden sonra ölüm gelmeyen sıkıntının ise hiç sonu yoktur .
12. Ukbe bin Amir radıyallahu anh diyor ki : Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim ; ” Kur’an- Kerim bir deri içine konulsa , sonra ateşe atılsa yanmaz . “ ( Danimi )
İZAH : Hadis alimleri bu hadisin manasını iki kısma ayırmışlardır . Birinci topluluğun görüşüne göre deriden , her türlü deri kasdedilmiştir , hangi hayvanın derisi olursa olsun . Ateşten de dünyadaki ateş kasdedilmiştir . O halde , peygamberlerin kendi zamanlarına ait mucizeleri olduğu gibi bu da Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in kendi devrine ait özel bir mucizesidir . Ikinci görüşe göre deriden insan derisi , ateşten de Cehennem ateşi kasdedilmiştir . O halde bu hüküm geniştir . Herhangi bir zamana ait değildir . Yani Kur’an’ı ezberleyen biri herhangi bir günahtan dolayı Cehennem’e atılsa da ateş ona tesir etmeyecektir . Bir hadiste ifadesi de geçmiştir . Yani ” ateş ona dokunmayacaktır . ”
Molla Aliyyül Kâri rahmetullahi aleyn’in Şerh – us Sunne adlı kitaptan nakletmiş olduğu Ebû Umâme radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadis ikinci manayi kuv vetlendirmektedir . ( Hadisin ) tercumesi şöyledir . ” Kur’an – ı Kerim’i ezberleyiniz Çünkü Allahu Teâlâ içinde Kur’an – ı Kerim’i koruyan kalbe azab etmeyecektir Bu hadis kendi konusunda açık ve kesindir ( Tevil ihtimali yoktur ) .
Kur’an – ı Kerim’i ezberlemeyi lüzumsuz görenler , Allah için bunun faziletlerini de biraz düşünsünler . İşte Kur’an – ı ezberlemek tek başına öyle bir fazilettir ki , o fazileti ( kazanmak ) için herkesin Kur’an ezberleme uğrunda can vermesi gerekir . Çünkü günah işlemeyen ve bu yüzden Cehennem ateşini hak etmeyen kim vardır ki ? Ihya Şerhinde hafızların kıyametin ürpertici ve dehşetli gününde Allah’ın arşının altında bulunanların listesinde sayıldıkları Deylemi rahmetullahi aleyh’in , Hz . Ali radiyallahu anh’dan naklettiği şu hadiste bildirilmiştir : “ Kur’an’ı ezberlemiş olanlar Allah’ın arşının gölgesi altında Peygamberler ve salihlerle beraber olacaklardır . “
13. Hz . Ali radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : “ Kim Kur’an’ı okur , sonra onu ezberler , helalini helal , haramını da haram bilirse Allahu Teâlâ onu Cennet’ine koyar ve ailesinden üzerine Cehennem vacip olan on kişiye şefaat etmek hakkı verir . “ ( Ahmed , Tirmizi )
İZAH : Kötü amellerin cezasını çektikten sonra bile olsa Cennet’e girmek inşallah her mü’min için kesindir . Ancak hafızların bu üstünlüğü ( Cennet’e ) ilk önce girmelerinden dolayıdır . Kendilerine şefaat edilecek on kişi ise büyük günah işlemiş olan fasık ve facirlerdir . Zira kafirler hakkında asla şefaat yoktur . Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor .
” Kim Allah’a ortak koşarsa , ona Allah Cennet’i haram etmiştir ve barınaca ğı yer de Cehennem’dir . Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur . ” ( Mâide – 72 )
Başka bir ayette şöyle buyuruluyor
” Ne Peygamberin ne de mü’minlerin , yakın akrabaları da olsa , müşrikler için af dilemeleri yaraşmaz “ . ( Tevbe – 113 )
Müşriklerin bağışlanmayacağı konusundaki ayet ve hadisler apaçıktır . Bundan dolayı hafızların şefaati, günahları yüzünden Cehennem’e girmeleri gereken müslümanlar içindir. Cehennem’den korunmak isteyen kimseler , eğer kendileri hafız değilseler ve hafızlık yapmıyorlarsa , en azından kendi yakın akrabalarından birini hafız yapmalıdırlar . Böylece onun sayesinde kendi kötü amellerinin cezasından korunmuş olabilirler . Babası , dedesi , amcası , dayısı vs. hepsi hafız olan kimselere bu Allah’ın büyük bir lütfudur . Allah’ım ! Nimetini kat kat arttır ” ” Bu kitabun maelifi olan Seyhul – Hadis Mevlana Zekeriyya rahmatulahu alayh kasdedilmistir .
14. Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Kur’an – ı Kerim’i öğreniniz , sonra okuyunuz . Çün kü Kur’an’ı öğrenip okuyan ve teheccüd namazlarında onu okumaya devam eden kimse , içi misk dolu olup , kokusu evin her tarafına yayılan bir kaba benzer . Kur’an – ı Kerim’i öğrenip uyuyan kimse ise ağzı kapatılmış misk kabına benzer . “ ( Tirmizi , Nesei )
İZAH : Yani Kur’an – ı Kerim’i okuyan , onu tekrarlayan ve geceleri namazda okuyan kimse ağzı açık olup kokusu evin her tarafına yayılan misk kabina benzer . Aynı şekilde bir hafızın Kur’an okumasıyla evin tamamı nur ve bereketle şenlenir . Ama hafız uyur veya gafletten dolayı okuyamazsa yine de onun kalbinde bulunan Kur’an – ı Kerim bir misktir . Bu gafleti yüzünden sadece diğer insanlar onun feyzinden mahrum kalmış olurlar . Fakat buna rağmen onun kalbi miski içinde bulundurmaktadır .
15. Abdullah İbn – i Abbâs radiyallahu anhuma’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Kalbinde Kur’an – ı Kerim’den hiçbir ayet bulunmayan kimse virâne bir eve benzer . “ ( Tirmizi , Dârimi )
İZAH : Virâne bir eve benzetmede şöyle hoş bir incelik vardır :
Yani , ” İçinde oturulmayan boş eve cinler girer . ” Bunun gibi içinde Kur’an- Kerim bulunmayan kalbe şeytanlar daha fazla musallat olurlar .
Bu hadiste Kur’an – ı Kerim’i ezberleme üzerinde ne kadar da israrla durulmuştur. Şöyle ki; içinde Kur’an bulunmayan kalbe “ issız bir ev ” denilmiştir . Ebû Hureyre radiyallahu anh buyuruyor ki : ” Kur’an – ı Kerim okunan evin aile fertleri çoğalır, hayır ve bereketi bollaşır . Melekler o eve inerler ve şeytanlar oradan çıkarlar . Kur’an – ı Kerim okunmayan evde darlık ve bereketsizlik olur . Melekler o evden giderler , şeytanlar o eve girerler . ” Ibn – i Mes’ud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : ” Boş ev , içinde Kur’an – ı Kerim okunmayan evdir . “
16. Hz . Aişe radıyallahu anha’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Namazda Kur’an okumak , namazın dışında okumaktan daha üstündür . Namazın dışında Kur’an okumak , tesbih ve tekbir getirmekten daha üstündür . Tesbih etmek sadakadan daha üstündür . Sadaka oruçtan daha üstündür . Oruç ise Cehennem’e karşı kalkandır . “ ( Beyhaki )
İZAH : Kur’an – ı Kerim okumanın zikirden daha üstün olması apaçıktır . Çünkü o Allah Kelâmı’dır . Önceden bilindiği gibi , Allahu Teâlâ’nın Kelâmı’nın diğer kelâmlara üstünlüğü , Allahu Teâlâ’nın yarattıklarına üstünlüğü gibidir . Allah’ı zikretmenin sadakadan üstün olduğu diğer rivayetlerde de bildirilmiştir . Bu hadiste sadakanın oruçtan üstün olması , orucun faziletini bildiren diğer bazı hadislere ters düşmektedir . Fakat bu ( üstünlük ) durumlara göre değişir . Bazı durumlarda oruç üstündür , bazı durumlarda ise sadaka üstündür . Aynı şekilde insanlara görede değişir . Bazı insanlar için oruç daha üstündür . Oruç bu hadiste en son sırada gelmesine rağmen Cehennem’e karşı kalkan olursa , ilk başta zikredilen Allah Kelâmi Kur’an’ı okumanın üstünlüğüne ne demeli
Ihyâ’nın yazarı Imam Gazali rahmetullahi aleyh’in , Hz . Ali kerremallahu vechehu ‘ dan naklettiğine göre ; “ Namazda , kıyamda iken Kur’an okuyan kimseye her harf karşılığında yüz sevab verilir . Namazda oturarak okuyana elli sevab , namazın dışında abdestli olarak okuyana yirmi beş sevab , abdestsiz okuyana da on sevab vardır . Kendisi okumayıp da sadece okuyana kulak verip dinleyen kişiye de her harfe karşılık bir sevab vardır .
17. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Sizden biri evine döndüğünde , evinde üç tane iri yapılı , besili ve hamile deve bulsa, bu onun hoşuna gider mi ? ” Biz , ” Evet ( hoşumuza gider ) ” deyince, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ” Sizden birinizin namazda okuduğu üç ayet, üç tane iri yapılı , besili, hamile deveden daha) hayırlıdır ”buyurdu.(Müslim )
İZAH : Buna benzeyen bir konu üçüncü hadiste geçmişti . Bu hadisi şerifte namazda Kur’an – ı okumanın , namaz dışında okumaktan daha üstün olduğu anlatıldığından hamile develere benzetme yapılmıştır , çünkü bir tarafta iki ibadet vardır . Yani namaz kılmak ve Kur’an okumak . Diğer tarafta da aynı şekilde iki şey vardır . Yani deve ve onun hamile olması . Ben bu tip hadislerden maksadın sadece benzetmeden ibaret olduğunu , üçüncü hadisin açıklamasında yazmıştim . Yoksa bir ayetin bâki olan ecri , fâni olan binlerce develerden daha üstündür .
18. Osman bin Abdullah radiyallahu anh , dedesi Evs Sakafi radıyallahu ann’dan rivayet ediyor ki , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : “ Kur’an – ı Kerim’i ezbere okumanın bin sevabı ve Kur’an’ı yüzüne okumanın iki bine kadar katlanan sevabı vardır . “ ( Beyhaki )
İZAH : Kur’an – ı Kerim’i ezberleyen kişinin bir çok faziletleri bundan önce anlatılmıştır . Bu hadisi şerifte ki Kur’an – ı Kerim’i yüzünden okumanın üstün olmasının sebebi şudur : Kur’an’ı bakarak okumak , ( onun manalarını ) daha fazla düşünme ve tefekkür etmenin yanında bir çok ibadeti içine almaktadır ( Mesela , Kur’an – ı Kerim’e bakmak , ona dokunmak vs. gibi ) . Işte bu bakımdan ( yüzünden okumak ) daha üstündür .
Hadislerin muhtelif manaları olduğundan , alimler yüzünden okumakmi daha üstün yoksa ezbere okumak mı , konusunda değişik görüşlere sahip olmuşlardır . Bir topluluk yukarıdaki hadiste ( yüzünden okumanın üstün olduğu ) geçtiğinden , yanlış okumaktan emin olunduğundan ve Kur’an – ı Kerim’e bakıldığından dolayı Kur’an – ı Kerim’i yüzünden okumayı daha üstün görmüşlerdir . Diğer bir topluluk başka bir hadiste ezbere okumak üstün olduğundan , ezbere okumanın daha fazla huşuya sebep olup gösterişten uzak olduğundan ve bir de Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek âdeti ezbere okumak olduğundan dolayı ezbere okumayı tercih etmişlerdir . Imam Nevevi ” Bu konuda üstünlük kişilere göre değişir ” kararına varmıştır . ( O halde ) kim yüzünden okumakla ( manasını ) daha çok düşünüp ve tefekkür edebiliyorsa , onların , yüzünden okuması daha üstündür . Ezbere okumakla ( manasını ) düşünme ve tefekkürü artan kişinin de ezbere okuması daha üstündür . Hafiz Ibn – i Hacer rahmetullahi aleyh Feth – ul Bârî adlı eserinde bu açıklamayı beğenmiştir .
Hz . Osman radiyallahu anh Kur’an’ı çok okuduğundan yanında iki mushaf eskimiştir . Amr bin Meymûn rahmetullahi aleyh Ihya Şerhinde ” Kim sabah namazını kıldıktan sonra Kur’an – ı Kerim’i açarda yüz ayet miktarı okursa ona dünya dolusu sevap yazılır . ” demiştir . Kur’an – ı Kerim’e bakarak okumanın gözler için faydalı olduğu söylenir . Eba Ubeyd radıyallahu anh’ın rivayet ettiği ” Hadis – i Müselselin ” her bir ravisi gözlerinden şikayeti olunca hocasının Kur’an’ı yüzüne okumasıni tavsiye ettiğini söylemiştir . Hz . Imam Şafii rahmetullahi aleyh bazen yatsıdan sonra Kur’an – ı Kerim’i açar ve sabah namazı vaktinde kapatırdı
19. Abdullah İbn – i Ömer radiyallahu anhuma’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Muhakkak bu kalpler kendisine su değen demirin paslandığı gibi paslanır ” . ” Onun cilası nedir Ya Rasûlallah ? ” denilince , Hz . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem , ” Ölümü çok hatırlamak ve Kur’an okumaktır ” buyurdu . ( Beyhaki )
İZAH : Su değince demirin paslandığı gibi , günahların çokluğu ve Allahu Teâlâ’nın zikrinden gafil olmaktan dolayı kalpler de paslanır . Kur’an – ı Kerim’i okumak ve ölümü hatırlamak onun için cila görevi yapar . Kalp aynaya benzer , ne kadar kararırsa ( Allah’ın ) ma’rifeti ona o kadar az yansır . Ne kadar temiz ve parlak olursa Marifetullah’ın yansıması o kadar açık ve net olur . Bundan dolayı kişi ne kadar şehvani ve şeytani günahlara müptelâ olursa , o kadar Allah’ın marifetinden ( O’nu tanımaktan ) uzaklaşır . İşte bu aynanın temizlenmesi için mürşidler bir zikir yoluna girmeyi , nefsini kırmayı ve onu yenmek için gayret etmeyi , zikirler ve özel ibadetlerle meşgul olmayı tavsiye etmektedirler . Hadislerde şöyle geçmektedir : ” Kul bir günah işlediği zaman kalbinde bir siyah nokta belirir . Eğer gerçek bir tövbe ederse o nokta silinir . Yoksa ikinci bir günah işlerse ikinci defa bir siyah nokta belirir . Bu şekilde günahlara devam ettikçe git gide o noktalar çoğalır , kalp tamamen siyahlaşır . Sonra kalp hayra hiç rağbet etmez . Aksine yalnız şerre meyleder . “
” Allah’ım bizi öyle olmaktan koru . ”
Kur’an – ı Kerim’in şu ayetinde buna işaret vardır :
“Hayır ! Doğrusu onların kazandıkları günahlar,kalplerini paslandırmıştır. (Mutaffifin-14)
Bir Hadis – i Şerif’te Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : ” Size iki vaiz ( nasihatçi ) bırakıyorum . Biri konuşan , diğeri susan Konuşan Kur’an – ı Kerim , susan ise ölümü hatırlamaktır . ” Rasûlullah’ın fermanı başımızın , gözümüzün üstüne . Ancak bu öğüt , nasihat kabul eden ve nasihati ihtiyaç kabul eden içindir . Dinin tamamen gereksiz ve ilerleme yolunda engel sayıldığı bir toplumda kim nasihata ihtiyaç duyar ve ( yapılsa bile ) nasihat ne fayda verir ? Hasan- Basri rahmetullahi aleyh diyor ki : Önceki insanlar Kur’an – ı Kerim’i Allah’ın fermanı kabul ederlerdi . Geceleri onun üzerinde derin bir şekilde düşünürler , gündüzleri de onunla amel ederlerdi . Siz ise onun harf ve harekelerini iyice düzeltiyorsunuz ama onu sultanlar sultanının fermanı olarak tanımıyor , ondaki ( emirleri ) düşünüp dikkat etmiyorsunuz .
20. Hz . Aişe radıyallahu anha’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : “ Her şeyin kendisiyle övündüğü bir üstünlüğü vardır . Ümmetimin övünç ve şerefi ise Kur’an’dır . ” ( Hilye )
İZAH : ( Yukarıdaki hadiste ) ” Insanlar babaları , dedeleri , sülaleleri ve buna benzer bir çok şeylerle kendi şeref ve büyüklüklerini gösterirler . Benim ümmetimin iftihar kaynağı ise Allah’ın yüce Kelâmı olan Kur’an’dır ” denmek istenmiştir ki , onu okumak , onu ezberlemek , onu okutmak , onunla amel etmek kısaca onun her şeyi kendisiyle övünülmeye layıktır . Niçin olmasın ki , zira sevgilinin kelâmidir . Mevlâ’nın fermanıdır . Dünyanın en büyük şerefi dahi ona denk olamaz . Zaten dünyada bulunan bütün üstünlükler bugün olmasa bile yarın yok olacaklardır . Fakat Kur’an – ı Kerim’in şeref ve üstünlüğü ise devamlıdır , asla yok olmayacaktır . Kur’an – ı Kerim’in en küçük vasıflarının her biri , kendisiyle övünülmek için yeterli dir . Kaldı ki ondaki bütün vasıflar mükemmeldirler . Örnek olarak Kur’an’ın düzen ve ifade güzelliği , kelimelerin birbirine uygunluğu , sözlerin birbirine bağlantısı , geçmişte ve gelecekte olan hadiseleri bildirmesi , insanların ( yanlış ) iddialarını çürütmesi . ( Yani eğer insanlar onu yalanlamak isteseler de bunu yapamazlar Yahûdiler Allah’ı sevdiklerini iddia etmelerine rağmen ölümü temenni edemeyişleri gibi … ) Bir de dinleyenlerin Kur’an’dan tesir almaları , okuyanın hiç usan maması da Kur’an’ın özelliklerindendir . Halbuki gönüle hoş gelen hangi kelâm olursa olsun , sevgilinin insanı mecnun eden mektubu dahi olsa günde on defa okumakla kalp usanır . Eğer usanmazsa yirmincide usanacaktır . Yirmincide de usanmazsa kırkıncıda usanacaktır . Ama mutlaka usanacaktır ve usancı devam edecektir . Fakat Kur’an – ı Kerim’in bir sayfasını ezberleyiniz , iki yüz kere okuyunuz , dört yüz kere okuyunuz , ömür boyu okumaya devam ediniz ( kalbiniz ) hiç usanmayacaktır . Eğer ( okuma esnasında ) bir engel çıkarsa o geçicidir , hemen kaybolur . Ne kadar çok okursanız o kadar tazelik ve lezzet artacaktır .
Bu özelliklerden sadece biri herhangi bir kişinin kelâmında bulunsaydı onunla ne kadar övünürdü . Öyleyse bir kelâmda bu meziyetlerin tümü en mü kemmel bir şekilde bulunursa onunla ne kadar iftihar edilmelidir . Bütün bunlar dan sonra bir an kendi halimize de bir göz atalım . Kaçımız Kur’an hafızı olmakla iftihar ediyor veya birinin Kur’an hafızı olmasını onun şeref kaynağı olarak görüyoruz? Bize göre seref ve iftihar yüksek yüksek diplomalarda,büyük büyük ünvanlarda,dünyalik makamlar ve rütbelerde ve öldükten sonra boşa gidecek olan mal ve mülktedir.
21. Ebû Zer radıyallahu anh diyor ki : Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e “ Yâ Rasûlallah , bana tavsiyede bulununuz ” dedim . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki ; ” Allah’tan korkmaya önem ver . Çünkü o bütün işlerin başıdır . ” Ben ” Ya Rasûlallah , biraz daha ( tavsiyede bulunun ) ” deyince buyurdu ki ; “ Kur’an okumaya özen göster . Çünkü o dünyada senin için nur, ahirette ise azıktır . “ ( İbn – i Hibban )
İZAH : Takva gerçekten bütün amellerin köküdür . Allah korkusu olan kalpte ne bir günah meydana gelir ne de bir darlık . Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor :
” Kim de Allah’tan korkarsa , ona ( darlıktan genişliğe ) bir çıkış yolu ihsan eder . / Bir de ona , ummadığı yerden rizik verir . “ ( Talak – 2,3 )
Kur’an okumanın nur olduğu önceki hadislerden anlaşılmış oldu . Ihya Şerhinde Marifeti Ebû Nuaym’dan nakledildiğine göre , Hz . Bâsit rahmetullahi aleyh Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu söylemiştir . ” İçinde Kur’an – ı Kerim okunan evler gök ehline , yerdekilere gökteki yıldızların parladığı gibi parlarlar . ” Bu hadis Terğib ve diğer hadis kitaplarında sadece bu kadar nakledilmiştir . Bu rivayet kısadır . Asıl rivayet ise çok uzundur . Onu Molla Aliyyül Kâri rahmetullahi aleyh Ibn – i Hibban ve başkalarından geniş olarak , Suyuti rahmetullahi aleyh ise biraz kısaltarak nakletmiştir . Her ne kadar ( hadisin ) yukarıda geçen kısmi bizim bu kitabımızla ilgili olsada tamamı bir çok önemli ve faydalı konuları içine aldığından tam manasını aşağıda naklediyoruz .
Hz . Ebû Zer radıyallahu anh diyor ki : Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e ” Allahu Teâlâ’nın indirmiş olduğu kitapların tamamı ne kadardır ? ” diye sordum . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : “ 100 sahife ve 4 kitaptır . 50 sahife Hz . Şit aleyhisselam’a , 30 sahife Hz . Idris aleyhisselam’a , 10 sahife Hz . Ibrahim aleyhisselam’a , 10 sahife Tevrat’tan önce Hz . Musa aleyhisselam’a ve bunlara ilave olarak dört kitap . Tevrat , Incil , Zebûr ve Kur’an – ı Kerim indirilmiştir . ” Ben , ” Hz . Ibrahim aleyhisselam’ın sahifelerinde ne yazıyordu ? ” diye sordum , buyurdular ki , ” Hepsi hikmetli sözlerdi . Mesela < Ey kendini beğenen zorba padişah ! Ben seni servet üzerine servet yığasın diye göndermedim . Ben seni mazlumun feryadı Bana ulaşmadan önce onun feryadına yetişesin diye gönderdim . Çünkü Ben kafir olsada mazlumun âhını geri çevirmem . > ”
Bu arada şunu da belirteyim ki , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem sahabelerden birini emir veya hâkim olarak gönderdiği zaman ona diğer nasihatlerin yanında özellikle şu nasihatı yapardı :
“ Mazlumun bedduasından sakın . Çünkü onunla Allahu Teâlâ arasında hiçbir perde ve vasıta yoktur . ”
BEYİT :
Korkun mazlûmun âhından , beddua ettiğinde
Hep istikbal edilir o . Cenâb – ı Hak indinde ”
O sayfalarda bir de şu vardı : Akıllı bir kimse , aklına bir noksanlık gelmediği müddetçe vakitlerinin tamamını üçe bölmeli . Bir kısmını Rabbine ibadetle geçirmeli ve bir kısmını da nefsini muhasebe edip ne kadar iyi ve kötü amel işlediğini düşünmeli ve bir kısmında da helal rızık kazanmalıdır . ”
Akıllı insanın vaktini gözetmesi , davranışlarını düzeltmeye gayret etmesi , dilini yersiz ve faydasız konuşmaktan koruması da gerekir . Konuşmasının muhasebesini yapanın dili faydasız sözlere kaymaz . Akilli bir kimse üç gayenin dişında başka bir şey için yolculuğa çıkmamalıdır . Bu üç gaye ya ahiret azığı için ya geçimini temin etmek için ya da mubah olması şartıyla gezinti içindir ” .
Ben , ” Ya Rasûlallah , Hz . Musa aleyhisselam’ın sayfalarında ne vardı ? ” diye sordum , buyurdular ki , ” Hepsi ibret dolu sözlerdi . Mesela < Öleceğini bildiği halde herhangi bir şeye sevinen kişiye şaşıyorum ( Örnek olarak kendisi hakkında idam cezası verildiğine ve yakında asılacağına inanan bir kimse hiçbir şeye sevinmez ) Ölümün geleceğini bildiği halde gülebilen kişiye şaşıyorum . Dünyadaki olayları , bozulmaları ve değişmeleri devamlı gördüğü halde dünyaya bel bağlayan insana şaşıyorum . Kadere inandığı halde üzüntü ve sıkıntı çeken insana şaşıyorum . Yakında hesaba çekileceğine inandığı halde iyi ameller işlemeyene şaşıyorum . “
Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e ” Bana bir tavsiyede bulununuz ” diye rica edince Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana ilk önce takvayı tavsiye etti ve ” Takva bütün işlerin temeli ve köküdür ” buyurdu . Ben , ” Biraz daha tavsiyede bulununuz ” dedim . “ Kur’an – ı Kerim’i okumaya ve Allah’ı zikretmeye devam et . Zira bunlar dünyada nur , göklerde ( ahirette ) azıktırlar . ” Ben daha fazla tavsiye etmesini isteyince buyurdular ki , ” Fazla gülmekten sakın . Çünkü ondan dolayı kalp ölür ve yüzün nuru gider ( yani insanın iç ve dışının her ikisine de zarar verir ) . ” Ben daha fazla tavsiye istedim . Buyurdular ki , ” Cihada ihtimam et Çünkü ümmetimin ruhbanlığı budur. (Ruhban , önceki ümmetlerde dünyadan tamamen ilgisini kesip , yalnız Allahu Tealâ’ya ibadet eden kişiye denir .)
Ben daha fazla tavsiye istedim . Buyurdular ki , ” Fakir ve yoksullarla içli dışlı ol , onları dost edin , onlarla beraber otur ! Ben daha fazla tavsiye istedim . Buyurdular ki , ” Devamlı senden aşağıdakilere bak ( Ta ki şükür etmeye alışasın ) . Kendinden yukarıdakilere bakma . Yoksa Allah korusun Allahu Tealâ’nın sana vermiş olduğu nimetleri küçük görmeye başlarsın . ” Ben daha fazla tavsiye isteyince , buyurdular ki , ” Kendi ayıpların seni , başkalarını ayıplamaktan alıkoysun . Ve onların hatalarını araştırmaya çalışma , çünkü sen de hatalara müptelasın . Kendinde olan hatadan habersiz kalarak onu başkalarında araman ve işlediğin kusurların aynısını onlarda yakalamaya çalışman sana kusur olarak yeter . ”
Sonra Peygamber sallallahu aleyhi veseliem elini şefkatle göğsüme vurarak şöyle buyurdu : ” Ebû Zer ! Tedbir gibi akılılık yoktur . ( Allah’ın ) yasakladığı işlerden sakinmak gibi takva yoktur . Güzel ahlaktan daha büyük bir şeref yoktur . ” ( Bu hadisin tercümesinde daha ziyade özet ve maksad göz önünde bulundurulmuştur .
22. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurmuştur : “ Herhangi bir topluluk Allahu Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp da Allah’ın kitabını okur , karşılıklı birbirlerine öğretirlerse , üzerlerine bir sekine iner , onları rahmet kaplar , melekler onları kuşatır ve Allahu Teâlâ onları kendi nezdindeki melekler arasında zikreder . “ ( Müslim , Ebû Dâvûd )
İZAH : Bu Hadis – i Şerifte bilhassa ( Kur’an öğretilen ) mektep ve medreselerin fazileti zikredilmiştir . Bu fazilet bir çok nimet çeşitlerini içine almaktadır . Bu nimetlerden her birini elde etmek için bir ömür sarf edilse yine de azdır . Kaldı ki bunun gibi bir çok nimetler zikredilmiştir . Özellikle hadisin sonunda zikredilen Mevlâ’nın katında zikredilme fazileti ve sevgilinin meclisinde hatırlanmak öyle bir nimettir ki , onun yerini hiçbir şey tutamaz . ”
Sekine inmesi bir çok hadislerde geçmiştir . Hadis alimlerinin sekinenin manası hakkında birkaç görüşleri vardır . Fakat bu görüşler arasındaki farklılık arada bir çelişki doğuracak şekilde değildir . Aksine bu görüşlerin tamamı da kastedilmiş olabilir . Hz . Ali radıyallahu anh’ın sekineyi şöyle açıkladığı nakledilmiştir . ” Sekine insan yüzüne benzeyen bir havadır . ” Allâme Suddi rahmetullahi aleyh’den nakledildiğine göre o Cennet’teki altın bir tasin adıdır . Onda Peygamberlerin kalpleri yıkanır . Bazıları onun özel bir rahmet olduğunu söylemişlerdir . Taberi rahmetullahi aleyh de bu izahı tercih etmiş ve ondan kalp sükûnetinin kastedildiğini söylemiştir . Bazıları itminan ( gönül rahatlığı ) demişler , bazıları onu ” vakar ” olarak bazıları da “ melekler ” diye açıklamışlardır . Daha başka görüşler ileri sürenlerde vardır . Hafiz Ibn – i Hacer rahmetullahi aleyh Fethul Bari adlı eserinde bütün bunların sekinenin manaları olduğunu söylemiştir . Imam Nevevi rahmetullahi aleyh’e göre ( sekine ) itminan , rahmet vs.yi içine alan ve meleklerle beraber inen bir şeydir . Kur’an – ı Kerim’de şöyle buyuruluyor :
“ Nihayet Allah Peygamberin üzerine manevi huzurunu indirdi . ” ( Tevbe – 40 )
Başka bir ayette şöyle buyuruluyor :
“ Mü’minlerin kalplerine manevi huzuru indiren O’dur . ” ( Fetih – 4 )
Diğer bir ayette ise şöyle buyurulmuştur : )
” Onun için de Rabbinizden size ferahlık ve sükûnet vardır . “ ( Bakara – 248 ) .
Sekine bir çok ayetlerde geçmiştir ve bir çok hadislerde bunun müjdesi verilmiştir . Ihya’da nakledildiğine göre Ibn – i Sevban radıyallahu anh akrabalarından birine iftar sözü verdi . Ancak ertesi gün sabahleyin oraya ulaşabildi . Akrabası hoşnutsuzluğunu belirtince şöyle dedi : ” Eğer sana söz vermeseydim bana neyin engel olduğunu hiçbir zaman söylemezdim . Ben elimde olmayarak geciktim . Nihayet yatsı namazının vakti girdi . < Vitir namazını da yatsıyla birlikte kılayım çünkü ölüme güvenilmez , olur ki gece ölürüm de vitir namazı üzerime borç kalır > diye düşündüm . Kunut duasını okuyordum ki bana içinde her çeşit çiçek vs.nin bulunduğu yeşil bir Cennet bahçesi gözüktü . Öyle bir seyre daldım ki , nihayet sabah oldu . ” Kitaplarda Allah dostlarının başına gelen bunun gibi yüzlerce olay yazılmıştır . Fakat bu haller insanın Allah celle celaluhu’dan başkasıyla olan ilişkilerini kesip yalnız O’na tam olarak yöneldiği zaman meydana gelir
Meleklerin kuşatması bir çok hadislerde geçmiştir . Üseyd Ibn – i Huzayr radiyallahu anh’ın hikayesi hadis kitaplarında geniş bir şekilde anlatılmaktadır . O , Kur’an – ı Kerim okurken üzerini bulut gibi bir şeyin kapladığını hissetmişti . Peygamber sallallahu aleyhi veseliem ” Onlar Kur’an – ı Kerim’i dinlemeye gelen meleklerdi . Çok kalabalık olduklarından buluta benziyorlardı ” buyurdu .
Sahâbelerden birisi bir gün üzerinde bulut gibi bir şey hissettiğinde Pey gamber sallallahu aleyhi veseliem buyurdu ki : ” O sekineydi , yani Kur’an – ı Kerim’den dolayı inen rahmetti ” . Sahih – i Müslim’de bu hadis daha geniş olarak anlatılmış , orada başka konulara da yer verilmiştir . Sonunda şöyle bir cümle ilave edilmiştir .
” Kimin kötü ameli , onu Allah’ın rahmetinden uzaklaştırırsa , yüksek soy ve aileden olması onu Allah’ın rahmetine yaklaştıramaz . “ Soyu yüksek olup kötülük ve günahlara müptela olan biriyle düşük soydan olup da müttaki ve günahlardan sakınan biri Allah katında asla eşit olamazlar.
“ Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız , ondan en çok korkaninizdir. ( Hucurât – 13 )
23. Ebû Zer radiyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Sizler Allahu Teâlâ’nın Zâtından sadır olan bir şeyden , yani Kur’an’dan daha üstün bir şeyle Allahu Tealâ’ya dönüp yaklaşamazsınız . “ ( Hâkim , Eb0 Dâvûd , Tirmizi )
İZAH : Bir çok rivayetlerden anlaşılmaktadır ki , Allahu Teâlâ’ya Kur’an – ı Ke rim’den daha üstün bir şeyle yaklaşılamaz . Imam Ahmed rahmetullahi aleyh diyor ki : Ben rüyamda Allahu Teâlâ’yı müşahede ettim ve ” Huzuruna yaklaşmak için en iyi şey nedir ? ” diye sordum , ” Ey Ahmed , Benim Kelâmim ( olan Kur’an’dır ) ” buyurdu . Ben , “ Manasını anlayarak mi yoksa anlamayarak mı ? ” deyince , ” Anlayarak okunsun veya anlamayarak , her ikisi de bana yaklaşmaya sebeptir ” buyurdu .
Bu Hadis – i Şerif’in açıklaması ve Kur’an – ı Kerim’in Allahu Teâlâ’ya yaklaşmak için en iyi vasıta olması hakkında Şeyh Abdulaziz Dehlevi rahmetullahi aleyh’in yaptığı tefsirden özet olarak şu anlaşılıyor , Allah’a yaklaştıran yola koyulmak yani ” ihsan ” derecesi , insanın kendisini devamlı Allahu Teâlâ’nın huzurunda bilmesine denir . O da üç şekilde elde edilir . Birincisi , Tasavvurdur . Şer’i istilahta ona tefekkür ve tedebbür denir . Tasavvuf ehline göre ona murâkabe denir . Ikincisi ; Dil ile Allah’ı zikretmektir . Üçüncüsü : Kur’an – ı Kerim’i okumaktır
Bunlardan ilki , “ Zikri kalbi ” yani kalp ile Allah’ı zikretmek olduğu için aslinda iki yol vardır . Birincisi ; Ister kalpten olsun , ister dilden Allah’ı zikretmek .
Ikincisi ; Kuran okumaktır . Öyleyse zikrin özeti Allahu Teata için kullanılan kelimeleri devamlı tekrarlamaktır . Böyle yapmak zihnin o yüce Zat’a doğru yönelmesine ve iltifatına sebep olur . Bir bakıma o Zat hatırda tutulur . Hatirda tutmanın devam etmesine beraberlik ( maiyyet ) denir ki , bu konuya şu hadisi kudside işaret edilmiştir . Allahu Teala buyuruyor ki : .
” Kulum nafile ibadetlerle Bana yaklaşmaya devam eder . Nihayet Ben onu Kendime sevgili kılarım . Hatta onun dinleyen kulağı , gören gözü , tutan eli ve yürüyen ayağı olurum . ”
Kul fazla ibadet etmek suretiyle Allahu Teâlâ’ya yaklaşınca , Allahu Teala onun azalarının koruyucusu olur . Nitekim göz , kulak vs. hepsi Mevla’nın rizasına uygun hareket etmeye başlar . Farzların miktarı belli olup artmadığından burada nafile ibadetlerin çoğaltılması söylenmiştir .
Allah’a yakınlık için önceden de belirtildiği gibi Allah’ı daima hatırda tutmak gerekir . Fakat yaklaşmanın bu yolu yalnız sevgili Mevlâ’nın yüce Zatına mahsustur . Eğer biri başka bir yaratığın ismini anarak O’na yaklaşmak istese de bu mümkün olmaz . Çünkü bu gibi yaklaşmada yaklaşılan zatta iki sifat bulunması lazımdır . Birincisi , zikir edenler değişik zaman ve değişik mekanlarda zikretseler dahi o zatın ilmi onların kalp ve dilleri ile yaptıkları zikirleri kuşatmalıdır . Ikincisi , o zat zikir edenin zihnine tecelli etmeye ve onu kaplamaya kadir olmalıdır . Buna istilahta ” ( yakınlık ) ” . ” tedelli ( yaklaşma ) ” , ” nüzal ( inme ) ” ve ” kurb ( yakınlık ) ” denir . Bu iki vasif yalnız Allahu Teâlâ’da bulunduğundan yukardaki yollarla ancak O yüce Zata yaklaşılabilir . Bu konuya şu hadisi kudsi işaret etmektedir . ( Allahu Teala ) buyuruyor ki ( )
” Bana bir karış yaklaşana Ben bir arşın yaklaşırım . Bana bir arşın yakla şana Ben bir kulaç yaklaşırım . Bana yürüyerek gelene Ben de koşarak giderim . “
Bütün bu benzetmeler ( konuyu muhâtaba ) anlatabilmek içindir . Yoksa Allahu Subhanehu ve Teâlâ Hazretleri yürüme , dolaşma vs. gibi şeylerden münezzehtir . Anlatılmak istenen şudur , Allahu Teâlâ kendisini hatırlayan ve ara yanlara onların istek ve gayretlerinden daha çok teveccüh eder ve yaklaşır . Niçin olmasın ki , Kerim olmanın gereği de budur . Artık zikredenlerin zikri devam ettik çe Yüce Mevlâ’nın teveccüh ve yaklaşması da devam eder .
Allahu Teâlâ’nın Kelâmi ( Kur’an ) baştan başa zikirdir . Hiçbir ayeti zikirden ve Allahu Teâlâ’ya yönelmekten hali olmadığından onda da bu hususiyetler bulunmaktadır . Ancak Kur’an – ı Kerim’de başka bir hususiyet daha vardır ki , onun Allah’a daha çok yaklaşılır . O hususiyet şudur , her söz konuşanın sifat ve tesirini içinde saklar . Şu bir gerçektir ki , fasik ve facirlerin şiirlerini tekrarlamakla onların tesirleri ortaya çıkar ve takva sahiplerinin şiirlerinde de onların tesirleri bulunur . Bu yüzden mantık ve felsefe ile aşırı ilgilenmekten dolayı gurur ve tekebbür doğar . Hadis – i Şerifleri çok okumak ve incelemekle tevazu doğar . Işte bundan dolayı Farsça ve Ingilizce dil olmakta eşit olmalarına rağmen , kitapları okutulan yazarların tesirlerinin ayrı ayrı oluşundan , neticeleri de ayrı ayrı olur . Kısaca bir sözde daima konuşanın tesiri bulunduğundan Allahu Teâlâ’nın Kelâmını devamlı okuyanda Allahu Teâlâ’nın tesirinin meydana gelmesi ve Allahu Teâlâ ile münasebet kurulması kesindir
Her yazarın usulü şudur : Bir kimse onun yazısına önem gösterdiği zaman tabii olarak o da ona iltifat eder ve yönelir . Bu sebeple Allahu Teâlâ’nın Kelâmını devamlı okuyana Allahu Teâlâ’nın yönelmesinin artacağı apaçık ve kesindir . Bu O’na daha fazla yaklaşmaya vesile olur . Mevla’m keremiyle bana ve sizlere bu lütuftan nasip eylesin .
24. Enes radiyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” İnsanlardan bazıları Allah ehlidirler . ” Sahâbe – i Kirâm , ” Onlar kimler dir , Ya Rasûlallah ? ” diye sordular . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : ” Kur’an ehli olanlar , Allahu Teâlâ’nın ehli ve O’nun yakınlarıdır . “ ( Nesel , Ibn – i Mâce , Hâkim )
İZAH : Kur’an ehli , devamlı Allahu Tealâ’nın Kelâmı ile meşgul olanlar ve Kur’an – ı Kerim’e bağlı olanlardır . Onların Allahu Teâlâ’nın ehli ve yakınları olmaları açıktır . Yukarıdaki konudan anlaşılıyor ki , kişi Kur’an – ı Kerim’le devamlı meşgul oldukça Yüce Yaratan’ın lütufları da daima ona yönelir , durur . Nitekim her zaman birlikte yaşayan insanlar birbirinin ehli ve yakını olurlar . Ne büyük bir fazilettir ki , kişi az bir gayret ve uğraşma ile Allah’a dost olur , Allah ehli sayılır ve O’nun yakınlarından olma şerefini elde eder . Sadece dünyadaki makamlara girebilmek ve milletvekili olabilmek için ne kadar can ve mal feda ediliyor . Bu uğurda seçmenlerin hatırını saymak ve nice zilletlere tahammül etmek gerekiyor . Bütün bunlar bir iş zannediliyor . Fakat Kur’an – ı Kerim için çalışmak ise faydasız sayılıyor . Bak nereden nereye vardığımıza .
25. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : ” Allahu Teâlâ kendi kelâmını güzel bir ahenkle okuyan Peygamberine ilgi göstererek dinlediği kadar hiçbir şeye ilgi göstermez .” ( Buhâri , Müslim )
İZAH : Önceden de bilindiği gibi Allahu Teala bilhassa kendi kelamina ilgi gösterir . Okuyanlar arasında Peygamberler adaplara tam manasıyla uyduklan için Allahu Teala’nın onlara daha fazla teveccüh etmesi bilinen bir şeydir . Bir de bu okuyuşa güzel bir ses karışırsa nur üstüne nur olur . Bu takdirde Allah’ın ne kadar teveccüh edeceği aşikardır . Peygamberlerden sonra okumadaki üstünlük durumlarına göre okuyanlara ilgi gösterilir .
26. Fudale bin Ubeyd radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Allahu Teâlâ Kur’an okuyanın sesine , bir kimsenin şarkı söyleyen cariyesinin sesine ilgi göstermesinden daha fazla ilgi gösterir . “ ( Ibn – i Mace , Ibn – i Hibban )
İZAH : Insanda müzik sesine karşı tabii olarak yaratılıştan bir meyil vardır Fakat dinin yasaklamasından dolayı dindarlar ona ilgi göstermez ( sakınırlar ) . Ancak şarkı söyleyen , kişinin kendi cariyesi olursa onun şarkısını dinlemede dinen hiçbir mahzur yoktur . O halde ona tam ilgi gösterilebilir . Elbette Kur’an – ı Kerim şarkı namesiyle okunmamalıdır . Hadislerde bunun yasak olduğu belirtilmiştir .
Bir hadiste , ” Aşk erbabinin seslerini müzik kaidelerine uydurarak şarkı okudukları gibi Kur’an okumaktan sakınınız “ diye geçmektedir . Alimlerin yazdığına göre bu şekilde okuyan fasik , dinleyen ise günahkar olur . Ancak müzik kaidelerine riayet etmeden güzel sesle okumak arzu edilen bir şeydir . Bir çok hadislerde buna teşvik edilmiştir . Bir hadiste şöyle buyurulmuştur : ” Güzel sesle Kur’an’ı süsleyiniz ” . Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur : “ Güzel sesle Kur’an – ı Kerim’in güzelliği iki kat olur ” .
Şeyh Abdulkadir Geylani rahmetullahi aleyh Gunyet – ut Talibin adlı kitabında şöyle buyuruyor : Abdullah Ibn – i Mes’ud radıyallahu anh bir gün Küfe ( şehri ) nin civarından geçiyordu . Bir gurup fasık bir evde toplanmıştı . Zazán isimli bir şarkıcı şarkı söylüyor ve çalgı çalıyordu . Ibn – i Mes’ud radiyallahu anh onun sesini duyunca ” Ne güzel bir ses , keşke onu Kur’an – ı Kerim’i okumakta kullansaydı ” dedi . Sonra başını bir bez ile örterek oradan geçip gitti . Zâzân , Ibn – i Mes’ud radıyallahu anh’ın bir şeyler söylediğini farketti . Halka sorduktan sonra onun bir sahâbi olan İbn – i Mes’ud radıyallahu anh olduğunu ve neler söylediğini öğrendi . O sözlerden Zazân’ı son derece bir korku kaplamıştı . Kısaca o bütün çalgı aletlerini kırarak İbn – i Mes’ud radıyallahu anh’ın peşine düştü . ( Ona tabi oldu ) ve zamanla devrin büyük alimlerinden oldu .
Bir çok hadislerde Kur’an – ı Kerim’i güzel sesle okumak övülmüştür . Ancak şarkı makamına uymaktan yukarıda geçtiği gibi men edilmiştir . Huzeyfe radıyallahu anh diyor ki : Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ” Kur’an – ı Kerim’i Arap makamıyla okuyunuz . Aşk ehlinin , yahudi ve hıristiyanların makamıyla okumayınız . Yakında öyle bir kavim gelecek ki , Kur’an – ı Kerim’i şarkı söyleyenlerin ve yas tutanların ahengine uydurarak okuyacaklar , bu okuma onlara zerre kadar fayda vermeyecektir . Kendileri de fitneye düşecekler ve okuyuşlarını beğenenleri de fitneye sokacaklardır . ” buyurdu . Tâûs rahmetullahi aleyh diyor ki : Biri Peygamber sallallahu aleyhi veseliem’e ” Güzel sesle okuyan kimdir ? ” deyince , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : “ Kur’an – ı Kerim’i okuduğunda Allahu Teâlâ’dan korktuğunu hissettiğin kimsedir . ” Yani korktuğu sesinden belli olmalıdır . Bu nimetlerin yanın da Allahu Teâlâ’nın en büyük nimeti herkesin Kur’an’ı kendi durumu ve gücüne göre okumasından sorumlu olmasıdır . Bir hadiste şöyle bildiriliyor : ” Allahu Teâlâ bir meleği , Kur’an – ı Kerim’i okurken hakkını vererek düzgün okuyamayan kişinin okumasını düzeltip , yukarı götürmekle görevlendirmiştir . ”
” Allah’ım ben Seni hakkıyla övemem . “
27. Ubeyde Müleyki radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesel lem şöyle buyurmuştur : “ Ey Kur’an ehli , Kur’an’ı yastık edinmeyiniz ve onu gece gündüz hakkıyla okuyunuz . O’nu yayınız ve onu güzel sesle oku yunuz . Manalarını düşününüz . Ta ki felâha eresiniz . Kur’an – ı Kerim’in mükafatını dünyada istemeyiniz . ( Ahirette ) onun büyük mükafatı vardır . “ ( Beyhaki )
İZAH : Yukarıdaki hadiste birkaç husus belirtilmiştir :
1. ” Kur’an – ı Kerim’e yaslanmayınız . ” Kur’an – ı Kerim’e yaslanmanın iki manası var dir . Birincisi , ” Kur’an – ı Kerim’e yaslanmayın , çünkü bu edebe aykırıdır ” demektir . Ibn – i Hacer rahmetullahi aleyh Kur’an – ı Kerim’e yaslanmak , ona doğru ayak uzatmak , ona arka dönmek , onu ayak altına koymak vs.nin haram olduğunu yazmıştır . Ikinci mana ; ondan gafil olmaya işarettir . Sadece bereket olsun diye Kur’an – ı Kerim’i devamlı ” Yastık üzerine koymak ” demektir . Bazı mezarlıklarda kabrin baş ucuna rahle üzerinde Kur’an – ı Kerim konulduğu görülmektedir . Bu Kur’an – ı Kerim’in hakkini zayi etmektir . Onun hakkı onu okumaktır .
2. ” Onu hakkıyla okuyunuz ” sözü , Kur’an’ı âdâplarına riayet ederek bol bol okuyunuz demektir . Bizzat Kur’an – ı Kerim’de de buna dikkat çekilmiş ve şöyle buyurulmuştur :
” Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu , tilâvet hakkını gözeterek okurlar “ ( Bakara – 121 ) . Yani hangi saygı ile padişahın fermanı ve hangi arzu ile sevgilinin kelâmı okunuyorsa , ( Kur’an da ) öyle okunmalıdır .
3. ” Onu yayınız ” sözü , ” Vaazla , yazıyla , teşvikle , yaşantınızla nasıl ve ne kadar yapabilirseniz onu yayınız ” demektir . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Kur’an -i Kerim’i neşretmeyi ve onu yaymayı emrediyor . Fakat bizim sözde aydınlarımız onu okumayı lüzumsuz saymakla birlikte Peygamber ve Islam sevgisi iddiasını da elden bırakmıyorlar .
BEYİT :
Ey köylü , korkarım varamazsın sen bu yoldan Kâbe’ye
Çünkü tutuğun yol aittir Türkistan’a gitmeye .
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in emri Kur’an – ı Kerim’i yaymak , bizim işimiz de onun yayılmasını engellemek için elimizden geleni geri bırakmamak oluyor . Biz ( Hindistan’da ) çocuklarımız Kur’an – ı Kerim dersi yerine ( içinde Kur’an okutulmayan ) ilk okullarda okusunlar diye kanun çıkarmak istiyoruz . Kur’an – ı Kerim okutan hocalara çocukların ömrünü zayi ediyorlar diye kızıyor ve bu yüzden çocuklarımızı onların yanında okutmak istemiyoruz . Peki kabul edelim ki , onlar gerçekten hata ediyorlar . Ancak onların hataları yüzünden sizin mes’uliyetiniz kalkıyor mu ? Veya Kur’an – ı Kerim’i yayma farziyeti üzerinizden düşüyor mu ? Bu durumda mesuliyet sizlere düşmektedir . Onlar kendi hatalarının hesabını kendileri vereceklerdir . Fakat hocaların hatalarından dolayı çocukları Kur’an okutulan yerlerden zorla alıkoyarsanız ve onların anne babalarını tehdit edip çocuklarına Kur’an – ı Kerim’i okutmamaya ve ezberletmemeye zorlarsanız bunun vebali sizin boynunuzda kalacaktır . Bu davranış , veremi zehirle tedavi etmek değildir de nedir ? Mahkeme – i Kübrâ’da ” Hoca efendi çok kötü bir tarzda okutuyordu , onun için ( çocukları ) Kur’an – ı Kerim okumaktan alıkoyduk ” demenin ne kadar değer taşıyacağını siz düşününüz . Çocuğunuzun bir bakkal dükkanı açması için ya da devlet kadrosunda bir işçi olabilmesi için matematik eğitiminin önemi olabilir . Fakat Allahu Teâlâ’nın katında Kur’an – ı Kerim eğitimi hepsinden daha önemlidir .
4. ” Güzel sesle okuyunuz ” sözünün izahi bundan önceki hadiste geçmiştir .
5. ” O’nun manasını düşününüz ” sözüne gelince Ihya’da Tevrat’tan şöyle bir rivayet vardır : Allahu Teâlâ buyuruyor ki ; ” Ey kulum , Ben’den utanmiyor musun ? Yolda yürürken bir dostunun mektubu sana ulaştığı zaman duruyorsun , ayrı bir yere oturarak dikkatle okuyorsun , bütün kelimeleri teker teker düşünüyorsun da ,kendisinde senin için her şeyi açıkladığım ve iyice düşünesin diye önemli meseleleri defalarca tekrarladığım kitabım sana ulaştığında onu pervasızca arkana atiyorsun . Acaba Ben senin yanında dostlarından daha mı değersizim ? Ey kulum ! bazı dostların yanına oturup konuştuklarında sen tamamen onlara yöneliyorsun , kulak veriyorsun , iyice düşünüyorsun . O esnada başka birisi seninle konuşmaya başlarsa onu işaretle durduruyor ve men ediyorsun . Kelamim vasıtasıyla seninle konuştuğum zaman hiç kulak vermiyorsun . Acaba Ben senin yanında dostlarından daha mi önemsizim ? ” Kur’an’ın manasını düşünmek tefekkür etmekle ilgili konunun bir kısmı da önsözde ve bir kısmı da sekizinci hadisin açıklamasında geçmiştir .
6. ” Ve onun mükafatını dünyada istemeyiniz ” ifadesi Kur’an – ı Kerim’i okumaktan dolayı hiçbir ücret almayınız demektir . Çünkü ahirette onun karşılığında büyük ecir verilecektir . Dünyada onun karşılığını alan kimse altını bırakıp gümüşe razı olana benzer . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : ” Ümmetim altın ve gümüşü gözünde büyüttüğü zaman Islam’ın heybeti kalplerinden çıkacak ve iyiliği emredip kötülükten nehyetmeyi terk ettikleri zaman vahyin bereketinden , yani Kur’an – ı Kerim’i anlamaktan mahrum kalacaklardır . ” Allah’ım , bizi öyle olmaktan muhafaza eyle . “
28.Vasile radiyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : ” Bana Tevrat’ın karşılığında < Seb’a Tuvel ( yedi uzun sûre ) > verildi . Zebur’un karşılığında < Mi’îyn > ve İncil’in karşılığında < Mesâni > verildi . Ve < Mufassal ile üstün kılındım . ( Onlar yalnız bana mahsustur . ) “ ( Ahmed , El – Kebir , Cem’ul Fevåid )
İZAH : Kur’an – ı Kerim’in ilk yedi sûresine ” Tuvel ” denilir . Bu yediden sonra gelen on bir sûreye “ Mi’îyn ” ve onlardan sonra gelen yirmi sureye ” Mesani ” denilir . Bunlardan sonraki Kur’an – ı Kerim’in sonuna kadar olan sûrelere ” Mufassal ” denilir . Bu meşhur olan görüşe göredir . Bazı sûreler hakkında ” Tuvel ” lerden mi , “ Mi’ſyn ” lerden mi , “ Mesani ” lerden mi yoksa “ Mufassal ” lardan mı diye görüş farklılığı vardır . Ancak bu ihtilaftan dolayı Hadis – i Şerifin mana ve gayesinde bir değişme olmaz . Bu Hadis – i Şerifte anlatılmak istenen şudur : Önceden indirilmiş olan meşhur semâvi kitapların hepsinin benzeri Kur’an – ı Kerim’de mevcuttur . Bunlara ilave olarak “ Mufassal ” Kur’an – ı Kerim’e mahsustur . Onun benzeri önce ki kitaplarda yoktur . ” Ihya
29. Ebû Said El Hudri radıyallahu anh diyor ki : Ben bir gün fakir muhacirler topluluğu arasında oturuyordum . ( Onların üzerlerinde vücutlarının tamamını örtecek kadar dahi elbiseleri yoktu . ) Vücutlarının çıplak oluşundan dolayı bazıları diğerlerinin arkalarına gizleniyordu . Aralarından birisi Kur’an – ı Kerim okuyordu . O esnada Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem geldi ve yanımızda durdu . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gelince okuyan kişi sustu . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem selam verip , ” Sizler ne yapıyordunuz ? ” diye sordu . ” Allahu Tealâ’nın kelamını dinliyorduk ” diye cevap verdik . Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem , ” Benim ümmetimden aralarında kendimi sabırla tutmam için emredildiğim insanları yaratan Allahu Teâlâ’ya hamd olsun ” dedi . Sonra hepimize aynı uzaklıkta olmak ( birisine yakın olup , birine uzak olmamak için ) tam ortamıza oturdu . Ondan sonra eliyle işaret ederek halka şeklinde oturmamızı söyledi . Sahabeler de halka yaparak oturdular . Hepsi yüzlerini Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e çevirdiler . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Ey fakir muhacirler topluluğu , sizlere müjdeler olsun . Kıyamet gününde tam bir nura sahip olacaksınız ve Cennet’e zenginlerden yarım gün önce gireceksiniz . Bu yarım gün beş yüz seneye denk olacaktır . ( Ebu Davud )
İZAH : Vücutlarının çıplak olmasından maksat örtülmesi gerekli olan avret yerlerinden başka yerlerdir . Çünkü toplum içinde avret yerlerinden başka bedenin diğer azalarının açılması dahi kişiye utanma duygusu verir . Bu sebeple vücutları görünmesin diye birbirlerinin arkalarına oturuyorlardı . Başlangıçta ( Kur’an dinlemekle ) meşgul oldukları için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in gelmesinden haberleri olmamıştı . Ancak onlara tamamen yaklaşınca geldiğinden haberdar oldular . Kur’an – ı Kerim’i okuyan kişi de Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e saygıdan dolayı sükut etti .
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sorması aslında sevinç ve memnuniyetini bildirmek içindi . Yoksa Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem Kur’an okuyanı zaten okurken görmüştü .
Ahiretin bir günü dünyanın bin yılına eşittir . Allahu Teala şöyle buyuruyor .
” Muhakkak ki , Rabbinin nezdinde bir gün , sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir “ ( Hac – 47 ) .
Bundan dolayi Kur’an – ı Kerim’in hangi ayetinde kıyamet zikredilirse ” yarın ” kelimesiyle zikredilir . Fakat bu ( bin yıllık ) zaman genel manada ve sıradan mü’minler içindir . Yoksa kafirler için olan zaman ‘ ” süresinde şöyle belirtilmiştir
” Miktarı ( dünya senesi ile ) elli bin yıl olan bir günde … ” ( Mearic – 4 )
Yüksek dereceli mü’minler ( kıyametin bu uzun zamanını ) derecelerine göre az hissedeceklerdir . Nitekim ( bu müddetin ) bazı mü’minler için sabah namazının iki rekatı kadar olacağı rivayet edilmiştir .
Kur’an – ı Kerim okumanın fazileti pek çok hadislerde geçtiği gibi sınırsızdır . Bunun gibi Kur’an dinlemenin fazileti de bir çok hadislerde zikredilmektedir . Bu hadisten anlaşıldığı gibi Peygamberlerin serdarı olan Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’e bile Kur’an okunan meclislere katılması emredilmiştir . Bundan daha büyük hangi fazilet olabilir mi ? Bazı alimler “ Kur’an – ı Kerim’i dinlemek okumaktan daha üstündür , çünkü Kur’an – ı Kerim’i okumak sünnet , dinlemek farzdır . Farzın derecesi sünnetten üstündür ” demişlerdir .
Bu hadisten alimlerin ihtilaf ettikleri başka bir mesele daha ortaya çıkmaktadır . Şöyle ki : Ihtiyacını ve açlığını kimseye belli etmeyerek sabreden fakir mi daha üstündür yoksa malının hakkını eda ederek şükreden zengin mi ? Bu hadis sabreden fakirin daha üstün olduğuna delil gösterilmektedir .
30. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Kim Allah’ın kitabı ( Kur’an ) dan bir ayet dinlerse ona kat kat sevap yazılır . Onu okuyan için kıyamet gününde ( o ayet ) nur olacaktır . “ ( Ahmed ) )
IZAH : Hadis alimleri her ne kadar bu hadisin senedinin zayifligi hakkında söz etmişlerse de manası bir çok hadislerle desteklenmiştir . Kur’an -ı Kerim’i dinlemek dahi çok sevaptir. Hatta bazı alimler dinlemenin okumaktan daha üstün olduğunu söylemişlerdir . Ibn – i Mes’ud radiyallahu anh buyuruyor ki : Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi vesellem minberde oturuyordu . Bana ” Kuran oku ” diye emir buyurdu . Ben ” Size nasıl okuyabilirim ? Halbuki O size indirildi . ” deyince , ” Gönlüm bir başkasını okurken dinlemek istiyor ” buyurdu . Sonra Ibn – i Mes’ud radiyallahu anh okuyunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in mübarek gözlerinden yaşlar akmaya başladı . Bir defasında Huzeyfe radiyallahu anh’ın azad ettiği kölesi Salim radiyallahu anh Kur’an – ı Kerim okuyordu . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem uzun bir müddet ayakta durarak onu dinlemişti . Bir defasında Hz . Peygamber sallallahu aleyhi veseliem Ebu Musa el – Eş’ari radiyallahu anh’ın Kur’an okumasını dinlemiş ve övmüştür .
31. Ukbe bin Amir radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Kur’an – ı Kerim’i sesli okuyan açıktan sadaka verene benzer , sessiz okuyan ise sadakayı gizlice veren gibidir . “ ( Tirmizi , Ebu Davud )
İZAH : Başkalarını teşvik etmeye sebep olduğu zaman veya içinde taşıdığı başka bir faydadan dolayı sadakayı bazen açıktan vermek efdal olur . Riya endişesi veya başkalarını zelil etmeye sebep olduğu zaman gizli vermek efdal olur . Bunun gibi Kur’an – ı Kerim’i de başkalarına teşvik olsun diye bazen sesli okumak efdaldir . Bunda başkalarının Kur’an – ı Kerim’i dinleme sevabı da vardır . Gösteriş ihtimali olduğunda veya başkalarına eziyet vermek ve diğer sebepler bulunduğunda sessiz okumak daha üstündür . Bu bakımdan sesli ve sessiz iki türlü okumanın da ayrı ayrı faziletleri bildirilmiştir . Çünkü bazı durumlarda biri uygun olur bazen de diğeri üstün olur . Bir çok alimler bu hadisi sessiz okumanın üstünlüğüne delil göstermişlerdir . Beyhaki rahmetullahi aleyh Kitabuş – Şuab adlı eserinde Hz . Aişe radıyallahu anha’dan ( hadis alimlerinin kaidelerine göre zayıf sayılan ) şöyle bir hadis nakletmiştir : ” Gizli amel , aşikare amelden yetmiş derece daha üstündür . ” Câbir radiyallahu anh Peygamber sallallahu aleyhi vesellem den şöyle rivayet etmiştir . ” Birinizin sesi diğerine karışacak şekilde yüksek sesle okumayınız . Omer Ibn – i Abdulaziz rahmetullahi aleyh Mescid – i Nebevi’de birinin sesli Kur’an okuduğunu işittiğinde onu durdururdu . Okuyan kişi ( sesli okumasına ) delil getirmeye kalkışınca Ömer Ibn – i Abdulaziz rahmetullahi aleyh ” Eğer Allah için okuyor san sessiz oku , eğer insanlar için okuyorsan okuman faydasızdır ” buyururdu . Aynı şekilde Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den sesli okuma hakkındada hadisler nakledilmiştir . Ihya Şerhinde sahâbe ve tâbiinden her iki görüşü de içine alan rivayetler ve hadisler zikredilmiştir .
32. Câbir radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle bu yurduğunu nakletmiştir : ” Kur’an şefaati kabul edilmiş olan bir şefaatçidir . Davası tasdik edilen bir davacıdır . Kendisine tâbi olanı Cennet’e götürür . Onu arkaya atanı da Cehennem’e düşürür . “ ( Ibn – i Hibban , Hâkim )
İZAH : Yani Kur’an kime şefaat ederse onun şefaati Cenâb – ı Hak katında makbul olur . Davacı olmasının geniş izahı sekizinci hadisin açıklamasında geçmiştir . Şöyle ki , onu gözetenlerin derecelerini yükseltmek için Allahu Teâlâ’nın huzurunda onları savunacak , hakkını zayi edenlerden de ” hakkımı niçin edå etmediniz ? ” diye davacı olacaktır . O , kendisini yanında tutanı , yani ona tâbi olanı ve ona tâbi olmayı hayatına kanun edineni Cennet’e ulaştıracaktır . Ondan yüz çeviren kişinin , yani ona tâbi olmayanın Cehennem’e düşeceği ise aşikardır . Benim acizane görüşüme göre , Kur’an – ı Kerim’e ilgi göstermemek de bu ma naya girmektedir . Nitekim bir çok hadislerde Kur’an – ı Kerim’e ilgi gösterilmemesi hakkında tehditler vardır . Sahih – i Buhâri’de Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e ( ahiretteki ) bazı cezaların gösterildiğini anlatan uzun bir hadis vardır . Şöyle ki , kafasına şiddetle taş vurulup kafası ezilen birinin hali de gösterilmiştir . Peygam ber sallallahu aleyhi vesellem’in sorması üzerine ” Allahu Teâlâ ona Kelâmını öğretmişti . Fakat o Kur’an – ı Kerim’i ne gece okudu ne de gündüz onunla amel etti . Bundan dolayı kıyamete kadar ona böyle muamele edilecektir ” denilmiştir . Allahu Teâlâ lütfu ile cümlemizi azabından muhafaza buyursun . Gerçekten Allahu Teâlâ’nın kelâmı o kadar büyük bir nimettir ki , ondan yüz çevirmekten dolayı ne ceza verilirse uygundur .
33. Abdullah İbn – i Amr radıyallahu anhuma’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Oruç ve Kur’an kul için şefaat edecekler . Oruç diyecek ki ; < Ey Allah’ım , ben onu gündüz yemek , içmekten alıkoydum . Onun hakkında benim şefaatimi kabul eyle . > Kur’an da , < Ben onu geceleri uyumaktan alıkoydum . Onun hakkında benim şefaatimi kabul eyle > diye cektir . Sonunda ikisinin de şefaati kabul edilecektir . “ ( Ahmed , Ibn – i Ebiddünya )
Bazı alimlerin fetvasına göre Kur’an – ı Kerim ayda bir kere hatmedilmelidir . En güzeli yedi günde bir hatim yapmaktır . Sahabelerin çoğunun böyle yaptıkları rivayet edilmiştir . Cuma günü başlayıp , her gün Kur’an – ı Kerim’den bir menzil ‘ okuyarak Perşembe günü bitirmelidir . Ebu Hanife rahmetullahi aleyh’in ” Senede iki defa Kur’an – ı Kerim’i hatmetmek Kur’an – ı Kerim’in hakkıdır ” dediği önceden de geçmişti . O halde ne pahasına olursa olsun bundan aşağı asla düşmemelidir . Bir hadiste buyuruluyor ki : ” Kur’an – ı Kerim eğer günün başında hatmedilirse o günün sonuna kadar , gecenin başında hatmedilirse gecenin sonuna kadar melekler o kişiye rahmet duası ederler . ” Bazı alimler bu hadisten yaz günlerinde gündüzün başında , kış günlerinde gecenin başında hatimi bitirmeyi iyi gör müşlerdir . Böylece meleklerin dua etmeleri için daha çok zaman kazanılmış olur .
34. Said İbn – i Süleym radiyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Kıyamet günü Allah indinde Kur’an’dan daha üstün hiçbir şefaatçi olmayacaktır . Ne bir Peygamber , ne bir melek ne de bir başkası . “ ( Şerh – ul – Ihya )
İZAH : Kur’an – ı Kerim’in şefaatçi hem de bu derece şefaati kabul edilir olması diğer bir çok hadislerden de öğrenilmiştir . Allahu Teâlâ lütfuyla Kur’an’ı cümlemize şefaatçi eylesin , bize karşı davacı ve hasım eylemesin . Leâli – Mesnúa adlı kitapta Bezzar rahmetullahi aleyh’den zayıf olmayan şöyle bir hadis nakledilmiştir . ” Insan öldüğü zaman ev halkı onu yıkama ve kefenleme işleriyle uğraşırlar . Cenazenin başında sevimli ve güzel yüzlü bir adam belirir . Kefen sarıldığında o kişi , kefen ve ölünün göğsü arasında durur . Ölü gömülüp halk dönmeye başladıklarında Münker ve Nekir adlı sual melekleri gelir . Ölüyü sorgulama işini rahatlıkla yapmak için o şahsın ölüden ayrılmasını isterler . Fakat o der ki ; < Bu benim arkadaşımdır , dostumdur . Onu asla yalnız bırakamam . Size sorgu sual için emredildiyse , görevinizi yapınız . Ben onu Cennet’e sokuncaya kadar ondan ayrılamam > . Sonra arkadaşına dönerek , < Ben senin bazen yüksek sesle , bazen de sessizce okuduğun Kur’an’ım . Sen endişe etme , Münker ve Nekir’in suallerin den sonra artık sana hiçbir üzüntü yoktur der . Onların suallerinden sonra o kişi ( kıyamete kadar istirahat etsin diye ) arkadaşına Mele – i Âlâdan ipekten yapılmış içi misk dolu olan yatak vs. getirir . ” Cenâb – ı Hak Zülcelâl hazretleri fazlı ile cümlemize bu nimeti nasip eylesin . Bu hadis bir çok faziletleri içine almaktadır . Ancak uzamasindan endişe ettiğim için kısaca arzettim . Yedi günde okunacak olan yedi menzil şu sürelerden başlar : 1. Fatiha , 2. Maide , 3. Yunus , 4. Isra , 5. Şuara , 6. Saffat , 7. Kaf
35. Abdullah İbn – i Amr radıyallahu anhuma’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Kur’an’ı okuyan Peygamberlik ilimlerini kalbinde toplamıştır . Şu kadar var ki , ona vahiy gelmez . Kalbinde Allah’ın Kelâmı olduğu halde , öfkelenen birine karşı öfkelenmek , cahillere karşı cahilce davranmak Kur’an ehline yakışmaz . “ ( Hakim ) )
İZAH : Vahyin inmesi Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ile son bulduğundan artik vahyin inme imkanı kalmamıştır . Ancak Kur’an – ı Kerim Allahu Teâlâ’nın Kelâ mi olduğuna göre onun Peygamberlik ilmi olmasında ne şüphe vardır ? O halde kendisine nübüvvet ilmi bahşedilen kişiye yakışan mutlaka en güzel ahlakı elde etmesi ve kötü ahlaktan kaçınmasıdır . Fudayl bin lyâz rahmetullahi aleyh buyuruyor ki : ” Kur’an hafızı İslam’ın bayrağını taşıyan kimsedir . Onun oyun ve eğlenceye dalmış olanlara , Allah’ı unutanlara ve yaramaz insanlara katılması uygun değildir . “
36. İbn – i Ömer radiyallahu anhuma’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Üç çeşit insan vardır ki , onları kıyamet gününün dehşeti kaplamayacaktır . Onlar hesap verme durumuna düşmeyeceklerdir . İnsanlar hesaplarını verene kadar onlar miskten tepeler üzerinde ( gezip ) dolaşacaklardır . ( Bunlar ; ) 1. Allah rizası için Kur’an’ı okuyan ve cemaati kendisinden memnun olduğu halde onlara imamlık yapan kimse , 2. Sadece Allah rizası için insanları namaza çağıran kimse , 3. Sahibi ( amiri ) ve eli altında bulunan kimselerle iyi geçinen kimsedir . “ ( Taberâni )
İZAH : Kıyamet ( gününün ) şiddeti , onun dehşeti , onun korkusu , onun musibet ve sıkıntıları hiç bir müslümanın kalbinin kendisinden boş ve gafil kalacağı şeyler değildir . O gün herhangi bir sebepten dolayı insandan endişenin kaldırılması bile yüz binlerce nimetten daha üstün ve milyonlarca rahatlıktan daha bü yük ganimettir . Bununla beraber kendisine ( o gün ) gezip eğlenmek ve nimetler içinde vakit geçirmek nasip olan kimse ne kadar bahtiyardır . Kur’an – ı Kerim’i ezberlemeyi boş , faydasız ve vakit zayi etmek zanneden duygusuzlar ( o gün ) felaket ve hüsrana uğrayacaklardır . Mu’cemi Kebir adlı kitap , yukarıdaki hadisi rivayet eden sahâbi Abdullah Ibn – i Ömer radiyallahu anhuma’nın hadisin başlangicinda şöyle buyurduğunu nakletmiştir : ” Ben bu hadisi Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’den bir defa , sonra bir daha , sonra bir daha ( yedi kere böyle söyle di ) . Kısaca yedi defa dinlememiş olsaydım asla nakletmezdim . ”
37. Ebû Zer radıyallahu anh diyor ki : Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ( bana hitaben ) şöyle buyurdu : ” Ey Ebû Zer , senin sabahleyin gidip Allah’ın Kitabı’ndan bir ayet öğrenmen yüz rekat ( nafile namaz ) kılmandan hayırlidir . İlimden bir bölüm öğrenmen , ister ( o vakit ) o ilimle amel ediliyor olsun veya olmasın bin rekat ( nafile namaz ) kılmandan hayırlıdır . “ ( Ibn – i Mâce )
İZAH : llim öğrenmenin ibadetten daha üstün olduğu konusunda bir çok hadisler zikredilmiştir . Bilhassa ilmin faziletlerine dair söylenilen bütün hadisleri bu kitapçıkta toplamak çok zordur . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Alimin ibadet eden kişiye üstünlüğü , benim sizden en küçük derecede bulunan kimseye olan üstünlüğüm gibidir . ” Bir başka hadiste , ” Bir fıkıh alimi şeytana karşı bin abidden daha şiddetlidir ” denilmiştir .
38. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : ” Kim bir gecede Kur’an – ı Kerim’den on ayet okursa ( o gece ) gâfillerden sayılmaz . “ ( Hâkim )
İZAH : Kişi okunması birkaç dakika süren on ayeti okumakla bütün gece gafletten kurtulmuş oluyor . Bundan daha üstün hangi fazilet olabilir .
39. Ebû Hüreyre radiyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Kim şu farz namazlara devam ederse gâfillerden yazılmaz . Bir gecede yüz ayet okuyan kimse ( o gece ) kanîtin’den yazılır . “ ( Ibn – i Huzeyme , Hâkim )
İZAH : Hasan -i Basri rahmetullahi aleyh Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir : ” Gece vakti yüz ayet okuyan kimse Kur’an – ı Ke rim’in kendisinden hak talep etmesinden kurtulur . Iki yüz ayet okuyan kimseye bütün geceyi ibadetle geçirme sevabı verilir . Beş yüzden bin ayete kadar okuyan kimse için bir Kıntar vardır . ” Sahâbeler , ” Kintar nedir ? ” diye sorduklarında Peygamber sallallahu aleyhi veseliem ” On iki bin ( dirhem veya dinara ) eşittir ” buyurmuştur .
40. İbn – i Abbas radiyallahu anhuma diyor ki : Hz . Cebrail aleyhisselam , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek yakında bir çok fitneler doğacağını haber verdi . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ” Onlardan kurtulmanın yolu nedir ? ” diye sorunca , Cebrail aleyhisselam ” Allah’ın Kitabı’dır ” dedi . ( Rezin )
İZAH : Kur’an – ı Kerim’le amel etmek fitnelerden korunmanın teminatıdır . O’nu okumanın bereketi de , fitnelerden kurtulmaya sebep olmasıdır . Yirmi ikinci hadiste şöyle geçmiştir : ” Kur’an – ı Kerim okunan eve sükunet ve rahmet iner . Şeytanlar o evden kaçarlar . ” Alimler , fitnelerden maksadın , deccalin çıkması , Tatarların fesadı” (Tatarların Islamiyet’e girmeden önce Cengiz Han ve Hulâgü zamanında Islam alemini yakıp yikmalari .) ‘ vs. gibi şeyler olduğunu söylemişlerdir .
Hz . Ali radiyallahu anh’dan nakledilen uzun bir hadiste yukarıdaki hadisin konusu geçmiştir . Hz . Ali radiyallahu anh’ın rivayetinde şöyle buyuruluyor : “ Hz . Yahya aleyhisselam Israil Oğullarına dedi ki ; < Allahu Teâlâ sizlere kendi kelâmını okumayı emretti . Bunun misali , kalenin içinde korunan bir kavme benzer . Onlara herhangi bir düşman yönelirse ne taraftan hücum etmek isteseler , o taraftan Allahu Teâlâ’nın kelâmını koruyucu olarak bulacaklar ve o düşmanı defedecektir . >
SON BÖLÜM
(FATIHA SURESININ VE DIGER SURELERIN FAZILETI)
1. Abdulmelik bin Umeyr radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : “ Fatiha sûresinde her hastalığa şifa vardır . “ ( Dârimi , Beyhaki )
İZAH : Bu son bölümde okunuşta kisa , fakat faziletleri yönünden çok üstün olan bazı sûrelerin faziletleri bulunmaktadır . Bunun gibi Kur’an – ı Kerim’i okuyanın dikkat etmesi gereken birkaç önemli husus daha vardır . Fatiha süresinin faziletleri bir çok rivayetlerde bildirilmiştir . Bir hadiste şöyle geçmektedir . Sahâbelerden birisi namaz kılıyordu . Hz . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu çağırdı . O sahabi namaz kıldığından dolayı cevap vermedi . Namazı bitirip huzuruna geldiğinde Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ” Benim çağırmama niçin cevap vermedin ? ” diye sorduğunda , namazda olduğunu mazeret gösterdi . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki : ” Kur’an – ı Kerim’in şu ayetini okumadın mı ?
” Ey iman edenler , sizi çağırdığı zaman Allah ve Rasûlu’ne ( onların çağrılarina ) uyun ” ( Enfâl – 24 ) . Sonra Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem , ” Sana Kur’an – ı Kerim’in en büyük , yani en üstün sûresini söyleyeceğim . O , Fatiha sûresinin yedi ayetidir . O , Seb’i Mesâni ( tekrarlanmış yedi ayet ) ve Kur’an – ı Azim’dir ” buyurdu .
Tasavvuf erbabından şöyle nakledilmiştir : ” Önceki kitaplarda olan her şey Kur’an – ı Kerim’de vardır . Kur’an – ı Kerim’de olanların hepsi Fatiha sûresinde , Fa tiha sûresinde olanların hepsi Bismillah’da vardır . Bismillah’da ne varsa hepsi onun Be harfinde vardır . ” Bunu şöyle açıklıyorlar ; Burada Be’nin manası bağlamaktır . Maksadı ise kulu her şeyden ( döndürerek ) Allahu Teâlâ’ya bağlamaktır . Bazıları Be harfinde olanların hepsinin onun noktasında olduğunu ilave etmişlerdir . Yani Vahdaniyet ( bir olmak ) ‘ tır . Çünkü ilim istilahında nokta , taksim edile meyen şeye denir .
Bazı alimlerden şöyle nakledilmiştir .
” ( Allah’ım ) Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz . “
Cümlesinde bütün dini , dünyevi istekler toplanmıştır . Bir başka hadiste Peygamber sal lallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir : ” Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki , onun gibi bir süre ne Tevrat’ta , ne Incil’de , ne Zebür’da ne de Kur’an – ı Kerim’in başka bir yerinde inmiştir . ”
Alimler Fatiha süresinin iman ve yakin ile okunduğu zaman dini ve dünyevi , zâhirî ve bâtini bütün hastalıklara şifa olduğunu yazmışlardır . Yazıp asmak veya ( bir kaba yazıldıktan sonra biraz su katıp ) onu içmek bile hastalıklar için faydalıdır . Sahih hadis kitaplarında belirtildiğine göre sahâbeler yılan ve akrep sokmasına karşı , sârá hastalarına ve deliler üzerine Fatiha süresini okumuşlar , Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de bunu uygun görmüştür . Nitekim bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in Sâib bin Yezid radiyallahu anh’ın üzerine bu süreyi okuduğu ve mübarek tükürüğünü ağrıyan yere sürdüğü bildirilmiştir . Başka bir hadiste şöyle geçmektedir : “ Bir kimse uyumak için yattığı zaman Fatiha ve Ihlas sûresini okuyarak kendi üzerine üflerse , ölümden başka her belâdan korunmuş olur . ” Bir hadiste bildirildiğine göre Fatiha sûresi , sevab yönünden Kur’an’ın üçte ikisine denktir . Bir hadiste şöyle buyurulmuştur : “ Bana arşin özel hazinesinden , kimseye verilmeyen dört şey verilmiştir . 1.Fatiha sûresi , 2.Ayet – el Kürsi , 3.Bakara sûresi’nin son ayetleri , 4.Kevser sûresi . ” Hasan – i Basri rahmetullahi aleyh’in Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den naklettiği bir rivayette şöyle geçmektedir : ” Fatiha’yı okuyan , Tevrat , Zebûr , Incil ve Kur’an – ı Kerim’i okumuş gibidir . ”
Bir hadiste buyuruldu ki : ” Şeytan kendisi için dört sefer hüngür hüngür ağlamış , feryad – ü figan ederek başına toprak atmıştır . 1.Lânet edildiği zaman , 2. Göklerden yeryüzüne atıldığı zaman , 3.Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’e Peygamberlik görevi verildiği zaman , 4.Fatiha sûresi nazil olduğu zaman .
Şa’bi rahmetullahi aleyh hakkında şöyle bir rivayet vardır . Biri onun yanına gelip böbreğinin sancısından şikayet etti . Şa’bi rahmetullahi aleyh ” Kur’an’ın özünü okuyup sancı olan yere üfle ” dedi . Adam “ Kur’an’ın özü nedir ? ” deyince , Şa’bi rahmetullahi aleyh ” Fatiha sûresidir ” dedi . Alimlerin tecrübe ettikleri duaları toplayan eserlerde şöyle yazılmıştır . Fatiha süresi , ” Ism – i Âzamdır ” her maksat için okumak gerekir . Onu oku manın iki yolu vardır . Birincisi , ( Fatiha süresini ) kırk gün sabah namazının sünneti ile farzı arasında Bismillahirrahmânirrahim’in ” mim’i ” ile Elhamdü’nün ” Lam’ı ” nı birleşti rerek kırk bir defa okumalı . Böylece istenilen şey Allahu Teâlâ’nın izni ile elde edilecektir . Eğer bir hasta yahut sihir yapılmış biri üzerine okunması gerekirse , su üzerine üfürülüp ona içirilmelidir . İkincisi , ( Hilalin görülmesi ile başlayan ) yeni ayın ilk Pazar günü sabah namazının sünneti ile farzı arasında ( Besmele’nin sonundaki ) mimi ( Elhamdü’nün ) Lamı ile birleştirme kaydı olmadan yetmiş defa okumalı , hafta bitene kadar her gün aynı vakitte on adet azaltarak okumalıdır . İlk ayda muradı yerine gelirse ne güzel , yoksa ikinci ve üçüncü ayda da bu şekilde yapılmalıdır . Bir de bu süre porselen tabak üzerine gül suyu , misk ve zağferanla yazılıp içine su katılırsa ve kırk gün içilirse dermanı olmayan hastalıklar için faydalı olduğu görülmüştür . Bunun yanısıra diş , baş ve karın ağrıları için yedi kere okuyup üflemek faydalıdır . Bütün bu konular Mezahir – i Hak kitabından kısaltılarak alınmıştır .
Sahih – i Müslim’deki bir hadiste Ibn – i Abbas radiyallahu anhuma’dan şöyle rivayet edilmiştir . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir defa ( aramızda ) oturuyordu . Buyurdu ki : ” Bugüne kadar hiç açılmayan göğün bir kapısı bugün açıldı . Sonra oradan bir melek indi . Inen melek bugüne kadar hiç inmemiş bir melekti . Sonra o melek şöyle dedi ; < Seni , Senden evvel kimseye verilmemiş iki nur ile müjdeliyorum . Birisi , Fatiha sûresi , diğeri Bakara süresinin sonu , yani bu sürenin son üç ayetidir . > ” Kıyamet günü kendilerini okuyanların önünden gidecekleri için onlara nur denilmiştir .
2. Atâ bin Ebî Rebâh rahmetullahi aleyh diyor ki : Bana Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğu ulaştı : ” Günün başında Yâsîn sûresini okuyan kimsenin ( o günkü ) ihtiyaçları giderilecektir . ” ( Darimi )
İZAH : Hadislerde Yâsîn süresinin bir çok faziletleri anlatılmıştır. Bir hadiste buyuruluyor ki : ” Her şeyin bir kalbi vardır . Kur’an – ı Kerim’in kalbi de Yâsîn sûresi dir . Kim Yâsîn süresini okursa Allahu Teâlâ ona on defa Kur’an’ı hatim etme sevabı verir . ” Bir rivayete göre Allahu Teâlâ Tâhâ ve Yasin sûrelerini , gökleri ve yeri yaratmadan bin sene evvel okudu , melekler duydukları zaman , ” Bu Kur’an üzerlerine indirilecek olan ümmete ne mutlu ! Kur’an – ı Kerim’i yüklenecek ( ezberleyecek ) kalplere ne mutlu ! Bu Kur’an – ı Kerim’i okuyacak dillere ne mutlul ” demişlerdir .
Bir Hadis – i Şerifte şöyle geçmektedir : “ Yasin sûresini sadece Allah rizası için okuyan kimsenin geçmiş bütün günahları affolunur . Öyleyse bu süreyi ölülerinize okuyunuz . ” Bir hadiste buyuruldu ki : ” Yasin süresinin Tevrat’taki adı Mün’ime’dir . Çünkü o kendini okuyanlar için dünya ve ahiret iyiliklerini toplamıştır . Bu ( sûre ) dünya ve ahiretin musibetlerini uzaklaştırır ve ahiretin dehşetini giderir . ” Bu süreye Rafía – Hâfıza’da denir . Yani mü’minlerin derecelerini yükseltici ve kafirleri alçaltıcıdır . Bir hadiste Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Gönlüm ister ki Yâsîn sûresi Ümmetimden her birinin kalbinde bulunsun ” . Bir rivayette de : ” Kim Yâsîn süresini her gece okur , sonra ölürse şehid olarak ölür ” buyurulmuştur .
Bir hadiste buyuruluyor ki : ” Kim Yâsîn süresini okursa mağfiret edilir . Kim aç iken okursa doyar . Kim yolunu kaybettiği için okursa yolunu bulur . Kim hayvanını kaybettiği için okursa hayvanını bulur . Kim yemeğinin azalmasından korktuğundan dolayı okursa yemeği yeterli olur . Ölmek üzere olan birinin yanında okunursa ruhunun çıkması kolaylaşır . Doğumdan zorluk çeken kadının yanında okunursa doğumu kolaylaşır . ” Mukri rahmetullahi aleyn diyor ki : ” Zalim sultan veya düşman korkusundan dolayı Yasin sûresi okunursa korku gider . ” Bir hadiste , ” Kim Cuma günü Yasin ve Saffat sûrelerini okuyup da dua ederse duası kabul olur ” buyurulmuştur . ( Bu hadislerin çoğu Mezahir – i Hak kitabından nakledilmiştir . Fakat hadis alimleri bazı rivayetlerin sahih olması hakkında söz etmişlerdir.
3.İbn – i Mes’ud radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem : ” Kim her gece Vâkia sûresini okursa hiçbir zaman yokluk görmez . ” buyurdu . İbn – i Mes’ud radıyallahu anh kızlarına her gece bu süreyi okumalarını emrederdi . ( Beyhaki )
İZAH : Vâkıa süresinin faziletleri de bir çok hadislerde geçmiştir . Bir rivayete göre Hadid , Vâkia ve Rahmân sûrelerini okuyan kimse Firdevs Cennet’ine yerleşecek kimseler arasında çağrılacaktır . Bir hadiste şöyle buyurulmuştur : “ Vâkia súresi ginâ ( zenginlik ) sûresidir . Onu okuyunuz ve çocuklarınıza öğretiniz . ” Bir hadiste , ” Onu hanımlarınıza öğretiniz ” buyurulmuştur . Hz . Aişe radıyallahu anha’dan da onun okunmasını pekiştiren sözler nakledilmiştir . Ancak bu süreyi birkaç kuruşluk ( dünya ) menfaati için okumak çok düşük bir düşüncedir . Elbette gönül zenginliği ve ahiret ( mükafatı ) için okunursa , dünya kendiliğinden boyun bükerek gelecektir .
4. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : ” Şüphesiz Kur’an’da otuz ayetli bir süre vardır ki , kendini okuyan kimse bağışlanana kadar şefaat etmeye devam eder . O Tebarekellezi sûresidir . ” ( Ebo Dâvûd , Ahmed )
İZAH : Bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Tebareke sûresi hakkın da şöyle buyurmuştur : “ Gönlüm istiyor ki , bu sûre her mü’minin kalbinde ( ezbere ) bulunsun . ” Bir hadiste , ” Akşam ile yatsı namazları arasında Tebarekellezi ve Secde sûrelerini okuyan kimse Kadir gecesini ( namazla ) geçiren kimse gibidir ” buyuruldu . Başka bir hadiste ise , ” Bu iki sûreyi okuyana yetmiş iyilik yazılır ve yetmiş kötülüğü silinir ” buyurulmuştur . Bir rivayete göre ” Bu iki sûreyi okuyana Kadir gecesinde yapılan ibadetler kadar sevab yazılır ” buyurulmuştur . ‘ Tirmizi rahmetullahi aleyn Ibn – i Abbas radiyallahu anhuma’dan şöyle rivayet ediyor : Bazı sahâbeler altında kabir olduğunu bilmeden bir yere çadır kurmaya başladılar . Çadırı kuranlar birden bire orada birinin Tebarekellezi süresini okumakta olduğunu duydular . Gidip Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e haber verdiler . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem , ” Bu süre Allah’ın azabini durduran ve kurtuluşa erdirendir ” buyurdu . Hz . Câbir radiyallahu anh şöyle buyuruyor : “ Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Secde ve Tebare kellezi sûrelerini okumadan uyumazdı .
Halid bin Ma’dân rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Bana ulaşan bir habere göre ; Adamın biri çok günahkardı . Devamlı Secde sûresini okurdu . Bundan başka hiçbir şey okumazdı . Bu süre kanadını o kişi üzerine yayıp < Ey Rabbim ! Bu kişi beni çok okurdu > dedi . Onun şefaati kabul edildi ve ( o adamın ) her hatası karşılığında bir sevab yazılması emredildi . ” Halid bin Ma’dân rahmetullahi aleyh sözlerine şunu da ilave ediyor : ” Bu sûre kendini okuyani kabirde müdafaa eder ve < ( Ey Allah’ım ) eğer ben senin kitabından ( bir sûre ) isem benim şefaatimi kabul eyle , yoksa beni kitabından siliver der . Sonra bir kuş gibi olup kanatlarını ölü üzerine gerer ve ona azab edilmesine mani olur . ” Halid bin Ma’dan rahmetullahi aleyh yukarıdaki söylediklerini Tebarekellezi sûresi hakkında da söylerdi ve kendisi de bu iki sûreyi okumadan hiç uyumazdı . Taus rahmetullahi aleyh diyor ki : ” Bu iki sûre ( yi okumanın sevabı ) Kur’an – ı Kerim’in ( diğer ) bütün sûrelerinden altmış sevab daha fazladır .
Kabir azabı basit bir şey değildir . Herkes öldükten sonra ilk önce kabirle karşılaşacaktır . Hz . Osman radıyallahu anh bir kabrin başında durduğu zaman o kadar ağlardı ki , mübarek sakalları islanırdı . Biri , ” Siz Cennet ve Cehennem konuşulduğunda bile kabrin haline ağladığınız gibi ağlamıyorsunuz ” deyince şöyle buyurdu : “ Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim ; < Kabir ahiret menzillerinden ilk menzildir . Kim onun azabından kurtulursa ileride ki durumlar ona kolay gelecektir . Eğer onun azabından kurtulamazsa ileride gelecek sıkıntılar ondan daha şiddetli olacaktır . Bir de şunu işittim ; < Kabirden daha korkunç hiçbir manzara yoktur ” .
” Allah’ım , bizi lütuf ve ihsanınla o ( kabir azabı ) ndan koru
5. İbn – i Abbas radıyallahu anhuma’dan : Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e “ Amellerden hangisi daha üstündür ? ” diye sorduğunda buyurdular . ki ; ” Hållul Murtehildir . ” O adam ; “ Hållul Murtehil ne demektir ? ” diye sorduğunda Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ; “ Kur’an – ı Kerim’i başından başlayıp sonuna varıncaya kadar okuyan , sonuna varınca yine başından başlayan , durduğu yerden tekrar ilerleyen Kur’an ehline denilir ” buyurdu . ( Tirmizi , Hakim )
İZAH : ” Hall ” varacağı yere ulaşan kimseye denir . ” Mürtehil ” ise oradan hareket edene denir . Yani Kur’an – ı Kerim bittiğinde yeniden başlanmalı . ” Yeter artik bitti , sonra bir daha bakarız ” denmemelidir . Kenzul Ummal adlı eserin bir rivayetinde bunun açıklaması ( bitiren ve hemen başlayan ) diye yapılmıştır . Yani bir defa Kur’an’ı hatmedince hemen ikincisine başlayan demektir . Ülkemizde bilinen , Kur’an – ı Kerim’i bitirdikten sonra ( Bakara süresinin başından ) ” Muflihune ” kadar okuma âdeti , büyük bir ihtimalle bu hadisten kaynaklanmaktadır . Günümüzde halk bunu ayrıca bir usul kabul etmekte , sonradan Kur’an’ı hatim etmeye önem vermemektedir . Halbuki işin ( gerçeği ) böyle değildir . Aslında burada anlatılmak istenen hemen ikinci hatime başlamaktır . Ona başlayınca da bitirmek gerekir . Ihya Şerhinde ve Allâme Suyūti , Itkan adlı eserinde , Darimi rah metullahi aleyh’den şöyle ( bir hadis ) nakletmişlerdir : ” Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem ( Kur’an’ı bitirince ) Kul eûzu birabbinnas’ı okuduktan sonra hemen Baka ra sûresinin başından Muflihun’e kadar okur ve ondan sonra hatim duası yapardı.
6. Ebû Mûsa el – Eş’arî radiyallahu anh’dan , Rasûl – i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Kur’an’ı sık sık okuyarak yoklayınız . Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki , Kur’an’ın hafızadan çıkması , bağlanmış devenin kaçmasından daha süratlidir . ” ( Buhâri , Müslim )
İZAH : Insan hayvanı korumaktan gafil olur ve hayvan ipinden kurtulursa kaçar , gider . Bunun gibi , eğer Kur’an – ı Kerim muhafaza edilmezse , hafızada kalmaz ve unutulur . Aslında Kur’an – ı Kerim’in ezberlenmesi gerçekten onun apaçık bir mucizesidir . Yoksa Kur’an’ın yarısı veya üçte biri kadar olan bir kitabın ezberlenmesi bile sadece zor değil , hemen hemen imkansızdır . Bu sebeple Allahu Teâlâ onun ezberlenmesini Kamer sûresinde bir nimet olarak zikretmiş ve bu konuda sık sık uyarıda bulunmuştur : )
“ Andolsun ki, Biz Kur’an’ı ezberlemek için kolaylaştırdık . Ezberleyen yok mudur ? “ (Kamer – 17,22,32,40)
Celâleyn ( tefsirinin ) sahibi bu ayetteki sualin emir manasında olduğunu yazmıştır . Buna rağmen biz müslümanlar , Allahu Teâlâ’nın defalarca israrla buyurduğu ( Kur’an’ı ezberleme ) emrini boş , ahmaklik , faydasız ve vakit zayi etmekle tabir ediyoruz . Acaba bu ahmaklığımızdan sonra helakımız için bir başka şeyi beklememize gerek var mıdır ? Hayret edilecek bir şey de şudur : Hz . Üzeyr aleyhisselam Tevrat’ı ezbere yazdırınca ( Israil oğulları buna hayran olarak ) ona Allah’ın oğlu diye isim versinler de , Allahu Teâlâ Kur’an’ı ezberleme lütfunu ve nimetini ( bizim için ) genelleştirdiği halde bunun kadri bu şekilde bilinsin , öyle mi ?
” O zulmedenler , yakında hangi dönüş yerine döneceklerini bileceklerdir . “ ( Şuarâ – 227 )
Kısacası , Kur’an’ın ezberlenmesi ancak Allahu Teâlâ’nın lütuf ve nimetidir . Bundan sonra bir kimse Kur’an’la ilgilenmezse Kur’an – ı Kerim ona unutturulur . Kur’an – ı Kerim’i ezberleyip de , unutmak hakkında bir çok tehditler vardır . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki : ” Bana ümmetimin günahları gösterildi . Ben Kur’an – ı Kerim’i öğrendikten sonra unutanın günahından daha büyüğünü görmedim . ” Bir başka hadiste buyuruluyor ki : ” Kur’an – ı Kerim’i okuyup da unutan kişi kıyamet günü Allahu Teâlâ’nın huzuruna cüzzamlı bir hasta olarak gelecektir .
” Cem’ul Fevaid adlı kitap Rezin rahmetullahi aleyh’in rivayetine dayanarak aşağıda geçen ayeti delil olarak göstermiştir :
Her kim de Benim zikrimden ( Kur’an’ımdan ) yüz çevirirse , ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz . I ( Kur’an’dan yüz çeviren kimse ) şöyle der : ” Rabbim , beni niçin kör olarak haşrettin . Halbuki ben ( dünyada ) görüyordum ” . / Allahu Teâlâ şöyle buyurur : ” Cezan böyle , sana ayetlerimiz geldi de onları unuttun . Bugün de aynı şekilde unutuluyorsun . “ ( Tâhâ – 124 , 125 , 126 )
7. Büreyde radıyallahu anh’dan , Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu : ” Kur’an – ı Kerim’i insanlardan yemek niyetiyle okuyan kimse kıyamet günü yüzü , etsiz bir kemikten ibaret olduğu halde gelecektir . ” ( Beyhaki
İZAH : Kur’an – ı Kerim’i dünyalık istemek gayesiyle okuyanların ahirette hiç bir nasipleri yoktur . Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki : ” Biz Kur’an – ı Kerim’i okuyoruz . Aramızda Acem ve Arap her çeşit insanlar var , nasıl okuyorsanız öyle okuyun . Yakında öyle bir kavim gelecektir ki Kur’an – ı Kerim’in harflerini ok düzeltir gibi düzeltecekler . Yani çok güzel süsleyeceklerdir . Her bir harfi saatlerce düzeltecekler ve mahreçlerine riayet etmekte çok dikkatli olacaklardır . Fakat bütün bunlar dünya için olacaktır . O kimselerin ahiretle hiçbir ilgileri olmayacaktır . ” Yani güzel sesle okumak ihlasla olmayıp adece dünya kazanmak için olursa ( ahirette ) faydası yoktur . Yüzünde et olmamasının anlamı şudur : O kişi en şerefli bir şeyi , zelil olan bir şeyi kazanmakta kullandığı için azalarının en şereflisi olan yüzünün güzelliğinden mahrum edilecektir .
Imran bin Husayn radıyallahu anh Kur’an – ı Kerim okuduktan sonra halktan bir şeyler isteyen bir vaizin yanından geçti . Bu manzarayı görünce ” Inna lillahi ve inná ileyhi raciÛn ” dedikten sonra ” Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in < Kur’an – i Kerim’i okuyan bir şey isteyecekse Allahu Teâlâ’dan istesin . Yakında Kur’an – ı Kerim’i okuduktan sonra halktan dilenecek kimseler geleceklerdir buyurduğunu işittim ” dedi . Alimlerden şöyle nakledilmiştir : ( Din ) ilmi vasıtasıyla dünya kazanmanın benzeri , ayakkabıları yüzüne sürerek temizleyen kimseye benzer . Şüphesiz ki , ayakkabı temizlenecektir . Fakat yüz ile temizlemek ahmaklığın zirvesidir . Böyle insanlar hakkında şu ayet indirilmiştir .
” Bunlar o kimselerdir ki , hidayete karşılık dalaleti satın almışlardır . Onların ticareti kâr etmemiş ve doğru yolu da bulamamışlardır . “ ( Bakara – 16 )
Ubeyy bin Kâb radiyallahu anh buyuruyor ki : Ben birine Kur’an – ı Kerim’den bir süre öğretmiştim . O da bana hediye olarak bir yay vermişti . Ben Peygamber sallalla hu aleyhi ve sellem’e bunu söyleyince Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ; ” Sen Cehennem’den bir yay satın aldın ” buyurdu . Ubade bin Samit radıyallahu anh kendisiyle ilgili buna benzer bir durumu şöyle anlatıyor . Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ; ” Sen omuzlarının arasına bir Cehennem kivilcimi astın ” buyurdu . Başka bir rivayette ; ” Cehennem’den bir halkayı boynuna asmak istiyorsan ( o yayı ) kabul et ” buyurdu .
Söz buraya gelmişken Kur’an mekteplerinde sadece para kazanmak niyeti olan bazı Kur’an hocalarına saygıyla şunu arz ediyorum : Allah aşkına kendi makam ve mes’uliyetinizi göz önünde bulundurunuz . Sizin yanlış niyetlerinizin tesiri yüzünden halk ( çocuklarına ) Kur’an – ı Kerim’i okutmaktan veya ezberletmekten vazgeçmektedirler . Bunun vebali sadece onların üzerine değildir . Bizzat sizler de ondan sorumlusunuz ve Kuran eğitimini yasaklayanlara sizde ortaksınız . Siz kendinizi Kur’an – ı Kerim’i yayanlardan zannediyorsunuz , ancak gerçek şudur ki , onun yayılmasını engelleyenler biz ( Kur’an hocaları ) yız . Bizim kötü davranışlarımız ve yanlış niyetli oluşumuz halki Kur’an – ı Kerim’i terketmeye mecbur kılmaktadır . Fikih alimleri Kur’an öğretmekten dolayı alınan maaşı kendimize maksat edine lim diye caiz görmediler . Aksine hocaların asıl maksatları din bilgilerini ve Kur’an – i Kerim’i öğretmek ve yaymaktır . Maaş ise bunun karşılığı değil , aksine ihtiyacı gidermenin bir şeklidir . Bu ise ihtiyaç olduğu için mecburen seçilmiştir .
Online sipariş yapabirsiniz
Türkiyeden : www.gulistannesriyat.com
Almanyadan: www.al-madinamarkt.de