Peygamberimiz’in Hazret-i Sevde İle İzdivâcı


Sevde vâlidemiz Sekrân bin Amr’ın nikâhlısıydı. Müslümanlar işkenceye uğrayınca Habeşistan’a hicret ettiler. Sekrân bir müddet sonra burada vefât etti. Hazret-i Sevde, İslâm husûsunda vefâkâr ve fedâkâr bir tavır sergileyerek Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in takdîrini kazandı. Peygamber Efendimiz onu, içinde bulunduğu mağdûriyetten kurtarmak için kendisiyle evlendi.

Allâh Rasûlü’nün Hazret-i Sevde vâlidemizle izdivâcına, Osman bin Maz’ûn’un zevcesi Havle Hâtun vesîle olmuştur.

Havle Hâtun, izdivac meselesini Hazret-i Sevde’nin babasına bildirince, o:

“−Doğrusu Muhammed çok şerefli bir zevc olur!” diyerek evlenmelerine muvâfakat etti.

Fakat Sevde Hâtun vefât eden kocasından beş veya altı küçük çocuğu olduğu için Peygamber Efendimiz ile izdivâca cesâret edemiyordu.

Varlık Nûru -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun tereddüt ettiğini görünce:

“−Senin benimle evlenmene mânî olan nedir?” diye sordu.

Hazret-i Sevde:

“−Vallâhi, yâ Rasûlallâh! Bana Sen’den daha sevgili kimse yokken, benim Sen’inle evlenmeme ne mânî olabilir? Fakat şu küçük çocukların, sabah-akşam Sen’in başında bağırıp çağırarak rahatsızlık vermelerinden korkuyorum. Yoksa ben bu işi Sen’i memnûn ve mesrûr etmek için seve seve kabûl ederim.” dedi. (İbn-i Sa’d, VIII, 53-57; Ahmed, I, 318-319; VI, 211; Heysemî, IV, 270)

Bu evlilik nübüvvetin onuncu senesi Ramazan ayında vukû buldu.

Sevde vâlidemiz Varlık Nûru’na büyük bir ihtimam gösterir, hizmetinde kusur etmezdi. O, Efendimiz’in yalnız kaldığı bir sırada kendisine hayat arkadaşı olmuş, Allâh Rasûlü’nün bakıma ve anne şefkatine muhtâc olan küçük kızlarına da büyük bir şefkat ve merhametle bakmış, onları sevgiyle büyütmüştür.