Sevde Binti Zem’a (r.a.) Kimdir?
Sevde binti Zem’a -radıyallahu anhâ- Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Efendimizin ikinci eşi… Hz. Hatice annemizin vefatından sonra ilk ailesi… Habeşistan’a hicret eden ilk Müslümanlardan… Bir muhâcirin dul hanımlığından Kâinâtin Serverine eş olma bahtiyarlığına kavuşan mücâhide annemiz…
Hz. Sevde ilk evliliğini amcasının oğlu Sekran İbni Âmir ile yaptı. İslâm’ın geldiği yıllardı. Kocası ile birlikte Müslüman oldu. Mekke’de Müslümanların ilk halkasını teşkil etti. Bu bahtiyar karı-koca putları bırakıp kâinatın yaratıcısı Yüce Allah’a ve Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a) iman edip ona tâbi olunca, müşriklerin şiddetli işkencelerine maruz kaldılar. Yakın akrabaları da müşriklerle beraber oldu. Onlara ezâ cefâ ettiler. Bu zulüm dayanılmaz hal alınca Habeşistan’a hicret izni verildi. Hz. Sevde (r.anhâ) kocası Sekran ile birlikte karar verip, ikinci defa Habeşistan’a hicret edenlerin arasına katıldılar. Allah yolunda mallarını, mülklerini, akrabalarını terkederek hicret ettiler. İnançlarını orada yaşama imkânı buldular. Kocası Sekran İbni Âmir’in rahatsızlığı sebebiyle kısa zamanda Mekke’ye döndüler. Bir müddet sonra kocası Sekran vefat etti. Sevde (r.anhâ) beş küçük çocuğuyla dul kaldı.
Kâinatın Serveri Efendimiz, Hatice annemizin vefatından sonra onun güzel hatıralarıyla yaşıyordu. Çocuklarına annelerinin eksikliğini unutturabilmek için çaba sarfediyordu. Ashâb-ı Kirâm Efendimiz’in (s.a.) nur cemâline baktıkça üzülüyor, hüzünlü halini yüzünden okuyordu. Onun hüznünü paylaşabilmek için gayret ediyordu. Onu bir beşer olarak teselli etmeye çalışıyorlardı. Efendimizin bir an evvel evlenerek yalnızlıktan kurtulmasını ve o sıcak yuvanın hizmetlerinin aksamamasını gönülden arzu ediyorlardı. Fakat kimse bu konuyu açmaya cesaret edemiyordu. Bir gün Osman İbni Maz’ûn’un hanımı Havle (r.anhâ) hâne-i saâdete geldi. İçeri girince Efendimize: “-Yâ Rasûlallah! Yanınıza girince Hatice’nin eksikliğini hissettim.” dedi. Efendimiz de: “Evet! O çocukların annesi evin de görüp gözeticisiydi.” buyurdu. Bu sıcak ve samimi cevabı alan Havle (r.anhâ) zemini müsait gördü ve Efendimize: “Peki niye evlenmiyorsunuz?” dedi. Efendimiz: “Hatice’den sonra… kiminle?” dedi. Havle: “Kız istersen kızla, dul istersen dulla.” diye cevap verdi. Efendimiz: “Kimdir onlar?” dedi. Havle: “Allah’ın kullarından sana iman edenlerin ilki Ebûbekir’in kızı Âişe. Diğeri de; sana iman etmiş ve söylediklerine tâbi olmuş dul muhacir Sevde binti Zem’a’dır.” dedi. Bu cevaptan Efendimiz memnun oldu ve Havle’ye: “Git, benim için onlarla konuş” buyurdu.
HZ. SEVDE’NİN RÜYASI
Havle, (r.anhâ) sevincinden adetâ uçuyordu. Bu şerefli hizmeti yerine getirmek üzere derhal oradan ayrıldı. Doğruca Zem’a İbni Kays İbni Abdişems’in evine gitti. Sevincinden gözleri parıldayan Havle (r.anhâ) Sevde (r.anhâ)nın yanına vardı ve: “Ey Sevde! Allah Teâlâ’nın seni ne gibi bir hayır ve berekete eriştirdiğini biliyor musun?” dedi. Sevde (r.anhâ) merakla: “Nedir o?” diye sordu. Havle: “Rasûlullah beni sana dünür olarak gönderdi” diye cevap verdi. Sevde (r.anhâ) bu habere çok sevindi. Böyle bir teklifi bekliyor gibiydi. Zira kocası Sekran’ın vefatından önce birkaç defa rüyasında bu haberle ilgili şeyler görmüştü. Son rüyasında gökyüzündeki ay süzülüp kendi üzerine inmiş ve başının etrafında dönmüştü. Rüyasını zevci Sekran’a anlatınca o: “Sen gerçekten böyle bir rüya gördüysen, bu benim öleceğime, senin de Peygamberimizle evleneceğine işarettir” diye yorumlamıştı.
Sevde (r.anhâ)’nın hatırına hemen bu rüya geldi. Böyle bir şerefe erebilmek herkese nasip olmazdı. Havle’ye teklifi babasına götürmesini söyledi. O da hemen kalktı ve Zem’a İbni Kays’ın (r.a.) yanına gitti. Oldukça yaşlanmış bulunan babasına durumu anlattı ve teklifi arzetti. O da tereddütsüz kabul etti ve Efendimiz (s.a.) hakkında: “Çok şerefli bir eş doğrusu” dedi. Sevde (r.anhâ) sevincinden gönlü pırıl pırıl uçuyordu. Ancak yine de Havle’ye (r.anhâ) hemen cevap veremedi. Zira beş yetim çocuğu vardı. Onların Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz’i rahatsız etmesinden endişe ediyordu. Cevabı gecikince Rahmet Peygamberi Efendimiz (a.s.) bizzat kendisi Sevde’nin (r.anhâ) yanına geldi. Karşılıklı görüşmede durum anlaşıldı. Efendimiz onun edebinden, sevgisinden ve çocuklarının başında vızıldamasından çekindiğini öğrenince ona nâzikâne bir şekilde: “Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Kadınların hayırlısı küçük çocukları sebebiyle zorluklarla karşılaşandır. Seni bana nikâhlaması için akrabalarından birisini vazifelendir.” buyurdu.
Ne edeb!… Ne sevgi!… Ne hürmet!…. İki sevgili arasında ne güzel hassasiyet… Ne incelik!… Birbirlerine karşı ne nezâket!… Hanım, efendisinin hizmetini ve rahatını düşünecek, efendisi de ailesine sevgi dolu, şefkatli ve engin merhamet sahibi olacak.. Sıcak yuva böyle kurulacak… Huzur dolu hayat böyle sağlanacak…
Hz. Sevde (r.anhâ) bu işle ilgili olarak kayınbiraderi Hatib İbni Amr’ı (r.a.) görevlendirdi. O da 400 dirhem mehir karşılığında onu Kâinâtın Server’ine nikahladı. Bu nikah Peygamberliğin onuncu yılı Ramazan ayında Mekke’de gerçekleşti. O sırada Sevde annemizin yaşı ellinin üzerindeydi.
Sevde (r.anhâ) vâlidemiz bir iman fedâisiydi. Allah’a ve Resûlü’ne (a.s.) tam teslim olmuş sâdık bir mü’mindi. Bütün inananlar gibi o da çok sıkıntılar çekti. Onun inancını yaşama, imanını koruma konusundaki gayreti, direnişi, sebatı ve sadakati Efendimize çok tesir etti. Tatlı dilli, güleryüzlü, örnek bir aileydi. İmanından zerre kadar taviz vermeyen mücâhide bir hanımefendiydi. Onun Habeşistan’a hicretinde çektiği sıkıntılar, çocuklarıyla dul kalması, geçim sıkıntısı çekmesi, İki Cihan Güneşi Efendimize ağır geliyordu. Onu yetimleriyle yalnız olarak bırakmak istemiyordu. Onun derdine çare olmayı kendine vazife biliyordu. Çünkü o çocuklarıyla birlikte himaye ve şefkate muhtaçtı. Bu sebebten Efendimiz (a.s.) evlilik teklif etti. O da bunu ganimet bildi ve memnûniyetle kabul etti. Kâinatın Serveri’ne (a.s.) eş olmak onun için ne büyük saâdetti. Sevde annemiz bu mutluluğu hayatında biricik gaye bildi. Çektiği çileler, sıkıntılar, kederler bu sayede sona erdi.
Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz bütün evliliklerini Allah Teâlâ’nın emriyle yaptı. Hz. Âişe annemizle nikâhlandıktan sonra diğer hanımlarıyla evlendi. Nitekim Sevde annemizle evliliği de böyle oldu. Hz. Âişe küçüktü. Evlenecek yaşta değildi. Onunla sâdece nişanlandı. Sevde annemizle evlendi. Hadis-i şerifte: “Bütün zevcelerimle evliliklerim ve kızlarımı evlendirmem, hepsi Cebrâil aleyhisselâm’ın Allah Teâlâ’dan getirdiği izin ile olmuştur” buyuruldu.
Bu evlilikten kısa bir zaman sonra hicret izni verildi. Efendimiz Medine’ye hicret etti. Sevde annemiz Mekke’de kaldı. Efendimiz Medine’ye yerleşince Zeyd ibni Hârise ile Ebû Rafî’i (r.anhâ) Mekke’ye gönderdi. Sevde annemizi ve kızları Ummü Gülsüm ile Fâtıma’yı (r.anhâ) getirmelerini söyledi. Hz. Ebûbekir (r.a) de oğlu Abdullah İbni Ebubekir’i (r.anhâ) aynı kafile ile birlikte gönderdi. Aile efradını ve Hz. Âişe’yi (r.anhâ) getirmesini istedi. Zeyd (r.a) kendi hanımı Ümmü Eymen’i (r.anhâ) de bu vesile ile getirecekti. Birlikte Mekke’ye vardılar ve aile efradlarını alarak beraber Medine’ye döndüler.
Sevde binti Zem’a (r.anhâ) için mescidin yanında bir oda yapılmıştı. Annemiz oraya yerleştirildi. Bundan sonraki ömrünü Efendimize ve çocuklarına hizmetle geçirdi.
O, Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz’in hâne-i saâdetlerinde hizmetin en güzelini yapmaya gayret etti. Çok sâf bir yüreğe sahipti. Hatice annemizin ciğerpâreleri Fatıma ve Ümmü Gülsüm’e (r.anhâ) son derece nâzik davrandı. Onun bu samimi ve sevgi dolu gayretleri Efendimiz’in kalbine mutluluk veriyordu. Sevde annemiz Efendisini sevindirecek hiçbir fedakarlıktan geri kalmıyordu. Hz. Âişe’ye (r.anhâ) de hizmet etti. Hatta kendi nöbetlerini ona bağışladı. Hareketlerini, davranışlarını genç gelinin hoşnut olacağı şekilde ayarlamaya çalıştı. Sevgi dolu bir gönülle ona yaklaştı.
HAKKINDAN FERÂGAT EDEN EŞ
Sevde annemiz için Rasûlullah’ın (s.a) evinde olmak onun nikâhında bulunmak ona yetiyordu. Başka bir beklentisi yoktu. Yaşlıydı. İri cüsseliydi. Latîfeyi severdi. Bir gün İki Cihan Güneşi Efendimiz’e (a.s.): “Ya Rasûlallah! Bana ayırdığın günü Aişe’ye bağışladım. Ona verdim. Sâdece beni nikâhında tut yeter. Kıyamet günü Allah’ın beni senin zevcen olarak diriltmesini istiyorum.” dedi. Gönlünün safiyetini bu şekilde ortaya koydu.
Âişe annemiz de onu vefatından sonra daima bu fedakârlığı ile anar ve şöyle derdi: “Yerinde olmak istediğim kadınların bana en sevgilisi Sevde binti Zem’a’dır. Yaşlandığında şöyle demiştir: Yâ Rasûlallah! Sana olan nöbetimi Âişe’ye bağışladım.”
O, mütevâzî alçak gönüllü, eli açık, cömertti. Dünyaya fazla gönül vermezdi. Eline geçen, kendine hediye gelen şeyleri fakirlere sadaka olarak dağıtırdı. Yetimi, fakiri sevindirmekten büyük zevk alırdı. Bir defasında Hz. Ömer (r.a.) kendine çok miktarda para gönderdi. “Bu nedir?” diye sordu. “Para” denilince; “Hurma mıdır ki, bu kadar çok göndermiş” diyerek hepsini fakirlere dağıttı.
AHZAP SÛRESİNİN MEÂLİ
O, saf yürekli gönlü zengin, hizmetli, cesûr, mücâhide bir annemizdi. Aile efradının, kardeşlerinin hicretten evvel hepsinin Müslüman olmalarına vesile oldu. Uhud savaşında Müslüman yaralıların yarasını sararak, onlara su taşıyarak hizmet etti. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz’le birlikte Veda Haccında bulundu. Efendimiz’in (a.s.) dâr-ı bekâya irtihallerinden sonra bir daha hac ve umreye gitmedi. Bunun sebebini soranlara “Artık Allah’ın emrettiği gibi evimde oturacağım” diye cevap verdi. Bu şekildeki davranışıyla Allah Teâlâ’nın şu emrini hatırlatıyordu. Meâlen: “Ey Peygamber hanımları! Evlerinizde oturun. Evvelki Cahiliye devri kadınlarının açılması gibi açılıp saçılmayın.” (Ahzap sûresi: 33)
RİVATYET ETTİĞİ HADİSLER
İki Cihan Güneşi Efendimiz’den (s.a.) bizzat işiterek rivayet ettiği hadisler dört veya beş tanedir. Bunların bir tanesi şudur:
Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz’in pâk zevceleri bir araya toplanmışlar ve kendi aralarında: “Acaba Resûlullah’a (s.a) vefatından sonra ilk defa hangimiz kavuşacak?” diye düşünmüşler ve bunun cevabını bizzat Efendimizin ağzından duymak istemişlerdi. Hep birlikte huzura gelerek: “Yâ Rasûlallah! Bizim içimizden hangimiz size en önce kavuşacak dersiniz?”diye sordular.. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu soruya tebessüm ederek: “Vefâtımdan sonra sizin bana ilk kavuşacak olanınız, kolu uzun olanınızdır” diye cevap verdi..
Bu nükteli ve hikmetli cevap karşısında annelerimiz kol uzunluklarını ölçmeye başladılar. Sevde annemizin kolu hepsinden uzun geldi. Bunu kendine işaret bilen vâlidemiz, Efendimizin dâr-ı bekâya irtihalinden sonra kendini daha çok ahiret hazırlığına verdi. Fakat Zeynep Binti Cahş annemiz ondan önce rahmete gitti. Efendimize kavuştu. Aileleri arasında en cömert Zeynep binti Cahş validemizdi. Sevde annemiz Efendimizin o tatlı nüktesini ve hikmetli sözlerini ancak o zaman anlayabildi. Kol uzunluğu cömertlikten kinâye edilmişti.