Yahûdîler Peygamber Efendimiz’e sihir yapma teşebbüsünde bulundular.


PEYGAMBER EFENDİMİZE BÜYÜ VE SİHİR YAPILDIMI ?


Yahûdîlerin ileri gelenleri, müslüman olduğunu açıkladığı hâlde münâfıklık yapan ve sihirbazlıkta çok mahâretli olan, yahûdîlerle anlaşmalı Lebid bin A’sam’a:

“–Sen bizim en bilgili sihirbazımızsın! Muhammed erkeklerimizi ve kadınlarımızı sihirledi. Biz ona karşı hiçbir şey yapamadık. Sen onun bize neler yaptığını, dînimize nasıl aykırı davrandığını, bizden kimleri öldürdüğünü veya sürgün ettiğini gördün. Biz, bütün yaptıklarına karşı O’nu sihirleyip cezâlandırmak üzere seni vazîfelendiriyoruz!” dediler ve Varlık Nûru’na sihir yapması için de üç dinar (altın) verdiler.

Lebid, Peygamber Efendimiz’in saçlarından birkaç tel elde etme yolları aramaya başladı. İstediğini elde edince, ona birtakım düğümler attı ve üfledi. Bu düğümlenmiş ve üflenmiş saçları erkek hurmanın kurumuş çiçek kapcığının içine koydu. Sonra, onu götürüp bir kuyunun içindeki basamak taşının altına yerleştirdi. Lebid sihir yaptıktan sonra Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hastalandı. Gözlerinin feri de azaldı. Hastalığı günlerce sürdü. Yemeden-içmeden kesildi.

Allâh Teâlâ, Rasûlü’ne, bu sihrin kim tarafından, nasıl yapıldığını ve nereye gizlendiğini gösterdi. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hazret-i Ali ile Ammar’ı Zervan kuyusuna gönderdi. Kuyunun suyu kına rengine dönmüş, yanındaki hurma ağaçlarının başları da şeytan başı gibi olmuştu. Hazret-i Ali ile Ammar, kuyunun suyunu çekip boşalttılar, içindeki basamak taşını kaldırdılar ve sihri buldular.

Rivâyete göre bu esnâda Cebrâîl -aleyhisselâm- Felak ve Nâs sûrelerini getirdi. Her bir âyeti okudukça bir düğüm çözülüyordu. En son düğüm çözüldüğü zaman, Peygamber Efendimiz, bağdan kurtulmuş gibi açılıverdi. Yemek yemeye, su içmeye başladı. Allâh Rasûlü Zervan kuyusunu kapattırdı. Sihir yapan yahûdî Lebid’in de ne yüzünü gördü ne de bu suçunu anıp başına kaktı. Hayâtına kastetmiş bulunan Lebid’i ve onun mensûb olduğu Benî Zurayk kabîlesinden hiç kimseyi de öldürtmedi.

Hazret-i Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birgün:

“−Yedi helâk edici şeyden kaçının!” buyurdu.

Sahâbîler:

“−Ey Allâh’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?” diye sordular.

Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“−Allâh’a ortak koşmak, sihir (büyü) yapmak, Allâh’ın (dokunulmasını) haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, fâiz yemek, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak, nâmuslu ve mâsum kadınlara zinâ isnâd etmektir.” buyurdu. (Buhârî, Vasâyâ, 23; Müslim, Îman, 145)

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, diğer hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuşlardır:

“Kim bir düğüm atar, sonra da ona üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirke düşer…” (Nesâî, Tahrîm, 19)

“Kim, çalıntı veya yitik bir malın yerini haber veren kimseye (arrâfa) gidip ondan bir şey sorar, söylediğini de tasdîk ederse, o kişinin kırk gün hiçbir namazı kabûl olunmaz.” (Müslim, Selâm, 125)