Allah Dostlarının Esrarengiz Hac Hatıraları

Hac, zengin ve gitme imkânı bulmuş mü’minlerin ömürlerinde en az bir kez gitmeleri farz olan bir ibâdet… Ancak Allah dostları, haccı da diğer ibadetler gibi büyük bir îman coşkusuyla yaşamışlar ve fırsat buldukça mânen istifade etmek gâyesiyle sık sık hac ve umreye gitmişlerdir.

Hac, sadece turistik bir seyahat değildir. Muhterem Osman Nûri Topbaş Efendi de hac esnasında gözetilmesi gereken edeb ve incelikleri şu şekilde ifade eder:


HAC VE UMREDE GEREKSİZ ŞEYLERDEN UZAK DURMALI

“Gerek hac ve gerek umrede en mühim iş, sayılı nefesleri ve kısıtlı zamanları en değerli olan vazîfelere sarf edebilmektir. Bunun için de gereksiz tecessüste bulunarak, yâni başkalarının bizi ilgilendirmeyen hâlleriyle alâkadar olarak vakitlerimizi boş sözlerle, lüzumsuz yere hebâ etmekten titizlikle sakınmalıyız. Zîrâ hac ve umredeki hâlimiz, kalbimizin hassasiyetini ve mânevî duygularımızın derinliğini de ifâde eder.

Mü’minlerin, din kardeşlerine karşı içlerinde bir küçük görme, ayıplama ve buğz da olmamalıdır. Çünkü bilhassa orada kimin ne olduğu bilinemez. Zîrâ kalblerin seviyesi, beşer nazarlarına meçhul, Allâh’a mâlumdur. Nitekim Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin tasavvuf yoluna sülûk etmeden evvel yaşadığı şu hâdise, ne kadar mânidardır: Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, hac için yola çıkıp Medîne-i Münevvere’ye vardığında orada nur yüzlü bir zâta rastlamıştı. Yemenli olan bu Hak dostunun mânevî câzibesine kapılarak tıpkı câhil bir kimsenin âlim bir kimseden nasîhat istemesi gibi ondan öğüt talep etti. O zât da şöyle dedi:

“–Ey Hâlid! Mekke’ye vardığında Kâbe’de şâyet edebe mugâyir bir şey görürsen, muhâtabın hakkında hemen sû-i zanna kapılıp kendi kendine yanlış bir hüküm verme! Gözünü ve kalbini tecessüsten uzak tut! İç dünyânı tezyîn etmekle meşgul ol!”

Ancak Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Mekke-i Mükerreme’ye gittiğinde oradaki mânevî iklîmin heyecânıyla âdeta bir gönül sarhoşluğu içine düşmüş ve o zâtın nasihatini unutmuştu. İşte bu hâlde iken, bir Cuma günü, dağınık kıyâfetli, garip görünüşlü bir dervişin Kâbe’ye sırt çevirip kendisine nazar etmesi dikkatini çekti. İçinden:

“–Şu ne gâfil bir kimse ki, edebe mugâyir olarak Kâbe’ye sırt çevirmiş! Bu mübârek makâmın yüceliğinden haberdar değil!” diye düşündü.


ESRARENGİZ DERVİŞ

Bu esnâda sadır sadıra olan o zât, Hâlid-i Bağdâdî’ye:

“–Ey Hâlid! Bilmez misin ki mü’mine hürmet, Kâbe’ye hürmetten daha fazîletlidir. Çünkü kalb, nazargâh-ı ilâhîdir. Selîm bir kalb, beytullâhtır. Medîne’deki o sâlih zâtın nasihatini gönlünde mahfuz tut!..” dedi.

Bu sözler karşısında irkilen Mevlânâ Hâlid Hazretleri, bu kimsenin sıradan biri değil, büyük bir velî olduğunu anlayarak hemen ellerine sarıldı ve af diledi:

“–Ey sâlih kişi! Ne olur bana himmet et, beni sâlikliğe kabul buyur!” diye ricâda bulundu. O esrârengiz derviş, ufukların sırlı derinliklerine bakarak:

“–Senin terbiyen bana âit değil! Sen Hindistan’ın Dehli (Cihânâbâd) şehrinde bulunan Abdullâh Pîr-i Dehlevî Hazretleri’nin terbiyesinde kemâle ereceksin! Allâh muvaffak buyura!..” dedi ve ortalıktan kayboldu.


İMAN LEZZETİ VE HEYECANI

Burada, kıssadan hisse sadedinde merhum babamin Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-’un da şu nasihatlerini dile getirmek isterim:

“Gidenlere tenbihâtım şudur ki; orada huşûu ihmâl etmeyin. Kendi kalbî dünyanızla meşgul olun, mâlâyâniye girmeyin. Oradaki mânevî tecellîlerden istifâde etmeye bakın. Tabiî hacca gittikçe de insanın rûhâniyeti farkında olmadan inkişâf eder. Büyük hayır hizmetlerinde bulunanlar, ekseriyetle mükerreren haccedenlerdir. Haccın mânevî tecellîleriyle sehâvet, merhamet ve şefkat inkişâf eder. Böyle kimselerin gönlü ve eli açılır, îman lezzet ve heyecânı içinde en sevdiklerinden Allâh için kolaylıkla ve seve seve infâk ederler.”


Şiblî Kuddise Sirruhu nun bir müridi hac yapıp gelince

Şeyhül Meşayih, Kutbu Devran Şiblî Kuddise Sirruhu nun bir müridi hac yapıp gelince şeyh ona bir takım sorular sordu. O şahıs bizzat kendisi anlatıyor;

Şeyh bana, “Sen hac yapmaya niyet ve karar vermiş miydin?” buyurdu. Ben, “Evet, hac yapmaya sağlam karar vermiştim” dedim. Buyurdu ki; “Bu kararınla birlikte doğduğun günden bu güne kadar ki haccın şanına uymayan niyetlerini o anda terk etmeye karar vermiş miydin?” Ben, “Hayır böyle bir karar vermemiştim” dedim. O, “O halde sen hac yapmaya karar vermemişsin” buyurdu.

Sonra şeyh, “Sen ihrama girerken bedenindeki elbiseyi çıkardın mı?” buyurdu. Ben, “Evet çıkarmıştım” dedim.”O vakit Allah’tan başka her şeyi kendinden ayırdın mı?” dedi. Ben, “Öyle bir durum olamadı” dedim. Bunun üzerine, “Öyleyse sen elbiselerini çıkarmadın” buyurdu.

Sonra, “Abdest ve gusül alarak temizlendin mi?” buyurdu. Ben, “Evet tamamen tertemiz oldum” dedim. “O vakit her çeşit manevi pislik ve günahlardan temizlendin mi?” buyurdu. Ben, “Böyle bir şey olmadı” dedim. “O halde nasıl temizlendin ki?” buyurdu.

Sonra, “Lebbeyk demiş miydin?” buyurdu. Ben, “Evet, Lebbeyk demiştim” dedim. “Allah celle celaluhu tarafından Lebbeyk sözüne cevab alabildin mi?” buyurdu. Ben, “Herhangi bir cevab gelmedi” dedim. “O halde sen Lebbeyk demedin” buyurdu.

Sonra, “Harem-i Muhtereme girdin mi?” buyurdu. Ben, “Girdim”  dedim. “O vakit haram olan her şeyi ebedi olarak terk etmeye karar verdin mi?” buyurdu. Ben, “Böyle yapmamıştım” dedim. “O halde sen Harem’e girmemişsin” buyurdu.

Sonra, “Mekke’yi ziyaret ettin mi?” buyurdu. Ben, “Evet, ziyaret ettim” dedim. “O vakit öbür alemi de ziyaret ettin mi?” buyurdu. Ben, “Öbür alemden hiçbir şey görmedim” dedim. “O halde Mekke’yi de ziyaret etmedin” buyurdu.

Sonra, “Mescid- Haram’a girdin mi?” buyurdu. Ben, “Evet girdim” dedim. “O vakit Allahu Teâla Şânuhû’nun yakınına girdiğini hissettin mi?” buyurdu. Ben, “Hayır hissetmedim” dedim. “Öyleyse sen Mescidi Haram’a da girmedin” buyurdu.

Sonra, “Kâbe’yi ziyaret ettin mi?” buyurdu. Ben, “Evet zivaret ettim” dedim. “O vakit Kabe’ye hangi sebebten dolayı sefer yapılıyorsa onu gördün mü?” buyurdu. Ben, “Görmedim” dedim. “O halde sen Kåbe’yi de görmedin” buyurdu.

Sonra, Tavaf esnasında Remel yaptın mı?” buyurdu. Ben. “Yapmıştım” dedim. “Bu koşma esnasında dünyadan kaçıp, tamamen bir köşeye çekildiğini hissettin mi?” buyurdu. Ben, “Hayır öyle bir şey hissetmedim” dedim. “O halde sen remel de yapmadın” buyurdu.

Sonra, “Hacer-i Esvede elini koyarak onu öptün mü?” buyurdu. Ben, “Evet öyle yapmıştım” dedim, O, korku ve heybete kapılarak bir “ah” çekti. Sonra “Yazıklar olsun sana! Sen biliyor musun ki, Hacer-i Esved’in üzerine eline koyan kimse sanki Allah celle şanuhû ile musafaha etmektedir. Allahu Teâlâ kiminle musafaha yaparsa, o emniyet ve güvenlik içinde olur. O halde sende bu emniyetten bazı alâmetler gözüktü mü?” buyurdu. Ben, “Hayır bende emniyetten hiçbir alâmet gözükmedi dedim. “O halde sen Hacer-i Esved’e elini hiç koymamışsın buyurdu.

Sonra, “Makam-ı Ibrahim’de iki rek’at nafile namaz kıldın mı?” buyurdu. Ben, “Kılmıştım” dedim. “O vakit Allah celle celaluhu’nun huzurunda büyük bir makama ulaştın. Peki o makamın hakkını verdin mi? Hangi maksatla orada durduysan, onu yerine getirdin mi?” buyurdu. Ben, “Hiçbir şey yapmadım” dedim. “O halde sen Makam-i Ibrahim’de namaz kılmamışsın” buyurdu.

Sonra, “Såfâ ile Merve arasında sa’y etmek için Sâfâ tepesine çıktın mı?” buyurdu. Ben, “Evet çıktım” dedim. “Orada ne yaptın? buyurdu. Ben, “Yedi defa tekbir getirdim ve haccımın kabul olması için dua ettim dedim. “Sen tekbir getirirken melekler seninle beraber tekbir getirdi mi? Getirdiğin tekbirlerin hakikatinin şuurunda mıydın?” buyurdar Ben, “Hayır” dedim. *O halde sen tekbir getirmemişsin” buyurdu.

Sonra, “Sâfâ’dan aşağı indinmi?” buyurdu. Ben, “Inmiştim” dedim “O vakit senden her tûrlü illet uzaklaşıp sana manevi temizlik geldi mi?” buyurdu. Ben, “Hayır” dedim. “O halde sen ne Sâfâ’ya çıkmissın ne de inmişsin” buyurdu.

Sonra, “Sâfâ ile Merve arasında koştun mu?” buyurdu. Ben “Koştum” dedim. “O vakit Allah’tan başka her şeyden kaçıp Allah’a kavuştun mu?” buyurdu. (Galiba Hz. Můsa aleyhis- solam’ ın kıssasının geçtiği Şuarâ sûresinin 21. ayetine işaret etmişti. “Sizden korkunca da aranızdan kaçtım. (Şuarâ-21)” Başka bir ayette Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor; “Hemen Allahla kaçın. (Zâriyat-50)”) Ben, “Hayır böyle bir şey olmadı” dedim. O, “Demek ki sen koşmadın” buyurdu.

Sonra, “Merve tepesine çıktın mı?” buyurdu. Ben, “Evet çıktım” dedim, “Orada senin üzerine sekine indi mi? Ondan sana büyük bir pay nasib oldu mu?” buyurdu. Ben, “Hayır dedim. “O halde sen Merve’ye hiç çıkmamışsın” buyurdu.

Sonra, “Mina’ya gittin mi?” buyurdu. Ben, “Gittim” dedim. “Orada günah halinde olmamak kaydıyla Allahu Teâlâ’dan bağışlanmanı ümid ettin mi?” buyurdu. Ben, “Hayır yapamadım” dedim. “O halde sen Mina’ya gitmedin” buyurdu.

Sonra, “(Mina’daki) Mescid-i Hayf’a girdin mi?” buyurdu. Ben, “Girdim” dedim. “O vakit başka zamanda olmadığı kadar Allah korkusu seni kapladı mı?” buyurdu. Ben, “Hayır” dedim. “O halde sen Mescid-i Hayfa girmemişsin” buyurdu.

Sonra, “Arafat meydanına vardın mı?” buyurdu. Ben, “Evet orada bulundum” dedim. “Orada dünyaya niçin geldiğini, ne yaptığını ve artik nereye gideceğini anladın mı? Bir de bu hallere dikkat çeken ve uyaran şeyleri tanıdın mı?” buyurdu. Ben, “Hayır” dedim. “Öyleyse sen Arafat’a da gitmemişsin” buyurdu.

Sonra, “Müzdelife’ye gittin mi?” buyurdu. Ben, “Gittim” dedim. “Allahu Teâlâ’dan başkasını kalbinden çıkaracak şekilde O’nu zikrettin mi?” buyurdu. Kur’an-i Kerim’de bu konuya şöyle işaret edilmiştir:

“Meş’aril Haram (denilen yer)de Allah’ı zikredin. (Bakara-198)” Ben. “Öyle bir durum olmadı” dedim. “Öyleyse Müzdelife’ye varmadın” buyurdu.

Sonra, “Mina’ya gidince kurban kestin mi?” buyurdu. Ben, “Kesmiştim” dedim. “O vakit kendi nefsini kesmiş miydin?” buyurdu. Ben, “Hayır” deyince ““Öyleyse sen kurban kesmemişsin” buyurdu.

Sonra “Remy yaptın mı? (Yani şeytan taşladın mı?)” buyurdu. Ben, “Taşladım” dedim. “Her taşı atarken eski cehaletini atıp ilminin bir parça arttığını hissettin mi?” buyurdu. Ben, “Hayır” deyince “O halde sen şeytanı taşlamamışsın” buyurdu.

Sonra, “Ziyaret tavafı yaptın mı?” buyurdu. Ben, “Yaptım” dedim. “O vakit biraz hakikatler sana açıldı mı? Allah celle celaluhu tarafından sana izzet ve ikram yağmuru yağdırıldı mı? Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, <Hac ve umre yapan kimse Allah’ın ziyaretçileridir> buyurmuştur. Bir kimse birini ziyaret edince ziyaretçiye ikramda bulun- mak, ziyaret edilenin üzerine hak olur” buyurdu. Ben, “Bana hiçbir şey açılmadı” dedim. “O halde sen ziyaret tavafı da yapmadın” buyurdu.

Sonra, “İhramdan çıktın mı?” buyurdu. Ben, “Çıktım” dedim. “O vakit dâima helal kazanmaya karar verdin mi?” buyurdu. Ben, “Hayır” dedim. “O halde sen ihramdan çıkmadın” buyurdu. Sonra, “Veda tavafı yaptın mı?” buyurdu. Ben, “Yaptım” dedim. “O vakit kendine de tam olarak elveda dedin mi?” buyurdu. Ben, “Hayır” dedim. “O halde sen veda tavafı da yapmadın” buyurdu.

Sonra, “Tekrar hacca git, sana genişçe anlattığım şekilde hac yap ve gel” buyurdu. Bu uzun kıssayı manevi zevk ehlinin nasıl hac yaptığı bilinsin diye naklettik. Allahu Teâlâ Şânuhû, Kendi lütuf ve keremiyle haccin bu çeşit tadını bu mahruma da ihsan eylesin. Âmin.

(Fezaili Hac sayfa,63)


Sadece altı kisinin haccı kabul olundu

Ali bin Muvaffak rahmetullahi aleyh diyor ki: Ben Arefe gecesi Mîna’da biraz uyumuştum. Rüyamda gökten yeşil elbise giyinmiş iki meleğin indiğini gördüm. Biri diğerine, “Bu sene kaç kişi hac yaptı? dedi. Diğeri, “Ben bilmiyorum” dedi. Soruyu soranın kendisi, “Altıyüzbin kişi” dedikten sonra, “Biliyor musun kaç kişinin haccı kabul edildiki diye sordu. Diğeri, “Hayır bilmiyorum” deyince, “Sadece altı kişinin kabul olundu” dedi. Bu konuşmadan sonra ikisi de semaya yükseldiler.

İbni Muvaffak diyor ki; Bu rüyadan dolayı korktum ve uyandım. Beni çok büyük bir düşünce ve üzüntü almıştı. Kendim hakkında düşünceye dalmıştım; “Haccı kabul olunanların tamamı altı kişi. Ben nasıl onlardan olabilirim ki?” Sonra Arafat dönüşü kalabalığa bakıyor, “Bu kadar topluluğun içinde sadece altı kişinin haccı kabul olundu” diye derin derin düşünüyordum. Müzdelife’de bu düşünce içindeyken gözlerim kapandı, uyudum. Rüyamda o iki meleği gördüm. Aralarında (yukarıda anlatılan) soru ve cevablı konuşma geçti. Sonra onlardan biri, “Biliyormusun, Allah celle celaluhu bu hac hakkında ne karar verdi?” dedi. Diğeri “Bilmiyorum” deyince birincisi, “Allah celle celaluhu Arafat meydanında, Bu altı kişinin her birinin hürmetine yüzbin kişinin haccı kabul edilecektir> diye karar verdi” dedi. İbni Muvaffak rahmetullahi aleyh diyor ki.”Gözümü açıp uyandığımda o kadar sevinçliydim ki, izah etmem mümkün değildir.” (Fezaili Hac sayfa 18 )


Ahir zamanda Kâbe’i Şerif’in yıkılması

“Allah Kâbe’yi, o, hürmete layık evi, insanların ayakta kalmalarına sebeb kıldı.” (Mâide-97)

İZAH: Hz. İbni Abbas radıyallahu anh buyurdu ki; “Insanların ayakta kalmalarına sebeb, onların dinlerinin ve haccın alâmetlerinin ayakta kalmasıdır.”

Başka bir hadiste onun şöyle buyurduğu nakledilmiştir; “Onların ayakta kalmaları şudur; Kâbe’ye ulaşan insanlar güvenlik içinde olurlar.” Hasan Basri rahmetullahi aleyh bu ayeti okudu ve “Insanlar bu evi tavaf ettikleri ve namazda ona yöneldikleri müddetçe kendi din- leri üzerinde kalacaklardır.”

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Beytullah’ı bol bol tavaf yapınız. O iki defa tamamen yıkılmıştır. Üçüncü defa tamamen yıkılırsa kaldırılacaktır.”

Imam Gazali rahmetullahi aleyh, Hz. Ali Kerremallahu Vechehu’nun şöyle buyurduğunu nakletmiştir; “Allahu Teâlâ dünyayı yıkmaya karar verince, ilk önce Beytullah yıkılacak, sonra dünya yıkılacaktır.” Kıyamet alâmetlerini anlatan rivayetlerde kıyamete yakın Kâbe’nin yıkılacağı çok sık geçmektedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle bu- yurdu; “Kâbe’i Şerif’in duvar taşlarını birer birer yıkacak olan Habeşli, gözümün önüne gelmektedir.

Bir hadiste şöyle geçmektedir; “İnanlar ona (Mekke ve Harem’i Şerif’e) layık olduğu şekilde tazîm ve hürmet gösterdikleri müddetçe hayır içinde yaşayacaklardır. Ona saygı ve hürmeti zayi edince helak olacaklardır.” Başka bir hadiste de şöyle buyurulmuştur; “Hacer’i Esved ve Makam’ı İbrahim kaldırılmadan kıyamet kopmayacaktır.”

Diğer bir hadiste şöyle geçmektedir; “Kıyamet alâmetlerinden biri de şudur; Habeşliler Kâbe’ye saldıracaklardır. Onların o kadar büyük bir ordusu olacaktır ki, önü Hacer’i Esved’in yanında, sonu ise Cidde de denize yakın olacaktır. Onlar Kâbe’i Şerif’in taşlarını birer birer yıkıp, kıracaklardır.”

1. Dürrü Mensûr 2. Ithaf 3. Mişkât Ithaf (Fezaili Hac sayfa 98)


Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem adina pek çok hac yapmak

İbni Muvaffak rahmetullahi aleyh diyor ki ; Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem adina pek çok hac yaptım . Bir defasında rüyamda Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i gördüm . Bana , ” Ey İbn’ül Muvaffak ! Sen benim adıma hac mi yaptın ? ” buyurdu . Ben , ” Evet yaptım yâ Rasûlallah ! ” dedim . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem , ” Benim tarafımdan Lebbeyk dedin mi ? ” buyurdu . Ben , ” Evet efendim ” dedim . Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki ; “ Ben kıyamet günü bunun karşılığını vereceğim . Şöyle ki , mahşer meydanında elinden tutup seni Cennet’e soka cağım . Diğer insanlar hesap vermekle meşgul olacaklardır . ”


Bir Allah dostu Lâ Lebbeyk denmesi

Bir Allah dostu Mekke – i Mükerreme’de yetmiş sene ikamet etti . Her sene peşpeşe hac yaptı . O hac yada umre için ihrama girdiğinde Lebbeyk derdi . Ona Lâ Lebbeyk diye cevap verilirdi . Bir defasında bir genç onunla birlikte ihrama girdi . Ona Lâ Lebbeyk diye karşılık veril diğini duyunca , ” Amca ! Size Lâ Lebbeyk denildi ” dedi . Allah dostu , ” Evladım , sen de duydun mu ? ” deyince genç , ” Evet , ben de duydum ” dedi . Bunun üzerine Allah dostu ağlayarak , ” Evlâdım , ben aynı cevabı yetmiş senedir duyuyorum ” dedi . Genç , ” O halde siz niçin devamlı bu meşakkate katlanıyorsunuz ? ” deyince Allah dostu , ” Evlâdım , O’ndan başka bir kapı varmı ki , ona yapışayım . O’ndan başka kimsem varmi ki , yanına gideyim . Benim işim gayret etmek ve çalışmaktır . O , dilerse reddeder , dilerse kabul eder . Evladım ! Bu kadar bir şeyden dolayı bir kölenin efendisinin kapısını terk etmesi yakışmaz ” dedi . Yaşlı zât bu sözleri söyledikten sonra öyle ağladı ki , göz yaşları göğsünün üzerine aktı . Daha sonra tekrar Lebbeyk dedi . Genç , ona cevap olarak şöyle söylendiğini duydu ; “ Biz senin ( Lebbeyk diyerek ) nidâ etmeni kabul ettik . Biz , bize hüsnü zân besleyen herkese aynı şekilde davranırız . Ancak hem kendi arzularına tâbi olan hem de Bize ümid besleyenler müstesnadır . ” Genç bu cevabı duyunca , “ Amca ! Siz de bu cevabı duydunuz mu ? ” deyince Allah dostu , ” Evet ben de duydum ” dedi . Bunu derken feryad ederek ağlamaya başladı . (Nüzhe)

Ebû Abdullah Celâ diyor ki : Ben Zülhuleyfe’deydim . Bir genç ihrama girmeye niyetlendi . O devamlı şöyle diyordu ; “ Rabbim ! Ben şundan korkuyorum ki , ben Lebbeyk derim de Sen Lâ Lebbeyk dersin . ” Defalarca böyle deyip durdu . En sonunda bir defa yüksek sesle Lebbeyk Allahumme Lebbeyk dedi ve o esnada ruhunu teslim etti . ”


Lebbeyk diyemedi

Alî Zeyn’ül Abidin radıyallahu anh hac için ihrama girdiğinde yüzü sapsarı kesildi , vücudunu titreme tuttu . Lebbeyk diyemedi . Biri kendisine , ” Siz ihramin başında Lebbeyk demediniz ” deyince ” Ben korkuyorum ki , bunun cevabı olarak bana Là Lebbeyk ( yani senin burada hazır olman muteber değildir ) denebilir ” dedi . Sonra çok zorlanarak Lebbeyk dedi . Bu sözü söyler söylemez bayıldı ve devesinden düştü . Ondan sonra da ne zaman Lebbeyk dese aynı hâl olurdu . Bütün haccı bu şekilde tamamladı . ”

Mutarrif bin Abdullah radıyallahu anh Arafat meydanında şöyle dua ederdi : ” Allah’ım ! Bu insanların hepsini benim amellerimin kötü tesiri yüzünden ( rahmetinden ) mahrum etme .

Bekir Müzenî rahmetullahi aleyh diyor ki ; Bir Allah dostu Arafat meydanında hacılara bakarak şöyle diyordu : “ Ben zannediyorum ki , eğer ben bunların arasında olmasaydım , bunların hepsi affolunurdu …. 1


Arefe günü şeytan ona görünmesi

Imam – ı Gazâlî rahmetullahi aleyh tasavvuf erbâbından keşif ehli bir zat hakkında şöyle yazmıştır : Arefe günü şeytan ona göründü . Çok zayıflamış , yüzü sararmış , gözlerinden yaşlar boşanıyordu . Belini doğ rultamıyor , kamburu çıkmış durumdaydı . O zat , “ sen niçin ağlıyorsun ? ” dedi . Şeytan , ” Hacılar hiçbir ( dünyevî menfaat , ) ticaret vesaire mak sadı taşımadan Allah’ın evinde toplandılar . O yüce Zât’ın , onların isteklerini geri çevirmeyeceğinden korkuyor ve üzülüyorum . Bu dertten dolayı ağlıyorum ” dedi . Keşif ehli zat , “ Neden zayıfladın ? ” dedi . Şeytan , ” Her vakit Allah yolunda ( hac , umre , cihad ve buna benzer yerlerde ) dolaşan atların kişnemelerinden dolayı zayıfladım . Keşke bu binekler benim yolumda ( oyun , eğlence , fuhuş , haram kazanç vesaire uğrunda ) gezip dolaşsaydılar ne kadar hoşuma giderdi ! ” dedi . Keşif ehli zât , ” Rengin neden böyle sararmış ? ” dedi . Şeytan , “ İnsanlar birbirini iyiliklere yöneltiyorlar . Bu hususta birbirleriyle yardımlaşıyorlar . Eğer bunlar günahlarda birbirine yardım etselerdi ne kadar sevinirdim ! ” dedi . Keşif ehli zât , “ Belin niye bükülmüş ” dedi . Şeytan , ” Kul her zaman , < Allah’ım ! Sonumu hayır eyle > diyor . Kendi sonunu her an düşünen bir kimse , işlemiş olduğu bir amelle hiç gururlanır mı ? ” dedi  (Kenz)

Vehb bin el-Verd rahmetullahi aleyh büyük bir zâttır. Diyor ki: Ben bir gün Hatim’de namaz kılıyordum. O esnada Kâbe’nin perdelerinin arasından şöyle bir ses duydum; “Ben, etrafımda gülüp şakalaşan ve boş sözlerle meşgul olanları, önce Allah celle celaluhu’ya şikayet ediyorum ondan sonra ey Cebrâil, sana şikayet ediyorum. Eğer bu insanlar o hareketlerinden vazgeçmezlerse, ben öyle patlarım ki, benim her taşım parça parça olur.” 

Hz. Ömer radıyallahu anh bir defasında Kureyş’lilere hitap ederek şöyle buyurdu; “Sizden önce Amâlika kabilesi bu evin mütevellisi ve idarecileriydi. Onlar, ona karşı hürmette gevşeklik gösterdiler, tâzimin hakkını edâ etmediler. Allah celle celaluhu onları helak etti. Ondan sonra Benû Cürhüm kabilesi onun mütevellisi oldu. Onlar ona karşı saygısızlik gösterince Allah celle celaluhu onları da helak etti. O halde sizler ona karşı çok tâzim gösteriniz, bu hususta gevşeklik göstermeyiniz.”

Mûsa bin Muhammed rahmetullahi aleyh diyor ki: Bir defasında Acemli bir şahıs tavaf yapıyordu. Salih ve dindar biriydi. Tavaf yaparken güzel bir kadının ayağındaki halhal sesi kulağına ilişti. Kadın tavaf yapıyordu. Adam onu gözüyle süzmeye başladı, Rûknû Yemâni’den bir el çıktı ve ona öyle bir tokat attı ki, adamın gözü çıktı. Beytullah’ın duvarından, “Sen bizim evimizi tavaf ediyorsun, bizden başkasına bakıyorsun. Bu tokat o bakışın bedelidir. Eğer tekrar bir hareket yaparsan, biz daha fazla karşılık veririz” diye bir ses geldi.” (ithaf . İhya . Kenz * Mūsâmerât) (Fezaili Hac )


Online sipariş yapabilirsiniz
Türkiyeden : www.gulistannesriyat.com
Almanyadan: www.al-madinamarkt.de