Asım Bin Sabit (r.a.) Kimdir?


Asım Bin Sabit radıyallahu anh Medineli ilk Müslümanlardan… Savaşlarda gösterdiği kahramanlıklarıyla meşhur bir bahadır… Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin; “Kim düşmanla savaşırsa Asım gibi savaşsın.” iltifatına mazhar bir yiğit… Şehadetinden sonra cesedini Allah tarafından arıların koruduğu bir sahabi…

Hicretten önce İslam’la şereflendi. Bedir ve Uhud gazvelerinde büyük kahramanlıklar gösterdi. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret edince onu Abdullah İbni Cahş (r.a.) ile kardeş ilan etti.

RESÜLULLAH’IN OKÇUSU

Asım ok atmakta maharet sahibi idi. Bu yüzden Ashab arasında “Resülullah (s.a.)’ın okçusu” diye de anılırdı. Bedir Gazvesinden önce, bir gece Resül-i Ekrem (s.a.) Efendimiz ashabıyla oturuyordu. Ashabına, nasıl harp edileceğini ve harpte takip edilecek usulleri sordu. Asım (r.a.) eline yayını ve okunu alarak yerinden kalktı, meydana çıktı ve: “Ya Resülullah! Düşman iki yüz zira’ mesafede olursa ok atarak savaşırız. Yaklaştıklarında mızraklarımızla dövüşürüz. Mızraklarımız kırılırsa, kılıçlarımızı çeker, sıyırır göğüs göğüse çarpışırız.” diyerek bir gösteri yaptı.

Onun bu kahramanca davranışları Resül-i Ekrem (s.a.) Efendimizin çok hoşuna gitti ve duygularını şöyle dile getirdi: “İşte harp böyle olur!.. Kim düşmanla karşılaşırsa Asım gibi savaşsın. Harbin icabı budur. Bu tarzda çarpışılması lazımdır. Çarpışan ve vuruşan Asım gibi çarpışsın…” buyurarak ona iltifat etti.

O, Bedir günü Kureyş’in elebaşlarından Ukbe Bin Ebî Muayt’ı öldürdü. Bu azılı müşrik, Mekke’de Sevgili Peygamberimiz’e çok işkenceler yapmış, hatta boğmaya teşebbüs etmişti. Efendimizin hicretinde de öfkesini, kinini şu beyitlerle ortaya koymuştu. “Ey Kusva adındaki devenin binicisi, hicret edip bizden uzaklaştın. Fakat pek yakında beni atlı olarak karşında göreceksin. Mızrağımı kanınızla sulayacağım. Kılıçla parçalayacağım.”

Bu azılı kafir Bedir günü Kureyş’in yenildiğini görünce atını sürüp kaçmak istedi. Asım Bin Sabit (r.a.) ona doğru hücum etti ve bir hamlede canını cehenneme gönderdi.

O, Uhud günü de Resülullah (s.a.) Efendimizin yanından hiç ayrılmadı. Müşriklerin sancaktarı Müsafi İbni Talha ile kardeşi Haris İbni Talha’yı ok ile öldürdü. Bunların annesi azılı müşrik kadınlarından Sülafe binti Sa’d idi. Asım Bin Sabit (r.a.)’in başını kendisine getirene yüz deve vermeyi va’d etti. Ayrıca onun kafatasında şarap içmeye yemin etti. Fakat o kahramanın koruyucusu Allah’tı. Onu o kirli ellere teslim etmedi.

Uhud savaşından sonra Adal ve Kare kabileleri Resül-i Ekrem (s.a.) Efendimize gelerek İslam’ı öğretmek üzere muallimler istemişlerdi. Sevgili Peygamberimiz de hem onların isteğine cevap vermek hem de Kureyş müşriklerinin ne yaptıklarını, yeni bir hücum hazırlığı içinde olup olmadıklarını öğrenmek üzere on kişilik bir heyet hazırladı. Asım Bin Sabit (r.a.) bu heyetin başkanı idi. Medine-i Münevvere’den yola çıkan heyet geceleri yol alıyor gündüzleri hem dinleniyor hem de gizlenmiş oluyordu. Reci’ denilen mevkiye gelince bir su başında Medine’den getirdikleri hurmaları yediler. Çekirdeklerini de oraya attılar ve dağa doğru çıktılar.

ASIM’IN DUASI

Su başına gelen bir çoban buraya Medineliler’den bir gelen olduğunu hurma çekirdeklerinden anladı ve Huzeyl kabilesine durumu bildirdi. Huzeyl kabilesinden Lihyanoğulları derhal iki yüz kadar okçu ile o dağın etrafını sardı. Onları çembere aldı. Onlara: “Kesin söz veriyoruz. Sizleri öldürmek istemiyoruz.” dediler. Fakat müşrikin sözüne ne kadar güvenilirdi. O yiğit mücahitler kendi aralarında istişare etti ve savaşmaya karar verdiler. Asım (r.a.) fikrini şöyle açıkladı: “Ben bir müşriğin sözüne güvenemem. Hiçbir zaman da onların sözüne inanmadım. Onların himayesine de girmedim. Onlara teslim olmam.”dedi. Ellerini açtı ve: “Allah’ım Peygamberini durumumuzdan haberdar et. “diyerek dua etti. Sadağındaki okları atmaya başladı. Her attığı ok ile bir müşriki yere serdi. Okları bitince mızrağı ile hücum etti ve bir çoğunu delik deşik etti. Mızrağı kırıldı. Hemen kılıcını kınından sıyırıp hücuma geçti. Bir taraftan kılıç sallıyor bir taraftan da şu duayı yapıyordu:

“Allah’ım bugüne kadar senin dinini muhafaza etim. Sen de bugün benim vücudumu müşriklere teslim olmaktan koru.”diye niyazda bulundu.

Ne gür iman!.. Ne izzet!.. Ne şahsiyet!.. Allah’ım bizleri de gür imanlı ve müstakim şahsiyetli et!..

ARILARIN KORUDUĞU ŞEHİT!

İki yüz kişiye karşı bu on mücahit öylesine çarpıştı ki, yedisi şehit oldu. Üçü esir olarak KureyşIilerin eline düştü. Lihyanoğulları Asım İbni Sabit (r.a.)’ın başını keserek Sülafe’ye satmak istediler. Fakat Asım (r.a.) duası hürmetine Allah Teala cesedine müşrik eli değdirmedi ve onlara teslim etmedi. Bir arı sürüsü bulut gibi geldi ve cesedini korudu. Müşrikler yaklaşmak istedikçe arıların hücumuna uğradılar. Sonunda aciz kalıp; “Bırakın akşam olunca arılar dağılır, biz de başını keseriz” diye kendilerini teselli ettiler ve dağıldılar. Akşam olunca yokları var eden Allah Teala ve Tekaddes Hazretleri hiç yoktan bir yağmur yağdırdı. Her tarafı sel alıp götürdü. O yüce şehidin cesedi de ortadan kayboldu. Müşrikler ne kadar aradıysa da bulamadılar. Bunun için o: “Arıların koruduğu şehit.” diye anılır oldu.

Bu hadise anlatıldığında Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyururdu: “Allah Teala elbette mü’min kulunu muhafaza eder. “Asım İbni Sabit sağlığında, müşriklerden nasıl korundu ise Allah Teala da ölümünden sonra onun cesedine müşrik eli dokundurmadı.”

Cenab-ı Hak bizleri de bu imana sahip mü’minler eylesin. Asım (r.a.) gibi şirkten nefret edip onun gibi mücadele etmeyi ve izzetle yaşamayı, o kahraman, şehitin şefaatlerine cümlemizi nail eylesin. Amin.