Varlık Nûru Efendimiz (s.a.v) ilk ve son haccı olan “Veda Haccını” yerine getirdi.


VEDA HUTBESİ VE VEDA HACCI NEDİR?


‘Veda haccı ve Veda hutbesi’ hakkında Diyanet İşleri Başkanlığının resmi sitesinde yer alan bazı önemli bilgiler ışığında Veda haccı ve veda hutbesi nedir?

Veda haccı, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Medine’ye hicretinin 10. yılında (632) yapmış olduğu ilk ve son, haccıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.), yüz bini aşan sahabiye bu hac sırasında yaptığı konuşma ile veda etmiş, İslam’ın temel ibadetlerinden biri olan hac ibadetinin yapılış şeklini öğretmiştir.

Hac sırasında Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ashabına yaptığı tarihi konuşmasına veda hutbesi denir. Temel hak ve hürriyetler açısından, çok önemli olan bu hutbe, hadis kitaplarında bölümler halinde nakledilmiştir (Buhari, Hac, 132; Müslim, Hac, 147; Tirmizi, Buyu, 39, Vesaya, 5; İbn Mace, Vesaya, 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 267).

İslam tarihi kaynakları, hadis kaynaklarından toplanmış şekilde hutbenin bütününü aktarırlar (İbn Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, IV, 250-253). Hz. Peygamber (s.a.s.),

İslam’ın özeti olarak sunduğu veda hutbesiyle; cahiliye devrine ait bütün kötü adet ve gelenekleri yıkmıştır. Temel hak ve vazifelerle ilgili hükümleri bildirmiştir.

Bütün insanların Adem’in çocukları olduğunu ifade ile, evrensel insan kardeşliğini ortaya koymuştur. Irk, renk ve sınıf üstünlüğünü reddederek, tüm insanlığa rehber olacak örnek bir eşitlik anlayışını tarihe kaydetmiştir. Zinanın ve aile hayatına zarar verecek her şeyin yasaklandığını haber vermiştir.

Aile hayatında erkek ve kadının birbirlerine karşı hak ve vazifelerinin bulunduğunu, kadınlara iyilik ve şefkatle muamele edilmesi gerektiğini açıklamıştır. Ekonomik ve sosyal hayatı felce uğratan faizin haram kılındığını, her türlü kan davasının kaldırıldığını ilan etmiştir.

Vasiyet, borç ve kefalet, takvim düzeni hakkındaki hükümlerle birlikte; nesebin öz babadan başkasına nispet edilmesinin kötülüğünü ifade etmiştir. Herkesin can, mal ve haysiyetinin her türlü tecavüzden korunduğunu, her türlü haksızlığın yasaklandığını ve cezaların şahsi olduğunu belirtmiştir.

Kısaca, önemli dini kuralları, temel hak ve görevleri, duygusal, etkili ve veciz bir şekilde orada bulunan insanlara öğütleyerek, kendilerine emanet olarak bıraktığı Kur’an ve Sünnete sarıldıkları müddetçe sapıklığa düşmeyeceklerini müjdelemiştir. En sonunda orada hazır bulunanların, dinlediklerini başkalarına aktarmalarını istemiştir. (İbn Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, IV, 250-253)

Peygamber Efendimizin Haccı (veda Haccı)

Peygamber Efendimiz nasıl hac yaptı? Gün gün Peygamber Efendimizin veda haccı.

Hac, hicrî 9. yılda farz kılındı. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- o yıl, Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- liderliğinde bir kafileyi hac yapmak üzere Medîne-i Münevvere’den uğurladı. Hazret-i Ebûbekir, ilk haccı yapacak, Mekke’de ve Arafat’ta insanlara birtakım îlan ve tebliğâtlarda bulunacaktı. Bu tebliğatlar arasında, Tevbe (Berâe) Sûresi’nin ilk kırk âyeti de vardı. Bu âyetler, müşriklerin dört ay içinde bu bölgeleri terk etmelerini emreden bir ültimatom şeklindeydi.

VEDA HACCI NEDİR?

Bundan tam bir yıl sonra, hicrî 10. yılda Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizzat hac yapmak ve haccın nasıl yapıldığını tam mânâsıyla öğretmek üzere Medîne’den yola çıktı. Bu hac, Peygamber Efendimizin ilk ve son haccıydı. Bu sebeple “Vedâ Haccı” adı da verilmiştir. Zira bu hac münasebetiyle Peygamber Efendimiz, ümmetiyle vedalaşmış, onlara son ikaz ve nasihatlerini yapmıştı.

GÜN GÜN PEYGAMBER EFENDİMİZİN VEDA HACCI

İşte biz de bu yazımızda, Peygamber Efendimizin bir rivayete göre 100 bin, bir rivayete göre 140 bin kişilik ashâbıyla yapmış olduğu haccı, gün gün sizlere nakletmek istedik. Bu yazımızın hazırlanmasında Rıfat Oral Bey’in “Peygamberimizle 27 Gün (Vedâ Haccı” adlı kıymetli eserinden istifade ettik.

1. Gün: Medîne’den hareket. Peygamber Efendimiz, 25 Zilkâde 10/22 Şubat 632 Cumartesi günü Medîne’den hareket etmiş ve Mikat mahalline varmıştır.

Medine’de yıkandı, tarandı ve ihramını giydi. Ancak niyetini yapmadı. Öğle vakti olunca 4 rekat olarak Öğle namazını kıldırdı. Daha sonra hac niyetiyle yola çıktı. Zülhuleyfe adı verilen mikat mahalline geldiklerinde, ikindi namazını iki rekât olarak kıldırdı.

Bu yolculuk esnasında, daha önce Hazret-i Ebûbekir’den satın almış olduğu devesi Kasvâ’ya binmişti. Peygamber Efendimizin kızı Hazret-i Fâtıma Zehra ve hanımları da hevdecler içinde O’na eşlik etmişlerdir.

Yolda Hazret-i Ebûbekir’in hanımı Esmâ binti Umeys, Şecere yolunda doğum yaptı. Peygamber Efendimize durumu sorulduğunda, “Gusül alsın, sonra (niyet edip) telbiye getirsin.” buyurdu.

Peygamber Efendimizin konakladığı Zülhuleyfe, Medine’ye 10 km, Mekke’ye 410 km mesafededir. Bugün burada hac ve umre için ihrama girilip niyet edilen “Zülhuleyfe Mescidi” bulunmaktadır.

Peygamber Efendimiz, ikindi namazını iki rekat burada kıldırdıktan sonra, akşam ve yatsı namazlarını da burada kıldı ve Zülhuleyfe’de geceledi.

2. Gün (26 Zilkade 10, Pazar): Sabahleyin ihram niyeti öncesi gusletti, güzel kokular sürdü ve sabah namazını kıldırdı.

Hacca giderken bu hac esnasında bir de umre yapmak isteyenler, (imkân varsa) yanlarında kurban götürüp bunu keserler. Peygamber Efendimiz de Zulhuleyfe’den ayrılmadan önce, kurban için götüreceği develerine işaret koydu. Çünkü o hem hacca, hem de umreye niyetlenmişti. (Kıran Haccı) Mekke’ye vardığında, yanında kurbanlık getirmeyenlerin umre yaparak ihramdan çıkmalarını, hac günü geldiğinde tekrar ihrama girmelerini emretmiştir. Yanlarında kurbanlık getirenler ise, tavaf ve sa’yin ardından ihramdan çıkmadan hac vaktini bekleyeceklerdi.

Öğle olunca öğle namazını kıldırıp devesine bindi. Böylece sabah ve öğle namazlarını, Akik Vadisi’nde kılmış oluyordu. Daha sonra Beydâ’ya doğru yola çıktı ve telbiye getirmeye başladı: “Lebbeyk Allâhümme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk. Lâ şerike lek.”

Ashâb-ı kirâm da kendisiyle beraber telbiye getirdiler. Peygamber Efendimiz, Cebrâil’in gelip ümmetinin yüksek sesle telbiye getirmelerini emrettiğini haber verdi. Bunun üzerine bazı sahabîler, Mekke’ye varıncaya kadar avazları çıktığınca yüksek sesle telbiye getirmeye başladılar.

Peygamberimiz o gün Beydâ yolunu takip ederek önce Melel’e, ardından Şerefü’s-Seyyâle’ye vardı. Burada akşam ve yatsı namazlarını kıldı.

3. Gün (27 Zilkade 10, Pazartesi): Sabah namazını da Seyyâle ve Ravha arasında yer alan Irku’z-Zubye’de kıldı ve Ravhâ’da konakladı. Ravhâ, hacca gelen peygamberlerin konakladığı yerdi. Hazret-i Mûsa’nın, buraya 70 bin kişi ile uğradığı rivayet edilir. Ayrıca 70 peygamber bu vadide Beyt-i Atîk’e (Kâbe’ye) doğru namaz kılmıştır.

Allah Rasûlü, Ravhâ’dan hareket etti, Munsaraf’ta ikindi, akşam ve yatsıyı kıldırdı. Gece orada kaldı.

4. ve 5. Gün (28-29 Zilkade 10, Salı-Çarşamba): Peygamber Efendimiz Üsâye denilen bir yere varmış ve burada konaklamıştır. Burada aynı adla bir kuyu olduğu da nakledilir. Peygamber Efendimizin ve Hazret-i Ebûbekir’in azıklarının yüklü olduğu bir deve, kölenin bir anlık gafletiyle burada kayboldu.

Peygamber Efendimizin azık devesinin kaybolduğunu duyan Nadle oğulları, Allah Rasûlü’ne yiyecek getirdiler. Hep beraber getirilen yiyeceklerden yenildi, daha sonra kafilenin arkasını toplayarak gelen Safvan bin Muattal, azık devesini yolda bularak Peygamber Efendimize teslim etti. Deve bulunduğu hâlde Peygamber Efendimize yiyecek getirmeye devam eden Sa’d b. Ubâde ve oğlu Kays’ı, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- duâlarla geri çevirdi.

Lahyu Cemel denilen bir su kuyusuna varıldığında, Peygamber Efendimiz, nükseden baş ağrısı sebebiyle başının ortasından kan aldırmıştır. Bu sebeple ihramlıyken bir ihtiyaç veya zaruret hâlinde hacamat yapılmasına müsaade edilmiştir.

Daha sonra Lahyu Cemel’den hareket edildi ve 7 km ilerideki Sukyâ’ya varılınca konaklandı.

6. Gün (1 Zilhicce 10, Perşembe): Sukya’dan hareketle Ebvâ’ya vardı ve burada sabahladı. Burada kendisine takdim edilen bir av hayvanını, kendisi için avlanmış olduğu gerekçesiyle, ihramlı olduğunu hatırlatarak geri çevirdi. Ebvâ, Peygamber Efendimizin annesinin medfun bulunduğu yerdir. Sukya ile Cuhfe arasında ve Medine’ye 190 km uzaklıktadır.

7. Gün (2 Zilhicce 10, Cuma): Kafile, Ezrak Vadisi’nden Herşâ/Lefet Yokuşu’na, buradan da Erak Tepesi üzerinden Cuhfe’ye vardı.

Ezrak Vâdisi’nden geçerken, Peygamber Efendimiz, burada Hazret-i Mûsa’nın gür sesiyle telbiye getirdiğini haber vermiştir. Herşâ/Lefet yokuşunda da “Hazret-i Yûnus bin Mettâ peygamberin telbiye getirerek yuları liften kızıl bir deve üzerinde geçtiğini görür gibi olduğunu” söylemiştir.

Cuhfe, Şam ya da Mısır tarafından gelenlerin mikat yeridir. Peygamberimiz burada bir müddet dinlendi.

8. Gün (3 Zilhicce 10, Cumartesi): Peygamber Efendimiz, Kudeyd’e ulaştı. Yol üzerinde Usfan’a vardıklarında, Allah Rasûlü, Hazret-i Hûd ve Hazret-i Sâlih peygamberlerin buradan hac niyetiyle telbiye getirip geçtiklerini ifade buyurmuştur.

Usfan’dan Gamim’e geçtikleri sırada, insanların bir kısmı yürümekten şikâyette bulundular. Peygamber Efendimiz, adımlarını dengeli atarak hızlı yürümelerini tavsiye etti. Böyle yaptıklarında şikâyetler azaldı.

9. Gün (4 Zilhicce 10, Pazar): Peygamber Efendimiz ve yanındakiler, üç yüz kadar pınarı bulunan Merru’z-Zahrân üzerinden Serîf’e vardılar. Merru’z-Zahrân, Mekke’ye 28 km uzaklıktadır, bugün Cümûm diye anılmaktadır.

Peygamber Efendimiz Serîf’e vardığında güneş batmıştı. Serîf, Peygamber Efendimizin daha önce Meymûne Validemizle nikahlandığı yerdir. Aynı zamanda İbn-i Abbas’ın teyzesi olan Meymûne Annemiz, vefat edince buraya defnedilmiştir.

Hazret-i Âişe, Serîf’e gelince âdet olmuş ve üzüntüsü sebebiyle ağlamaya başlamıştı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, onu teselli etmiş, “Temizlenmedikçe Kâbe’yi tavâf etmemesini, bunun dışında hacıların yaptıklarını yapmasını” emretmişti. Böylece ümmete, başlarına benzer bir hâl geldiğinde ne yapacakları da öğretilmiş oldu.

10. Gün (5 Zilhicce 10, Pazartesi): Peygamber Efendimiz, Zî-Tuvâ’da sabahladı, gusül aldı ve Mekke’ye gündüz vakti girdi. Bineği Kasvâ üzerindeydi. Yanında kurbanını getirenler hâriç, herkesin umre yaparak ihramdan çıkmasını emretti.

Peygamberimiz, Mescid-i Haram’a Benî Şeybe kapısından girdi. Beytullâh’ı görünce ellerini kaldırdı ve şöyle duâ etti:

“Ey Allâh’ım! Bu Beytinin şerefini, azametini, saygınlığını ve heybetini artır. Ona hac ve umre ile tazim eden ve saygı gösterenlerin de şerefini, saygınlığını, azametini ve faziletli hareketlerini artır!”

Kâbe’ye yaklaştığında, Hacer-i Esved’e istilâm etti (dokundu), sonra elini öptü. Bu esnada gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Sonra Kâbe’nin etrafında çalımlı/hızlı olarak (remel) 3 defa döndü (şavt), kalan 4 şavtı da normal yürüyüşle tamamladı. Peygamber Efendimiz, tavaf esnasında Rükn-i Yemânî ve Hacer-i Esved köşelerine istilâm etti. Bu ikisi arasında, “Rabbenâ âtinâ fi’d-dünya haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve kınâ azâben nâr” duâsını okuyordu. Tavaf sırasında sağ omzunu açarak ıztıbâ’ yaptı.

Tavafı bitirince Makâm-ı İbrahim tarafına gitti ve onun berisinde iki rekât namaz kıldı. Ardından Hacer-i Esved’i istilâm etti ve Safâ Tepesi’ne çıktı.

Peygamberimizin Vedâ Haccı’nda üç defa tavaf yaptığı nakledilir: İlki, Mekke’ye girdiğinde yaptığı kudüm/umre tavafı. İkincisi farz olan ifaza/ziyaret tavafı. Üçüncüsü de Mekke’den ayrılırken yaptığı vedâ tavafı. İlk tavafını yürüyerek yapmıştır. Diğer tavaflarından birini veya her ikisini de binek üzerinde yapmıştır ki, uzaktaki insanlar da onun tavaf esnasında ne yaptığını rahat görebilsin.

Safâ Tepesi’nde Bakara Sûresi’nin 158. âyet-i kerimesini okudu, Beytullâh’a bakarak tekbir getirdi. Safâ ve Merve arasında sa’y yapmaya başladı. Orta kısma yaklaşınca hızlı ve çalımlı şekilde bir müddet yürüdü. (Hervele) Toplam yedi defa Safâ ile Merve arasında gidip geldi. Nihayet Merve Tepesi’nde kurbanlık getirmeyenlerin ihramdan çıkmasını emretti. Böylece kurban getirmeyenler umre yapmış olarak ihramdan çıktı.

Peygamber Efendimizin Safâ ve Merve arasında bu sa’yin bir kısmını yürüyerek, bir kısmını da binek üstünde yaptığına dair rivayetler vardır.

Peygamber Efendimiz, Mekke’ye geldiğinde bir tavaf ve bir sa’y yapmış, sonra da ifaza ve veda tavafı yapmıştır. Bu esnada ikinci defa sa’y yaptığına dair sahih bir rivayet bulunmamaktadır.

10, 11, 12, 13. Gün (5, 6, 7, 8 Zilhicce 10, Pazartesi Gecesi, Salı, Çarşamba, Perşembe): Peygamber Efendimiz Ebtah’a (Batha, Muhassab) gitti ve Terviye Günü’ne kadar orada kaldı. Burada toplam dört gün kaldığı rivayet edilir. Bu esnada kimsenin evinde konaklamamış, bir çadır kurulmuş ve burada kalmıştır. Peygamber Efendimiz Ebtah’ta iken Hazret-i Ali, Yemen’den kurbanlık hayvanlar (100 kadar zekâtlık deve) getirdi. Terviye’den bir gün önce (7 Zilhicce 10, Çarşamba) hutbe verdi.

Perşembe günü (8 Zilhicce 10) sabah namazını Ebtah’ta kıldı ve Mina’ya doğru yola çıktı. Bugüne “Terviye Günü” veya “Mina Günü” denir. Peygamber Efendimiz, Mina’da kendisi için bir gölgelik yapılmasına izin vermemiştir. Bilal-i Habeşî de elinde bulunan üzeri kumaş kaplanmış bir dal ile Peygamberimizi gölgelemeye çalışmıştır.

Mina’da Hayf denilen bölgede Mürselât Sûresi indi. Bu esnada karşılaştıkları bir yılanın öldürülmesini emretmişti. Ancak yılan kaçarak yuvasının deliğine girdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, yılanın kendi hâline bırakılmasını emretti.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hayf Mescidi’nde 70 peygamberin namaz kıldığını ve burada medfun 70 peygamber bulunduğunu bildirmiştir.

14. Gün (9 Zilhicce 10, Cuma): Arefe günü, güneş doğmasıyla birlikte Arafat’a doğru yola çıkıldı.

Câhiliye döneminde Araplar, Arafat’ta vakfe yapmazlardı. Peygamber Efendimiz, nübüvvetten önce de onlara muhalefet ederek Arafat’ta vakfe yaptığını söylemiş ve:

“Hac, Arafat’tır!” buyurarak burada vakfe yapılmadığında haccın olmayacağını bildirmiştir.

Peygamber Efendimiz, Nemîre’de kendisine çadır kurulmasını emretti. Buraya vardığında çadırda konakladı. Güneşin zevali geçmesiyle devesi Kasvâ’nın üstünde, Urâne Vadisi’nin ortasında, ashâbına hutbe îrad etti. Hadis ve tarih kitaplarında, “Vedâ Hutbesi” olarak yer alan rivayetler, buradaki hutbeden alınmıştır.

Ardından Bilal ezan okudu, kamet getirdi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- öğle namazını kıldırdı. Ardından tekrar kamet getirdi ve Rasûlullah ikindiyi kıldırdı. Aralarında hiçbir şey kılmadı. Daha sonra vakfe yaptığı yere geri döndü ve güneş batıncaya kadar vakfesine devam etti.

Hacda Arefe günü oruç tutulması yasaklandı. Hac yapmayan kimselerin Arefe günü oruç tutması ise, iki yıllık günahlarına kefarettir.

Peygamber Efendimiz, Arafat’ta pek çok duâ yapmıştır. Bunlar ashâb-ı kirâm tarafından nakledilmiştir. Zaman zaman çeşitli meseleler hakkında sorulara cevap vermiş ve Arafat’ta iki defa hutbe îrad etmiştir.

Burada “Bugün size dininizi tamamladım…” (el-Mâide, 3) âyet-i kerimesi nâzil olmuştur.

Güneşin sarılığı gidince, Üsame’yi terkisine alarak yola koyuldu. Sonunda Müzdelife’ye vardı. Burada bir ezan, iki kametle akşam ve yatsı namazlarını kıldı. Aralarında hiçbir şey kılmadı. Sonra fecrin doğuşuna kadar uzanıp istirahat etti.

Mina’ya doğru yola çıkmadan önce, Müzdelife’de ashâbına cemrelere atılmak üzere küçük taşlardan toplatmıştı.

15. Gün (10 Zilhicce 10, Cumartesi): Kurban Bayramının birinci günü… Peygamber Efendimiz, sabah namazına kadar Müzdelife’de kaldı. Namazı kıldıktan sonra henüz güneş doğmadan hava sararmış bir haldeyken Müzdelife’den Akabe Cemresi’ne (Mina’ya) doğru yola çıktı. Bu sefer terkisine Fadl bin Abbas’ı almıştı. Fadl, yakışıklı bir gençti. Etrafındaki kadınlara bakmaya çalıştıkça, Peygamber Efendimiz onun yüzünü kapatıyor ve diğer tarafa çeviriyordu. Bu şekilde Muhassir Vadisi’ne ulaştılar.

Allah Rasûlü, ihrama girdikten sonra fırsat buldukça telbiye getirmeye devam etmişti. Bayramın birinci günü olunca, Akabe cemresine yedi taş attı ve telbiyeyi bıraktı. Bir daha telbiye getirmedi.

Peygamber Efendimiz, bayramın ilk günü, Akabe cemresine binek üzerindeyken taş attı, sonra kurbanını kesti ve tıraş oldu. Sıralamada farklı davrananlara da dinde zorluğun olmadığını söyledi. Bu tıraş esnasında saçlarını kazıtan erkeklere de duâ etti. Kadınların saçlarını kazıtması ise yasaklandı.

Peygamber Efendimiz, Mina’da, taş atıldıktan sonra insanlara bir konuşma yaptı. Hazret-i Ali’nin Yemen’den getirdiği zekâtlık 100 deve, burada kesildi. Peygamber Efendimiz, bunlardan 63 tanesini bizzat boğazladı, kalanların kesimini de Hazret-i Ali’ye bıraktı. Hayvanların kesilmesi bitince, kazanlarda pişirildi ve insanlara ikram edildi.

Peygamber Efendimiz kurban kesimi ve saç tıraşından sonra ihramdan çıktı. Kâbe’yi tavaf (İfaza/Farz tavafı) için yola çıktı. Zevalden önce Mekke’ye vardı ve binek üstünde tavafını tamamladı. Yeni bir sa’y yapmadı. Öğle namazını burada kıldırdı. Bayramın birinci günü gece, hanımlarının da ifaza tavafını yapması için Kâbe’ye tekrar gitti. Onlarla birlikte tavaf yaptı ve iki rekat namaz kıldı. Sabah namazı vakti girmeden tekrar Mina’ya döndü.

15, 16, 17, 18. Gün (10, 11, 12, 13 Zilhicce 10, Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Salı): Peygamber Efendimiz Mina’da dört gün kaldı. Bu günlerin gecelerinde Peygamber Efendimiz Kâbe’yi ziyaret eder, duâ ve namazdan sonra, sabah namazı vakti girmeden Mina’ya dönerdi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri öğleden sonra, Mina’da üç cemreye de ayrı ayrı tekbir getirerek yedi taş atmıştır. İzdiham sebebiyle taş atma zamanı, akşama, hatta gecenin sonuna kadar geciktirilebilir.

Teşrik günlerinin ikincisinde, Mina’dayken İzâ Câe (Nasr) Sûresi’nin indiği rivayeti vardır.

Peygamber Efendimiz, bayramın dördüncü günü, taşlamanın ardından öğle namazını Ebtah’ta kıldı ve buraya yerleşti. Devamında günün diğer vakitlerini ve yatsıyı burada kıldı ve biraz dinlendi. Sonra bineğiyle Kâbe’ye giderek onu tavaf etti.

Peygamber Efendimiz, Hazret-i Âişe’yi, kardeşi Abdurrahman ile birlikte Mekke yakınlarındaki mikat mahalli olan Ten’im’e göndermiş ve Hazret-i Âişe, daha önce âdet olduğu için yapamadığı umresini bu vesileyle yapmıştır.

19. Gün (14 Zilhicce 10, Çarşamba): Vedâ tavafı ve Mekke’den ayrılma vakti. Peygamber Efendimiz, “insanların Kâbe’yi tavaf etmeden (vedâ tavafı) ayrılmamalarını” emretti.

Hayızlı kadınlar, eğer ifaza/farz tavafı yapmışlarsa, vedâ tavafını yapmaları şart değildir, onlardan bu tavaf borcu düşmüş olur.

Allah Rasûlü, seher vakti yola çıktı ve sabah namazından önce Kâbe’ye geldi. Sabah namazını Kâbe’de kıldırdı ve namazda Tûr Sûresi’ni okudu. Namazdan sonra Beytullâh’ı tavaf etti. Sonra Hacer-i Esved ile Kâbe kapısı arasında Mültezem’de durdu. Yüzünü ve vücudunu buraya yapıştırarak Allâh’a duâ etti. Onda, bir kölenin efendisinin kapısında yalvarma hâli vardı. Bazı rivayetlerde, bu esnada Kâbe’nin içine girdiği de nakledilir.

Peygamber Efendimiz, daha sonra Mescid-i Haram’ın Hazûra (Hayyatîn) kapısından çıkarak Medine’ye doğru hareket etti.

Peygamber Efendimiz, Medine’ye hicret etmiş muhâcirlerin Mekke’de fazla kalmasını, oraya yerleşmesini, hattâ öldüklerinde Mekke’ye defnedilmelerini yasaklamıştı. Burada Allah Rasûlü’nün bu ikazı, sanki hicret vasfının kıyamete kadar devam etmesini istemesinden kaynaklanmaktadır.

20, 21, 22. Gün (15, 16, 17 Zilhicce 10, Perşembe, Cuma, Cumartesi): 15 Zilhicce Perşembe günü, Medîne’ye doğru hareket edildi ve Zî-Tuvâ’ya varıldı. Burada bir akşam kalındı ve sabah yola çıkıldı. Muhtemelen geliş yolu ile aynı güzergahta, 18 Zilhicce Pazar günü Gadir-i Humm’a varıldı.

23. Gün (18 Zilhicce 10, Pazar): Gadir-i Hum denilen mevkide konaklanmış ve Peygamber Efendimiz burada, Hazret-i Ali hakkında ileri geri konuşanlara cevap olmak üzere ve Ehl-i Beyt’i öven bir hutbe îrad etmiştir. İnsanların bir kısmı Hazret-i Ali’nin Yemen’e gidip gelirken disiplininden şikayetçi olmuşlar ve Peygamberimize kadar mevzuyu getirmişlerdi. O da, Hazret-i Ali’nin faziletlerini ve kendi katındaki değerini anlatan bir konuşma yaptı. Bugün şia âlimleri, bu konuşma sebebiyle Hazret-i Ali’nin Peygamber Efendimizden sonraki halifesi olması gerektiğini iddia etmektedirler. Ashâbı kiram, bu konuşmayı böyle anlamamış ve bundan sonraki dönemlerde de Hazret-i Ali, bu konuşmayı gündeme getirerek böyle bir hak iddia etmemiştir.

24, 25, 26. Gün (19, 20, 21 Zilhicce 10, Pazartesi, Salı, Çarşamba): 18 Zilhicce Pazar günü Gadir-i Hum’dan yola çıkıldı. 21 Zilhicce Çarşamba günü Ravhâ’ya varıldı ve aynı gün Zülhuleyfe’ye ulaşıldı. Burada geceledi ve sabahleyin Medine’ye doğru yola çıktı.

27. Gün (22 Zilhicce 10, Perşembe): Peygamber Efendimiz, Medine’yi görünce üç defa tekbir getirdi ve duâ etti. Devesini mescidin kapısında ıhtırdı, evine gitmeden önce mescidde iki rekât namaz kıldı. Ardından evine gitti.

Veda haccından sonra Medîne’ye vardığında minbere çıktı ve Allâh’a hamd u senâdan sonra bir hutbe îrad etti. Hac vesilesiyle kendisi ziyarete gelenleri kabul etti.


PEYGAMBER EFENDİMİZİN VEFATI

Peygamber Efendimiz Zilhicce’nin kalan günlerini, Muharrem ve Safer aylarını Medîne-i Münevvere’de geçirdi. Safer ayında hastalandı. Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi günü Rafîk-i A’lâ’ya kavuştu.

Salât ü selâm, tahiyyât ü ikrâm, her türlü ihtiram O’na, âline, ashâbına, ehl-i beytine ve etabına olsun.

Not: Daha geniş bilgi ve kaynaklar için bkz. Rıfat Oral, “Peygamberimizle 27 Gün (Veda Haccı)”, DİB Yayınları, Ankara, 2011.