Mekke’ye Vali ve Muallim Tayin Edilmesi


Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Huneynʼden sonra umre için geldiği Mekkeʼden ayrılmadan önce, şehri idâre etmek ve müslümanların hac işlerini düzenlemek üzere, Attâb bin Esîdʼi vâli tâyin etti.

Daha önce Huneyn Savaşıʼna çıkarken de onu Mekkeʼde vâli olarak vazifelendirmişti. (İbn-i Hişâm, IV, 69, 148) Attâb -radıyallâhu anh-, o esnâda henüz yirmi yaşlarındaydı. Hâlbuki orada yaşlı ve fazîlet sahibi insanlar vardı. Bu hâdiseden anlaşıldığına göre, mevki ve makam; liyâkat ve kâbiliyet sahibi, yani sâlih, bilgili, faziletli, verâ ve takvâ ehli kimselere verilmelidir.

Aynı şekilde, İslâmʼın nesilden nesile nakledilerek bir hidâyet şerâresi hâlinde günümüze kadar gelmesinde en büyük vazifeyi îfâ eden sahâbîlerin de ekseriyetle, Attâb bin Esîd gibi fazîlet sahibi gençler olduğu görülmektedir. Meselâ, en çok hadîs rivâyet eden sahâbîlerden Abdullah bin Ömer ve İbn-i Abbâs, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vefât ettiğinde on üç yaşlarında, Hazret-i Enes ve husûsiyle kadınların İslâmʼı öğrenmesinde çok mühim bir vazife üstlenen Hazret-i Âişe on sekiz yaşlarında idiler. Aynı şekilde Akabe Beyʼatleriʼne katılan sahâbîlerin ekseriyetini gençler teşkil ediyordu. Yine İslâmʼı tebliğ uğruna Biʼr-i Maûneʼde şehîd edilen Kurʼân muallimlerinin çoğu da gençti. Bu durum, İslâmʼın geleceğinde mühim hizmetler üstlenecek gençlere ehemmiyet vermek ve onların eğitimleri üzerinde hassâsiyetle durmak îcâb ettiğine delâlet eden mühim bir vesîka hükmündedir.

***

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yeni müslüman olan kimselerin vakit geçirmeden Kur’ân’ı ve sünnetleri öğrenmelerini isterdi. Bu sebeple de yanına gelen kimseleri birkaç günlüğüne de olsa ashâbının yanında âdeta yoğunlaştırılmış bir kamp eğitimine alırdı. Sabah olup da yanına geldiklerinde öğrendiklerini kontrol eder, şâyet yeterli görmezse onları başka sahâbîlerine göndererek İslâm’ı iyice öğrenmelerini isterdi.

Peygamber Efendimiz, bu hassâsiyetinin bir eseri olarak, Mekkelilere fıkhı (dînin hükümlerini) ve Kur’ân-ı Kerîm’i öğretmek üzere Muâz bin Cebel ve Ebû Mûsâ el-Eş’arî -radıyallâhu anhümâ-’yı orada bıraktı. Bu durum da, İslâmî eğitim ve öğretime ne kadar ehemmiyet vermemiz gerektiğini gösteren kat’î bir delildir.

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Hazret-i Muhammed Mustafa-1, Erkam Yayınları, İstanbul