Muaykıb İbni Ebi Fâtıma (ra) Kimdir?
Muaykıb ibni Ebi Fâtıma ed-Devsî el-Ezdî radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in mühürdârı!..
Devlet reislerine ve krallara gönderilen mektubların kâtibliğini yapan bir sahabi!.. Mekke’de Müslümanlar muhasara altında iken İslâm’a koşan bir yiğit!.. O, Mekke’de Said ibni As radıyallahu anh’ın âzâdlısı olarak tanınır. Onun İslâm’a girişine hemşehrisi şair Tufeyl ibni Amr radıyallahu anh’ın vesile olduğu rivayet edilir.
Muaykıb radıyallahu anh İslâm’ın ilk yıllarında Müslüman oldu. İslâm’ın zor günlerinde inancından taviz vermeden yaşadı. Müşriklerin zulmünden dolayı önce Habeşistan’a sonra da Medine’ye hicret etti.
RASÛLULLAH’IN KÂTİBİ VE MÜHÜRDÂRI
O, Bedir Gazvesi’nde ve Bey’atürrıdvan’da bulunmuş bir bahtiyardır. Medine-i Münevvere’ye yerleşince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in özel hizmetinde bulunma şerefine kavuştu.
O, İki Cihan Güneşi Efendimiz’in hem kâtibi hem de mühürdârı olarak hizmet etti. İslam’ı tebliğ faaliyetleri başlayınca Efendimiz’in kâtibleri arasına katıldı. Hicaz ve çevre ülkelerdeki devlet reislerine, kırallara mektublar yazdı.
Muaykıb radıyallahu anh hem mektub yazıyor hem de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in mührüne nezaret ediyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in mühür kazdırması ve yüzük yaptırması konusunda geniş bilgiyi, şu hadis-i şerifde daha açık olarak görebilmekteyiz.
RASÛLULLAH’IN MÜHRÜ
Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisine altından bir yüzük yaptırdı. Bunun üzerine halk da altın yüzükler yaptırdı. Bilâhare aleyhissalâtu vesselâm minbere çıkıp oturdu, yüzüğü çıkardı ve: “Vallâhi bunu ebediyen takmıyacağım!” dedi. Halk da yüzüklerini çıkarıp attılar.” (Buhârî, Libâs 45-46, Eymân 6, İ’tisâm 4; Müslim, Libâs 53, 55; Ebû Dâvud, Hâtem 1-2; Tirmizî, Libâs 16; Nesâî,Zînet 43, 53; İbni Mâce, Libâs 40.)
Bir rivâyette: “Yüzüğü sağ eline taktı.” Bir diğerinde de: “ Gümüşten bir mühür edindi, parmağına taktı” ziyâdesi vardır.
O yüzük, sırayla önce Hazreti Ebû Bekir radıyallahu anh’a sonra Hazreti Ömer radıyallahu anh’a, daha sonra da Hazreti Osman radıyallahu anh’a intikal etti. Erîs kuyusuna düşünceye kadar kaldı. Üzerinde “Muhammed Rasûlullah” yazılı idi.
Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi’nde geçen bu hadisin şerhinde şu açıklamalara yer verilmiştir:
Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ilk olarak İran kralına mektup yazmayı düşündü. O zaman beynel-milel protokol kaideleri gereği, devletler arası resmî yazışmalarda mektupların mühürlenmesi bir âdetti. Mühürsüz mektuplara îtibâr edilmezdi. Bundan dolayı Efendimiz derhal bir mühür yaptırdı. Üzerine “Muhammed Rasûlullah” yazdırdı.
Üç kelimelik bu ibâre alt alta üç satır halinde yüzük kaşına kazdırıldı. Yani “Muhammed”, “Resûl”ve “Allah” kelimeleri alttan üste doğru sıralandı. Bu şekilde bir yüzük meydana geldi.
İki Cihan Güneşi Efendimiz o yüzüğü parmağına taktı. Bu durumu gören ashab-ı kiram da kendi isimlerini yazdırarak yüzükler yaptırıp parmaklarına taktılar.
MÜHÜR KAZDIRMAK
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bu mührü parmağına taktığı için yazıyı yüzüğün kaşına kazdırmıştır. Dolayısıyla rivâyetten de anlaşılacağı üzere, yapılan iş öncelikle “yüzük yaptırmak” değil, mühür kazdırmak’tır. Ancak mührün en pratik taşınma şekli yüzük olduğu için bir zînet olan yüzük takma hadisesi ortaya çıkmış oldu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ashâbının, kendisini taklîden yüzük yaptıracaklarını bildiği için yüzüğün kaşına “Muhammed Rasûlullah” ibâresini kazdırmamalarını tembih etmiştir. Aksi takdir de o mührün Rasûlullah’a aidiyeti belli olmazdı. Çünkü mühür ferde ait, ferdi gösteren taklîd edilmemesi gereken bir alâmettir.
İSLÂM DEVLETİNİN RESMİ MÜHRÜ
Efendimiz bu mührü önce altından yaptırdı. Herkes altından yüzük yaptırmaya kalkınca, altını atıp gümüşten yaptırdı. Çünkü altın ve ipek erkeklere haram kılındı. Bu yüzük, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in dâr-ı beka’ya irtihalinden sonra, İslâm devletinin resmî mührü olarak üç halîfe tarafından da kullanıldı.
Hazreti Osman radıyallahu anh zamanında yüzük, Kuba Mescidi’ne yakın bir bahçenin içinde bulunan Erîs kuyusuna düşdü. Bütün aramalara rağmen bulunamadı.
Bazı rivâyetler bu yüzüğün, Said İbnu Ebî’l-Âs’ın âzâdlısı olan Muaykıb radıyallahu anh’ın elinden düştüğünü nakleder. “Üsdü’l-Gâbe” adlı eserde, “Rasûlullah’ın mührüne nezâret ederdi” diye geçer. (Üsdü’l-ğâbe, IV, 464-465)
“el-İsâbe” de ise, Muaykıb radıyallahu anh’ın Hazreti Ömer radıyallahu anh zamanında Beytülmâl’a, Hazreti Osman radıyallahu anh zamanında mühüre nezâret ettiği açıkca nakledilir. (İsabe, VI, 153) (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi: 7/468-469.)
Muaykıb radıyallahu anh Hazreti Ömer radıyallahu anh devrinde cüzzam hastalığına yakalandı. Halife Hazreti Ömer radıyallahu anh bizzat kendisi hizmet ederek ilgilendi. Yemen’den getirdiği iki doktorun uyguladığı tedavi sayesinde hastalığının ilerlemesi önlendi. (İbn Sa’d, Tabakât, IV, 116-118)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bazı rivâyetlerde bulunan Muaykıb radıyallahu anh, Hazreti Osman radıyallahu anh’ın hilâfetinin sonlarına doğru yine aynı hastalığa yakalandı. İlerleyen yaşından dolayı bir daha toparlanamadı ve miladi 656 senesinde vefat etti.
Allah ondan razı olsun. Rabbimiz cümlemizi şefaatlerine nail eylesin. Amin.