Kâ’b İbni Zübeyr (r.a.) Kimdir?


Kâ’b İbni Züheyr radıyallahu anh Rasûllullah sallahu aleyhi ve sellem Efendimizin şâirlerinden… Yazıp huzurda okuduğu kasîdenin mükâfatı olarak Efendimizin hırka-i seâdetine nâil olan bahtiyarlardan… “Kasîde-i Bürde” diye anılan meşhur şiirin sâhibi…

O, Müzenî kabilesine mensuptur. Babası Züheyr İbni Ebî Sülmâ’dır. Cahiliye devrinin yedi büyük şâirlerindendir. Annesi Kebşe binti Ammar’dır.

Kâ’b ve kardeşi Büceyr’in İslâm’la şereflenişleri Mekke fethinden sonra oldu. Şöyle ki:

Kâ’b ve kardeşi Büceyr İki Cihan Güneşi Efendimizle görüşmek üzere Medine’ye doğru yola çıktılar. “Ebraku’l-Azzat” denilen yere geldiler. Bu mahal Medine’ye bir kaç menzil mesâfededir. Basra’dan Medine’ye gelen yol üzerindedir. Orada cin sesleri işitildiğinden “Azzat” adı verilmiştir.

Büceyr önce Medine’ye gidip Peygamberi görüp onu dinlemeyi istedi. Bu sebepten; Kâ’b’a: “Sen burada bekle, Ben şu zâta kadar gideyim. Söylediği şeyleri bir dinleyeyim” dedi. Kâ’b da: “Haydi git o adamla buluş. Ben burada bekleyeyim.” dedi. Büceyr yalnız başına Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimizin huzuruna vardı. İslâmiyet hakkında bilgiler alınca hemen müslüman oldu.

BÜCEYR’İN YAZDIĞI MEKTUP

Kâ’b kardeşi Büceyr (r.a.)’ın İslâm’la şereflendiğini işitince ona çok kızdı. Öfkesini şiire döktü. Ona bir mektup yazdı. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimize ve İslâm’a çirkin sözlerle saldırıda bulundu. Mektubu okuyan Büceyr (r.a.) tahammûl edemedi. Durumu İki Cihan Güneşi Efendimize arz eyleyerek yazdığı şiiri okudu. Bunun üzerine Efendimiz: “Kâ’b’â kim rastlarsa onu öldürsün.” buyurdu.

Büceyr (r.a.) da ona bir mektup yazdı ve söylediklerine şiirle cevap verdi. Ona öğüt olarak uyarıcı korkutucu bir ûslûp kullandı. Onun artık aklını başına toplamasını istedi ve ona şöyle seslendi:

” Ey Kâ’b! Bâtıl, boş diye yerdiğin bu dinden daha gerçeği daha sağlamı var mı sende? Kurtulmak istiyorsan putları bırak. Bir olan Allah’a yönel! O’na teslim ol!… Kıyamet günü müslüman olup iman edenlerden başkası Cehennem ateşinden kurtulmayacaktır.”

Büceyr (r.a.) mektubun sonuna da şunları ilâve etti: “Rasûlullah (s.a.)’i hicvedip üzenlerin bazıları öldürüldü. Bir kısmı da başını alıp kaçtı. Eğer sen sağ kalmak istiyorsan acele Medine’ye gel. Rasûlullah (s.a.) yaptığına pişman olup tevbe edenlerin hepsini kabul etti. Eğer dediğimi yapmazsan başının çaresine bak!…”

Kâ’b İbni Züheyr kardeşi Müceyr (r.a.)’ın mektubunu alınca dünya başına yıkıldı zannetti. Hayatından korkmaya başladı. Kabilesi arasında bulunan düşmanları “O öldürülmüş.” demektir diyerek onun gıyabında dedikodu yapıyorlardı. Onun gönlü ise bu yaygaralar aldırmadan yavaş yavaş aydınlanıyor ve İslâm’la şereflenmek istiyordu. Nihayet kararını verdi ve Medine yolunu tuttu. Bir de şiir yazdı. Bu şiirinde tevbe edip müslüman olduğunu bildiriyordu. İki Cihan Güneşi Efendimizi methediyordu. Af dilediğini dile getiriyordu. Medine’ye varınca Cüheyni kabilesinden bir dostunun evine gizlice gidip misâfir oldu. Ertesi gün dostu onu sabah namazında Mescide götürdü. Devesini mescidin önüne çöktürüp içeri girdi.

KASİDE-İ BÜRDE

İki Cihan Güneşi Efendimiz, etrafında halka halka oturan Ashab-ı Kiram’la sohbet ediyordu. Yanına yaklaştı ve önüne oturdu. Kendini tanıtmadan Efendimize: “Yâ Rasûlallah! Kâ’b İbni Züheyr yaptıklarına pişman ve müslüman olarak senden eman dilemeye gelmiş bulunuyor. Ben onu, sana getirsem eman verir misiniz?” dedi. Sevgili Peygamberimiz: “Evet” buyurdu. Bunun üzerine Kâ’b İbni Züheyr kelime-i şehadet getirdi. Efendimiz onu tanımıyordu. “Sen kimsin?” diye sordu. O da: “Ben Kâ’b İbni Züheyr’im” cevabını verdi. Rahmet Peygamberi Efendimiz: “Demek şu beyti söyleyen sensin ha” buyurdu. Hz. Ebû Bekr (r.a.)’e dönerek: “Ey Ebû Bekir! Nasıl demişti?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir (r.a.) Kâ’b’ın o beytini okudu. Kâ’b o beyti ben ancak şöyle söylemiştim dedi. Sevgili Peygamberimiz o beyitte kendisinden me’mun =güvenilir kişi diye bahsedildiğini görünce “Evet! Vallahi me’mundur, emindir!” buyurdu. Sonra Kâ’b İbni Züheyr (r.a.) ayağa kalktı ve “Banet sûâdü = Sevgili Uzaklaştı” sözleriyle başlayan uzun kasîdesini okumaya başladı. İki Cihan Güneşi Efendimiz buna çok memnun oldu. Kasidesini çok beğendi. Hırkasını çıkarıp ona giydirdi. Bu sebepten Kâ’b İbni Züheyr’in kasidesi “Kaside-i Bürde” adı ile meşhur oldu. Bu kasidenin birçok şehleri yapıldı. Her devirde Peygamber âşıkları ona şerhler yazdı.

“HIRKA-İ SAÂDET” İSMİYE MEŞHUR HIRKA

Rasûlullah (s.a.) Efendimiz’in hediye ettiği bu hırka Kâ’b İbni Züheyr (r.a.)’ın vefatından sonra vârislerinden Muâviye İbni Ebî Süfyan tarafından satın alındı. Halifeden halifeye miras kaldı. Emevilerden, Abbasilere ve nihayet Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır fethinden sonra İstanbul Topkapı Sarayına kadar geldi. Günümüze kadar korunan bu hırka “Hırka-i Saâdet” ismiyle meşhur oldu. Topkapı sarayında “Hırka-i Saâdet” odasında muhafaza edilmektedir.

Kâ’b İbni Züheyr (r.a.) hicretin 26. yılında Şam’da vefat etmişti. Cenâb-ı Hak’tan şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.