MESCİD-İ NEBEVİ’NİN MİNARELERİ
(360 Derece Tur lütfen tıklayın)
Peygamber Efendimiz (s.a.v) devrinde Mescid-i Nebevî’de minare yoktu.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) müezzini Bilâl-i Habeşi (r.anh), Mescid civarında bulunan bir evin damına veya bir taşın üstüne çıkarak veya, Hz Hafsa validemiz, ve hz cafer evleri arasında bulunan üzerine iple tırmanarak çıktığı “üstüvâne” denilen bir yer yükselti bulunmaktaydı burada Ezan-ı Muhammedi’yi okuyordu
Şekil itibariyle silindir biçiminde olan bu mevki daha sonraları inşa edilen minarelere esin kaynağı olmuştur,
(İbn İshak el-Harbî, s. 368; Abdülhay el-Kettânî, I, 161-162).
minare (menar) kelimesinin Arapça nur kelimesiyle ilişkilendirir, “ışık yakılan yer” anlamına geldiğini söylerler. Osmanlı devrinde şerefeler kandillerle donatılarak minare kelimesinin bu anlamına da işaret edilmiştir, denebilir.
müezzinlerin ezan okudukları şerefe’nin Arapçada burç anlamındaki şürfe kelimesinden geldiği söylenir. Alt tarafı çok zaman nefis mukarnaslarla bezenen çıkmalar üzerindeki korkuluklu bölümler olan şerefelerin kapıları kıbleye açılır.
Hülefâ-i Râşidîn Devri imarlarında da minare yapılmamıştır. Minare ilk defa Emevilerin 6.Halifesi olan Halife Velid zamanındaki imarda, o dönem Hicaz valisi olan Ömer bin Abdülaziz tarafından yapılan yenileme çalışmalarında yaptırılmıştır. Daha sonra Ömer Bin Abdülaziz Emevi Halife’si olmuştur
Medine Valisi Ömer bin Abdülaziz nezaretinde yapılan imarda, Mescid’in dört köşesine birer minare yapılmıştı.
Mescidunnebi’nin 4 asıl minaresi, kuzey köşesinde yer alan Süleymaniye ve Mecidiye minareleriyle, kıbleye bakan güney duvarının iki köşesindeki Kataba ( Reisiye) ve Babusselam Minareleridir.
Reisiye Minaresi peygamber Efendimiz sav hücrei Saadet’ine yakınlığı sebebiyle hafif Güney istikamete eğimli yapılmıştır sebebi hikmeti ise herhangi bir olası deprem gibi afetlerde Hücrei Saadet’in üzerine doğru yıkılmasına engel olmak için düşünülmüş naif bir tedbirdir
Bu minarelerden biri Emevi Halife’si Süleyman bin Abdülmelik’in halifeliği esnasında , 97 (716) senesinde güney-batı köşesinde (Babusselam Minaresi ) olan minare , Halife’nin mesken mahremiyetine zarar verdiği iddiasıyla şerefesine kadar yıktırmıştır.Minarenin yıktırılma sebebi olarak şu iddia tarihte yer almıştır Halife Süleyman bin Abdülmelik, hac yaptıktan sonra, Medine-i Münevvere’ye Peygamber Efendimiz’i (sav) ve Mescid-i Nebevî’yi ziyarete gider. Gittiği zaman da Dedeleri Hakem’in (Hakem Bin Hizam) evinde kalır. Bu minarenin kapısı Hakem’in evinin içine açılmaktadır. Güya Halife, evinin müezzinler tarafından minareden gözlendiği zehabına kapılır ve bu minarenin yıkılmasına karar verir.“(semhudi, vefa. Eyüp sabri mir’at, c.ııı, s.495)
Emevîler ve Abbasiler devirlerinde Mescid-i Nebevi uzun süre üç minareli olarak kalmıştır.( İbn İshak el-Harbî, s. 368; Semhûdî, II, 526).
Mescid-i Nebevî’nin bundan sonra yüzyıllar boyunca üç minareli olarak kaldığı, Medine’yi ziyaret eden İbn Cübeyr ve Evliya Çelebi’nin kayıtlarından anlaşılmaktadır (er-Riĥle, s. 148; Seyahatnâme, IX, 616-617).
Muhammed b. Kalavun’un 706’da (1306-1307) inşa ettirdiği Bâbüs selâm minaresi IV. Mehmed tarafından yenilenmiştir.
13 Ramazan 886 (5 Kasım 1481) tarihindeki yıldırım düşmesi sonucu yanan ve yıkılan Mescidi Nebevi tamir edilirken bütün minareler tekrar inşa edilmiştir. Memluk sanatının en ince ve güzel işçiliklerinin yer aldığı minarelerden biri güney-doğu (baki kapısı) köşesinde bugün hala daha mevcuttur. Baş müezzin bu minarede ezan okuduğu için ona Reîsiyye adı verilmiştir.
Kayıtbay ayrıca Rahmet Kapısı ile Selam Kapısı arasına bir medrese yaptırmıştı. Buraya bir de minare yaptırdı. Böylece minare ile sayı beşe ulaşmış oldu. Kuzeydeki minareler çeşitli tarihlerde yenilenmiş, son olarak da Sultan Abdülmecid devrindeki büyük imarda tamir görmüştür.
Osmanlı devrinde Kanunî ve Sultan Abdülmecid taraflarından inşa ettirilen diğer minareler tamamen Osmanlı mimari üslûbunda olup, Suudiler devrinin ilk genişletme çalışmalarına kadar yerlerini muhafaza etmişlerdir. İlk Suudi yenilenmesinde Mescidi Nebevi de sayısı altı olan minareler Suudi’nin 1994 yılı genişletme çalışmalarında on adete çıkarılmıştır.
İlk Suûdî genişletmesinde Mescidi Nebevinin kuzey uçlarında bulunan Mecidiye ve Süleymâniye yerine kare kaideli, 72 m. yükseklikte iki yeni minare inşa edilmiştir. Güney uçlarında bulunan Reisiye ve Babusselam Minareleri ise orijinal haline uygun restore edilmiştir , Reisiye Minaresi Memlük mimarisi , Babusselam Minaresi ise Klasik Osmanlı Mimarisi olup , 1990 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından minarenin alemi yenilenmiştir
Mescid-i Nebevî’nin 1994’te tamamlanan son imarında minare sayısı ona çıkarılmıştır. Yeni eklenen altı minare 104 m. yükseklikte olup dörder şerefelidir. 5,5 × 5,5 m. ebadındaki bir zemine oturan minarelerde alt kısım kare, ortası sekizgen, üst kısım silindirik gövdelidir.
Mescid-i Nebevî ile ilgili notlar:
Mescid ilk zamanlarda hurma dalları yakılarak aydınlatılıyordu. Ashabdan Temim ed-Dârî, Suriye’den Medine’ye kandil ve yağını getirmiş ve mescid bununla aydınlatılmaya başlanmıştır. Bu hareketinden dolayı Temim Rasûlullah’ın hayır duasına nail olmuştur. Hz. Ömer zamanında Mescid-i Nebevî’ye büyük kandiller asılmış ve buhurdanlıklar konmuştur. 1908 yılında ise Mescid-i Nebî’de ilk defa elektrik kullanılmıştır.
Mescid’e ilk kitabe Emevî halifesi Velid b. Abdülmelik tarafından konmuştur. Bu durum daha sonra yapılan her imar faaliyetinin kayıt altına alınmasına bir başlangıç teşkil etmiştir.
Mescid’in teşrifiyle ilgili ilk bilgiler Memluk devrine aittir. İlk devirde yaygın olan Hint seccadelerine daha sonra Uşak, Gördes ve Hereke gibi Anadolu seccadeleri eklenmiştir. Osmanlı seccadeleri Melik Abdülaziz devrinde tek tip halıya geçilinceye kadar kullanılmıştır.
Mescid’in bakım, onarım ile burada sürdürülen ilim ve eğitim faaliyetlerinin maddi giderlerinin karşılanmasını sağlamak için Emevîler zamanından itibaren vakıflar kurulmaya başlanmış ve bu vakıflar zamanla artmıştır.
Mescide görevli müezzin ve diğer hizmetlilere Hz. Osman zamanından itibaren maaş ödenmeye başlanmıştır.
Hayatta iken rahat bırakmayan düşmanları, vefatından sonra da o Yüce Nebî’yi rahat bırakmadılar. Bir dönemde Ravza-i Tâhire’nin altına doğru tünel kazarak, bedenini kaçırma girişiminde bile bulunulmuştu. Onlara karşı peygamberimiz (A.S.) i ilk koruma altına alan Selçuklu Atabeyi Mahmut Nureddin Zengi Aksungur’dur. İkinci koruma altına alan da Sultan 2. Mahmut Han’dır. Ravzâ-i Tâhire’nin ve Merkad-i Şerif’lerinin etrafına çok derin hendekler kazdırarak kurşunla doldurup, suikastları önleme tedbiri almışlardır.