Muhâcir ve ensâr arasında kardeşlik akdi yapıldı.

MUHACİR VE ENSAR ARASINDA KARDEŞLİK AKDİ: MUAHAT

 Muahat nedir? Kardeşlik anlaşması ne zaman yapıldı? Ensar ve muhaciri kardeş kılan anlaşmanın konusu nedir? Muhacir ve ensar arasında kardeşlik akdi: Muahat…

Peygamber Efendimiz, kurulmakta olan cemiyeti, kabîle, kavim, ırk, kölelik-hürlük, zenginlik-fakirlik gibi sınıf esâsına göre değil, sâdece ve sâdece İslâm kardeşliği temeli üzerine binâ etmiştir. Böylece içtimâî yapı itibâriyle büyük farklılıklar arz eden insan gruplarını, âdeta bir potada eritmek sûretiyle İslâm toplumunu inşâ etmiştir.

Resûlullâh teblîğine başladığı andan itibâren İslâm’a girenleri, hangi ırk, kabîle ve milletten olurlarsa olsunlar, eşit kabûl etmiş ve aralarında İslâm kardeşliğini tesis etmiştir. Biri hicretten önce, diğeri de sonra olmak üzere iki defâ aralarında “muâhât” yâni “kardeşlik akdi” yapmıştır. Mekke’deki muâhât, Kureyş’e mensup bâzı Müslümanların âzatlı kölelerle kardeş îlân edilmesidir. Meselâ Zeyd bin Hârise ile Hazret-i Hamza, Ebû Huzeyfe’nin âzatlısı Sâlim ile Ebû Ubeyde bin Cerrâh, Bilâl-i Habeşî ile Ubeyde bin Hâris (r.a.) kardeş olmuşlardır.1

İslâm’ın ilk yıllarından beri bu şekilde birbirlerine kenetlenen Müslümanlar, hicretten sonra ikinci bir kardeşlik örneği daha sergilediler.

KARDEŞLİK UYGULAMASI

Muhâcirler Medîne’ye daha ilk geldikleri gün Ensâr, onları evlerinde ağırlamak için birbirleri ile yarışa girmişlerdi. Hattâ bu misâfirleri paylaşamayarak aralarında kur’a çekmek zorunda kalmışlardı.2 Peygamber Efendimiz Medîne’ye geldikten beş ay sonra, Muhâcirlerle Ensârı ikişer ikişer kardeş yaptı. Resûlullâh, bu kardeşlik muâhedesini Enes bin Mâlik’in (r.a.) evinde yapmıştı.3

Meselâ Hazret-i Ebûbekir, Hârice bin Zeyd ile; Hazret-i Ömer, Utbân bin Mâlik ile; Ebû Ubeyde, Sa’d bin Muâz ile; Hazret-i Osman, Evs bin Sâbit ile;4 Hazret-i Bilâl, Abdullâh bin Abdurrahmân ile;5 Hazret-i Selmân, Ebû’d-Derdâ ile;6 Sâlim, Muâz bin Mâiz ile;7 Ammâr da Huzeyfe ile(r.a.) kardeş olmuşlardı.8 Bu kardeşlik uygulamasında tarafların mizaç bakımından birbirine benzemesi de dikkate alınmıştı.

KARDEŞLİK AHDİ

Her bir muhâcir âileyi, Medîneli bir âile yanına aldı. Böylece aralarında kardeşlik ahdi gerçekleştirilen sahâbîler birlikte çalışacaklar, elde ettikleri kazancı paylaşacaklardı. Ensâr, fazla arâzîlerini Resûlullâh Efendimiz’e bağışladı ve Peygamber Efendimiz de bunları Muhâcirler arasında taksîm etti. Ensâr, bu kadarla da kalmayarak şu cömert teklifte bulundu:

“–Yâ Resûlallâh! Hurmalıklarımızı da Muhâcir kardeşlerimizle aramızda paylaştır!” Peygamber Efendimiz:

“–Hayır, öyle olmaz!” buyurarak kabûl etmeyince Ensâr, Muhâcirlere:

“–Öyle ise ağaçların bakım ve sulama işini siz üzerinize alınız da mahsulde ortak olalım!” teklifinde bulundular. Peygamber Efendimiz’in de muvâfakatiyle her iki taraf:

“–İşittik ve itaat ettik!” diyerek bu teklîfi kabûl ettiler. (Buhârî, Hars, 5)

Bu kardeşlik, her şeylerini Mekke’de bırakıp hayâta sıfırdan başlamak üzere Medîne’ye hicret eden Müslümanlarla, onlara kucak açan Ensâr’ın maddî ve mânevî yardımlaşmalarını esas alıyordu. Dinleri uğruna memleketlerinden ayrı düşen Muhâcirlerin gariplik ve mahzunluğunu gidermeyi, onları Medîne’ye ısındırarak Müslümanlar arasında birlik ve berâberlik kurmayı hedefliyordu.

Gösterişten uzak bir şekilde icrâ edilen ve sırf îman muhabbetinden kaynaklanan muâhât antlaşması, mîras hukûku da dâhil, karşılıklı hak, eşitlik ve yardımlaşma gibi çok yönlü bir muhtevâya sâhipti.9 Kardeş olanlar birbirlerinin velîsi ve mîrasçısı idi. Bu kardeşlik ahdi daha sonra da bir prensip olarak devâm etmekle birlikte, mirasla ilgili hüküm Bedir Gazvesi’nden sonra vahye binâen kaldırılmış, vâris olmak, sâdece neseb akrabâlığına has kılınmıştır.10

İbn-i Abbâs (r.a.) bu mevzû ile alâkalı olarak şöyle der:

“Resûlullâh’ın aralarında tesis ettiği kardeşlik sebebiyle bir Muhâcir, Ensârî kardeşine, aralarında kan bağı bulunan akrabâlarından önce vâris olurdu. Ancak:

«Ana, baba ve akrabâların bıraktıkları her şey için bir mîrasçı tâyin ettik…» (en-Nisâ, 33) âyetiyle bu muâmele hükümden kaldırıldı. Âyetin devâmında geçen:

«…Yemin akdiyle mîrasçı kıldıklarınızın paylarını da verin…» ifâdesiyle Ensâr ve Muhâcir arasındaki kardeşlik hukûku, yardım, destek, nasihat ve hayırhâhlığa münhasır hâle getirildi. Böylece hukûkî olan tevârüs kaldırıldı. Ancak kişi ihtiyârî olarak (malının üçte birinden fazlası olmamak şartıyla) vasiyette bulunabiliyordu.” (Buhârî, Tefsir, 4/7, Ebû Dâvûd, Ferâiz, 16/2922)

KAN DAVALARINI SONLANDIRAN ANTLAŞMA

Muâhât ile, İslâm’dan önce Medîne’de Evs ve Hazrec kabîleleri arasında senelerdir devâm eden kan dâvâları ortadan kaldırılarak öz kardeşlikten daha güçlü bir kardeşlik tesis edildi. Onlar birbirlerini görebilmek için sabahı iple çekerlerdi. Karşılaştıkları zaman samîmî bir sevgi ile; “Ben görmeyeli nasılsın?” diyerek hâl hatır sorarlardı. Umûmiyetle, birbirlerini görüp hâl hatır sormadan üç günü geçirmezlerdi. İlâhî iltifâta mazhar olan bu kardeşlik, Kur’ân-ı Kerîm’de de senâ edilmiştir.11

Peygamberimiz Medîne’de bir İslâm cemiyetinin ve devletinin temellerini atıyordu. Bunun için yapılması gereken ilk iş, ictimâî birlik ve berâberliğin sağlanmasıydı. Zîrâ toplum içindeki tesânüdü en iyi şekilde sağlayan unsurlar; karşılıklı muhabbet, kardeşlik ve yar­dımlaşmadır. Bu sebeple Resûlullâh’ın Ensâr ve Muhâcirler arasında gerçekleştirdiği bu kardeşlik, dünyâ târihinde emsâli görülmemiş bir toplumun teşekkülünde en mühim âmil olmuştur.

Allâh Resûlü, kurulmakta olan cemiyeti, kabîle, kavim, ırk, kölelik-hürlük, zenginlik-fakirlik gibi sınıf esâsına göre değil, sâdece ve sâdece İslâm kardeşliği temeli üzerine binâ etmiştir. Böylece ictimâî yapı itibâriyle büyük farklılıklar arz eden insan gruplarını, âdeta bir potada eritmek sûretiyle İslâm toplumunu inşâ etmiştir.

Peygamberimizin Kendisine Kardeş Seçtiği Sahabe

Muâhât, tarihte eşi ve örneği gösterilemeyen bir hâdise-i ictimâiyyedir ki hiç bir millette bu birlik görülmemiştir.

İslâm muhâcirleri bütün emvâlini Mekke’de bırakarak Medine-i Münevvere’ye hicret etmişlerdi. Medine’de Ensâr-ı Kirâm, Medîne’ye hicret eden bu dindaşlarını evlerine alıp misafir etmişlerdir.

وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ

“Ensâr, kendileri için şedîd bir ihtiyaç olsa bile Muhâcirîn’i nefislerine tercih ederlerdi.” 1 kavl-i şerifi mucibince, Ensâr-ı Kirâm, Muhacirîne’e son derece âlicenâbâne misafirperverlik gösteriyordu.

Fakat bu misafirlik hâli uzun zaman bu sûretle devam edemezdi. Mekke’de her biri servet ve iş güç sahibi olan bu muhacirlere atıyye ve âtıfetle imrâr-ı hayat etmek güç geliyordu.

Mescid-i Saadet’in inşâsı müteakip asûl-i Ekrem -sallâllahu aleyhi ve sellem-  Efendimiz bir gün Enes  ibni Mâlik’in evinde Muhâcirîn ve Ensârdan doksan sahâbî arasında ikişer ikişer kardeşlik akd etti.

Bunlardan bazıları Sîret-i ibni Hişam’da İbni İshak rivayetiyle şöyle bildiriliyor: (bir rivayette ellisi muhacirinden ve ellisi ensardan olmak üzere yüz sahabî arasında icrâ buyurulmuştur.)

MUHACİRÎN ENSÂR
 Ebu Bekri’s Sıddîk -radıyallahu anh-  Hârice ibni Zeyd ile
 Ömer ibnü’l Hattab             ”  Utban ibni Mâlik ile
 Osman ibni Affân                 ”  Evs ibni Sâbit ile
 Ebû Ubeyde ibni Cerrah    ”  Sa’d ibni Muaz ile
 Abdurrahman ibni Avf       ”  Sa’d ibni Rebî ile
 Zübeyr ibnu’l Avvâm           ”  Seleme ibni Selâme ile
 Talha bin Ubeydullah          ”  Ka’b ibni Mâlik ile
 Ca’fer-i Tayyar                       ”  Muaz ibni Cebel ile
 Saîd ibni Zeyd                        ”  Übeyy ibni Ka’b ile
 Mus’ab ibni Umeyr              ”  Ebû Eyyube’l Ensârî ile
 Ebû Huzeyfe bin Utbe        ”  Abbâd ibni Bişr ile
 Ammâr ibni Yâsir                ”  Huzeyfe ibni Yeman
 Ebû Zerr-i Ğıfârî                  ”  Münzir ibni Amr ile
 Hâtıb ibni Ebî Beltea          ”  Uveym ibni Sâide ile
 Selmân-ı Fârisî                     ”  Ebu’d Derdâ-i Uveymir ile
Bilâl-i Habeşî                         ”  Ebû Ruveyhâ Abdullah ile

kardeş oldular. Radıyallahu tealâ anhum ecmain…

Râsul-i Ekrem -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri ikişer ikişer ashâbı çağırıp aralarında uhuvvet akd ettikten sonra İbn-i İshak’ın rivayetine göre:

Zât-ı risâlet-penahîleri de Ali ibni Tâlib’in elini tutarak:

“-Bu da benim kardeşimdir”, buyurdu.

Hamza -radıyallahu anh- ile de Zeyd ibni Hârise’yi kardeş yapmış idi.