Mekke-i Mükerreme

YouTube

Mit dem Laden des Videos akzeptieren Sie die Datenschutzerklärung von YouTube.
Mehr erfahren

Video laden

PGRpdiBjbGFzcz0nYXZpYS1pZnJhbWUtd3JhcCc+PGlmcmFtZSB0aXRsZT0iTWVra2UtaSBNw7xrZXJyZW1lICgxODgwKSAzRCBTYW5hbCBUdXJ1IC8gRMO8bnlhZGEgxLBsayBEZWZhISIgd2lkdGg9IjE1MDAiIGhlaWdodD0iODQ0IiBzcmM9Imh0dHBzOi8vd3d3LnlvdXR1YmUtbm9jb29raWUuY29tL2VtYmVkL0x0Z3k5Y0tCQ3RJP2ZlYXR1cmU9b2VtYmVkIiBmcmFtZWJvcmRlcj0iMCIgYWxsb3c9ImFjY2VsZXJvbWV0ZXI7IGF1dG9wbGF5OyBjbGlwYm9hcmQtd3JpdGU7IGVuY3J5cHRlZC1tZWRpYTsgZ3lyb3Njb3BlOyBwaWN0dXJlLWluLXBpY3R1cmUiIGFsbG93ZnVsbHNjcmVlbj48L2lmcmFtZT48L2Rpdj4=


Mekke-i Mükerreme yaklaşık 1,5 Milyon nufusuyla Arap yarımadasının kuzeyinde denizden 280 m. yükseklikte, Batnımekke (Beke) adı verilen bir vadi üzerinde kurulmuştur. Merkezinde Kâbe’nin yer aldığı bu vadinin ortasındaki çukur alan (Bathâü Mekke), doğuda eteğinde Safâ ile Merve tepelerinin bulunduğu Ebû Kubeys, batıda Kuaykıân, güneybatıda Sevr, kuzeydoğuda Hira ve Sebîr dağlarıyla kuşatılmıştır.

Mekke-i Mükerreme; Müslümanların kıblesi olan Kâbe-i Muazzama’nın,

 İbadetlere bire yüz bin sevap ihsan edilen Mescid-i Haram’ın bulunduğu, Rasülüllah Efendimiz’in doğduğu,

Nübüvvet ve risalet verildiği, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin birçoğunun nazil olduğu,

İslamın şartlarından hac vazifesinin ifâ edildiği mübarek şehirdir

Mekke’nin Kur’an-ı Kerim’de geçen isimleri: 

1- Mekke,

2- Bekke,

3- Ümmül-Kurâ (yeryüzündeki bütün yerleşim birimlerinin merkezi ve Müslümanların kıblesi sayılması sebebiyle),

4- El Beled,

5- El Beledül-Emin (güvenli yer),

6- El Belde7- Harâmün Emin,

8- Vâdi Ğayri Zî Zer’in,

9- Meâd (dönüş yeri),

10- Karye,

11- ElMescidülHaram.


Dünya, merkezinde Kâbe’nin yer aldığı bir dâire şeklindedir. Yeryüzündeki ülkelerin her biri Kâbe’nin bir cephesine bakar. Dolayısıyla Kâbe’nin etrafında gerçekleşen tavaf dünyanın bir cephesine bakar


Harem:


Hz. Allah gökleri ve yeri yarattığı gün Mekke’yi harem kılmıştır. Mekke’nin, sınırları Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından çizilen çevresine Harem (yasaklanmış, korunmuş, dokunulmaz) adının verilmesinin sebebi; zararlılar dışındaki canlıların öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar

verilmesinin haram sayılması, her türlü tecavüzün yasaklanarak buranın güvenli vedokunulmaz kılınmasıdır.

Haremde işlenen sevap ve günahların karşılığı fazlasıyla görülecektir.

Daha sonra unutulan bu statüsü Hz. İbrahim tarafından iade edilmiştir.

Mekke hareminin sınır noktaları “alem” adı verilen taşlarla işaretlenmiştir. Harem’in çevresi 127 km., alanı 550 km2’lik bir alanım kaplamaktadır.

Hill: Harem ile mîkât yerleri arasında kalan bölgeye Harem’deki yasakların kalkması sebebiyle Hill denir.

Peygamber Efendimiz, yeryüzünde Allah’a en yakın ve sevimli olan yerin Kâbe-i Muazzama ve çevresi olduğunu söylemiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hicret esnasında Mekke-i Mükerreme’den hicret etmek üzere ayrılırken şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin ederim ki sen, Allah’ın arzlarının enhayırlısı ve en sevimlisisin. Ben senden çıkarılmış olmasam, senden çıkmazdım.”


ÜMMÜ’L-KURÂ  ŞEHİRLERİN ANASI

Bu buluşmadan sonra Hz. Âdem (a.s.) ile Havvâ vâlidemiz, Allâh’ın emriyle bugünkü Mekke şehrinin olduğu yeri vatan edindiler. Bundan dolayı ve yeryüzünde yaratılan ilk mekân oluşu sebebiyle Mekke şehrinin bir adı da, yerleşim bölgelerinin anası mânâsına gelen “Ümmü’l-Kurâ”dır.

Zîrâ Mekke; vatan, renk, zenginlik-fakirlik, kılık-kıyâfet gibi fânî ve izâfî mefhumların ortadan kalkıp bütün inananların İslâm kardeşliği altında tek bir millet olduğu gerçeğinin tecellîgâhıdır. Orada âmir-memur, zengin-fakir, câhil-âlim hep bir arada, aynı elbiseler içinde, aynı meydanda ve aynı saftadır. Orası fânî sınıf farklılıklarından sıyrılıp kefen iklîmine girerek Rabb’e ilticâ edebilme ve kıyâmetin o dehşetli manzarasının hissiyâtıyla ürperme yeridir.

MEKKE DEKI BAZI YERLERIN BILGILERI

Mesfele Mekke’de nerede bulunuyor? Ma’lat nedir?

Mekke İslâm’dan önce güneyde sel yatağı anlamında Mesfele ve kuzeyde Ma’lat adıyla ikiye ayrılmıştı. Safâ tepesinden Ecyâdeyn’e kadar Mekke’nin bir yarısını oluşturan Mesfele şehrin Yemen ile bağlantı noktasıydı. Şehrin ileri gelenleri mezarlığın bulunduğu Ma’lât adlı yukarı mahallede otururlardı. Mekke’nin Mina, Arafat ve Tâif’le bağlantı noktası olan Ma’lat için önceleri Hacûn adı kullanırlardı.

MEKKE ECYAD

Harem-i Şerif’in güneydoğusundaki Ecyad bugün Mekke’nin önemli semtlerinden biridir.

Merkezinde Kâbe’nin yer aldığı Bathâü Mekke’nin doğusunda yer alan Handeme dağ silsilesinin ucunda Ebûkubeys ve Ecyâd dağları bulunur. Tarihin erken dönemlerinde Ecyâdülkebîr ve Ecyâdüssağîr adlı iki mahalleye ayrılan, Harem-i Şerif’in güneydoğusundaki Ecyâd bugün Mekke’nin önemli semtlerinden birisidir.


Peygamberimizin Koyun Güttüğü Yer

Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dedesinin ölümünden sonra himayesine girdiği, kalabalık bir aileye mensup olan amcası Ebû Tâlib’e yardım etmek amacıyla on yaşlarında iken onun veya bazı Mekkeliler’in koyunlarını güttüğü bilinmektedir. Nübüvvetten sonra kendisine sorulan bir soru üzerine her peygamberin koyun güttüğünü, kendisinin de bu görevi Ecyâd’da yerine getirdiğini ifade etmiştir.


EBU TALİP MAHALLESİ

Ebu Talip Mahallesi nerede bulunmaktadır? Ebu Talip Mahallesi’nin önemi nedir? Ebu Talip Mahallesi’nden Peygamberimiz (s.a.v) döneminde neler yaşanmıştır? Ebu Talip Mahallesi hakkında kısaca bilgiler…

Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dedesi Abdülmuttalib, ölümünden önce sekiz yaşında olan torunu Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bakımı ve himâyesini oğlu Ebû Tâlib’e vasiyet etmişti. Ebû Talib Mekke’de önde gelen, sözü dinlenen ve saygı duyulan bir kimse olup himayesini üstlendiği yeğeninin üzerinde titrer, onu çocuklarından ayırmaz, uğurlu olduğuna inanır ve iyi yetişmesi için elinden geleni yapardı. Ölünceye kadar Hâşimoğulları’nın reisliğini yapan Ebû Tâlib’in oturduğu mahalleye Ebû Tâlib Mahallesi (Şi’bü Ebî Talib) denirdi. Hz. Ali -radıyallâhu anh-’ın doğduğu ev burada olduğu için bugün Şi’bü Ali adıyla da bilinir. Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dedesinin vefatından sonra Hz. Hâtice -radıyallâhu anhâ- ile evleninceye kadar burada oturmuştur. Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in doğduğu eve yakın olan bu mekân daha sonra altı kubbeli bir mescid haline getirilmiş ve bunun sol tarafında da Hz. Ali -radıyallâhu anh-’ın doğduğu yer olarak kabul edilen kısım kulübe içerisinde bir üçgen taş ile sembolize edilmiştir.

Hz. Hamza ile Ömer -radıyallâhu anhumâ-‘nın İslâmiyet’i benimsemesiyle güç kazanan Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i etkisiz hale getirmeye karar veren Mekke müşrikleri, Hâşimoğulları ve Muttaliboğulları ile mevcut akrabalığa ve hukuka riayet etmeyeceklerini söyleyip bu iki zümreyi düşman ilan ettiler; kendileriyle konuşmamaya ve alışveriş yapmamaya başladılar ve bu boykotun şartlarını bir kâğıda yazarak Kabe’nin iç duvarına astılar. Bunun üzerine Ebû Tâlib yeğenini ve mensuplarını kendi mahallesinde topladı. Müşriklerin safında yer alan Ebû Leheb ve oğulları hariç müslüman olsun olmasın bütün Hâşimoğulları ve Muttaliboğulları bu mahalleye taşındılar. Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve akrabaları 616-619 yılları arasında üç yıl kadar Ebû Tâlib mahallesinde bu sosyal ve İktisadî boykot altında yaşamak zorunda kaldılar. Hz. Hatice -radıyallâhu anhâ- ile Ebû Tâlib’in servetleri bu sıkıntılı günlerde tükendi; ticaretleri engellendiği gibi, hac mevsimi ve haram aylar hariç dışarı çıkıp alışveriş de yapamıyorlardı. Sonunda aralarında Mut’im b. Adî, Zem’a b. Esved gibi Kureyş’in ileri gelenlerinin de bulunduğu bir grup aralarında konuştuktan sonra boykota son verdiler. Onların bu kararı almalarında, Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Kâbe’de asılı olan boykot metninin bir ağaç kurdu tarafından başındaki besmele hariç yiyip yok edildiğini haber vermesi ve bunun doğru çıkmasının etkisi olmuştu.

Ebu Talip Mahallesi Nerede?

Bu mahalle günümüzde Harem-i Şerif’in kuzeyinde, Handeme dağı ile Ebûkubeys arasında kalan, Mescid-i Harâm’a 300 m. mesafedeki Allah Resûlü’nün doğduğu evin bulunduğu yerden Handeme dağına ve oradan da Şi‘b-i Amir Tünelinden geçen taşıtların CennetüT-Muallâ veya Mescid-i Cin tarafına döndükleri yola kadar olan alanı kapsamaktaydı.



EBU KUBEYS DAĞI

Ebu Kubeys Dağı nerededir? Ebu Kubeys Dağı ile ilgili rivayetler nelerdir? Mekke’de bulunan Ebu Kubeys Dağı’nın önemi nedir?

Kâbe’nin yaklaşık 100 m. doğusunda bulunan 420 m. yükseklikteki bu dağa Ebûkubeys adının verilmesiyle ilgili olarak çeşitli rivayetler nakledilir.

  • Hz. Âdem -aleyhisselâm-’ın ilk ateş parçasını (kabes) bu dağdan aldığı,
  • Hacerülesved buradan alındığı için dağa bu adın verildiği söyleniyorsa da
  • İyâd veya Mezhic kabilesinden Ebû Kubeys adlı birinin burada bir bina yapma teşebbüsünde bulunması sebebiyle böyle anıldığına dair rivayet daha doğru kabul edilmektedir.

Nûh tûfanından Hz. İbrâhim -aleyhisselâm-‘ın Kâbe’yi inşa ettiği tarihe kadar geçen süre içinde Hacerülesved’i saklayıp koruduğu için bu dağa Câhiliye döneminde “elEmîn” denildiği de bilinmektedir. Rivayete göre Hz. İbrâhim -aleyhisselâm- Allah’ın, “İnsanlar arasında haccı ilân et” (el-Hac 22/27) emri üzerine bu dağa çıkıp insanları hacca davet etmiştir.

İslamiyet Öncesi Ebukubeys Dağı

Ebûkubeys dağı İslâmiyet öncesinde halkın mukaddes saydığı yerlerdendi. Mekke’nin âbid ve zâhidleri buraya çıkarak itikâfa çekilirlerdi. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Tâif’ten üzgün bir şekilde Mekke’ye dönerken kendisine gelen melek Ebûkubeys ile Kuaykıân dağlarını göstererek, “Eğer bu iki dağı Mekkelilerin üzerinde birleştirmemi istersen yapayım” deyince Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, “Hayır; ben Allah’ın bu müşriklerin soyundan yalnız O’na kulluk eden ve kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler çıkarmasını isterim” buyurmuştur (Buhârî, “Bed’ü’l-halk”, 7; Müslim, “Cihad”, 111).

İslâm’ın Mekke’de yayılmasında önemli bir yeri olan Dârülerkâm ile sa’y için başlangıç noktası olan Safâ tepesi bu dağın eteğinde yer almaktadır. Kamer sûresinde zikredilen inşikaku’l-kamer mucizesi de bir rivayete göre bu dağın üzerinde gerçekleşmiş ve bunun hatırasına Mescid-i İnşikâku’l-kamer adı verilen bir mescid yapılmıştır. Mescid-i Harâm’ın en son genişletilmesi esnasında bu mescid ortadan kaldırılmıştır.

Hz. İbrahim (a.s.) Haccı Burdan İlan Ediyor

Ebûkubeys dağının üzerinde 1980’li yıllara kadar varlığını sürdüren, Hz. İbrâhim -aleyhisselâm-‘ın haccı buradan ilan etmesinin ve Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in namaz kılmasının hatırası için yaptırılan İbrâhim Mescidi vardı. Bu mescidi Mekkeliler Bilâl-ı Habeşî Mescidi adıyla da anarlardı. Daha sonra Ebûkubeys’in tamamı istimlâk edilerek üstüne saraylar, altına da Harem-i Şerîf’i Aziziye ve Mina’ya bağlayan tüneller inşa edildi.

Kâbe’nin batısında Ebûkubeys dağının tam karşısında yaklaşık 430 m. yükseklikteki bir dağdır. Bugün Hind dağı olarak adlandırılan bu yerde Mescidi Harâm’a sığınan Abdullah b. Zübeyr’i ortadan kaldırmak isteyen Haccâc b. Yûsuf mancınık kurmuştu. Bugün Kuaykıân dağı tamamen meskûn haldedir.


DARÜL ERKAM NERESİDİR?

Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in peygamberliğin ilk yıllarında İslâmiyet’i tebliğ faaliyetleri için kullanmış olduğu Erkam b. Ebü’l-Erkam’a ait bu ev Safâ tepesinin eteğinde, bugün Safâ’dan Merve yönüne giderken Safâ tepesinden on metre kadar aşağıda Dar’ulerkâm kapısı denilen yerde idi.

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekkeli müşriklerin giderek artan zulüm ve baskıları üzerine, hac ve umre yapan Mekkeliler ve dışarıdan gelen pek çok kimse ile dikkati çekmeden temas kolaylığı sağlayan bu mekânı tebliğ faaliyetleri için ika-metgâh olarak seçmişti. Burada bir yandan ashâba dinî bilgiler öğretirken bir yandan da insanları İslâmiyet’e davet ediyordu. Başta Hz. Ömer olmak üzere pek çok kimse Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in buradaki faaliyetleri sonucunda İslâmiyet’i kabul etmişti. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in peygamberliğinin ilk yıllarından Hz. Ömer -radıyallâhu anh-’ın müslüman olmasından sonraki döneme kadar kullanılan Dârülerkâm İslâm’ın yayılması hususunda oynadığı rolle İslâm tarihindeki yerini almıştır.

Dârülerkâm Mescidi Harama Nasıl Eklendi?

Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın soyundan gelenlere miras kalan bu evi önce Abbâsî halifesi Ebû Ca’fer el-Mansûr satın almış, daha sona Mehdî-Billâh’a intikal etmiş ve o da eşi Hayzürân bint Atâ’ya bağışlamıştı. Hayzürân çevresindeki bazı evleri ve arsaları da satın alıp Dârülerkâm’ı yeniden yaptırdı. Bundan dolayı ev Dârülhayzürân adını aldı ve içinde de bir mescid yapıldı. III. Murad tarafından 1591’de mescid olarak yenilenen ve birçok defa tamir gören Dârülerkâm 1955’deki genişletme sırasında Mescidi Harâm’a dâhil edildi.


DARUN NEDVE NE DEMEK?

Darun-nedve ne demek? Darun-nedve kim tarafından, ne zaman kurulmuştur? Peygamberimiz (s.a.v) zamanında Darun-nedve nasıl kullanılmıştır? Darun-nedve kısaca nedir?

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dördüncü kuşaktan dedesi olan Kusay b. Kilâb Mekke’ye hâkim olunca Harem dışında yaşayan Kureyş kabilesinin kollarını birleştirerek Kâbe merkezli olarak Mekke’ye yerleştirdi. Kureyş’in Mekke ve civarındaki hâkimiyetini güçlendiren Kusay, şehir ve Kâbe’nin yönetimiyle ilgili bazı düzenlemeler yaptı. 440 yılında Kâbe’nin kuzeyine önemli meselelerin konuşularak karara bağlandığı “Dârünnedve” adı verilen ve kapısı Kâbe’ye açılan bir toplantı yerini yaptırdı.

Mekke toplumuyla ilgili her türlü kararın alındığı ve merasimlerin yapıldığı Dârünnedve, esas itibarıyla bir asiller meclisiydi ve Kusayoğulları dışında Mekke’de Kureyş boylarının kırk yaşın üzerindeki başkanlar bu meclise katılabilirlerdi. 

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve Hulefâ-yi Râşidîn zamanında ne maksatla kullanıldığı bilinmeyen Dârünnedve’yi Muâviye b. Ebû Süfyân, Kusay’ın torunlarından satın almış ve burası Emevîler ve Abbâsîler döneminde hac için Mekke’ye gelen halifelerin ikâmetine ayrılmıştı. Halife Mu’tazıd-Billâh zamanında 897’de Mescid-i Harâm’a dâhil edilen Dârünnedve’nin yeri bugün altın oluğun karşısındaki tavaf alanında kalmıştır.


PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V.) DOĞDUĞU EV

Peygamberimizin (s.a.v) doğduğu ev nerededir? Peygamberimizin (s.a.v) doğduğu ev şu anda ne olarak kullanılıyor? Peygamberimizin (s.a.v) doğduğu ev hakkında kısaca bilgiler…

Ebû Tâlib mahallesinde Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in doğduğu ev büyük dedesi Hâşim b. Abdümenâf’a aitti. Onun vefatıyla oğlu Abdülmuttalib’e miras kalan ev Abdülmuttalib’in mallarını çocukları arasında taksim etmesi sırasında Abdullah’a düşmüş, ondan da Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e intikal etmişti.             

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medine’ye hicret ettikten sonra bunda herhangi bir hak talep etmemiş, Mekke’ye geldiği zaman bu evi kullanmamıştır.

Peygamberimizin (s.a.v) doğduğu ev

Abbâsî halifelerinden Mehdî-Billâh’ın eşi olan Hayzürân Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in doğduğu evi tamir ettirerek mescide çevirmişti. İki kubbesi olan bu mescidin içerisinde Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in doğduğu yer olarak kabul edilen alan kırmızı örtülü bir kulübe içerisine alınarak belirlenmiştir. 1296’da yapılan tamiratta bu alan bir kafes içerisine alınarak üzerine yeşil atlastan bir örtü örtülmüş, kubbeleri içten ve dıştan süslenmiştir.

Bu evin her yıl Rebîülevvel ayının 12. günü Mekke’de bulunanlarca ziyaret edilmesi âdettendi. OsmanlI Sultanı II. Mustafa, burada Ramazan’ın 27. gecesinde Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in nübüvvetini tâ’zim ve Rebîülevvel’in 12. gecesinde Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in doğumunu kutlamak amacıyla mevlit törenleri düzenlenmesini emretmiş ve bunun için tahsisat ayırmıştır. Daha sonra bu kutlamalar sadece 12 Rebîülevvel’de sürdürülmüştür.

Peygamberimizin (s.a.v) doğduğu ev şu anda ne olarak kullanılıyor?

Bugün Safâ ve Merve tepeleri arasındaki sa’y yerinin tam karşısında, Mina ve Aziziye’ye giden tünelin girişine yakın yerde mevcut olan bu ev, 1379 (1959) yılından beri Mekke Kütüphanesi olarak hizmet vermektedir.


Hz. HATİCE’NİN EVİ

Eski kuyumcular çarşısında, Bâbünnebî’nin karşısında sa’y yapılan yerin kuzeydoğusunda Merve’ye yakın bir yerdeydi. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hz. Hatice -radıyallâhu anhâ- ile evlendikten sonra hicrete kadar yirmi sekiz yıl bu evde yaşamış, İbrâhim dışındaki çocukları burada dünyaya gelmişti. Kanûnî Sultan Süleyman zamanında üzerine bir kubbe ve içerisine iki yüksek mihrap konulan ev mescide dönüştürülmüş, küçük bir kubbe ile belirgin hale getirilen Hz. Fâtıma -radıyallâhu anhâ-‘nın doğduğu yer de daha sonra kafes içerisine alınmıştır. Mesci-din kuzey duvarına bitişik olan oda da Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ibadet ettiği yerdi. XX. yüzyılda bir süre Kur’ân eğitim ve öğretimi için kullanılan bu mekân 1993’te yıkılarak Mescid-i Harâm’a dahil edilmiştir.


MESCİD-İ ÂİŞE

Harem-i Şerif’e 6 km. mesafede, Medine tarafından harem hududu olan Tenim’dedir. Hz. Âişe veda haccında peygamberimizle beraber haccetti. Özrü sebebiyle umre yapamamıştı. Medine’ye dönecekleri zaman Peygamber Efendimiz’e; Ya Rasülallah! İnsanlar hac ve umre ile dönüyor, ben ise umreden mahrum oldum” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kardeşi Abdurrahman (r.a.) hazretleri ile beraber umre yapmak için Tenim’e gönderdiler. Orada ihramlanıp, iki rekât ihram namazı kıldılar. Bunun için orada yapılan mescide, Mescid-i Âişe ismi verilmiştir.


AKABE BİATLARI


Nübüvvetin onuncu yılında Taif’den kırgın dönen Rasulullah (sav) onuncu yılın sonlarına doğru hac mevsiminde Mina yakınlarında Mina’nın Mekke tarafında ‘’Akabe’’ denilen yerde Hazreç kabilesinden 6 kişi ile buluştu. Hazreç Medine’deki iki büyük arap kabilesinden birisi idi. Diğeri de Evs kabilesi idi. Rasullullah (sav) Mina’da dağların eteklerinden uzak olan bu yerde bu insanlar ile tanıştı onlara İslam’ı anlattı ve Kur-an okudu zaten peygamberimizi Medine’deki Yahudilerden duymuşlar idi. Son peygamber geldiğinde Yahudiler bu iki kabileyi Evs ve Hazrec kabilelerini Medine’den çıkaracaklarına ahd etmişler idi. Rasullulah (sav) onları hakka davet ediyor, Kur-an ayetleri kalplere rahatlık veriyordu. Bu altı kişi Müslüman oldular. Medine’nin ilk Müslümanları,
1) Es ad ibn zurare 2) Avf ibni haris 3) Rafi ibn malik 4) Kutbe ibn amir 5) Ukbe ibn amir
6) Cabir bin Abdullah
Bu sahabiler medineye dönünce islamı anlattılar bu şekilde her eve İslamiyet girmiş oldu.


Cennet’ul-Mualla Kabristanı

Öteden beri Mekke‟nin mezarlığıdır. Şehrin biraz dışında Hucun mevkiinde bulunan bu kabristan nice büyük sahabelerin mezarlarını barındırır. Peygamberimiz (sav) uzun yıllar beraber yaşadığı ve İslâmı ilk kabul eden kişi olma şerefine eren Hz. Hatice validemizin kabri de buradadır. Peygamberimizin amcası Ebu Talip, dedesi Abdülmuttalip ve küçükken vefat eden oğulları Tahir ve Kasım burada medfundur. Cennetü-l Mualla da ayrıca HaccacZalim tarafından hunharca şehid edilen

Abdullah B. Zübeyr‟in kabri de bulunmaktadır. Abdullah B. Zübeyr cennetle müjdelenen Hz. Zübeyr b. Avvam‟ın ve Hz. Ebu Bekir‟in kızı Hz. Esma‟nın oğludur.

Mescid-i Harem’in yaklaşık 1.5 km. kuzeyinde yer alan bu mezarlık aynı zamanda şehrin tarihi mezarlığıdır. Sevgili Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalip, amcası Ebu Talip, hanımı Hz. Hatice validemiz, küçük yaşta ölen oğulları Kasım ve Abdullah’ın ve birçok Sahabi ve İslam büyüklerinin kabirleri bu mezarlıkta bulunmaktadır. Mekke’de vefat eden yerli-yabancı her Müslüman günümüzde de bu mezarlığa defnedilmektedir


SEVR DAĞI VE MAĞARASI

Mescid-i Haram’ın güney cephesinde, takriben 4 km. uzaklıkta, Arafat yolu üzerindedir. Dağın eteği ile zirvesi 458 m, takriben 1,5 saatte yaya çıkılabilen bir mesafedir. Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Ebu Bekr-i Sıdık (r.a.) ile hicret ederken bu mağaraya girerek 3 gece kaldılar. Mağaraya önce Hz. Ebu Bekir girerek zararlı bir şey olup olmadığına bakmış, sonra da Rasülüllah Efendimiz girmiştir. Burada kaldıkları sürece Hz. Ebu Bekr’in oğlu Abdullah, gündüzleri müşriklerin arasında dolaşıyor, geceleri malumat getiriyordu. Kölesi Amr ibn-i Füheyre ise o civara koyunları sürüyor, hem Abdullah’ın izlerini kaybettiriyor ve hem de süt ikram ediyordu. Bu mağarada üç mucize sudur etmiştir: 1- Hz. Ebu Bekir’in ayağını yılan sokmuş, Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) mübarek tükürüklerini sürmüş, o anda acısı geçip şifa bulmuştu. 2- Onlar içeri girdikten sonra Allah’ın emriyle mağaranın ağzına örümcekler ağ germiş ve güvercinler yuva yapmışlardı. 3- Müşrikler mağaranın önüne kadar gelmişler, içlerinden biri aramak istemiş, Ümeyye bin Halef ona; “Orada ne işin var, aklını mı yitirdin? Orada Muhammed doğmadan örümcekler ağını germiş, kuşlar yuva yapmış” deyince mağaraya girmekten vaz geçtiler. Hz. Ebu Bekir; “Müşrikler mağaraya yaklaştıkları zaman ayakları görülüyordu. Dedim Ki: “Ya Rasülallah, başlarını eğseler bizi görürler.” Peygamberimiz (s.a.v.) : “Sus ya Ebâ Bekr, bu ikinin üçüncüsü Allah’tır” buyurdu. Efendimiz (s.a.v.) Cuma, Cumartesi ve Pazar gecelerini orada geçirdi. Üç gün üç gece mağarada gizlenmeleri, tedbir içindi. Müşrikler, onların Mekke civarından uzaklaşmış olduklarına kanaat getireceklerdi. Üç gün sonra, aha evvel kararlaştırıldığı üzere kılavuz olarak tutulan Abdullah b. Üreykit de, kendisine teslim edilen iki deveyle birlikte kendi devesi de yanında bulunduğu hâlde Pazartesi günü seher vakti Sevr Dağının eteğine geldi ve Medine-i Münevvere’ye doğru sahil yolundan hareket edildi


MESCİD-İ CİN

Mekke-i Mükerreme Mezarlığı Cennet-ül Muallâ’nın yakınında ve Harem’i Şerif’in yaklaşık 2 km. kuzeyinde, şehre hâkim bir tepenin üzerinde bir mescid-i şeriftir. Erken dönemlerden itibaren Mekke’nin asayişini sağlamakla görevli gece bekçilerinin bu tepede toplanarak nöbet değiştirmelerinin âdet olması sebebiyle “Mescidü’l-Hurrâs” adıyla da bilinir. Daha sonra burada inşa edilen mescide Mescid-i Cin adı verilmiştir. Buraya ilk mescidi 1700’de Mekke’ye gelen İbrahim Ağa adlı bir mimar yapmıştır. Son olarak 1362’de (1943) yapılan bina 2000 yılında yıkılarak yenilenmiştir. Peygamber Efendimiz hicretten üç yıl evvel Tâif’ten dönerken bu mescid’in arsasında sabah namazı kıldı. Namazda okuduğu Kur’ân-ı Kerim’i cinlerden yedi kişi dinlemiş ve iman etmişlerdi.


MESCİD-İ ŞECERE

Mescid-i Cin’in hizasında bir mesciddir. Peygamber Efendimiz Mescid-i Cin’in bulunduğu yerde cinnilerden gelen bir heyetle görüşmüştür. Peygamber Efendimiz değişik zaman ve mekânlarda cinlere vahiy tebliğ etmek için Kur’ân-ı Kerim okurdu. Bir gün Abdullah b. Mes’ûd’la birlikte Hacûn yakınlarında bir yere gittiklerinde toprağa bir çizgi çekerek ondan bunu aşmamasını istemiş ve çizginin ilerisinde cinlere Kur’ân-ı Kerim okumuştur. Bu hususu İbn-i Mes’ud Hz. Şöyle anlatıyor: Cinler Peygamber Efendimiz’e; “Senin, Allah’ın Rasülü olduğuna kim şahitlik eder?” diye sordular. Yakınlarında bir sakız ağacı vardı. Peygamber Efendimiz o ağaca işaret ederek; “Şu ağacı gördünüz mü? O şahitlik ederse iman eder misiniz?” Cinler “Evet iman ederiz” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz ağacı çağırdı, ağaç dallarını budaklarını sürükleyerek geldi; “Benim Allah’ın Rasülü olduğuma şehadet eder misin?” diye sordu. Ağaç: “Şehadet ederim ki sen Allah’ın Rasülüsün” dedi. O ağacın bulunduğu ve bu mucizenin tahakkuk ettiği yere mescid yapıldı.


İcabe Mescidi: 

Bir Mekked’de bir de Medinede İcabe Mescidi bulunuyor.Mekke’deki mescid’in hikayesi:

İcabe Mescidi: Murakabe binasının bulunduğu tepenin altında Peygamberimizin, Hz. Hatice ile buluştuğu yere İcabe, buraya yapılan mescide de İcabe Mescidi denilmiştir.

Peygamberimiz, zaman zaman Nurdağı’ndaki Hira mağarasına çekilir ve günlerce, aylarca buradan inmezdi.

Hz. Hatice Validemiz de Efendimize yiyecek götürürdü. İşte bu sırada Efendimizin yiyecekleri almak için aşağı inerek, Hz. Hatice ile buluştukları yere bu mescit yapılmıştır.

Peygamberimiz veda haccında, Mina’dan dönüşü sırasında, Maabda da bulunan bu yere çadır kurdurup dinlenmiştir.

Bu mescidi ilk defa Emeviler yaptırmış ve günümüzden 365 sene önce 1. Ahmet tamir ettirmiştir. 1. Ahmet kutsal topraklara hiç gelmediği ve buraları hiç bilmediği halde, buraları tamir ettirmesine rağmen, bugün 15-20 defa hac ve umre’ye gitmekle övünen kişilerin çoğu, bu mescidin varlığından bile habersizdirler.

Suudi Devleti bu mescidi de günümüzde yenilemiştir.


Cebel-i Nur

Mekke-i Mükerreme’nin kuzey doğusunda, Mescid-i Haram’a yaklaşık 5 km. mesafede, içinde Peygamberimiz’e ilk vahyin geldiği mağaranın da yer aldığı dağdır. Cebel-i Nur (Nur Dağı) diye anılması, insanlara en doğru yolu gösteren vahiy nurunun bu mağaraya inmesi sebebiyledir. Gâr-ı Hıra: Cebel-i Nûr’un zirvesinin 20 m. kadar aşağısındadır. Rasülüllah Efendimiz’e ilk vahyin geldiği yerdir. Mağaranın uzunluğu 3 m, genişliği 1,30 m, yüksekliği 2 m.dir.

Bu mağaranın Efendimiz’in hayatında çok ayrı bir yeri vardır. Burası mağara olarak anılmakla birlikte aslında üst üste yığılan kaya blokları arasında kalmış iki tarafı açık, sivri tonozlu tünele benzer şekilde gayri muntazam bir boşluktan ibarettir. İçerideki boşluk, bir kişinin başı tavana değmeyecek şekilde ayakta durabileceği kadar yükseklikte ve yere uzanabileceği kadar genişlik ve uzunluktadır. Mekke-i Mükerreme’de Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği dine tabi olan bazı kimseler (Hanif) Recep ve Ramazan gibi aylarda burada inzivaya çekilirlerdi. Hz. Muhammed’in dedesi Abdulmuttalib de bunlardan biriydi ve zaman zaman Hira’daki mağaraya çekilip kendini ibadete verirdi. Efendimiz (a.s.) da muhtemelen otuz beş yaşlarında iken Ramazan aylarında dedesinin inzivaya çekildiği bu mağaraya gidip-gelmeye başladı. Hira’dan her inişinde evinden önce Mescid-i Haram’a giderek Kâbe’yi tavaf etmeyi âdet edinmişti.

Hicretten önceki Tâif yolculuğu dönüşünde de Rasül-ü Erkem, Mekke’ye girebilmek için himayesine sığınabileceği bir kimse ararken Hira Mağarası’nda beklemişti. Peygamber Efendimiz 39 yaşında sadık rüyalar görmeye başlamıştı. Son 6 ayda tamamen şehirden, evlerden ve insanlardan uzak bu mağarada tefekkür ile meşgul oluyordu.                 Nihayet 40 yaşına bastığı Miladi 610 yılı Ramazan ayının 17’sinde, daha önce hiç karşılaşmadığı Cebrail (a.s.) ilk defa Hira Mağarası’nda iken ilk vahyi getirmişti. Cibril-i Emin bütün ufku kaplamış ve bir taht üzerinde oturmuş halde Rasül-ü Erkeme aslî suretinde görünmüş; “Ya Muhammed! Ben Cebrail’im, sen de Allah’ü Teâlâ’nın peygamberisin” dedikten sonra Alak suresinin ilk beş ayetinden oluşan ilk vahyi getirmiştir.

Bu suretle Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) peygamberlikle vazifelendirilmiş oldu. Bu vahiy de Gâr-ı Hıra’da gelmiş oldu. Rasülüllah Efendimiz’in Hira’da geçirmiş olduğu inziva hayatının ve peygamberlik görevinin burada başlamasının hem şahsı, hem de Müslümanlar için önemi büyüktür.


 ARAFAT

Mekke-i Mükerreme’nin 25 km. güneydoğusunda, Taif yolu üzerinde düz bir alan olan Arafat, haccın en önemli rüknü olan vakfenin yapıldığı yerdir.  En uç noktaları arasında doğudan batıya 6,5 km, kuzeyden güneye 11-12 km uzunlukta olan bu sahanın tamamı 13,68 km2’dir.                                                

Haccın rükünlerinden biri olan vakfe burada yapılır. Vakfenin zamanı, Zilhicce ayının 9. günü güneşin zevalinden sonra burada başlar, ertesi günü şafak vaktine kadar devam eder. Burada kısa bir süre de kalınsa vakfe yapılmış olur. Arafat’ın tamamı vakfe mahallidir:


 MÜZDELIFE

Arafat ile Mina arasında, Harem sınırları içerisinde, Arafat Vakfesi’nden sonra ikinci vakfenin yapıldığı mukaddes yerdir.

Toplam alanı 963 hektar olan ve günümüzde sınırları işaret levhalarıyla belirlenen Müzdelife, Mekke-i Mükerreme’ye 13 km. mesafededir.


 MINA

Mina: Men ve ihsan manasına olup aynı zamanda Arapça’da insanların toplandığı veya kan akıtılan yere de mina denir. Mina, Mekke-i Mükerreme ile Müzdelife arasında Mescid-i Haram’ın yaklaşık 7 km. kuzeydoğusunda, Sabır dağı ile Mürselat Dağı arasındadır ve Harem sınırları içindedir

Mürselat suresinin nazil olduğu mübarek bir mekandır.Peygamber Efendimiz’in uygulaması doğrultusunda Arafat’a giderken yevm-i tevriyede bir gün, şeytan taşlama günlerinde üç gece Mina’da kalmak sünnettir. Aynı şekilde Harem sınırları içinde kesilmesi gereken hac kurbanının Mina’da kesilmesi, yine hac ibadetinin önemli bir parçası olan “saç kesme ve kısaltma” nın da Rasül- ü Ekrem’in tatbiki sebebiyle Mina’da yapılması daha faziletli kabul edilmiştir.


Mekke Genel Bilgiler

Mekke‟i Mükerreme bütün müminlerin kıblegahı, ilk vahyin indiği İslâm nurunun bütün kainata yayıldığı, hak davanın bütün karanlık çehresine karşı haykırıldığı, bu dava uğruna ilk çilelerin çekildiği nice mücadelelerin vuku bulduğu ve nice mucizelerin gerçekleştiği topraklardır.

Rasulullah (sav) Efendimizin ana yurdu, İbrahim (as)‟ın dua ve insanlığı davetine mazhar olmuş bir diyardır. Kısaca her adımı hatıralarla dolu, İslâmın beş temelinden biri olan Haccın ve gönüllere tazelik veren Umre ibadetinin ifâ edildiği yerdir. 

Mekke‟i Mükerreme bütün müminlerin kıblegahı, ilk vahyin indiği İslâm nurunun bütün kainata yayıldığı, hak davanın bütün karanlık çehresine karşı haykırıldığı, bu dava uğruna ilk çilelerin çekildiği nice mücadelelerin vuku bulduğu ve nice mucizelerin gerçekleştiği topraklardır.

Bu Mübarek belderi ziyaret edib yerinde o hazmi almayi Allahu teale tekrar tekrar nasib etsin.